HABER MERKEZİ – Toplumlar uzay çağını yaşıyorlar. Yani birçok bakımdan çok yönlü bir gelişmişlik ve ilerleme var. Ancak bunca gelişmişliğe rağmen insanlık adına bir milim bile ilerleme yok. Egemenlik ve iktidar olma zihniyetinden kaynaklı ekonomik-politik rakabet global düzeyde zaman zaman savaşlara ve yıkıma yol açmaktadır. Olağan koşullarda bile kapitalizmin yapısı ve doğası gereği, sınıflı toplum sistemi toplumları dünya genelinde her bakımdan kasıp kavuruyor. İnsanoğlu hala kendi kendisiyle barışık olabilmiş değil. Binlerce yıldır her yönden birçok gelişime rağmen insanlık hala eziliyor ve tehlike altındadır. Uygarlık gelişimi sınıflı olduğu için, bu gelişmişlik insanlığa fazla bir yarar sağlamış değil. Tekniksel-teknojojik, bilimsel, sanatsal, kültürel ve sporsal olarak birçok gelişim gerçekleşmiş, ancak bu gelişmişlik sınıflı sistemin tekelinde olduğu için topluma yarar getirmekten ziyade, kapitalizme ve sınıflı sisteme kazanç sağlama temelinde kullanılıyor. Spor, bilim, sanat, sinema, teknoloji, sistemin egemenliği altındadır.
Kapitalizm toplumsal yaşamda ve dünyada girilmedik yer bırakmadı, işgal etmediği beyin-hafıza bırakmadı, para kazanmak için metalaştırmadığı birşey bırakmadı. Sanat, kültür, spor, sinema kapitalizmin kazanç elde ettiği önemli ticari alanlar haline getirildi. Ellerinden gelse, havayı bile şişeleyip parayla satarlar. İnsan emeğini sömüren, insanı metalaştıran bir sistem için herşey ve her yer birer meta ve kazanç alanı demektir. İnsan ihtiyaçlarını kullanıp kar elde etmek, insan emeğini sömürerek para ve mal biriktirmek kapitalizm oluyor. Toplumsal yaşamda en önemli sektörlerden biride sanat ve sinema alanıdır. Bu alanları kontrol edemeyen bir sistem, toplumu denetim altında tutamaz, kontrol edemez ve yönetemez. Football-futbol, sinema, sanatsal faaliyet alanları ve müzik sektörü, kapitalizmin toplumu denetleme alanları olmakta. Sınıflı sistem her zaman zor kullanarak ve faşizmi devrede tutarak toplumu yönetmez. Çoğu kez bunu incelterek ve bazı toplumsal değerleri kullanarak yapar. Biz toplumsal yaşamda sanata, edebiyata, müziğe, sinemaya, tiyatroya ve spora-futbola ve eğlenceye karşı değiliz tabiki.
Ama bu değerleri kullanıp topluma pazarlama ve bu değerler yoluyla toplumu sisteme monte etmelerine ve bu değerleri kullanıp para elde etmelerine karşıyoz. Biz zamanlar toplumda arabesk ve futbol bir hastalık haline gelmişti. Son yıllarda da TV dizileri bir hastalık haline geldi, getirildi. Çok TV kanallarının olması büyük bir rekabete yol açtı ve kanallar adeta yarışıyorlar. Bugün A kanalında izlenen bir film-dizi, yarın B kanalında izleniyor ve bu durum aslında toplumda bir bıkkınlığada yol açıyor. Bir evde kanal izleme konusunda ev sakinleri arasında didişmeler bile oluyor. Bir evde her kişide bir cep telefonun olması her kişiyi ayrı dünyalara alıp götürüyor. Otobüs, tren, vapur, tramway gibi toplu taşımalarda herkes pür dikkat telefonda ve sosyal medyada yoğunlaşıyor. Eski insani ilişkiler ve değerler adeta yozlaştı, dejenere oldu. Onlarca dakika ve saatlerce yapılan yolculuklarda insanlar bir birleriyle iletişim bile kurmuyorlar, konuşmuyorlar. İletişimsizlik insanı bir robot haline getirir. Kapitalizmin istediğide zaten robot haline gelmiş birey ve toplumdur.
İnsan bir canlı robota dönüştü, dönüştürüldü. Memleket sorunlarıyla yeterinde ilgilenmeyen bir gençlik ve yeni nesil oluştu, oluşturuluyor. İnsanların dizi-film izlemelerine karşı değiliz tabiki ama sabahtan akşama kadar kendilerini dizilere hapseden ama zam, zulüm ve işkenceye sessiz kalan bir gençlik ve toplum ne derece sağlıklı olabilir! 1960’ların başlarında Türkiye’de insanlar film izlediklerinde gülüyorlardı ama 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başlarında insanlar farklı bir sinemeyla tanıştılar ve çeşitli ihtirazlar oldu. Biz ağlamak istemiyoruz diye. Bir ülkede insanlar ağlayacak durumdalarsa nasıl gülebilirler? YILMAZ GÜNEY filmleri, insanları ağlatıyordu ve YEŞİL ÇAM’IN yapısını değiştirdi. Demekki 1960’ların başlarında da insanlar ağlayacak durumdalardı, şimdiki gibi. Şimdi de insanlar dizileri zevkle ve gülerek izliyorlar. Ama aslında ağlayacak durumdalar.
Ama insanların ağızları kapatılıyor, konuşmak yasak. Konuşmanın yasak olduğu bir ülkede nasıl dizi-film izlenecek ve nasıl gülünecek? Önce insanlar mutlu olup özgürce konuşacaklar, özgür olacaklar, karınları doyacak, beyinleri doyacak-gelişecek. İnsanlar gerçekten mutlu olacaklar. Özgür olmayan ve yoksul olan insanlar mutlu olamazlar. Mutsuz insanlar nasıl gülecekler ve bir diziyi-filmi nasıl izleyecekler. Sinema, sanat, tiyatro, spor ve kültürel faaliyetler-aktiviteler hepsi toplumsal yaşam zenginliği içindir ama savaşlar, açlık, yoksulluk ve bin türlü eşitsizlik varken, insanlar nasıl bu dizileri zevkle izliyorlar ve gülüyorlar? Midesi aç olan ve her an bir kör kurşunla ölme tehlikesi altında olan insanlar nasıl mutlu olabilirler? Kapitalizmin tekelinde olan bir sanat ve sinema, toplumu yozlaştırır. Son yıllarda tolumu denetim altında tutma aracı olarak dizi kültürü geliştirildi. Kapitalizmin yozlaştırıcı kültürüne karşı, devrimci kültür gelişmeli ve toplumsal yaşama yön vermelidir. Önce insanı, kapitalizmin pençesinden kurtarmalıyız. İnsan kapitalizmden kurtulmadığı sürece, insanın tarihsel ve güncel toplumsal emeği kurtulmaz ve kapitalizm tarafından kullanılır. Önce özgür insan ve yeni yaşam. Özgürlük koşullarında da özgür sanatsal faaliyetler. Tek kurtuluş devrimci sanat-sinema…
Kemal Söbe