HABER MERKEZİ-
ARYANA BARAN: Telefon fanatizmi ve kendini bilmek
Sürekli arama, ilişki kurup birbirinin zamanını işgal etme var. Ama birbirini gerçek anlamda gözlemleme, duyumsama, görme giderek zayıflıyor.
Hakkında çok konuşulan, çok yazılan, halen de tartışılan ve daha da tartışılmaya devam edecek bir konu olduğu açık. Bu da konunun öneminden ileri geliyor. Özelde telefon genelde ise iletişim araçlarının, tekniğin hayatımızdaki yerini, toplumsal yaşamdaki olumlu ve olumsuz rolünü her koşulda mutlaka yeniden değerlendirmek durumundayız.
Daha içerideyken bunun etkilerini görüyor, gözlemliyorduk. Çünkü en çok yansıtılan konulardan biriydi. Hapishanede telefon yoktur ama en çok yansıtılan konulardan biri olduğu kesin. Tabii bir de cezalandırma konusu olduğu için. En basit bir tepkide bulunduğunuzda açılan disiplin soruşturmaları sonucunda verilen cezalardan biriydi telefon açtırmama cezası. Yani en az kullandığımız araçlardan biriydi. Mahkeme veya hastaneye götürüldüğümüzde asker ve gardiyanların elinde görürdük. Bir de eğer küçük bir pencere varsa oradan dışarıya baktığımızda insanların elinde. İnsanlar birbiriyle konuşmuyor, birbiriyle telefonda çok konuştuğu zannediliyor ama gördük ki aslında konuşmuyor; kendilerinin de çok farkında olmadığı, ellerine verilmiş bir oyuncakla oynuyor gibiler! Demek ki insanlık bu kadar gelişmiş oluyordu! Dışarıda da gördüğüm, içeriden kalan bu algımın pekişmesi oldu. Belki de bu yüzden bu konu hayli tahrik edici diyorum.
Telefon teknolojik bir nesne. Bilim gibi teknik de, teknoloji de tarafsızdır. Telefonla ilgili olumsuz bir durumdan bahsettiğimizde, telefonun kendisini suçlayacak değiliz. Tersine, insanlık tarihinde, insanın insanlaşmasında tekniğin oynadığı rol ortada. Gerçi günümüzde alet kullanan tek canlının insan olmadığı, araştırmalarla sabittir. Ama yine de 20. yüzyıl filozof ve bilim insanları insanın diğer canlılardan farkını “araç kullanma ve yapma” olarak tanımlayacak kadar aletin insan yaşamındaki önemini görebildi. Neolitik’in inşacısı olan ana- kadınların geliştirdiği teknik halen toplumsal varoluşun temeli olmaya devam etmektedir. Ama aynı teknik Sümer tanrılarının egemenliğini de mümkün kılmıştır. İnsanların hastalıktan, açlıktan, doğal yıkımdan korunmasını sağlayan teknik Hiroşima’nın kavrulmasına, Halepçe’nin ölü kent olmasına; Yahudilerin gazlarla katledilmesine, Filistinlilerin başına bomba yağmasına, ülkemizde dağların kimyasalla zehirlenmesine de imkan sunmuştur.
Evet, tekniği yani iletişim aracı olarak telefonu suçlamayacağız. Tersine telefonun gelişmişlik düzeyi, insandaki teknolojik zeka, yetenek ve yaratıcılığın gelişme düzeyini de ifade etmektedir. Ancak diğer tüm teknikler ve teknolojik araçlar gibi, telefonun da; kim tarafından hangi amaçlarla, nasıl kullanıldığı önem taşıyor. Tekniğin oynayacağı pozitif veya negatif rolü belirleyen budur..
Bu kısa değinmeden sonra akıllı telefonu, onun beraberinde getirdiği enformasyonu, komplikasyonu, bunun yarattığı sonuçları nasıl ele alacağız? Şöyle bir soru sorarak, toplumdan doğru yansıyanları ve gözlemlerimizi ayrıştırabiliriz: Telefon tam olarak hangi ihtiyaçlarımızı karşılıyor? Hangi kolaylıkları sağlıyor? Onu vazgeçilmez duruma getiren nedir?
