Amed’in Sur ilçesinin Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağında sonra başlayan tarihi Sur direnişi, 3. yılını tamamlayarak, dünyada bir ilk olmayı da Türk devletinin hanesine yazdırdı.
HABER MERKEZİ – Amed’in Sur ilçesinde 2 Aralık 2015’te başlatılan kapsamlı yeniden işgal saldırısı, bir avuç direnişçiye çarpınca mahalleleri tüm yapılarıyla yok etmeye dönüştü. 103 gün süren direnişin ardından da sömürgeciliğin yeniden tahkimi için tahribat sınır tanımadan sürdü. Sur’da çatışmaların durduğu ve devletin, Mart 2016 ‘resmen’ operasyonunun bittiğini ilan etmesine rağmen halen bölgeye giriş-çıkışlar yasak ve iş makineleri yıkıma devam ediyor. Alandaki tahribatın incelenmesi ve tescilli yapıların mevcut durumlarının tespit edilmesi amacıyla çalışma yapmak üzere iletilen izin talepleri reddediliyor. Sur’da yaşanan tahribatın asıl kaynağı, çatışmanın bitmesinden sonra yürütülen ‘kentsel ihya projesi’ kapsamındaki acele kamulaştırmalar ve yıkım çalışmaları. Nüfusun çoğunluğu yaşam çevrelerini terk ederek göç etmek zorunda bırakıldı. Ardından yerleşim yerlerine erişim kapatılarak yıkıma başlandı, İmar Planı Değişikliği ile mevcut tarihi doku ve tescilli yapılar yok sayıldı, kentsel donatı alanları kaldırıldı, birçok yapının yıkımı öngörüldü, güvenlik ve savunma odaklı kararlar alındı. Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi, UNESCO Dünya Miras Komitesi, ilgili taraflar, ulusal ve uluslararası kamuoyunu sorumluluk almaya çağırıyor.
Devlet terör estiriyordu
Türk devletinin hukuk dışı ve ahlaksızca gerçekleştirdiği ev baskını, gözaltı, işkence uygulamaları 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinden sonra hızlandı. 2015’in ilk 9 ayında 74 toplumsal gösteriye saldırıldı; 88 yurttaş çeşitli şekillerde yaralandı. Sabahın köründe çoğunluğu kapıları kırılmak suretiyle bin 975 ev basıldı. Baskına maruz kalan evlerde yaşayan yurttaşların kafalarına silah dayandı, darp edildi, işkence ve kötü muamelede bulunuldu. Çoğunluğu bu ev baskınlarında ve toplumsal gösterilerde olmak üzere 293’ü çocuk 3 bin 564 kişi gözaltına alındı. 41’i çocuk 788 kişi ise tutuklandı. Gözaltında ve gözaltı yerleri dışında cinsel saldırıya varan insanlık dışı muameleler gerçekleştirilmiş, bırakın yurttaşlık haklarını insanlık onuru hiçe sayıldı. Gözaltında 86 yurttaş işkenceye maruz kalırken, 87 kişi de ev baskınları ve sokak ortasında devlet güçlerinin şiddeti ile karşı karşıya kaldı. Aralarında üniversite öğrencileri ve politikacıların bulunduğu 766 kişiye politik nedenlerle soruşturmalar açıldı, yine açılan soruşturma ve davalarda 357 kişiye çeşitli ve haksız cezalar verildi.
Öz yönetim ile savunma
Ev baskınları ile onu takip eden işkence ve kötü muamelenin önünü kesebilmek için mahalle gençleri tarafından hendekler kazıldı, barikatlar kuruldu. Surların çevrelediği mahalleler içinde de savunma hatları kurulup, evini, sokağını, mahallesini, kentini yönetme isteği, öz yönetim ilanları ile duyuruldu. Sur Halk Meclisi, Ağustos 2015’te Hasırlı Mahallesi Özgür Yurttaş Derneği önünde, aralarında Sur Belediyesi Eşbaşkanları da bulunan birçok yurttaşla ‘Kentimizi de kendimizi de biz yönetmek istiyoruz’ şiarıyla öz yönetim ilan etti. Sur Halk Meclisi adına açıklama yapan Güneş Sönmez, “Son bir buçuk ayda binleri aşan gözaltı, tutuklama, sokak ortasında infazlar, ormanların ateşe verilmesi, cenazelere işkence yapılması tekçi zihniyetin topluma karşı topyekun savaş ilanının ülkeyi nereye götürmek istediklerinin açık ifadesidir. Bizler Sur ilçesinde yaşayanlar olarak faşizan ve meşru olmayan rejime karşı toplumun öz yönetimi olarak kendimizi beyan ediyoruz. Bugünden itibaren kentimizi öz irade ile ve öz yönetim ile yöneteceğimizi ilan ediyoruz” dedi.
Devlet şiddetini arttırdı
Öz yönetim ilanının ardından, 19 Ağustos 2015’te Sur Belediyesi Eşbaşkanları DBP’li Seyid Narin ve Fatma Şık Barut gözaltına alındı. Savcılık ifadeleri alınan ve aralarında Belediye Başkanları ile DBP Sur İlçe Eşbaşkanı Ali Rıza Çiçek ve DBP üyelerinin de bulunduğu 7 kişi tutuklama talebi ile Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’ne çıkarıldı. Belediye Eşbaşkanları, “devletin birliğini bozmak, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresin den ayırmak suçu”ndan 23 Ağustos 2015’te tutuklandı.
İLK DÖRT ABLUKA
6 Eylül 2015 ile 30 Kasım 2015 tarihleri arasında Sur ilçesinde 15 mahalle ve 1 caddede toplamda 4 kez 8 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
- İlk abluka: Hasırlı Mahallesi’nde Kurşunlu Camii civarında 6 Eylül 2015’te Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) mensuplarınca polis ekiplerine yönelik roketli eylem gerçekleştirildi. Saldırıda 2 Özel Harekât Polisi öldü, 3 polis ise yaralandı. Suriçi’nin Abdaldede, Alipaşa, Cami-i Kebir, Cami-i Nebi, Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, İskenderpaşa, Melikahmet, Ziya Gökalp, Lalebey, Süleyman Nazif, Savaş, Cemal Yılmaz mahallelerinde 6 Eylül 2015’te sokağa çıkma yasağı başlatıldı. Sokağa çıkma yasağı ilan edilerek hava destekli saldırı başlatıldı. Operasyonun gerçekleştiği süre içerisinde elektrik, su ve mobil şebekelerde kesintiler yapıldı. İlçede devam eden çatışmalar sırasında devlet güçleri tarafından çevreye rasgele, kimi zaman ise hedef gözeterek ağır silahlarla ateş açıldı, açılan ateş sonucu sivil yurttaşlar yaralandı, ev ve iş yerleri tahrip edildi. Yasak, 7 Eylül 2015’e kadar sürdü.
- İkinci abluka: Cizre’ye yönelik uygulamaları ve ihlalleri protesto etmek için 11 Eylül 2015’te Bağlar’da düzenlenen eyleme katılan Ruken Demir (18) polis tarafından katledildi. 13 Eylül’de Seyrantepe Mahallesi’nde devriye görevi yapan polis ekibi, şüphelendikleri 3 kişiye önce ateş açtıkları, sonra da yaralı 3 kişiyi darp ettikten sonra bıraktı. Sur’da 13 Eylül’de başlayan çatışmalar üzerine aynı günün sabahı, Silvan İlçesi’nde ise bir polisin ölümüyle sonuçlanan roketli saldırı üzerine aynı gün öğle saatlerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Suriçi’nin Abdal Dede, Ali Paşa, Cami Kebir, Cami Nebi, Cevat Paşa, Da- banoğlu, Fatih Paşa, Hasırlı, İskenderpaşa, Melik Ahmet, Ziya Gökalp, Lalebey, Süleyman Nazif, Savaş, Cemal Yılmaz mahallelerinde; 13 Eylül 2015’te başlayan yasak,14 Eylül 2015 akşamına kadar sürdü.
Sur’daki yasağa tepki gösterenlere polisin saldırısı sonucu 4 kişi yaralandı. Yine Sur’da oğlunu aramak için sokağa çıktığı belirtilen Makbule Ermiş (80) de açılan ateş sonucu ayağından vurularak yaralandı. Yasağa karşı Sur’a girmek isteyenlere de saldıran polis, HDP Milletvekili Çağlar Demirel’i gaz bombası fişeğiyle ayağından vurarak yaraladı.
- Üçüncü abluka: Suriçi’nin Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş, Cemal Yılmaz Mahallelerinde ve Gazi Caddesi’nde 10 Ekim sabahı başladı. Dabanoğlu, Cemal Yılmaz ve Cevat Paşa Mahallelerinde 12 Ekim akşamı; Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş Mahalleleri ve Gazi Caddesi’nde ise 13 Ekim öğleden sonra bitti. Sokağa çıkma yasağıyla birlikte saldıran Türk güçleri, evinin çatısına çıkan Halil Tüzülerk’i vurarak katletti. 11 Ekim akşamı tepki gösterenlere saldıran polis, Helin Şen’i (14), başından üç kurşunla vurarak katletti. 10 Ekim’de ise polis hedef alındı. Eylemde, 1 polis öldü, 2 polis de yaralandı.
- Dördüncü abluka: Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi, devlet güçlerinin saldırıları nedeniyle zarar gören Dört Ayaklı Minare’nin durumuna dikkat çekmek için 28 Kasım’dan basın açıklaması yaptı. Basın açıklaması esnasında, sokağın girişinde bir taksinin içinde bulunan 2 kişi polislerle çatıştı; 2 polis öldü. Açıklamanın yapıldığı sokağa doğru koşan 2 kişi polis tarafından ateş altına alındı. Bu sırada açıklamanın yapıldığı noktadaki polisler de ateş açtı. Tahir Elçi ensesinden giren tek kurşunla katledildi. Bunun ardından Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş, Cemal Yılmaz Mahalleleri ve Gazi Caddesi’nde sokağa çıkma yasağı ilân edildi. Karar, 30 Kasım sabahı kaldırıldı.
- Beşinci Abluka: Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş, Cemal Yılmaz Mahalleleri ve Gazi Caddesi’nde 2 Aralık 2015 Çarşamba günü saat 05.00 itibariyle başladı ve 8 gün sonra 10 Aralık 2015 Perşembe günü saat 23.00 itibariyle kaldırıldı. İlçe sakinleri tekrar abluka ilan edileceği düşüncesi ile evlerini terk etmeye başladı.
- Altıncı abluka: İlçede 11 Aralık 2015 Cuma günü saat 16.00 itibariyle Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş, Cemal Yılmaz Mahalleleri ve Gazi Caddesi’nde başlayan altıncı abluka ‘yıllarca’ devam etti. Abluka devam ederken, Sur Kaymakamlığı’nın resmi internet sitesinde yapılan duyurularla ablukanın kapsamı dönem dönem daraltıldı, dönem dönem genişletildi.
4 tabur gönderildi
Sur’da ilan edilen yasakla birlikte çatışmalar her geçen gün artarken, ilçeye ilk olarak Polis Özel Harekat (PÖH) ve Jandarma Özel Harekat (JÖH) timleri girdi. Daha sonra tank ve korucular devreye konuldu. Sonrasında da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en seçkin birliği iddiasındaki “Bordo Bereli” olarak bilinen Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde 4 taburdan oluşan yaklaşık 150 kişilik birim ve yine SAT komandoları gönderildi. Havadan da 24 saat kesintisiz helikopter ve Heron uçuruldu. Yaklaşık 100 gencin bulunduğu Sur’un etrafı on binlerce polis ve asker gücü tarafından kuşatılıp, 103 gün boyunca çetin çatışmalar yaşandı.
SUR GÜNLÜKLERİ
‘Şehir savaşlarının Egîd’i olarak görülen Sur direnişinin komutanı Çiyager’in ısrarı üzerine Xemgîn Roj (Ali), Sur’un direniş günlüğünü tutmuştu. Bu günlükler Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan’ın önerisiyle yayınlandı. Günlüklere göre 2 Aralık’a giden süreç şöyle: Sur’daki direniş ilk olarak Berfin’in öncülük ettiği 21 Ağustos’ta başlatıldı. Türk güçlerinin, saat 23.00 gibi saldırısı üzerine çatışmalar sabaha kadar sürdü; Berxwedan şehit düştü.
Sur direnişinin komutanı Çiyager
Yeni cephane takviyesi ile birlikte 5 Eylül akşamı tekrardan direniş başlatıldı.
Berfin, 8 Ekim’de Bağlar’da ev baskını sonucu bombasını kendisinde patlatarak şehit düştü.
Türk güçleri, 10 Ekim günü büyük bir güçle tekrar saldırdı; 4 gün sürdü.
6 Kasım sabahı yeniden başlayan ve akşama kadar süren çatışmalarda Avesta (Ferhat Doğru) Yoğurt Pazarı’nda arada kalan arkadaşlarının yardımına gidip el bombası attıktan sonra yaralanıp şehit düştü.
Saldırının şiddeti ve kapsamı büyüdükçe YDGH’den YPS’ye doğru evrilen savunma örgütlenmesi gündeme girdi. YPS savaşçıları hazırlıklarına savaş içerisinde hız verdi.
5 Kasım’dan 28 Kasım’a kadar 80’e yakın silahlı birim örgütlendirildi, cephane stoku yapıldı. Mevzilenmeler de Emniyet Fırını‘ndan Kervansaray’a, Karadeniz Sokak’tan Yenikapıya, Kurşunlu’dan Yoğurt Pazarı ve Dört Ayaklı Minare’ye kadar tamamlandı.
Hareketli takımda yer alan Mazlum, 26 Kasım’da Bağlar’da şehit düştü. Mazlum’un cenaze töreninden dönen iki YPS’li takip sonucu Sur’a gelirken, Dört Ayaklı Minare yakınlarında durdurulmak istenmesi üzerine iki polisi öldürdü. Sağlam bir şekilde alana ulaşmayı başarmışlardı fakat polisin yoğun taraması sonucu o anda Dört Ayaklı Minare için basın açıklaması yapan Tahir Elçi, şehit edildi. Hemen ardından sokağa çıkma yasağının ilanı ve alana saldırı başladı. İki gün boyunca yaşanan çatışmalarda ağır darbeler vuruldu.
Bağlar’da polis tarafından katledilen Ruken Demir.
29 Kasım akşamı kalkan abluka, iki gün aradan sonra 2 Aralık sabahı tekrardan başladı. Türk güçlerinin ilk saldırısı da Kurşunlu Camii’ne gerçekleşti. Kullandığı ilk silah, bombaatardı. İlk gün zor geçiyordu. Alipaşa taraflarında olması gereken Rûken, Dağkapı Meydanı’nda girdiği çatışmada şehit düştü.
Direnişin Aralık’ı
Günlüklere göre Aralık ayı boyunca direnişçiler cephesinde yaşananlar özetle şöyleydi: Direnişin 2. gününde saldırı daha da artarken Zinar (Mehmet Demirel) şehadete ulaştı.
İlk 9 gün verdiği ağır kayıpların yanında ilerleme kaydedemeyen Türk güçleri, yasağın 17 saatlik kalktığını ilan ediyordu. Abluka kaldırılmamış, sadece 100 metre geri çekilip sivillerin giriş-çıkışları denetimli bir şekilde sağlanmıştı. 10 Aralık’taki bu uygulamada binlerce sivilin giriş-çıkışı gerçekleşti ve sivillerin kalan büyük bölümü de alandan çıktı.
