HABER MERKEZİ
Tarihte ve günümüzde yaşanan tüm savaşlarda diktatörler Özel harp yöntemleriyle medya ve birçok alanda kirli bir propaganda yürüterek varolan çürümüşlüğünü saklamaya çalışmışlardır.
Bunun en somut örneği Hitler ve onun propaganda bakanı Goebels tarafından geliştirilen özel savaş yöntemi ırkçılıkla birleştirildi. Aradan geçen yıllarda seçimle işbaşına gelip de iktidarı bırakmak istemeyen diktatörler ve dikta heveslilerince özel savaş başvurulan bir standart stratejik propaganda yöntemi haline getirildi. Özellikle Nazi Almanyası’nın nüfuzu içerisinde Faşist Lider Benito Mussolini önderliğinde kurulan İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’nin (1943-1945) dost ve düşman algısı oluşturmada propaganda posterlerinden yararlandığı görülmüştür.
Devlet temellerini Özel harp üzerinden oluşturan ve 100 yıllık bir kültürel soykırım gerçekleştirmeye çalışan TC devleti de tarihte örneğini verdiğimiz diktatörlerle aynı kirli politikalara başvurarak ayakta kalmaya çalışmıştır. Kendi kontrolindeki medya tekellerini kullanarak Kürt hareketini tasfiye etmeye çalışan AKP zihinyeti ve başta da sahaya sürdükleri Süleyman Soylu bu görevi üstlenen başat aktörlerdendir.
Özel harp dairesinin kuklalığını yapan Süleyman Soylu’nun PKK’yi tasfiye edeceklerini iddia ettiği açıklamalara bakacak olursak:
Soylu, 2016 yılının Kasım ayında yaptığı açıklamada, “Bilsinler ki Nisan onlar için iyi bir ay olmayacak, kış onlar için iyi geçmeyecek. Bütün güvenlik kuvvetlerimizle beraber, onlara bir daha göremeyecekleri kadar büyük bir zayiat verdireceğiz” demişti.
Soylu bu açıklamadan bir ay sonra 2016’nın Aralık ayında da, “Biz şu anda PKK ile yapmış olduğumuz mücadelenin sadece bir safhasındayız. Mart’ın Nisan’ın başından itibaren, Kandil, Sincar orada duruyor. Bu ülkeyle bir daha ama bir daha oyun oynama kabiliyeti olmayacağını onlara önümüzdeki baharda öyle bir göstereceğiz ki” açıklamasında bulunmuştu.
Bu açıklamaları başaşağı eden, sömürgeciliğin soykırım ve tümden yok etme planları ekseninde yürüttüğü saldırılara karşı büyük bir direniş savaşı yürüten PKK gerilları 2016’da açıkladığı bilançosuna göre yaşanılan çatışmalarda 38’i rütbeli 3404 asker ve polis öldürüldü. 1 F-16 savaş uçağı, 3 helikopter ve 8 tank olmak üzere 166 zırhlı araç imha edildi.
Soylu, Eylül ayının başında da bu kez de 20 Kasım tarihini işaret etmiş ve “Onlara bu kış o dağları, tepeleri, taşları, mağaraları dar edeceğiz. Kasım’ın 20’sine kadar bizi seyredin” demişti.
Yine Soylu, 14.12.2018 de “Dağlarda toplam 700 terörist kaldı demişti.
Son olarak da Soylu: “Şimdi dağlarda 600’ün az üzerinde terörist kaldı. Bu kadar basit. Nereden geldik? 1990 ile 2000’li yıllarda 12-15 bin terörist vardı. PKK denilen terör örgütünün adı bir daha anılmayacak, öyle darbeler indiriyoruz, indirmeye devam edeceğiz” dedi.
Şunu da hatırlatmakta fayda var; Şubat 2008 Zap yenilgisi öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye’nin en çok güven duyulan kurumu iken, PKK militanları karşısında aldığı yenilgilerle artık ikinci plana atılmış durumda. Ancak faşist türk devleti ordunun bu yenilmişliğini özel savaş aygıtları kullanarak ayakta tutma çabaları veriyor.
Bunun üzerine Başur Kürdistanı’nın Xarkurkê alanına yönelik başlatılan sözde Pençe operasyonuyla her seçim öncesi olduğu gibi prim kazanmak için ihtiyacı olduğu asker cenazesini karşılamaya çalışmıştır. Çukur medyayı da bir bütünüyle kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak var olan büyük yenilgiyi bir zafer olarak yansıtmaya çalışmışlardır. Bu operasyonda da her zamanki gibi:
PKK’nin bitmek üzere olduğunu, gerillanın kaçacak delik aradığını, inlerinin her gün tonlarca ağırlıkta ağır bombardımanlarla imha edildiğini, söyleyerek bunun için ise tarihte görülmemiş bir biçimde topyekün olarak tüm devlet imkanlarının kullanılmalarına, milyarlarca dolar ekonomik bütçe ayırmalarına rağmen kaybetmekten kurtulamamışlardır. Bu reel durum her şeyden önce savaşın yol açtığı sonuçların hiç de basına yansıdığı gibi yürümüyor. Çünkü ortada gerillaya karşı yenilgiye uğramış ve ikinci plana atılmış bir ordu gerçekliği var.
Çağın faşisti olan Erdoğan ve baş kuklası Süleyman Soylu aynı zamanda çağın yalancılarıdır. Dolayısıyla onların en etkili sistemi, etkili bir yalan sistemidir. İyi yalancıların her zaman için onur, şeref gibi manevi değerlerle de sorunları vardır. Bir kere yalan bu değerlere saldırır, bunların yokluğunda büyür. Bu bakımdan iyi bir yalan sistemi inşa etmek için bunlardan vazgeçmek gerekir. Çağın en büyük faşisti çağın en büyük yalancısı olmakla kalmaz, çağın en büyük onursuzu ve demogogu haline de gelir. Bu bağlamlarıyla Erdoğan ve baş kuklası başarılı ‘adamlar’dır!
Kurdukları hayal dünyasından çıkıp gerçeklere bakacak olursak: 600 kişiden az kaldığı dediği, İnlerine gireceğiz dedikleri PKK gerilları her gün TSK’ya kök söktürümekle kalmayıp NATO nun 2. Ordusu diye bilinen TSK aldığı ağır darbelerden sonra sadece askeri alanda değil siyasette ve toplumsal alanda da etkisiz bir unsur haline getirilmiştir. Daha önce siyasetin bile diz çöktüğü bu kurum gerillalar karşısında uğradığı yenilgilerle artık varlığı yokluğu tartışılır hale gelmiştir.
Tekellerinde Tarihte Hitlerin kullandığı özel savaş ve propaganda diline bakıldığında, soykırımlara baktığımızda Hitlerin Yahudilere uyguladığı fiziksel soykırımda ya da Fransanın, İngilterenin sömürge hailine getirdiği yerlerde fiziksel bir yok etme söz konusuyken varolan ırkın kimliği inkar edilmemiştir. Fakat TC devletinin Kürtler üzerinde yürüttüğü soykırım sadece fiziksel soykırım olmakla kalmamış kimliğini, dilini ve kültürünü yani bir bütünüyle inkar ve imha politikasını uygulamaya çalışmıştır.
PKK’yi bitirme bahanesi ile Kürdistan topraklarını işgal etmeye çalışan işgalci türk devletine ve çeşitli görüntüler altında ve adlar biçiminde ortaya çıkan çağımızın faşizmine kök söktüren Kürdistan gerillası ve mücadelesidir. Kürt varlığı ve özgürlüğünü faşist-soykırımcı saldırılara karşı her şeyden önce gerilla temsil ediyor ve koruyor. Bu yüzdedir ki Kürdün duygusu, intikam ruhu, onuru, her şeyi söz konusu gerillada ifade bulmuştur.
Militan Rêhat
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi