HABER MERKEZİ
1980’lere gelindiğinde Türk halkının demokratik direnişi ve Kürt halkının PKK şahsında ulusal kimliğini sahiplenme çabaları karşısında dağılmakla yüz yüze kalan Türk devleti ancak bir darbeyle toparlanabilirdi. Uluslararası hegemonik güçler de bunu öngörüyorlardı. T.C. ve sistemin krizi gereği darbe bütün dehşetiyle geldi. Sömürgeci Türk ulus devleti faşizan ve soykırımcı gerçeğini tüm açıklığıyla ortaya koydu. Herkes için durum değişmişti. Kürtler için yeni bir imha süreci başlamıştı. Türk solu ciddi bir direniş göstermeden darmadağın olmuş ve soluğu Avrupa’da almıştı. Kürt reformist hareketleri de ya teslim olmuşlar ya da Avrupa’ya kaçmışlardı.
Ortadoğu’ya çıkış yapan PKK için ise yeni bir dönem başlıyordu. 73’den yurtdışına çıkışa kadarki süreçte Kürt kimliği sahiplenilmiş, örgütsel ve eylemsel yanlarıyla bütünlüklü ve ciddi bir ideolojik mücadele yürütülmüştü. Halkta da karşılığını bulan bu durum, esasta ideolojik mücadele temelinde sağlanmıştı. Buna devletin ve kapitalist sistemin yanıtı 12 Eylül darbesiydi. Aynı biçimde ideolojik mücadeleye devam etmek bu yeni durum karşısında eskiyi tekrar anlamına gelecekti. Önder Apo’nun hiçbir bağlantı ve olanak olmadığı halde Ortadoğu’ya çıkışı ve hareketi Ortadoğu’ya çekişi hem gelen darbeye karşı hareketi korumaya almak hem de yeni bir süreci başlatmaya dönüktü. Ölümcül gerçek dile getirilmiş, yaygın bir örgütlülüğe kavuşturulmuş, halkta karşılığını bulmuştu. Artık bunun savaşının örgütlendirilmesi ve Kürt demokratik uluslaşmasında yeni bir evrenin açılması gerekmekteydi.
Ortadoğu’da bu temelde yürütülen ittifak ve ilişki arayışları kısa sürede meyvesini verdi. Filistinli hareketler içinde Önder Apo’nun çabaları ve PKK militanlarının duruşu önemli olanaklar ve mevziler yarattı. Savaş PKK’sine geçiş için her şey hazırdı. Gerçekleştirilen PKK I. Konferansı ülkeye dönme ve halk savaşını başlatma tartışmalarıyla geçti. II. PKK Kongresi ise bu tartışmalarda ulaşılan Ülkeye Dönüşü ve Halk Savaşının başlatılmasını karar altına aldı.
Kürt olgusunda durum farklıdır. Varlığı ve kimliğinin kendisi inkâr edilmekte ve geriye kalan parçaları üzerinde amansız bir imha süreci yürütülmektedir. Bu durumda varlık ve özgürlük iç içe geçmiş iki kavram oluyor. Biri olmaksızın diğeri gerçekleştirilemiyor. Özgürlük istiyorsan varlığı kazanacaksın; varlığı istiyorsan özgür olmayı başaracaksın. İnkâr ve imha sürecinde psikolojik ve kültürel araçlar (ideolojik aygıtlar) da yoğunca devrede olmasına rağmen, esas uygulama yöntemleri fiziksel güce dayalıdır. Ordu, polis, kontrgerilla, sivil faşist milisler, korucular ve milis ajanlar ağ halinde tüm varlık gözenekleri üzerinde faaliyettedirler. Arkalarında NATO ve diğer müttefik güçler vardır.
iDEOLOKİK PKK’DEN SAVAŞ PKK’SİNE
Darbeyle birlikte Kürdistan yeniden işgal edilmiştir. Zindanlar Kürtlerle doldurulmuştur. Kürdistan büyük bir toplama kampını andırmaktadır ve büyük bir zulüm hüküm sürmektedir. Peş peşe idam kararları verilmektedir. 12 Eylül uygulamaları bir an önce PKK’nin aldığı kararlar temelinde stratejik hamleyi başlatmasını dayatmaktadır. Devrimci Halk Savaşı dışında, dile getirilen Kürt varlığını savunmanın ve geliştirmenin hiçbir yolu yoktur. Ancak ulaşılan kararların pratikleştirilmesi önünde ciddi engeller bulunmaktadır. Daha karar sürecinde Hakkâri’ye adım atan ölür. Bizi ölüme gönderiyorlar diyerek karşı çıkan, ülkeye dönüşü engellemeye çalışan, Avrupa’ya geçerek halk savaşı yerine demokratik siyasal mücadele yürütülmesini dayatan ciddi bir tasfiyecilik hortlamıştır. Yine KDP halk savaşının başlatılmasını engellemek üzere harekete geçirilmiştir. Türk kontrgerillası tümüyle devrededir. Avrupa son derece kaygılı ve tetiktedir.
Böylesi dezavantajlara karşı Önder Apo’nun çabalarıyla tasfiyecilik aşılır ve hazırlanan gerilla güçleri ülkeye geçmeye başlar. 82 için öngörülen silahlı mücadeleyi başlatma kararı çeşitli nedenlerle 83’e kaydırılır. Fakat bu da öncü kadroların yetmezlikleri temelinde ancak 84’te mümkün olur. Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirilen karakol baskınlarıyla Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi ERNK ve Kürdistan Özgürlük Güçleri HRK’nin ilanı gerçekleştirilir. Bu aynı zamanda Devrimci Halk Savaşı’nın da ilanıdır.
Tüm yetersizliklere ve gecikmelere rağmen 15 Ağustos 1984 Atılımıyla başlatılan Devrimci Halk Savaşı Kürdistan kadar bölgenin de çehresini değiştirecektir.
Önder Apo, başlatılan bu evrenin 1993’e gelindiğinde esasında rolünü oynadığını belirtmektedir. 1984’ten 1993’e kadar geçen süre içinde, Kürt sorunu bağımsız bir devlet temelinde sonuca ulaştırılamamıştır. Ancak Kürdistan’ın uluslararası bir sorun ve uluslararası bir sömürge olduğu ortaya çıkarılmıştır. Kürt halkı PKK’de temsilini bulan yeni kimliğine sahiplenmiştir. Dili, kültürü ve varlığı inkâr edilen bir halk olmaktan önemli oranda çıkarılmıştır. Sömürgeci güçlere ve uluslararası hegemonik güçlere Kürt varlığının şiddet ve zor yöntemleriyle çözülemeyeceği gösterilmiştir. Kürt sorunu bölgenin en temel siyasal sorunu olarak ortaya konulmuştur. Kürt halkı kendisi için düşünebilecek, kendisi için örgütlenebilecek ve kendisi için savaşabilecek bir güç haline getirilmiştir. Dört parçada ve diasporadaki Kürt halkında inkâr ve imha siyasetinin etkileri kırılarak, demokratik uluslaşma sürecine çekilmişlerdir.
ÖZGÜÇ EN BÜYÜK GÜÇTÜR
Devrimci halk savaşının en şiddetli ve bütün bir Kürdistan’ı kapsayacak tarzda yaşandığı bu süreçte Kürt halkı büyük bir siyasallaşmayı yaşamış, örgütsel, eylemsel büyük bir tecrübeye ulaşmıştır. Sadece Türk devletine karşı değil, batı modernitesine ve onun en kirli örgütlenmelerine karşı direnmiştir. Kürt halkının bu direniş süreci kesintisizliği, yükselişi, yol açtığı toplumsal hareketlilik ve yenilenme en büyük toplumsal değişimlerin yaşandığı bir süreç olmuştur. Kürt halkı yatırıldığı ölüm uykusundan uyandırılıp ayağa kaldırılmıştır. Bunun bedelleri elbette büyük olmuştur. Ancak yarattığı dinamizm ve estirdiği özgürlük rüzgârıyla yaşlı Ortadoğu’nun son ve en görkemli doğumu olmuştur.
Bu artık birçok çevre tarafından kabul edilmektedir. Hem bölge gericiliğinin hem dünya hegemonik güçlerinin tüm perdeleme ve karalama çabaları aşılmıştır. Kürt halkının yaşadığı demokratik uluslaşma mücadelesi, bölgenin en göz alıcı, en büyük demokrasi dinamiğidir. Suriye ve Türkiye örneklerinde görüldüğü gibi tüm bölge politikalarını yoğun bir biçimde etkilemektedir.
Bunun çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Öncelikle Kürtler bölgenin en kadim halkıdır. Uluslaşma süreci kapitalist modernite güçleri tarafından engellenmiştir. Dört parçaya bölünerek bölge ulus devletlerine peşkeş çekilmiştir. Büyük soykırımları yaşamıştır. Ama tutarlı bir önderlik ve öncülükle ayağa kalkma ve her türlü bedeli göze alma gücünü de göstermiştir.
PKK, reel sosyalizmin özgürlük, eşitlik ve enternasyonalizm ilkeleri temelinde şekillenmiştir. Fakat Kürt halkının bağımsızlık, eşitlik ve özgürlük mücadelesini hiçbir güce bel bağlamadan yürütmüştür. İlk başlarda reel sosyalizmin ulus devletçi çözüm yaklaşımı benimsense de; bu özellikle 93’lerden itibaren derinleşen önderlik arayışları temelinde aşılmış, Kürt halkı demokratik uluslaşma yolunda ilerlemesini sürdürmüştür.
İHANET GERÇEĞİNE GEÇİT VERİLMEMİŞTİR
Tüm devrimlerde ve Kürt isyanlarında olduğu gibi PKK’nin öncülük ettiği direniş sürecinde de çok sayıda tasfiye hareketi ve komplo yaşanmıştır. Kürt egemenlerinin işbirlikçi geleneğinden yine ilkel milliyetçilik ve devletçilikten kaynağını alan kimi iktidarcı yaklaşımlar bu direniş sürecinde de kendini göstermiştir. Bunlara karşı da büyük bir direniş sergilenmiş, diğer Kürt isyanlarını boğuntuya getiren ihanet gerçeğine geçit verilmemiştir. Bunların yenilgiye yol açacak düzeye ulaşmaları Önder Apo’nun çabalarıyla engellenmiş ve bunlar son Kürt isyanından ayıklanmışlardır. Ancak bunların yol açtığı tahribatlar nedeniyle büyük ve tarihi fırsatlar da kaçırılmıştır.
Kaynağını devletçi paradigmadan ve Kürt egemenlerinin tarihinden alan iktidarcı yaklaşımlar, Önder Apo’nun Demokratik Modernite çizgisinde derinleşmesi ve Demokratik Uygarlık Paradigmasına ulaşmasıyla birlikte Kürt Özgürlük Hareketinin bağrından sökülüp atılmıştır. Bu çerçevede büyük bir yenilenme yaşanmış; Kürt demokratik uluslaşma hareketi yoluna devam etmesini bilmiştir. Kürt halkı da Önder Apo’da temsilini bulan demokratik, özgürlükçü, halkların kardeşliği ve eşitliğini esas alan, devletçiliği, milliyetçiliği, cinsiyetçiliği ve bilimciliği reddeden demokratik, ekolojik, cins özgürlükçü uluslaşma çizgisinde karar kılmıştır.
KÜRT DEMOKRATİK ULUSLAŞMASI
Öyküsü çokça anlatılan ve derinlemesine çözümlenen PKK direnişiyle Kürdistan’ın parçalanması ve Kürt halkının sömürgeleştirilmesi temelinde kurulan Ortadoğu dengeleri alt üst edilmiştir. Kürtler modernitenin hâkim güçlerinin kullanımından çıkarılmıştır. İşbirlikçi, ilkel milliyetçi Kürt hareketleri ideolojik ve politik olarak sınırlanıp etkisizleştirilmiştir. Ortadoğu’nun sömürgeci ulus devletleri işlemez kılınarak, I. Dünya Savaşından sonra Ortadoğu’da kurulan dengeler bozulmuştur.
Böylelikle bir yandan kapitalist modernite bölgede boşa alınmış, bir yandan da ulus devletçilik komplosuyla paramparça edilen bölge için Demokratik Uluslaşma Modeli ile alternatif bir mücadele ve kurtuluş stratejisi ortaya çıkarılmıştır. Daha 1984 15 Ağustos Atılımından itibaren devreye giren NATO Gladyosu peş peşe geliştirdiği hamlelerle bu sürecin önüne geçmeye çalışmıştır.
Denebilir ki NATO tarafından bu kadar hedeflenen ve saldırıya uğrayan başka bir halk ve hareket yoktur. Kürt halkının demokratik uluslaşma çabaları esas olarak NATO Gladyosunun finanse ettiği, propagandasını yaptığı ve bizzat yönlendirdiği kirli savaşa karşı direniş biçiminde gelişmiştir. Önder Apo’nun esir edilmesiyle sonuçlanan uluslararası komplo da bir NATO operasyonu olarak gerçekleştirilmiştir.
Aslında 1993 itibariyle Kürt sorununun kabulü ve siyasal çözümü için koşullar elverişli hale gelmiştir. Devlet cephesinde de buna olumlu yaklaşan ve siyasal çözüme adım atmak isteyen bir eğilim belirmiştir. Özalın başını çektiği bu eğilim kendini başat kılmak ve sorunun çözümünde insiyatif almak için harekete geçtiğinde büyük bir direnişle karşılaşmıştır. Kürtleri kendisi olma, kendisi için olma yoluna sokan Önder Apo, uluslararası gericiliğin bölgeyi yönetmede kullandığı en önemli aracını elinden almıştır. Kapitalist modernite için bu affedilmezdir. Bu nedenle Kürt sorununu Önder Apo ile siyasal temelde çözmeye çalışan Özal’cı kanat, NATO Gladyosunun tam destek verdiği Beyaz Türkçü kanat tarafından acımasızca tasfiye edilmiştir.
Sonraki süreci Önder Apo, NATO destekli Gladyo savaşları süreci olarak tanımlamaktadır. Bu süreçte Kürt halkına dönük en büyük katliamlar ve göçertmeler gerçekleştirilmiştir. 4 bine yakın köy boşaltılmış, 5 milyona yakın insan yerinden yurdundan sürülerek açlığa ve işsizliğe mahkûm edilmiştir. 17 bin civarında faili meçhul cinayet gerçekleştirilmiş, 500 binden fazla Kürt gözaltına alınmış, işkenceden geçirilmiş, on bini aşkın insan zindanlara doldurulmuştur. Gladyocu güçlerin hâkim olduğu Türk ulus devleti tarihin tanık olduğu en büyük, özel ve kirli soykırım savaşını yürütmüştür.