HABER MERKEZİ
Soykırımcı TC devletinin, Avrupa devletleri ile ilişkileri hep sorunlu olmuştur. Bugün de bu sorunlar devam etmektedir. Ancak var olan bu sorunları R.T. Erdoğan ve etrafında kümelenmiş olan bir avuç yalakanın dile getirdikleri gibi algılamamak gerekmektedir.
TC devletinin Avrupa ile ilişkileri, mirasçısı olduğu Osmanlı ile başlamıştır. İmparatorluk döneminde Avrupa ile ilişkilerinde; haraç, yağma, talan, fetih yönleri olsa da TC devletinin bugünkü ilişkilerinin almış olduğu biçim Osmanlı’nın son yıllarından kalan bir miras olma özelliğine sahiptir. O süreçte Avrupa devletlerinin yarı-sömürgesi haline gelen Osmanlı hep ikili oynama karakterine bağlı kalarak hareket etmiştir. Bu çerçevede sürekli olarak partnerlerini değiştirme eğilimi içerisinde olmuştur. Önce İngiltere- Fransa, ardından İngiltere- Almanya arasında gidip-gelmeleri de hep bu çerçevede gerçekleşmiştir.
Osmanlı, Avrupa ile olan ilişkilerinde içerisine girdiği bu gidip-gelmelerle hem bu güçler arasındaki çelişkileri kullanarak kendine hareket alanı yaratmış hem de bu vesileyle kendini daha pahalıya pazarlama imkânı elde etmiştir. Avrupa ile bu ilişki biçimi Osmanlı’nın halefi olan TC döneminde de devam etmiştir. Ancak araya Kıta Avrupası dışında devletler de girmiştir. Önce Birinci Dünya Savaşı içerisinde yıkılan Çarlık Rusya’sı yerine kurulan SSCB, sonrada İngiltere’den kapitalist modernitenin jandarmalığını devralan ABD eklenmiştir. Gelinen aşamada da TC devleti bunlar arasında gidip-gelmekte, zaman zaman da çok kullanılmış olmanın tecrübesini kullanarak pazarlama gücünü artırmak için gerginlikler içerisine girmekten geri kalmamaktadır.
Bugün TC devletinin, Avrupa devletleri ile var olan ilişkisine damgasını vuran da bu gerçekliktir. Almanya- İngiltere ve Fransa ile yürüttüğü ilişkilerde bu gerçeklik kendisini çok açık bir şekilde göstermektedir. Kimi zaman bu devletlerden biriyle yakın, diğeriyle gerginleşen ilişkileri de böyle bir gerçekliğin dışavurumudur. Şimdi R.T. Erdoğan Fransa’yla gerginlik siyaseti izliyor. Bunu yaparken de Almanya ile yakın durmaya çalışıyor. Buna bağlı olarak da, Almanya’nın kendisi için ne kadar “yakın” bir “müttefik” olduğunu göstermeye çalışırken, Fransa’ya da söylemediklerini bırakmıyor.
Rusya ve ABD ile olan ilişkilerde de benzeri bir gerçeklik söz konusudur. Tabii bu ilişkilenmede öncelenen partnerlerin yerlerini ne kadar koruyacakları da belli değildir. O nedenle bu partnerler içerisinde her an bir yer değişikliği olma ihtimali vardır. Bu defalarca kanıtlanmıştır. “Alışmış, kudurmuştan beter”dir misali, TC devleti bunu her zaman yapmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, alıcısı oldukça, bundan sonrada yapmaya devam edecektir.
Soykırımcı TC devletinin günümüz koşullarında Kıta Avrupası sınırlarını aşan, uluslararası alanda içerisinde bulunduğu ilişkilerini, sadece kendi fiyatını artırma amacıyla kurulan ilişkiler olarak da sınırlandırmamak gerekmektedir. Bu ilişkileri ülke içi denge ve politik çıkarlar doğrultusunda kullanmaktan da geri kalmamaktadır. Özelliklede bu ilişki biçimini; dincilik ve milliyetçiliğin geliştirilmesinde çok etkin bir şekilde kullanarak “siyasal kazanıma” dönüştürebilmektedir. O nedenle de Hıristiyan inancını benimsemiş olan Avrupa’yı çok kolay bir biçimde ‘İslam ve Türk karşıtı’ ilan etmekten geri kalmamaktadır. Aynı şekilde ABD ve Rusya ile ilişkilerini de bir başka söylemi öne çıkararak, kullanabilme olasılığı her zaman vardır. Son dört-beş yıllık süre içerisinde TC devletinin ABD ve Rusya ile arasında olan ilişkilerine bakıldığı zaman bu gerçeklik çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Mevcut durumda TC devletinin Avrupa devletleri ile arasındaki ilişkilerin merkezinde olan da bu gerçekliktir. Fransa ve Almanya’yı Avrupa’da kendisi için “zayıf karın” olarak görmektedir. Almanya’ya karşı; elinin altında tuttuğu ve sayısı milyonlarla ifade edilen mültecileri ve orada bulunan TC vatandaşlarının sayısal oranı ile bunlar içerisindeki ajan örgütlenme ağını, Fransa’ya da; DAİŞ’in oradaki örgütlenme zeminin varlığını bir sopa olarak göstermektedir. Bunu yaparak, bu devletlerden istediklerini elde etmeye çalışmaktadır. Bu yönüyle kendini kullandırarak, şantaj yapan birine benzemektedir. Özellikle Almanya üzerinde bu konuda sonuçlar ede ettiğini söylemek mümkün olmakla birlikte, Fransa’yı etkileme umudunu da korumak istemektedir.
Soykırımcı TC devleti bu hedefine ulaştığında, diğer Avrupa devletlerine de istediğini yaptırabileceğini düşünmektedir. Böylece nasıl ABD ve Rusya ile içerisine girdiği ilişkilerle Kürt soykırımına onay alan bir ortamı kendine yaratabilmişse, Avrupa devletlerini de böyle bir ilişki içerisine dâhil ederek, asıl hedef olarak belirlediği, Kürt soykırımını gerçekleştirmek için uluslararası alanda önünde hiçbir engel kalmamış olacaktır.
Cemal ŞERİK
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi