HABER MERKEZİ- Bişeng Sara yazdı…
“Tarihten günümüze kadar başta kadınlar olmak üzere toplum üzerinde birçok soykırım ideolojileri kendilerini yaşatmak istemişlerdir. Tarihten günümüze kadar kendini farklı kılıflarla güncelleştiren ve yaşatan en eski soykırım ideolojisi ebetteki cinsiyetçilik ideolojisi diyebiliriz. Ataerkil toplumun başlangıcından günümüze kapitalist modernite süreciyle katmerleşen cinsiyetçilik faşizmi bağrında taşıdığını ve sürekli yoğun bir şekilde kullandığını çok iyi bilmekteyiz. İlk sömürge, sınıf, ezilen ve köle olma bağlamında kadınlar her zaman faşizmin ilk kurbanları olmuştur. Reber APO’nun yıllarca yaptığı ‘‘Kadın, ilk ve son sömürge olarak tarihinin en kritik anını yaşamaktadır.’’ belirlemesi bugünün gerçeğini göstermektedir. Bugün de içinde yaşadığımız an itibarıyla diyebiliriz ki kapitalist modernite sistemi erkek egemen zihniyetinin karşıtı olmadığını hatta güncel ifadesi olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalist sistemin öncülüğünü yapan ulus devletler tarihte yaşanan kültürel, dinsel- inançsal toplumsal direnişleri her zaman geri ve barbar olarak göstermek istemişlerdir. Ve bundan kaynaklı toplumda kadına karşı geliştirilen cinsiyetçi, tecavüzcü kültür saldırılarını kendisi dışında yani devlet zihniyeti dışında yaşayan topluluklara mal eder. Kadının sömürülmesi ve köleleştirilmesi hiyerarşik sistemin devletli uygarlığın mirasını devralan bu günkü kapitalist sisteme aittir. Hiçbir tarihte olmadığı kadar bugün namus ve aşk adı altında işlenen cinayetler, tecavüz, fuhuş kapitalist sistem içerisinde gelişmiştir. Bütün devletlerin yapısında kadına karşı kırım politikalarının da rol aldıklarının gerçeği bugün dünyanın dört bir yanında kadınlar tarafında dile gelmektedir. Tarihin birçok döneminde kadınların devletlerin bu kirli politikalarına karşı devrimci yükselişini engellemek isteyen kadınlara her zaman kırım politikalarıyla yöneldiler.
64 yıl önce ki diktatörlüğün yapmaya çalıştığını bugün Türkiye başta olmak üzere bütün ulus devletlerin yapmaya ve hayata geçirmeye çalıştığı aynı şeydir
Bundan tam 64 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde hapishane ziyaretinde dönen üç kız kardeşe önce tecavüz edip daha sonra katleden de aynı devlet zihniyetinin bir parçası olduğu bilinen bir gerçektir. Dominik Cumhuriyeti’nde faşist diktatörlüğe karşı verdikleri direnişle bugün bile tarih sayfalarında isimleri olan Mirabel kardeşler 25 Kasım günü tecavüz edilerek katledildiler. Patria, Minerva ve Maria ö denemin diktatörlüğü olan Teresa Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi mücadelesi verdikleri için defalarca tutuklandılar ve işkenceye maruz kaldılar. Mirabel Kardeşler faşist diktatörler tarafında defalarca tutuklanmalarına rağmen müsaadelerinden vazgeçmemeleri ve geri adım atmamaları kadının geçmişinden gelen direnişçi kültürü kendilerine miras edindiklerini göstermektedir. Kadın direnişi Mirabel kardeşlerin mücadelesiyle daha da güçlendi. Ve bugün bütün dünya da 25 kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü olması başta Mirebal kardeşler olmak üzere bütün direnişçi kadınların kazanımlarıyla elde edilen bir mücadele başarısı olunsa da kadınlar halen devlet eliyle katledilmektedir. 64 yıl önce ki diktatörlüğün yapmaya çalıştığını bugün Türkiye başta olmak üzere bütün ulus devletlerin yapmaya ve hayata geçirmeye çalıştığı aynı şeydir.
Her gün kadın ve çocukların kaybolduğu ve katledildiği bilinen bir gerçektir
Devlet ideolojisinden güç alan zorba ve kurnaz erkek her türlü̈ yöntemle kadın üzerinden iktidarını gerçekleştirmek ister. Bu çoğu zaman da ne yazık ki kadının katledilmesi veya zihinsel-ruhsal olarak yaşam sevincinden enerjisinden koparılmasıyla sonuçlanır. Kadın cinayetlerinin en fazla gerçekleştiği ülkelerinden biri de Türkiye’dir. Her gün Türk kanallarında çeşitli sebeplerden kadın cinayetlerini görmekteyiz. Resmi olarak onlarca kadından bahsedilse de gerçeklik bu değildir, çok daha fazlasının katledildiği bilinmektedir. Her gün televizyon ve haber sitelerinde en çok karşılaşılan haberlerin başın da kadın cinayetleri gelmektedir. Bu günümüz de olağan bir durum haline gelmiş̧ ve her gün devlet kanalları tarafından yansıtılmaktadır. Devlet bu şekilde kadın cinayetine karşı yaptırım uyguladığı, failleri cezalandırdığı gibi bir görüntü̈ ve algı yaratmak istemektedir. Ama bugün Türkiye sokaklarının devletin yüzünün ifadesi olduğunu söyleyebiliriz. Her gün kadın ve çocukların kaybolduğu ve katledildiği bilinen bir gerçektir.
Unutmamalıyız ki bugün Kürdistan’da kadınlara karşı uygulanan kırım politikası aynı zamanda Kürt halkının kırımıdır
Özellikle şeref ve namus adına gerçeklesen cinayetler cezasız bırakılmaktadır. Bu şekilde sistem kendisi katillere yardım yataklık eden ve yasalarıyla buna teşvik eden pozisyonda olmaktadır. Bir erkeğin eşini, sevdiğini ve kızını katletmesini şerefini kurtarması olarak topluma yansıtılmaktadır. Kürdistan çoğrafyası ve kadını cinsiyetçi, milliyetçi, dinci zihniyetle oluşmuş̧ devletlerle kuşatma altına alınarak bu temelde Kürt toplumunun iradesi kırılmak istenmektedir. Tecavüz, hakaret, zindan, işkence, kültürel ve fiziki soykırım uygulamalarıyla özgür Kürtlük ve Özgür kadından intikam alınmaktadır. Kürdistan ve çevresindeki ülkelerdeki bilinen istatistikler bile sadece çevremizde, yasadığımız topraklarda kadının durumunu anlamamız için yeterli verilerdir. Son yıllarda kaybolan veya devletin adamları tarafından katledilen Gülistan Doku, İpek Er, Bedriye Işık ve son olarak ta Rojbin Kabaiş bunlardan sadece bazılarıdır. Unutmamalıyız ki bugün Kürdistan’da kadınlara karşı uygulanan kırım politikası aynı zamanda Kürt halkının kırımıdır. Özel de Kadına uygulanan şiddet ve cinayetler ideolojik ve politiktir. Kürdistan’da kadınlara yönelik geliştirilen sistematik kırım politikaları ulus-devletin faşist zihniyetinden ve ideolojik aygıtlarından bağımsız değildir. Kadınlar günümüz gerçeğinde her yönüyle soykırıma tabi tutulmaktalar. Bu nedenle Önderlik ‘‘kadın öncelikle bir siyasi varlık, kişiliktir. Kadın biraz özgürlük istiyor, katlediliyor.’’ demiştir. Faşist zihniyet bundandır yıllarca Kürt kadınlarına saldırmaktadır. Bugün Kürdistan’ın her dört parçasında da bu özgürlük çizgisinin öncülüğünü yapan özgür kadın hareketinin öncü kadrolarının ve aktif çalışanlarını özel olarak hedeflenmeside bundandır.
Faşist soykırımcı TC devleti en çok da özgür kadını hedeflemektedir
Önder Apo’nun kadın felsefesi temelinde bugün örgütlenen kadınlar başta Kürdistan’ın dört bir yanında olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde özgürlük çizgisine öncülük etmektedir. Bu özgürlük direnişine tahammül edemeyen faşist zihniyet odaklı devletler kirli oyunlarıyla ve saldırılarıyla her zaman ilk hedefledikleri kadınlar olmaktadır. Faşist soykırımcı TC devleti en çok da özgür kadını hedeflemektedir. Bir yandan fiziki imhayı esas alırken diğer yandan da özel savaş yöntemlerine başvuruyor. Sahte Aşk ve evlilik adına kendi çete ve askerlerini Kürt kızlarına teslim alma, kandırma ve iradesini kırma temelinde saldırılar ile yönelmektedir. Teslim alamadığı kadını ise katletmektedir.
Bu barbar düşman zihniyeti karşısında genç kadınlar öz varlığını koruma hakkını hiçbir zaman başkasına bırakamaz ve devredemez
Devletlerin ve çetelerinin erkek egemen aklıyla kadına karşı yürütülmeye çalışılan bu kirli politikalarına karşı anacak Jin Jiyan Azadi felsefesiyle kadın hakikatinin ve özgürlüğünün yolu bizlere açılacaktır. Yine Önderliğin belirttiği gibi ‘’Kadın özgür olmadan toplum özgür olamaz.’’ belirlemesinde örgütlü kadın mücadelesine dikkat çekmektedir. Biz genç kadınlar ve kadınlar olarak kadına karşı yürütülen şiddete karşı mücadeleyi sadece 25 kasım günüyle sınırlı ele almak ve mücadelemizi bu günle sınırlamak bizleri büyük bir yanılgıya ve gaflete götürecektir. Fuhuş, uyuşturucu, taciz ve tecavüz yani kadına karşı uygulanan her türlü şiddet uygulamalarına karşı genç kadınların öz güçleriyle kendisini, bedenini, varlığını koruması ve savunması gerekiyor. Bu anlamda öz savunma en temel hak olarak önümüzde durmaktadır. Bu barbar düşman zihniyeti karşısında genç kadınlar öz varlığını koruma hakkını hiçbir zaman başkasına bırakamaz ve devredemez. Tarihte nasıl ki Mirabel Kardeşlerin ardında kadın mücadelesi farklı bir ivme kazandıysa biz genç kadınlar olarakta bugün ÖNDER APO’nun felsefesi sayesinde katledilen kadınların ardından mücadelemizi ve direnişimizi daha da büyütmeliyiz. Düşmanın bu saldırılarına karşı ançak aktif bir mücadele içerinde yer alarak ve yaşamımızın her alanında Jin Jiyan Azadi felsefesini ördüğümüz taktirde düşmana en büyük darbeyi vurabiliriz.”