HABER MERKEZİ-
Tarih Yolculuğu:
“Tarihi işgal edilmiş bir halkın tarihi yolculuğunu başlatanların destanıdır 14 Temmuz… Diğer cihan halkları gibi ulus devletlerin çizdiği haritalarda bir ismi ve ülkesi olmayan Kürt halkının onurlu direnişleri de düşman güçler tarafından karalanmaya ve silinmeye çalışılmıştır. Yani tüm kahramanlıkları, yazdıkları destanlar, tarihin ilk halkı olması dolayısı ile insanlığa armağan ettiği türlü buluş ve icatlar hatta edebiyat ve hikayeleri bile egemenler tarafından çarpıtılmış, tüm değerleri ise sömürülme ile yüz yüze kalmıştı. Özcesi Kürt halkı belleğini yitirmişti. Oysaki çok köklü kültürel değerlerin yaratımında başat rolü oynamıştı. Toros-Zagros dağ silsileleri, insanlığı büyüten beşiğin kendisiydi. Ama egemenlerin istila ve işgal saldırılarından Kürt halkı kendi tarih sahnesinde yalnız bırakılmaya çalışılmış değerlerine yabancılaşmış, kendi değerleri ile kendini ifade etme gücüne sahip olamamıştır.
Ona ait olan her şeyi ülkesi ile birlikte çalınmaktadır. Buna karşılık ise Kürt halkının da varolan durumu sessizce kabul etmesi beklenmektedir. Türlü zorbalık, işkence, özel savaş ve sömürü yöntemleri ile tarihsizlik, dayatılmaktadır. Ama Kürt halkı yarım asır önce bu gidişata başkaldırdı. Sömürgecilerin Tarihi adeta “böyle gelmiş böyle gider” diyordu. Ta ki Özgür tarihin çocukları bu gidişata ‘dur’ diyene kadar!
Rêber APO ile Başlayan Özgür Düşünce:
Önderlik gerçekliği ile varlık bulan PKK, Rêber APO’nun öncülüğünde gün ışığına çıktıktan sonra Kürt halkının başaşağı giden tarihi tersine dönmeye başlamıştır. Esasen bir özgürlük fikri olan PKK hareketi, Rêber APO’da somutunu bularak Kürt halkının yüreğine ve beynine bu özgürlük tohumunu ekmeyi başarmıştır. Amansız bir mücadele ile yıllar geçtikçe bu tohum filizlenerek cihana yayılmış ve Rêber APO ile başlayan özgürlük fikri tüm cihanda kabul görmeye başlamıştır. Özgürlük fikri doğduğundan beri Kürt hallkına köleliği kabul ettirmek mümkün olmamıştır. Bir kez özgürlüğün tadını alan bir daha köleliğe dönmezdi. Kendine bağlayan ve kendini vazgeçilmez yaşam şartı kılan özgürlük ise bedel istiyordu. Rêber APO bir halkın kolektif belleği olan tarih bilincini ortaya çıkardı. Bunu yapabilmek için gecesini gündüzüne katarak tüm yaşamını özgür yaşama adadı. O’nun takipçileri ise bu emeğe layık olabilmek, halkının mücadelesini zafere taşıyabilmek için insanüstü bir direniş ile mücadele ettiler. Bu uğurda dağları özgürlük savaşı için kendilerine mesken ettiler.. 1982 Amed zindanınıda özgürlüğün yürek sesi oldular.. Şehirlerde özyönetim direnişinin kahramanları oldular; Cîzre, Sur ve Nusaybin’de…Zap, Avaşîn ve Metîna’da kahramanlığın destanını yazdılar ve halen yazmaya devam ediyorlar..Çünkü Amed zindanında Kemaller, Xeyriler,Akifler ve Ali Çiçekler ile dirilen Apoculuğun fedailik ateşi Zagrosları sarmıştır ve çıkışı yoktur bu ateş düşmanı yakacaktır..
Dönüm Noktası:
14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi Kürt halkı ve Ortadoğu halkları açısından bir dönüm noktasıdır. Direniş ile zaferin mümkün olduğunun ispatı ve Kürdistan’da umudun ve zaferin dirilmesidir. Çünkü 14 Temmuz Destanını yazan kahramanlar; düşmana yanıldıklarını, özgürlüğü tutsak edemeyeceklerini, Kürt halkını tarihe gömemeyeceklerini canları pahasına dahi olsa efsanevi bir direniş ile göstermişerdir. Karanlığın bile kendi karanlığından ürktüğü, her şeyin direnişçilerin aleyhine işlediği Amed zindanlarında, ilerleyen yıllarda da hep diri kalacak ve mücadele gerekçesi olacak umudun öncülüğünü yaptılar. Umudun kurutulduğu bu topraklara yeniden umudun tohumlarını ektiler. Faşist TC zihniyeti, zindanları hep kendi egemenliğinde, istediği gibi kullanabileceği bir zemin olarak görmüştür. Soykırım amacı ile doldurup taşırdığı zindanları, orada sözde ‘dize getirmeye’ çalıştığı tutsakları istedikleri gibi yönlendirebileceğini, istediği gibi kullanabileceğini, her şeyi yaptırabileceğini ve pişmanlığı dayatabileceğini sanmıştır. Ama 14 Temmuz Destanı bu durumu tersine çevirmiştir. Bunu yüzyıllara yayılacak olan büyük bir direniş ile başarmışlardır. Talana, sömürmeye ve katliama alışan ve bununla dünyada bir ün yapan Türk faşist zihniyetini, böylesine bir direniş ile yenilgiye uğratmak elbetteki başta Kürt halkı açısından tüm Ortadoğu halkları için bir dönüm noktasıdır. 14 Temmuz Direnişi, Ortadoğu halklarına direniş ile zaferin müjdesini vermiştir. Amed zindanlarında direnenler, yıllar boyu halkların yüreğinde umudu; düşmanın yüreğinde yenilme korkusunu diri tuttuğu için günümüz zafer çizgisine öncülük ve komutanlık yapmaktadırlar. Şimdi Zap, Avaşîn ve Metina’da yenilmeyen zafer çizgisi yine 14 Temmuz Büyük Kahramanlık Destanının direniş ruhu ile yüzyıla damgasını vuruyor.
Direnerek Zaferleşenler:
Şehîd Kemal Pir, Şehîd Mehmd Xeyri Durmuş, Şehîd Ali Çiçek, Şehîd Akif Yılmaz… Bu kahraman yoldaşlar tek yürekte birleşerek zaferin adı oldular. Neden zafer? Çünkü onlar boyunduruğun zincirini kıranlar oldular. Bu direnişlerin en zorlusuydu. Bedenlerini açlığa yatırarak fedailiğin en zirvesine ulaşmak ..Çünkü karşıda her an saldırıda olan ve çirkin yöntemleri ile sahte zaferler elde etmeye alışmış bir düşman gerçekliği var. İşkence, baskı ve zor ile sonuç almaya alışkın olan faşist zihniyet, Büyük Ölüm Orucu direnişçilerinden beklediği sonucu alamayınca bu sefer varını yoğunu onları teslim almak için seferber etmeye başladı. Kürt düşmanı faşist Türk devlet zihniyetini küçümsememek gerekir. Tarihten beri Ermeniler, Süryaniler, Aleviler vb. daha birçok halk ve inanç grubu üzerinde büyük bir katliam ve soykırım yürütmüşlerdir. Birçoğunu ise önemli oranda asimile edip yok etmişlerdir. Eğer Kürt halkı Rêber APO ve PKK öncülüğünde böylesi bir direnişe başlamamış olsaydı ve bu direniş 14 Temmuz Destanı gibi bir direnişle devam ettirilmeseydi, akıbeti diğer soykırıma uğrayan halkların akıbetinden çok da farklı olmayacaktı. İşte bu yüzden zafer! Faşit Türk devletinin soykırım emellerini boşa çıkardığı ve yendiği için zafer!
Hiçbir Şey Yokken Bile…
Yoktan var etmek! Bu yaratma kabiliyeti esasen Rêber APO’nun kişilik özelliğidir. Rêber APO’nun Kürt Özgürlük Hareketini oluşturduğu ve ona önderlik ettiği ilk zamanlar da deyim yerindeyse hiçbir şeyin olmadığı zamanlardı. Kürt ve Kürdistan adına söz düzeyinde bile olsa ortada hiçbir şey bırakılmamıştı. Kürt halkının adı tarih kitaplarından silinmiş, varlığına ve yaşadığına dair tüm emareler yok edilmişti. Ama Rêber APO buna karşın iki kelimeden (Kürdistan Sömürgedir) yola çıkıp direnişi adeta iğneyle kuyu kazarcasına bugünlere getirdi ve hâlâ da İmralı’da ağır tecrid ve işkence koşulları altında Kürt Özgürlük Hareketine ve cihan halklarına Önderlik etmektedir. Önderliğimizin büyük bir emekle güçlü ilişkiler kurarak edindiği büyük yoldaşları da Önderlik İdeolojisinin pratikçileri olarak O’nun bu özelliğini esas aldılar. Yani hiçbir şey yokken bile direndiler. Hiçbir şeyin olmadığı koşullarda özgür geleceğe ve Özgürlük Hareketinin başarısına olan inançları ile “zafer” dediler. “Eğer düşman elimizden direniş koşullarını aldıysa biz de tek varlığımız olan canımızla direniriz” dediler. Ve dedikleri gibi de yaptılar. 14 Temmuz Büyük Direniş Destanı Kahramanlarının direnişi için yapılan “zafer” belirlemesi yeni geliştirilen bir belirleme değil daha ilk günden büyük inanç uyandıran bir gerçeklikti. Daha ilk günden büyük bir öngörü ile “zafer” dediler. Nitekim Şehîd Kemal Pir henüz ilk zamanlarda “bu hareketin çizgisinde zaferi görüyorum” sözü ile zafere olan güçlü inancını bu şekilde dillendirmiştir.
Destanın Kadın Yüzü: Sakine Cansız
Şehîd Sara, Amed zindanını bir bütünen direniş ruhu ile harekete geçirerek düşmanın korkulu rüyası olmuştur.
Bu direnişin aşamalarını ve zirveleşmesini en iyi Heval Sara ’nın kendisinin
yazmış olduğu üç ciltlik “Hep Kavgaydı Yaşamım” adlı kitabından öğrenebiliriz. Şehid Sakine Cansız bu kitabında Amed zindanını ve faşit düşmanın yönelimlerine değinirken buna karşın mücadele yöntemlerini ve direnişin sonuç alıcılığına da değiniyor. Bir kadın olarak direnişin en soylu mücadelesini verirken düşmanı şaşkına uğratmıştır. Tüm teslimiyet ve ihanet çağrılarına soylu mücadelesi ile cevap vermiş ve APOCULUK yolunda öncülükle yürümüştür. Nitekim bu kararlılığına da işkenceci Esat Oktay Yıldıran’ın yüzüne tükürerek bir kez daha göstermiştir. Şehid Sara, Rêber APO’nun da belirlemesini yaptığı gibi kadın özgürlük mücadelesinin adı,tarihi olmuştur. Bu kutsal direniş gerçeğinin karşısında biz genç kadınlara düşen görev ve sorumluluklar nedir peki? Bilindiği üzere direniş PKK’nin temel karakteri olduğu gibi yarım asırlık muazzam mücadele içerisinde bir gelenek halini de almıştır. Bu tarihe baktığımızda kadının hep öncü konumunda olduğunu ve büyük fedakarlıklar yaptığını görürüz. Bunun da faşist düşman karşısında halkımıza ve Hareketimize kazandırdığını ve Kürt halkını güçlendirdiğini, irade sahibi kıldığını görmekteyiz. Dolayısıyla biz de genç kadınlar olarak bu soylu direniş geleneğinin sürdürücüleri olmalıyız. Düşmanın hiçbir yönelimini basit ele almamalı, devamlı bir sorgulama içerisinde olarak bilinçlenmeli, örgütlenmeli ve en önemlisi eyleme geçmeliyiz. Örneğin hepimiz Şehîd Sara’nın “Hep Kavgaydı Yaşamım” adlı direniş kitabını okumalı, derinden anlamalı ve güçlü sonuçlar çıkarmalıyız. Kavganın boyun eğmemek ve direnmek anlamına geldiğinin ayrımında olarak Saraların izinde hep kavga ile yaşamalıyız…”
Kaynak: Yurtsever Genç Kadın