HABER MERKEZİ
TC devleti sözü ile özü hep çelişik olan devlet yapılarından birisidir. Hiç şüphe yok ki bu karakterini devraldığı İttihat-ı Terakki ile Osmanlı devletinden de etkilenerek almıştır.
Söz ile öz Türk egemen sınıf karakterinden görüldüğü kadar hiçbir yerde çelişik değildir. İktidar ve devlet yapılarının bulunduğu her yerde mutlaka yalan vardır. Çünkü iktidarın özü gasptır. Gaspın olabilmesi için ele koyan bir gücün olması gerekiyor. Bu el koyma işi iktidar olmayla birebir bağı vardır. Yine iktidarın daha örgütlü olduğu yapı ise devlet olduğundan, en büyük el koyma işini her zaman devlet yapıları yapmıştır. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz gibi Türk egemen sınıfı dünyanın diğer egemen sınıflarına benzese de, insanlık değerlerini gasp etmede, el koymada ve insanlığa karşı suç işleme de eşi benzeri yoktur. Bu suçları işlerken de hiç başka bir iktidar gücü kadar yalana ve hileye de başvurmamıştır. Yine insanlığa karşı işledikleri suçları ise hiçbir gücün yapmadığı kadar özü ile alakalı olmayan sözlerle de kamuflaj ettiği gibi halen etmektedir.
TC devletinin son parlak fikri Barış Koridoru’dur. Geçmişte benzer bir şekilde Kıbrıs işgali için Barış Harekâtı kullanmışlardı. Daha dün tüm insanlık için barışın simgesi olan Zeytin Dalı’nı Afrin’i işgal etmek için Zeytin Dalı Harekâtı diye kullandıkları gibi. Suriye’ye barışı tesis edeceğiz sözleriyle Suriye’ye girdiler ve Suriye’nin ne zaman kendine geleceği henüz belli değildir. Benzer bir şekilde Libya’da aynı sözleri kullanmışlardı ve Libya’da halen neler yaptıkları ortada. Dahası Dersim Tertelesi yani soykırımı için geçmişte Medeniyeti Götürüyoruz demişlerdi. Suryan-Keldanları kılıçtan geçirilirken ülkenin bekası demişlerdi. Ermenileri soykırımdan geçirirken tedbir demişlerdi. İzmir’de Rumları katlederlerken İzmir’i kurtarmak demişlerdi. 1800’lerde Kürdistan’ı boydan boya kana boyalarken kardeşliği yeniden tesis etme demişlerdi. Avrupa’ya saldırırlarken de İslam’ın ve Osmanlının adaleti Avrupa’ya götüreceği temelinde katliamlarla Avrupalıları tanıştırmışlardı.
Uzatmadan, Osmanlı ve onların ardılları olan Türk egemen sınıfları katlederken istikrarı sağlama olarak ele alıyorlar. Barış dediklerinde katletmeyi düşünüyorlar. Özgürlük derken boyun eğdirmeyi planlıyorlar. Medeniyet dediklerinde tekçiliği götürmeyi hedefliyorlar.
Özcesi, söz ile öz birliği bulunmayan Türk egemen sınıfının karakteri anlaşılmadıkça, görülmedikçe insanlığın başına nasıl bela oldukları da anlaşılamaz.
TC devletinin şimdilerde başında bulunan Erdoğan ismindeki zatın neme nem bir İhvancı olduğunu bilmeyen var mı?
Benzer bir şekilde DAİŞ diye bilinen ve dünyanın başına bela olan ve bela olmaya devam eden bu katletme makinasının başında bizatihi Erdoğan’ın bulunmadığını kim iddia edebilir? DAİŞ ile ilişki değil DAİŞ’i nasıl yönettiğini bilmeyen mi vardır? ne zaman ki Erdoğan Avrupa’ya bir tehdit savurdu ya da Arap bir ülkeye tehdit savurduğu ardından hem de çok zaman geçmeden DAİŞ’in harekete geçtiğini kim görmedi ya da kim bilmiyor?
DAİŞ gibi insanlığın başına bela olmuş bir örgüt ile o kadar işli dışlı olan, böyle bir örgütü yöneten bir kişi acaba ne kadar tehlikelidir? Ya da böyle tehlikeli olan bir kişiden korunmanın ya da sakınmanın yolu böyle bir kişiye taviz vererek kan emmesini biraz frenlemekle mi mümkündür yoksa böyle bir kişiye karşı tüm cephelerde ortaklaşarak karşı durmak mı doğru olandır?
Ne var ki bugünkü dünyada çıkarlar hem de çok kirli günlük çıkarlar, ahlaki değerlerin önüne geçmiştir. Öyle ki az biraz sakınabilmek için başka güçler, halklar ve toplumlar böyle hastalıklı bir yapının insafına bırakılmaktadır.
Örneğin, Suriye’de olup bitenleri özelde de DAİŞ ile bağlantılı olup bitenleri herkes bilirken, DAİŞ’i birebir hem de organik olarak yöneten bir Erdoğan söz konusu iken, göz yumula yumula Suriye’nin ne hale getirildiği ortadayken, halen Erdoğan ile iş çevirmenin bir anlamı var mı?
Ya da böyle bir kişinin iktidarda bulunduğu bir süreçte Türkiye’yi NATO’da, AB’de, Arap Birliği’nde hatta BM’de tutmanın bir anlamı var mı?
İnsanlık dışı uygulamaları gerçekleştirmek için tüm güçleri kullanarak bugüne gelen Osmanlı ve devamı olan Türkiye Cumhuriyeti insanlığa karşı suç işlemeye devam ederken, daha ne kadar desteklenecektir?
Tam 200 yıldır komalık olan böyle insanlık dışı bir yapıyı zoraki Avrupalı güçler, dar çıkarlar için ayakta tuttular. Ancak bilelim ki sizlerin dar çıkarlarınız Ortadoğu’da halkların başına hep bela oldular. Üstelik bu dar çıkar ilişkileri İttihat-ı Terakki gibi faşizan bir yapıyı tüm dünya kazandırdı. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan faşizan ideolojiye bu biçimde yol açıldı. Bu yolda yürüyen Musolini, Hitler, Franko’nun neler yaptığını herkes biliyor. Avrupalıların göz yummaları sonucu insanlık Hitler’in bile kendisine örnek aldığı İttihat-ı Terakki gibi soykırımcı bir zihniyetin kalıcılaşmasına yol açtılar.
Şimdilerde de benzer bir şekilde hatta daha tehlikeli bir şekilde Enver Paşa’nın gizli ruhunu taşıyan ruh hastası Erdoğan ve Bahçeli ikizlerine benzer destekler verilmektedir. Zamanında Ermeniler Enver, Talat ve Cemal Paşalar tarafından katledilirken en çok destekleyenler aynı Avrupalılardı. Öyle ki Ermeni ve Süryan-Keldanların katledilmelerini bir de teşvik ediyorlardı. Örneğin Bronsart adındaki general, ”Karışmayın böylesi daha iyidir” diye bilmişti. Yine başka bir generalleri olan Böttrich ise: “Ermenilerin kökü ister azalsın isterse çoğalsın, kazılıyor. Bu çok serttir ancak gereklidir” diye bilmesi insanlıktan ne kadar uzaklaşıldığının daha çarpıcı bir örneğiydi. Başka ancak daha çarpıcı olan ise 1909-1917 arasında Almanya Şansölyesi (Başbakanı) olan Bethmann Hollweg bir raporunda dile getirilen, buz gibi çıkar ilişkilerini dile getirilenlerdir. “Bir amacımız vardır, o da: Savaşın sonuna kadar Türkleri yanımızda tutmadır. Bu arada Ermeniler maf olmuş ya da olmamış, fark etmez.”
Buna benzer sözleri ancak daha çirkin bir şekilde yüz yıl sonra Türk devletinin faşist başı olan Erdoğan’ın söylediklerine dönük gösterilen müsamahadır. Kuzey Doğu Suriye’yi kastederek, milyonlarca Suriyelileri oraya yerleştireceklerini ifade eden Erdoğan’a dönük tek bir söz bile söylenmemektedir. Kuzey Doğu Suriye’de yaşayanların topraklarına milyonlarcasını Türkiye’de alıp oraya yerleştirmek, sistematik bir soykırım girişimi olduğu halde, BM’den, NATO’dan, AB’den, Arap Liga’sından, Çin’den, Hindistan’dan derken nerede bir güç varsa ise ses çıkartılmaması, sözün tam manasıyla insanlık suçlarına göz yummak demektir. Böyle olduğu halde Erdoğan’ın BARIŞ KORİDORU dediği SAVAŞ KORİDORU’na göz yummak, karşı ses çıkarmamak, aynen birinci dünya savaşında Ermeni, Süryan-Keldani, Rum, Çerkez, Pontuslara, Kürtlere yapılanlarla aynı olduğunu kim göremez?
Daha dün, yani yüz yıl önce ses çıkartılmadığı ve tedbirler alınmadığı için Ermeni ve Süryanilerin soykırımdan geçirilmesinin acısını halen bugün herkes yaşarken, bugün yeniden göz yumarak hatta faşist Erdoğan’ın faşizan söylemlerine ses çıkarmamak, böyle birisinin yönettiği devleti NATO’dan, AB’den, BM’den, Arap Ligası’ndan atmamanın vebali, tüm insanlığın olacaktır.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi