Tarihinden Koparılan Gençlik kökleri topraktan çıkartılan fidelere benzer. Günümüz gençliğinin temel sorunlarından biri de tarihsel gerçeklikten koparılmış olmasıdır. Gençler geri geleneksel toplum alışkanlıkları dahi farkına varmadan büyümektedir.
HABER MERKEZİ – Ortadoğu ve Kürdistan toplumlarında gençliğin durumu daha farklı bir çözümlemeye ihtiyaç duymaktadır. Özellikle toplumsal devrimlerin yaşandığı ve savaşlarla toplumsal yapıların travmalar yaşadığı bir süreçte gençliğin doğru çözümlenmesi devrimci gelişmeler açısından sonuç alıcı olacaktır. Ortadoğu toplumsal gerçekliğinde yaşanan toplumsallık bütün geri ve yıpranmış yapısına rağmen kendisini sürdürmektedir. Ancak dogmatik inanç kalıpları ile oluşan zihniyet yapılanmasının anlaşılması ve gençliğin alternatif yaşam seçeneğini görmesi gerekmektedir. Bu da dogmatik zihniyet kalıplarının anlaşılmasıyla mümkündür. Günümüzde insanlığın başına bela olan DAİŞ vb. yapıların gençler tarafından rehavet görmesi Ortadoğu toplumunda yaşanan zihniyet kalıplarından kaynaklıdır. Toplumun salt dogmatik inanç kalıplarına göre yönlendirilmesi gençliğin ağır bir toplumsal baskı altında olması da bunda etkili bir rol oynar. Sonuç olarak gençlerin çıkışı DAİŞ gibi örgütlerde bulmasını beraberinde getirdi. Bu durumun salt Ortadoğu toplumunda yaşanan dogmatik inanç kalıplarıyla izah etmek gerçeğe ulaşmak açısından yeterli değildir. Özelikle Avrupa ve dünyanın diğer alanlarından bu örgütlere katılımı da görerek daha doğru bir tanımlamaya ihtiyaç vardır.
Oryantalist yaklaşımların sonucu olan ve Ortadoğu toplumunu sürekli geri, küçük gören batı yaklaşımının da görülmesi gerekir. Avrupa merkezli kapitalizmin yaşadığı bunalımı da eklediğimizde gençlerin sistem karşıtı yaklaşımlarının gerici Faşist, katliamcı bir yapıda bulmasını beraberinde getiriyor. Diğer yandan batının sömürgeci karakteri de Ortadoğu toplumunda batı karşıtı bir eğilimi de beraberinde getirmiştir. Toplumda yaşanan daralma ve devrimci demokratik alternatiflerin yeteri kadar Ortadoğu toplumlarından kendini örgütleyememesi gençliğin ilgisini gerici örgütlere yöneltmiştir. Toplumda yaşanan daralma ve bölgesel ulus devletlerin yaşadığı aşılma dini kimlikleri öne çıkarmaktadır. Sünni ve Şii mezheplerine dayanarak dar mezhepçi yaklaşımlar yeni dönemde ırkçı kimliklerin yerini almaktadır. Arap-Fars demeden İran öncülüğünde gelişen Şii kimliği öne çıkmaktadır. Buna karşı da Sünni kimliğe dayalı DAİŞ- El Kaide benzeri örgütler öne çıkmaktadır. Gençliğin kendini ifade etme arayışında böylesi örgütlerin öne çıkmasında oryantalist politikalara duyulan tepki önemli bir etken olmaktadır. Geçmişe duyulan özlemden ziyade geçmişte bu tarz mücadele batıya karşı etkili oldu. Şimdi yine aynı tarzda yaşar ve mücadele edersek başarılı oluruz denilmektedir. Değişen dünya koşullarına bakmadan dogmatik bir yaklaşımla sürekli geçmişe atıflarda bulunularak gençlerin sistem karşıtlığı gerici örgütlere aktarılmaktadır. İşte Türkiye?de yaşanan durum da benzeri bir durumdur. Osmanlıcılık hayali ile sürekli batı karşısında yaşadığı daralmayı aşacağı hayalini canlı tutmakta ve gençleri bu temelde dogmalarla sistem içinde tutmakta ve hatta en acımasız katiller haline getirmektedir.
Kürdistan’da sömürgeciliğin devrimci gelişmeleri engellemek için başta gençlik olmak üzere toplum üzerinde çok yönlü bir politika uygulamaktadır. Gençliğin devrimci gelişmelerden uzak durmasını sağlamak için uyuşturucu, fuhuş, spor vb. birçok yol ve yöntemle yönelmektedir. Sömürgeci politikaların toplumda yarattığı aşınmalar, toplumsal sorunları ağırlaştırmıştır. Bu toplumsal sorunların en çok etkileneni gençliktir. Gençlik toplumsal sorunlar içerisinde boğuntuya getirilmektedir. Gençliğin devrimci mücadeleden uzak kalması için her yola başvurulmaktadır. Gençliğin yaşadığı çelişkilerin yerini gündelik yaşam sorunlarına bırakmakta ve bu durumda gençliğin arayışlarını köreltmekte, enerjisini sistemin hizmetine akıtmaktadır. Var olma savaşında toplumsal özelikler yitirilmiş, kültürel olarak soykırım kıskancında yaşamaktadır. Buna rağmen toplum varlığını korumak ve geliştirmek adına ancak fiziki varlığını koruma ve çoğalmayla sınırlanmıştır.
Kürdistan toplumunda bir siyasal bilinç gelişmiş, sömürgeciliğe karşı siyasi olarak mücadelesi önemli bir düzey kazanmıştır. Ancak kültürel olarak soykırım riski hala mevcuttur. Kürdistan gençliği geçtiğimiz süreç açısından görkemli direnişine rağmen sistem karşıtlığı konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Özellikle kültürel olarak bir erozyon, başkalaşma içerisindedir. Siyasi kimlik olarak Kürtlük ve hatta PKK’lilik söz konusuyken, yaşam tarzı ve dili sömürgeciliğin dil ve yaşam tarzını aşamamaktadır. Hala sistem içi çözümlerle kendisini avutmakta ve hatta kültürel olarak sömürgeciliğe koşmaktadır. Toplum içerisinde de en akıllı genç sistem okullarında okuyan ve devlet içerisinde kendisine iyi bir memurluk, işçilik özcesi devlet içerisinde bir iş sahibi olabilen gençtir. Onun için en yurtseverim diyen aile ve yapılar dahi bu konuda devlet dairelerine bir memuriyet için yapamayacağı bir şey yok gibidir. Bu duruma göre gençler daha çocukluktan başlayarak eğitilir ve aile içerisinden okula ve bir bütün çevresine kadar ?oku adam ol? denilerek adamlığı devlet içerisinde edineceği yerle ölçülür.
Devletin toplumda yarattığı diğer bir etki de gençlerin devrimci mücadeleye katılımlarını engellemek ve bunu aileler eliyle yapma durumudur. İster yurtsever ister değil gençler açısından en uzak durulması ve hatta çocukluktan başlayarak başı bağlanana kadar yanında devrim ya da gerillaya ilişkin konuşmamaktır. Varsa devrimci arayışları bunun ne büyük bir tehlike olduğunu ona kavratmak için kendisinin bile inanmadığı birçok yol ve yöntemle gençleri ikna etmek istemekteler. Onun için gençlerin devrimci mücadeleden uzak tutmak adına farklı yönelimlerine göz yumulmakta ve hatta tasvip etmedikleri birçok ilişki ve yaşam alışkanlığına bilebile itilmekten geri durulmamaktadır. Bu konuda devletin de özel politikalarına bilmeden hizmet edilmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ailelerin bu yaklaşımları gençlerin uyuşturucu ve fuhuş bataklıklarına düşmelerine neden olmakla kalmayıp, gençlerin karşı devrimci konumlara gelmesinde de pay sahibi olmaktadır. Bütün bunları koruma içgüdüsüyle yaptıklarına inanan aileler, gençleri özünden kopartmakta ve karşıtına dönüştürmektedir.
Bir yerde bu denli görkemli direnişler olacak, diğer yandan fiziki varlığı koruma adına sen alıp gençleri devlete bırakacaksın. Bunu da normal karşılayacaksın. Oysa bunun direk karşıtlıktan farkı yoktur ve hatta daha tehlikeli bir yaklaşımdır. Onun için gençliğin devrimci seçeneği daha güçlü savunması ve kesinlikle kültürel köklerinden koparılmış, varlığını bile koruyamayan toplumsal gerçekliğin bilincinde hareket etmelidir.
Tarihinden Koparılan Gençlik kökleri topraktan çıkartılan fidelere benzer. Günümüz gençliğinin temel sorunlarından biri de tarihsel gerçeklikten koparılmış olmasıdır. Gençler geri geleneksel toplum alışkanlıkları dahi farkına varmadan büyümektedir. Toplumun zayıf da olsa kendisini savunma biçimi olan geleneksel toplum günümüz koşullarında vahşi kapitalizmin saldırıları karşısında kayıp etmek bir yana varlığını koruyamaz duruma gelmiştir. Dijital çağ dediğimiz bu çağda gerçeğin yerini sanal şeyler almaktadır. Özellikle gençliğin sanal gençlik halini alması toplumun varlığını koruma ve geliştirme konusunda ciddi sorundur. Birey kendi öz değerlerinden koparılmakta, yaşam adına sanal bir dünya içerisine çekilmektedir. Bu tehlike belki de gençler açısından devlet ve geleneksel toplumun yönelimlerinden daha ağır sonuçları olacak bir tehlikedir. Özellikle Bakurê Kürdistan ve diasporada yaşayan Halkımız açısından bu durum daha da önemlidir.
Bir dönem katılım ve örgütlülük düzeyiyle örgütün birçok ihtiyacını karşılayan diasporadaki yurtseverler şimdi yaşadığımız devrim koşullarına rağmen bu konuda bir tıkanma yaşamaktalar. Belki geçici bir süre için aileler çocuklarını mücadeleden uzaklaştırmak amacıyla, sözüm ona koruma içgüdüsüyle hareket etmekteler. Ancak gençlerin içine sürüklendikleri durum ve toplumsallıktan uzaklaşmaları geleceği koruma adına daha ciddi bir tehlikeyi getirmektedir. Şimdi de iyi bakıldığında birçok aile dağılmakta ve toplumsal varlığını koruyamayacak pozisyona gelmektedir.
Bütün özgürlük ve demokrasi iddiasına rağmen Avrupa’da yaşanan bunalım ve içinde bulunduğu toplumsal çözülme Ortadoğu’da yaşanan savaşlara rağmen daha tehlikeli bir duruma işaret etmektedir. Avrupa’nın kendi eliyle yarattığı dijital canavar tarafından toplum yutulmaktadır. Gençlerin artan intihar ve uyuşturucu kullanımına bakıldığında tehlikenin büyüklüğü görülür. Neredeyse savaş içerisindeki ülkelerden daha çok can kaybı yaşanmaktadır.
Bakurê Kürdistan’da da gençliğin sanal hastalığı azımsanamayacak düzeyde bir tehlikeye işaret etmektedir. Bu konuda ilginç durumlarla karşılaşmaktayız. Gerillaya katılıyor, geliyor bütün zorlanma ve savaş koşullarına göğüs geriyor. Ancak interneti özledim diyerek kendisini dayatıyor. Özlediği şey ne aile ne arkadaş O interneti yani bağımlı olduğu dijital dünyasını özlüyor. Bu toplum kırım olayına salt devrimci hareket açısından değil genel olarak toplumsal varlığı koruma adına bakmak ve buna karşı gençliğin alması gereken önlemleri görmemiz gerekiyor. Belki genel Kürdistan açısından baktığımızda ciddi bir tehlike olarak durmayabilir ancak toplumsal bir sorun olduğu bir gerçektir.
Siyasal bilinç tarihsel ve toplumsal bilinçle beslenmeden, doğru bir örgütsel gerçekliğe de kavuşamaz. Bir futbol takımını tutar gibi, hatta bir fanatik futbol taraftarı gibi mücadeleye bağlanmak, yurtsever olduğunu söylemek gerçek anlamda bir yurtseverlik değildir. Bu gün hem toplum içerisinde hem de örgütsel yapı içerisinde gençliğin yaşadığı sorunlardan biri de aşırı güncel detaylarda kaybolmak ve genelden kopmaktır. Kapitalizmin başarılı olduğu konulardan biri de aşırı güncel, yani düne ve yarına ilişkin düşünce ve hayallerden insanı koparmak konusudur. Böylece aşırı parçalanmış bilinç ve yaşamın detaylarında kaybolan insan gerçekliğiyle karşı karşıya kalmaktayız. Gençliğin hem tarihi ile doğru buluşması hem de yeniden geleceğe ilişkin ütopyalarının oluşmasını sağlamak büyük bir devrimci görev olarak bizi beklemektedir. Günümüzde dünya ölçeğinde bir devrimci direniş ve öncülüğü açığa çıkarmış bir hareket olarak eğer gençleri istenilen düzeyde katamıyor ve daha büyük devrimci hamleler yapamıyorsak bu öncü gençliğin ciddi bir sorunudur.
Tarihte bütün sosyalist hareketlere ilham veren Paris komünlerini aşan bir direniş yaşayan Kürdistan gençliğinin toplumsal dönüşümde istenilen düzeyde öncülük rolünü oynayamamasının nedenleri nelerdir? Rojava devrimi, Özyönetim direnişleri, Başur’da Şengal, Maxmur ve Kerkük direnişlerinin öncü gücü olarak gençliğin toplumsal örgütlemede ki tıkanıklığının nedenleri nelerdir? Kürdistan tarihinin en görkemli direnişi olan öz yönetim direnişlerine öncülük eden gençliğin, bunu doğru okuması ve tarihi direnişten, zaferi yaratacak bir perspektife kavuşması, toplumu bu gerçeklik ile faşizmi yenilgiye uğratacak bir pozisyona çekmesi gerekmektedir. Eğer bunu yapamıyorsak o zaman bu görkemli direnişler topluma doğru mal edilmemiştir. Bu da beraberinde bir yılgınlık ve kendini geriye çekmeye neden olacak bir noktaya gelmektedir. Düşmanın da gençlikte yaratmak istediği durum tam da budur. Kendisine karşı inancını yitirmiş ve örgütlenemeyen bir hale gelmiş bir gençlik gerçekliği ortaya çıkmaktadır.
Faşizmin hüküm sürdüğü dönemlerde en canlı ve buna karşı direniş halinde olması gereken gençliktir. Eğer bu durum böyle değilse o zaman ters giden bir şey vardır. Çünkü gençliğin hem yaşama katılımı hem de yaşadığı devrimci tecrübe ve örgüt düzeyi bunu karşılayacak ve hatta aşacak düzeydedir. Yoksa ciddi bir toplumsal sorunla ve dejenere olmuş bir gençlik gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Şimdi direniş merkezleri yıkılıyor ve var olan alanlarda da düşman farklı yönelimlerle gençleri mücadeleden uzaklaştırıyorsa bu doğru okunmalıdır. İşte bu direniş alanlarında düşman kuran kursları, meslek eğitimler vb. yöntemlerle gençliği mücadeleden uzaklaştırıyor ve hatta mücadele karşıtına dönüştürüyor. Bu durum özellikle sorunlu bir durumdur. Eğer yurtsever bir aile bu konuma geliyor ve gençlerin mücadele yerine sistemin ajanlık kurumları haline gelen bu kurumlara gönderiyorsa sorun vahim bir noktadadır.
Kürdistan’da toplumsal sorunların kaynağında da doğru bir düşman bilincinin oluşmaması yatmaktadır. İki şey bir birine karıştırılıyor. Elbette burada düşman denildiğinde Türkiye halklarına karşı bir yaklaşımdan söz etmiyoruz. Ancak egemen sömürgeci devlet gerçekliğini de göremeyen toplumsal gerçeklik ve devlete dayalı faşizmi bir birine karıştırmadan inkâr ve imha sistemi olan devlete karşı bir direniş içerisinde olmaktan söz ediyoruz. Onun için devlette karşı çetin bir mücadele içerisinde olmak onun inkârcı politikalarına karşı durmak, savaşmak gençliğin temel görevidir. Aynı zamanda yurtsever olmanın da koşuludur.
Başurê Kürdistan açısından durum daha vahim bir hal almıştır. Yanılgılı özgürlük anlayışı ve geleneksel toplum alışkanlığı arasında sıkışmış bir gençlik gerçekliği var. Geleneksel toplumsal alışkanlıkların Başurê Kürdistan?da kapitalist yönelimler karşısında aşınmayla yüz yüze olduğu, artık gençliğin arayışlarına cevap olmaktan uzaklaştığı bir durum yaşanıyor. Diğer yandan oluşan ulus devlet biçiminin darlığı ve gençlerin olası devrimci arayışlarını engellemekte ve kendi toplumsallığından korkunç bir kaçışa yol açmaktadır. Bugün özgür Kürdistan olarak kendisini sunma çabalarına rağmen gelecek açısından en kaygılı Kürdistan parçasıdır. Gençliğin geleceğe dair hayalleri ve umutlarının olmadığı en çarpık kapitalist gelişmenin yaşandığı, taklitçi, bilinçten uzak bir gençlik şekillenmiştir. Gençliğin yaşadığı sorunların kaynağında Başur’daki siyasi şekillenmenin birinci derecede payı var. Özgürlük seçeneğinden uzak ve en geri geleneksel bağlarla ve hatta ihanetin toplumsal düzeyde meşrulaştığı bir alan olarak Başur’da yaşanan umut kırıklığı çok derinlikli yaşanmaktadır.
Toplumsal yapının geleneksel yapısı ve bilme yerine aşırı dogmatik kalıplarla örülmüş olması gençliği farklı arayışlara sürüklemektedir. Özellikle ülke ve yurtseverlik konusunda gençlikte ciddi bir aşınma yaşanmaktadır. Aşırı nihilist bir eğilim içerisinde, yaşama ilişkin arayışı zayıf ve aşırı bireyselliğe kendini kaptırmış bir gençlik gerçekliği var. Özelikle diğer parçalara göre kıyaslanmayacak kadar ülkeden bir kaçış söz konusu.
Benzer bir durum aynı düzeyde olmasa da Rojava’da yaşanmaktadır. Bir devrim ortamından gençliğin kaçışı daha vahim bir durumdur. Özgürlükten kaçış da diyebileceğimiz bu durumu anlamak, bilince çıkarmak ve çözmek gerekir. Halklara umut olan ve Ortadoğu devriminin öncü gücü olarak Kürt gençliğin katılımı, örgütlenmesi, toplum içerisindeki yeri ve oynadığı rol önemlidir. Özellikle geri dogmatik yaklaşımların aşılması ve özgür bir katılımın koşullarının toplumsal alanda gelişmesi gençliğin katılım tarzıyla mümkündür. Gençlik ve geleneksel toplumun ilişkisi hem iç içe hem de bir biriyle çelişki içerisindedir. Bir yandan geleneksel toplumun gençlik üzerinde kontrolünü kurma arayışında, diğer yandan da gençliğin toplumsal dönüşümde oynayacağı rol ve misyon öne çıkmaktadır.
Devrimden kaçışın nedeninden önce Kürdistan toplumsal yapısını anlamak gerekir. Yüz yıla yakın bir süreci sömürge halinde yaşamış bir toplum. Sürekli başkası adına savaşmış ve başkasının hizmetinde kalmış bir yapı. Şimdi kendisi olmakta zorlanıyor. Çünkü derinlikli bakıldığında kendisine karşı inancını kaybetmiş bir toplumsal gerçeklikle karşı karşıya kalırız. Onun için devrimi yaşamış olmasına rağmen, devrimi koruma ve geliştirme konusunda özgüven sorunu yaşıyor. Ya egemeni taklit ya da devrimden kaçış yaşanıyor. Bir kesimde açığa çıkan eğilimler bunlardır. Onun içinde gençlerin devrime katılımlarını engelliyorlar. Bir devrim ortamından kaçarken Akdeniz suyunda boğulan bir gencin haberinden daha şaşırtıcı ve sarsıcı bir durum yoktur.
Bir toplumun geleceğine dair umudunu kırmak ve özgürlük karşıtı bir noktaya çekmek istiyorsan gençliğin geleceğe dair umudunu kır. Şimdi Rojava da devrim ortamında sıradan bir maceracının dahi heyecan ve umudunu taşımayan gençlerin devrimi taşıması zordur. Onun için geçmişten gelen sömürgeciliğin oluşturduğu kültürel yapıyı aşmak ve devrimci kültürle yeniden örgütlenmiş bir gençlik örgütlenmesine ihtiyaç vardır. Bu konuda temel yanılgı özgürlüğü salt fiziki koşullarla ele alan aldatıcı yaklaşımdır. Ruhta ve zihniyete oluşan düşman kültürüne karşıda gençliğin geleneksel toplum karşısında kendisini bir örgütlülük düzeyine kavuşturması olmasa olmaz koşulundadır. Şimdi geleneksel topluma yedirilmiş sömürgeci kültür ve yaşam alışkanlığı devrimci gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Rojhılat’a egemen Fars kültürü ve Bakur’de egemen Türk kültürü, diğer alanlarda da egemen Arap kültürünün etkilerine karşı Xebun olgusunu güçlendiren bir gençlik duruşuyla geleneksel toplumdaki sömürgeci etkilere karşı bir devrimci mücadele vermeliyiz.