Bir anıyla yanıta giriş yapsam umarım kimseyi sıkmam. Cezaevinden çıktığımın ertesi günü araba yolculuğu yaparken bana sürpriz yapmak amacıyla yeğenlerim büyüdüğüm bölgenin tarihi değerlerini anlatan bir stran, müzik parçası dinlettiler. Söyleyeni merak edip sordum. Yeğenim “bir dakika” deyip telefonu aldı. Gerçekten bir iki dakika içinde stran söyleyenin kim olduğu ile ilgili bilgiyi önüme koydu. Şaşkınlığım ile kızgınlığım aynı anda yüzüme yansıdı. Demek her şey elinin altında, her bilgiye bir dokunuş ile ulaşıyorsun, denilen şey buydu. Yeğenlerime, madem elinizin altında böyle bir imkan vardı biz içeride sizden bir şarkı sözünü, bir konudaki araştırma yazısını almak için neden aylarca, bazen yıllarca bekliyorduk, dedim. Demek ki insan yapmayınca gelişmiş teknoloji kendi başına yapmıyormuş!
Sözlükte bir kelimeye bakmak için ağır sözlükler satın almanız, yüzlerce sayfa karıştırmanız, araştırma yapmak istiyorsanız yüzlerce kitap satın almanız, odanızı doldurmanız gerekmiyor. Tüm kurslar, videolar, filmler, ücretli ücretsiz olarak online, internet üzerinden ulaşılabilir durumda. Çoğumuz geçmişte bir kursa gidebilmek, yetenek geliştirmek, meslek öğrenmek için ücret ödedik, kilometreler kat ettik.
Özellikle de coronadan bu yana “ısmarlama”, “getir” tarzındaki alışveriş oldukça yaygınlaştı. Yemek için lokantaya gitmenize, alışveriş için mağazaya gitmenize de gerek kalmadı. Evinizden dünyanın diğer ucundaki sevdiklerinize yemek ısmarlayabiliyorsunuz. Bir toplulukta konuşacak sözü olmayanların hemen telefona el atması iyi bir taktik! Yolda yürürken veya yolculuk yaparken dikkat çekmekten rahatsız, kendisiyle diyalog kurulmasını istemeyen bir kadının kulaklıkla telefon ilişkisi iyi bir öz savunma yöntemi!
Peki bunca olanak, imkan oluşturan akıllı telefon ve gelişkin tekniğin yan etkisi ya da beraberinde getirdiği negatif sonuçlar ne olabilir? Örneğin, bunca iletişim gücü, paylaşım, görüş alışverişi imkanı sunduğuna göre sosyalleşmenin, toplumsallaşmanın daha güçlü gelişmesi gerekmez mi? Maalesef telefonlar bilinçli yaklaşım ve amaçla kullanılmadığından, böylesi bir sonuç bir yana, tersi sonuçlara yol açıyor. Telefonla ilişki toplumsal, kültürel varlık olma ile ters orantılıdır denilebilir. Ne gerçek anlamda insanlığın evrensel kültürü ne de yerel kültürün renkleri ve değerleri özümsenmektedir. Ortaya kozmopolitiğin ötesinde androfrijit denebilecek duruşlar ortaya çıkmaktadır. Elbette ki bunun sorumlusu teknolojik araç olarak telefon değildir. Ve sonuç böyle olmak zorunda da değildir. Ama mevcut durum büyük oranda böyledir.
Kendini izletme ile başkalarını izleme sosyalleşmenin, toplumsallaşmanın yerine geçmiş durumda. Kendini teşhir etme, başkalarının ne yapıp ettiğini hem de takıntı düzeyinde takip etme çok zaman ve enerji almaktadır. İnsanın insanlaşmasının başlangıcında olduğu gibi bugün de insanı insan yapan hakikat, toplumsallığıdır. İnsanın temel karakteri toplumsallıktır. Kapitalizmin ideolojisi olan liberalizmin geliştirdiği bireycilik bu hakikati görülemez ve anlaşılamaz kılmaktadır. Oysa insanın kendisi farkında, bilincinde olmadığında da toplumsal bir varlıktır. Ve her durumda bunun ihtiyacını duyar. Bu toplumsal öze yabancılaşan insan, kendini gösterme nesnesi yapmayı, başkalarını sürekli takip etmeyi, toplumsal ilişkinin yerine geçirmektedir. Sürekli el altında olan telefon bu konuda, negatif anlamda, en işlevli araç olmuş durumda. Telefon bağımlılığı psikiyatri alanında artık bir hastalık olarak tanımlanmaktadır.
Akıllı telefonun en önemli yararlarından birinin iletişimi, bilgiye ulaşımı hızlandırarak zamandan tasarruf sağlaması olduğuna inanılıyor. Gerçekten böyle mi? Bugünden düne bakanlar, çatkapı misafirliğe gelmenin “göresim geldi, özledim, kalkıp geldim” demenin geri bir durum, bir görgüsüzlük, başkalarının yaşamına müdahale etme, rızaları dışında rahatsız etme olduğuna inanıyorlar. Peki şimdi ne yapılıyor? Eskiden, yani telefon sadece haberleşme aracı iken, insanlar görüşmek, yan yana gelmek, paylaşmak için emek verirdi. Yol yürür, düşünülür, duygu yoğunluğu yaşanırdı. Bunun yaşamda bir yeri olurdu. Oysa şimdi her an; evde, yolda, otobüste, yatakta iletişim kurmak, sohbet etmek mümkün. Fakat bu ağırlıkta plansız, hazırlıksız, emeksiz yapılıyor. Sürekli arama, ilişki kurup birbirinin zamanını işgal etme var. Ama birbirini gerçek anlamda gözlemleme, duyumsama, görme giderek zayıflıyor. Her an iletişim kurma imkanının yarattığı rahatlıktan dolayı karşıdakinin uygunluğu, paylaşımın niteliği, her iki tarafa katacakları yol fazla düşünülmüyor. Bu durum kendi zamanına hakim olmamaya da yol açıyor. Çünkü sizi arayanlar zamanınıza, size rağmen, hükmetmiş oluyor. Ve bu iletişimler sizin için zaman israfına, verimsizliğe yol açıyor.
Zaman israfına yol açan durum sadece sürekli birilerinin araması, olur olmaz zamanda bildirimde bulunması, mesaj atması değil. Sizi cezbeden şeyler de buna yol açıyor. Bir konuya, bir kavrama bakıyorsunuz. Onunla ilgili her türlü bilgi, haber, görsel durum önünüze seriliyor. Ciddi bir seçiciliğe ve farkındalığa sahip değilseniz kapılıp gidiyorsunuz. Siz zamana değil, zaman size hükmediyor.
Sadece telefonun değil, teknolojik gelişmenin en çok önemsediği konuya geldik. Yaşamı kolaylaştırdığına, yükü hafiflettiğine inanılıyor. Şu soru gelip önümüze duruyor: Teknolojik gelişme işleri alabildiğine azaltmış ve hafifletmiş, kolaylaştırmışsa, bizim işimizin ve yaşamımızın da kolaylaşması, ferahlaması gerekmez mi? Durum böyle midir? Hayır!
Bir de işin dolandırma- dolandırılma boyutu var tabii. Yapılan hukuksuzluğa, soyguna karşı mücadele etmek oldukça zor. Mücadele etmek için maddi çıkarınızı koruyan değil, idealist, demokratik toplumcular olmak gerekiyor. Çünkü dolandırma tıpkı bio-mikro iktidar gibi yaşamın her alanına yayılmış durumda.
Tüm bu durumlar işleri hafifletmek bir yana, daha da karmaşıklaştırmış durumda. İnsanlar ne yaptıklarını, ne yaşadıklarını düşünmeden koşturuyorlar. Bu durum stresli, gergin ruh halini daha da yaygınlaştııyor. Komünikasyonun yarattığı stresten kurtulmak için telefonsuz, internetsiz kırsal bölgelere yerleşmeyi düşünenler var.
Yeniden başa dönersek; tüm bunların sorumlusu teknolojik bir araç olarak telefon değildir elbette. Onun hangi amaçla, nasıl kullanıldığıdır. Şu denkleme inanıyoruz; bir şeyi doğru bilmek için kendimizi bilmek gerekir. Mevcut durumun bir farkındalığa, ret ve kabul ölçülerine, yaşam perspektifi ve amacına sahip olmayı gerektirdiği açıktır. Bunun için yaşam eğitimine ihtiyacımız var. Önce buna inanmak gerekir. Hiç kimse kendiliğinden her şeyi, her durumda doğru ve yanlışı bilmez. Demek ki öğrenmek gerekiyor. Bunun için de kendimizi bilmek…
Kaynak: Yeni Özgür Politika