HABER MERKEZİ
TC devleti sözcüleri ve NATO ile ABD adına açıklama yapan yetkilileri arasında S.400 ve F.35’lere dair tartışmalar devam ediyor. Hatta bu konular üzerine dile getirilen görüşler daha keskin bir ifadeye kavuşuyor. Öyle ki, biraz alttan alarak sorunların içerisinden çıkılmaz bir hale gelmesini engellemeye çalışan kaygılı yaklaşımlarda bir kenara bırakılmış bulunuyor. Bunu hem TC devlet sözcülerinin hem de ABD yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalar çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
TC devlet yetkilileri S.400’ler konusunda “geriye dönüş mümkün değil” diyorlar. ABD Savunma Bakanı da “S.400’ler, F.35’ler bir arada olamaz”, “S.400 Füzelerin olduğu bir sahada F.35’ler uçamaz” diyerek TC devlet yetkililerinin yapmış olduğu bu açıklamaya yanıt vermekte gecikmemiş bulunuyor.
TC devleti ile ABD arasında yaşanan bu tartışmalar ise Rusya tarafından bir fırsata dönüştürülmek isteniyor. Rusya Savunma Bakanının, sattıkları dışında da bir başka “S.400 füze savunma kalkanı” daha TC devletine satabileceklerini açıklamasında bulunmuş olması ve bununla birlikte adeta R.T. Erdoğan’ı pohpohlayan açıklamalarda da bulunuyor olması da bunu kanıtlıyor.
Aslında Rusya savunma Bakanının yapmış olduğu bu açıklamayı, 8 Nisan 2019 tarihli Moskova’da Putin ile R.T. Erdoğan arasında gerçekleşen görüşme ve ardından yapılan açıklamadan ayrı olarak düşünmemek gerekiyor. Bahsi geçen bu açıklamada TC ve Rusya devletlerinin “ortak savunma fonu” oluşturma ve aralarındaki askeri, teknik konularda var olan ticari ilişkileri daha da genişletme kararına vardıklarına yer verilmiş bulunuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bu tartışma daha da devam edecek. R.T. Erdoğan’ın daha önce açıklamış olduğu dış ziyaretlere ilişkin yapmış olduğu bilgilendirmeler de bunun böyle devam edeceğine işaret ediyor. R.T. Erdoğan 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinden önce Rusya ve ardından da Çin ile Pakistan’a ziyaret yapacağı bilgisini vermişti. Yine Yerel Seçimler sonrasında ABD’ye ziyaret yapma olasılığını ifade etme gereğini duymuştu.
Bunlardan şu ana kadar sadece Rusya’ya yönelik olan ziyareti gerçekleştirdi. Diğerlerini ne zaman gerçekleştirecek, bu konuda da her hangi bir açıklamada bulunulmadı. ABD ziyareti ne olacak bu konuda sessiz kalınırken, “ön yoklama”, “nabız ölçme”, “gizli pazarlıklar” yapmak üzere R.T. Erdoğan damadı Berat Albayrağ’ı apar-topar ABD’ye gönderme gereğini duydu. Neden böyle oldu?
Aslında bu sorunun cevabı çok net! Çünkü R.T. Erdoğan ve etrafında yuvalanmış olan yalaka takımı, Yerel Seçimlere yönelik ön çalışmalarını, hazırlıklarını yapmış, kendilerini de o göre planlamış ve hazırlamışlardı. Bu doğrultuda da Yerel Seçimleri kazanmak için her türlü matematiksel işlemleri yapmışlar ve kullanılacak oylarını dağılımını da hesaplarına uygun bir şekilde düzenlemişlerdi. “Taşıma Oylar”, “Sahte Oylar”, “Mükerrer Oylar”, “tehditler”, “rehine almalar”, “tutuklamalar”, “santajlar”, “rüşvetler”, “sandık görevlilerinin ayarlanması”, “baskı ve sindirme”, “psikolojik ortam yaratma” vb. ne tür bir hile gerekiyorsa, onların hepsini yapmışlardı. Tüm bu yapmış olduklarından hareketle de Yerel Seçimleri kazanacaklarına kesin olarak kendilerini inandırmışlardı.
R.T. Erdoğan’ın dış ülklere yapacağı ziyaretlere dair yapılan açıklamalarda bunun üzerine kurulmuştu. Eğer Yerel Seçim sonuçları yukarda bahsi geçen planlamalara uygun olsaydı, R.T. Erdoğan’ın dış devletlere yönelik ziyaretleri daha farklı bir atmosferde gerçekleşmiş olacaktı. R.T. Erdoğan bu ziyaretleri daha da güçlenmiş bir şekilde gerçekleştirecek, başta Rojava olmak üzere, uygulanmak üzere planlamasını yaptığı işgal saldırısına açık destek ve onay isteyecekti. Fakat bunu yapamadı. Yerel Seçimlerde büyük bir hezimete uğradı. 8 Nisan 2019 tarihinde Putin ile yaptığı görüşmeden de istediği sonucu alamadı. Aksine “verdiği sözleri yerine getirmesi” gerektiğinin uyarılarıyla karşılaştı. Ve bu da R.T. Erdoğan’ı, Putin karşısında daha tavizkar bir hale getirdi.
Yerel Seçim sonuçları ve TC devletinin Rusya ile ilişkilerinin vardığı bu boyut, kuşkusuz TC ve ABD arasındaki ilişkiler üzerinde etkide bulunacaktı. Öyle de oldu. Aralarında var olan sorunlar daha da derinleşti. “S.400” ler ve “F.35” ler konusunda olduğu gibi, daha da ileri boyutlara taşındı.
Öyle anlaşılıyor ki, ABD ile TC devletleri arasında var olan ilişki, tarihinde olmadığı kadar sorunlu bir hale geldi ve giderek yeniden normale dönmesinin olasılığı görünmüyor. Daha önce de ABD-TC devleti arasındaki ilişkilerde ciddi sorunlar yaşanmıştı. 1960 yılında Adnan Menderes’in Başbakanlığı döneminde aralarında yaşanan sorunlar nedeniyle, yine bugün olduğu gibi, A.Menderes Hükümeti (O zamanki adıyla SSCB) Rusya’nın kapısının aşındırmaya başlamıştı. Öylesi bir süreçte A. Menderes hükümeti gereçekleşen askeri bir darbe ile devrildi. A.Menderes ve iki arkadaşı idam sehbasına gitmekten kendilerini kurtaramadı. Bu her iki devlet arasında benzeri bir sorun da 1974’de Bülent Ecevit Hükümeti döneminde yaşandı. Yaşanan bu sorunun karşılıklı restleşmelere dönüştüğü bir süreçte B. Ecevit Hükümeti de koalisyon ortağı olan Necmettin Erbakan’ın Genel Başkanı olduğu Milli Selamet Partisinin hükümetten ortaklığını bozmasıyla birlikte dağılmaktan kurtulamadı.
R.T. Erdoğan’ın kendisi de bu yaşanmış olan örnekleri herkesten iyi biliyor. Bu konuda elinin altında bulunan devlet arşivlerinden de kendine göre sonuçlar çıkarıyor ve buna göre de hareket ediyor. Ancak bunlar da çıkarmış olduğu ters sonuçlarda onu, içerisine girdiği batağa daha fazla saplamaya götürüyor. ABD dışında, Aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi de olan diğer NATO üyesi devletlerle olan ilişkisi de bunu gösteriyor. Bu gerçeklikte TC devletiyle, ABD ve NATO arasındaki ilişkilerin var olanın da gerisine düşeceği konusunda önemli veriler sunmuş oluyor. En son Trump’ın sözcüsünün; eğer TC devleti S.400’ler konusundaki ısrarını korursa, ciddi ekonomik yaptırımların devreye konulacağı yönünde yapmış olduğu açıklama da buna işaret ediyor.
Cemal ŞERİK / Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi