HABER MERKEZİ
Türk devletinin başlattığı güney savaşı bir ayını doldurmaktadır. Derinden ve her şeyi hiçe sayarak sürdürülen bir savaş özeliğini taşımaktadır. Öteden beri işgalci Türk ordusunun Güney Kürdistan’daki mevcudiyeti bilinmektedir. 20’nin üzerinde askeri kampı bulunmaktadır. Irak devletinin güçsüzlüğü, kendi egemenlik haklarına sahip çıkamaz durumda olması nedeniyle (başka nedenlerde vardır) bu işgale karşı tutum takınması mümkün görünmemektedir. Bölgesel hükümetin işgale karşı tavrını yada tavırsızlığını anlamak için geçmiş pratik süreçlere bakmak gerekir.
Bölgesel Kürt yönetimi olarak bildiğimiz yönetimin oluşumundan günümüze kadar yaşana gelen sorunların kaynağında ve TC’nin işgal girişiminde önemli bir payı vardır. Bölgesel Kürt yönetimi birinci körfez savaşından sonra İran’daki mültecilik hayatına son verip güneye gelerek iktidarı ele geçirmiş ve kısa sürede otorite olmuştur. 1990 savaşının ardında kurulan bu yönetim özü itibarıyla sakat doğan bir yönetimdir. Halkın iradesine dayanan ve hatta kendi gücüne dayanan bir yönetim olmaktan ziyade dış güçlerin Irak’a müdahalesiyle oluşan boşluktan faydalanarak teşekkül etmiş bir yönetimdir. Öz güç yoksunu bu yönetim Türk devleti ile ilişkileri bu dönemden başlayarak gelişen işbirlikçi bir yönetim olma özelliğini taşımaktadır. Bu yönetimin ilk icraatları 1992 güney savaşı olarak bilinen PKK’ye karşı savaşıdır. Ardından 1995-97 yıllarında da bu savaş devam etmiştir. Sadece fiili savaşa girerek değil, Türk devletiyle her düzeyde kurduğu ilişkilerle PKK karşıtlığını sürdüre gelmiştir. Türk ordusunu güneye davet eden, istihbarat sağlayan, operasyonlara katılarak destek sunan bir yönetim anlayışının geldiği nokta sömürge olma statüsüdür. Güney Kürdistan’ın Türk sömürgeciliğine dönüşmesinde KDP’nin rolü belirleyicidir.
Kürt bölgesinin dış dünyaya açılan en önemli kapısı Türkiye olması, yöneticilerinin Türk pasaportlarını kullanması da dahil birçok imkandan yararlanarak her açıdan Türk devletine bağımlı hale geldiler. Zamanla Güney Kürdistan Türk devletinin yeni tip sömürgesi durumuna geldi. Güney yönetimi Türk devletinin uydusu haline gelmesinde PKK karşıtlığı temelinde yürüttüğü siyasi anlayış yatmaktadır. Irak devletinin yaşadığı iç savaştan dolayı merkezi hükümetin zayıflamasına yol açarken, Güney Kürdistan bu fırsatlardan yararlanarak Türkiye ile olan siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini daha da geliştirme imkanı yakaladı. Türk devletinin Kürt düşmanlığına rağmen KDP bu ilişkileri geliştirmekten sakınmadı. Ulusal birlikten uzak genel çıkarlardan ziyade dar aile çıkarlarının ön planda olduğu bu ilişkiler PKK karşıtlığı temelinde Türk devletinde karşılık buldu. Bir dönemin “postal yalayıcıları” PKK düşmanlığı üzerinden “stratejik dost” ilişkilerine dönüşüverdi.
Bütün bu kirli ilişkiler güney halkına faydası olmadığı gibi artık daha fazla zarar verir hale gelmiştir. Bağımsızlık referandumunda Türk devletinin güneye düşmanca tutumu biliniyor. Erdoğan açıktan tehdit ederek “musluğu kapatırsak iş biter” diyerek Güney Kürdistan’ın kaderi kendi ellerinde olduğunu ifade etmiş oldu. İradesi kırılmış bir yönetim ve kaderi ipotek altına alınmış bir halk durumuna gelindi. Türk devletinin giriştiği Xakurkê işgali de KDP ile yaşanan kirli ilişkilerin boyutunu ve gelinen aşamayı ifade etmektedir. İşbirlikçi bir yönetimin kendi idaresi altındaki halkı bu denli pervasızca pazarlaması,içine girilebilecek en kötü durumdur. Güney Kürdistan halkı ve yerleşim alanları Türk devletinin saldırılarına açık hale gelmiş durumdadır. Çok sayıda can kaybı yaşanmasına rağmen tepki göstermeyen, rahatsızlık duymayan yönetimin kirli savaşta ki ittifakını göstermektedir. Operasyon alanları insansız hale getirilerek kalıcı askeri üs haline getirilmek isteniyor.
Xakurkê’nin işgali sadece PKK’ye karşı geliştirilen bir işgal hareketi değildir. PKK Güney Kürdistan’ın işgali için bir gerekçedir. Bu işgalin amacı, güney Kürdistan’ın özerk statüsünü tasfiye etmeye yöneliktir. Erdoğan, Kerkük ve Musul’un kendilerine ait olduğunu ve yeni Osmanlı hayalleri kurduğunu gizleme gereği duymuyor. Bu nedenle Xakurkê işgalinin dayandığı stratejiyi çözmek gerekir.
Saddam diktatörlüğüne karşı yıllarca savaşmış ve çok ağır bedeller ödemiş yurtsever güney halkı bu işgale karşı tepkisini her zeminde ortaya koymalıdır. Saddam döneminden daha kötü bir döneme girildiğinin farkına varmalıdır. Güney Kürdistan yönetiminin işgal karşısındaki aymazlığı işgalin daha da derinleşmesine neden olacaktır. Her yönüyle Türkiye’ye bağımlı hale gelmesine asla izin verilmemelidir. Yurtsever Güney Kürdistan halkı Türk devletinin sömürge halkı durumuna getirilmesine karşı çıkmalıdır. Türk devletinin güneydeki varlığına son verilmesi için harekete geçmelidir.
YENİ ÖZGÜRLÜK POLİTİKA/Rauf KARAKOÇAN