Artık Türk ordusu bütün unsurlarıyla devredeydi. Tankla, topla, havanla ve askerle beraber geldiler. Ordunun da savaşa dahil olmasıyla beraber Kurşunlu tarafından gerçekleşen saldırıları oldukça yavaşladı ve saldırının yönü Keçi Burcu’ndan Yenikapı’ya doğru gerçekleşmeye başladı. Hebûn’un mevzisine saldırıyla yönelim yön değiştirdi. Mevzi adına hiçbir şey kalmamıştı. Tankın güllesinin bir parçasının bulunmasıyla durum anlaşılıyordu. Ayın 12’sinden itibaren tank ile tanışıldı.
Türk güçlerini durduracak, zırhlı kepçesine etki edebilecek iki silah bulunuyordu: Biri B-7, diğeri Zagros. Darbe yiyen araçlar götürülüyor ve yerine yenisi getiriliyordu. B-7 gülleleri de sayılı olduğuna göre dikkatli kullanılıyordu.
Mardinkapı Okulu’nu 17 Aralık’ta denetimine alan Türk güçleri, okulu (3 katlı) karakol olarak kullanmaya başladı. Aynı gün yoğun çatışmalar yaşandı ve Şervan başından ağır yaralandı.
Çiyager’in aktif müdahalesi
Tank vuruşundan dolayı 6-7 ev geri gelinebiliyordu. Zırhlı araç bir evin karşısına geçmişse artık orada kalınmaz sanılıyordu. Ama Çiyager’in bu dönemdeki aktif müdahalesi bu durumun değiştirilmesinde oldukça etkili oldu.
Emniyet Fırını, Dört Ayaklı Minare, Yoğurt Pazarı ve özgün mevzide (Yenikapı) ilk 20 gün Türk güçlerinin yönelimi neredeyse hiç gelişmedi. Okulun ellerine geçmesiyle birlikte saldırı yönü Yenikapı’ya doğru gelişmeye devam etti.
Direnişçileri 23 Aralık’ta zorlayan bir durum yaşandı. Mustafa nasıl ki Kurşunlu’dayken “sırtımız sağlamdır” diyorlardı, Yoğurt Pazarı için de Delil aynı güveni veriyordu. Fakat okula girilmeye çalışılınca Mazlum (İsa Oran) ve Delil (Mesut Seviktek) şehit düştüler.
Mazlum’un yerine Devrim geçti. 22 Aralık’ta Ararat (Serhat Doğan) şehit düştü.
Mardinkapı Okulu’nun bir karakol gibi kullanılmaya başlanmasından sonra Yenikapı taraflarına doğru ilerlemeye başlayan Türk güçlerinin yeni hedefi Süleyman Nazif Okulu’ydu. Dar sokaktaki evler tank atışları ile yıkıldıktan sonra kepçe ile temizlenip cadde haline getiriliyordu. Zırhlı aracın dahi geçemediği sokaktan tank geçirilip okula varıldı. An be an düşmanın ilerleyişi geciktirilip darbe vurulmaya çalışılırken 30 Aralık’ta Devran (Ramazan Öğüt) şehadeti yaşandı.
13 Aralık’ta Zozan, sonra Nuda (Nûcan Malatya) ve İsmail (Lezgin) ayaklarından yaralandılar.
Sur direnişi süresince Türk ordusu, boyutları iç savaşı da aşan bir düzeyde ordunun da dahil olduğu kapsamlı saldırılarını sürdürürken özel savaşı da etkili kullanıyordu. Özellikle yaşadığı ağır kayıpları, ölü sayısını gizliyordu. Buna karşı Sur direnişçileri silah ele geçirmeyi önemsiyorlardı. Ele geçen her silah sonuçta kayıpların kanıtıydı. Şehir savaşının silah ele geçirmeye imkan sunmayan koşullarına rağmen direnişçiler, özellikle direnişin son süreçlerinde çok sayıda silah ele geçirmişti.
Mahalleler ve sokaklar artık obüs ve havan atışlarıyla da dövülmeye başlandı. Mevzilenilen evler teker teker tanklarla vuruluyordu. Ocak ayının ortalarından itibaren 60’lık havanları da kullanmaya başladı…
Kaynak: Yeni Özgür Politika