Devletin Savaş ve Çöktürme Aklına Karşı Devrimci Direniş ve İsyancı Aklı Gelişmeli
1924 anayasası ve çöktürme planıyla donanmış faşist bir devlet aklı olduğu müddetçe hiçbir siyasi çözüm ve barış çağrısı karşılık bulmayacak, iyi niyet beyanı ötesine geçmeyecektir. Tek gerçeklik barışa ancak güçlü bir direniş ve savaşla gidileceğidir.
Kayyımlar, HDP önünde oturtulan provokatör aileler temel gündem haline gelse de bunlarında esas dayandığı Kürt sorununun kaynağı olan 1924 anayasasıdır. Sorun Türk devlet rejiminin kuruluş felsefesinde ve aklındadır. Halkların imhasına ve asimilasyonuna dayanan faşist rejimin ve bunun meşruluk kazandığı anayasal zemin tartışılmadan köklü değişimlerle aşılmadan sorunlar tanımlanamaz ve çözülemez. Sorunların kaynağı soykırım rejiminin dayandığı mantalite, akıl ve ideolojidir.
Evrensel Rasyonel Akıl
Rasyonel akıl demek geçmişten yaşanmış deneylerden ders çıkarılarak yanlışı veya olumsuzlukları tekrarlamamak demektir. Yapılan işi en az zararla yapabilmek ve zararları da giderebilmektir. Rasyonel akıl demek hatalı olduğunu görebilmek ve aynı hatalara girmemek demektir. Rasyonel akıl demek yeni mantıklı yöntemlere açık olmak demektir. Rasyonel devlet aklı demek kırk yıldır denenmiş ve sonuç almamış çatışma, savaş ve yıkıcı yöntemlerin dışına çıkarak yeni çözüm yöntemlerine imkân sunmak demektir. Rasyonel devlet aklı demek toplumu çürüten, krizlere yol açan şiddet sarmalına son vererek demokratik siyasal yöntemlere olanak sunmak demektir. Rasyonel akıl demek çökmüş teoriyi bırakmak ve yenisine yönelmek demektir. Rasyonel akıl demek çözüm demektir, makul olanı seçmektir, birden çok olur’a şans vermektir. Rasyonel akıl demek doğru tanımlarla, doğru olgularla ve mantıksal analizlerle sorunları tahlil ve çözüm gücü olmak demektir.
Evrende hiçbir çatışma veya savaş sonsuz değildir. Kaos eninde sonunda bir dengeye yani bir statüye kavuşur. Hegel devleti toplumsal çatışmalarını önleyici bir güç olarak denge yani statü konumuna oturtur. Kaos karmaşıklık ve rasyonelitenin bir sisteme ve dengeye kavuşmadığı zamanı tanımlar. Yönetim, düzen ve statü ise kaostan çıkışı, ortak dengeye ve akla ulaşmak demektir. Birinci doğa denen olguda da bu durumu çok yaygın bir şekilde gözlemleyebiliriz. Canlılar arası süreklileşmiş bir savaş veya tümden yok etme diyalektiği yoktur. Yok etme bir istisnadır. Simbiyotik bir ilişki tarzı ile tez-antitez ve sentez gelişim diyalektiğiyle birbirinden beslenme ve bir dengede seyretme hali esastır. Aslında bir uzlaşma ve bir çözüm halidir. Eğer doğada aslanlaşma -yani sadece etoburluk- hâkim olsaydı diğer canlıların tükenmesi gerekirdi. O zaman da aslanın da -etoburluğun- soyunun tükenmesi söz konusu olurdu. Tersine aslanlar olmasaydı doğada bir sığırlaşma -ot oburluk- gerçekleşirdi ki bu da birçok bitki türünün yok olmasına ve canlı türünün de anlamsızlaşmasıyla sonuçlanacaktı. Birbirini yok etmeyen ve dengeleyen bir evren aklından söz ediyoruz. Bu evrenin rasyonel aklıdır.
“Dogmatik Marksizm döneminde tez ve antitez toplumda yok etme biçiminde yorumlandı. Bu tarz bir yorum aslında yapılan en temel teorik yanlışlıklardan biridir. Biyoloji basta olmak üzere tüm bilimlerde gözlenen özellik, olguların gelişim ve dönüşümlerinde karşılıklı besleyici yanın önem taşıdığıdır. Yok etmeye benzer durumlar istisnaidir. Hâkim olan, tez ve antitez konularının birbirini beslemesidir. Bunun en sade ifadesi çocuk-anne ikilemidir. Çocuk, ana ile çelişki halinde gelişir. Ama bundan çocuk anayı yok ediyor yorumunu çıkaramayız. Olsa olsa karşılıklı beslenme ile neslin sürdürülmesi olarak değerlendirilebilir. Uç̧ bir nokta yılan-fare ikilemidir. Burada bile olan, aşırı fare üreyişi ile yılanın ender üreyişi arasında dengenin korunmasıdır. Belki de yılan olmazsa fareler dinozorlardan daha ezici tahrip rolü oynarlardı. Doğadaki varlıkların anlamsız olmadığı, hepsinin belli bir ekolojik anlamı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Ama yine de ‘uç nokta’, ‘mutlak sınırlar’ kavramı çok sınırlı bir kesitte en azından kavram olarak geçerli olabilir. Temel doğa yasasının karşılıklı bağlılık biçiminde geliştiği artık tüm bilimlerin fark ettiği bir özelliktir.” (A. Öcalan-Bir halkı Savunmak)
Toplumsal Doğada Rasyonel Akıl ve Uzlaşma Dengesi
Antagonist çelişkiler nedeniyle asla bir araya gelmez-uzlaşmaz denilen proleter-burjuvazi bile bir dengede uzlaşmıştır. Denge tam anlamıyla bir barışı ifade etmez. Yarı barış anlamına da gelen bu durum yeni bir çözüme kadar geçici bir uzlaşma anlamındadır. Uzlaşı sağlayan iktidar ve toplumsal güçler arasındaki siyasal, ideolojik ve kültürel bir mücadele sürer. Politik uzlaşı ve denge sağlansa da sınıfsal ve ideolojik savaş devam eder. Yani toplumsal doğada tümden yok edeceğim ben baskın olacağım, tek ırk yaratacağım, tek renk oluşturacağım demek faşizm olarak tanımlanan ve toplumsal yasalara aykırı büyük yıkımlara yol açmış bir sapkınlıktır. Faşizm insan aklının birinci ve ikinci doğa gerçeği dışına çıkarak insan aklının sapması ve sapkınlaşmasıdır. Birinci ve ikinci doğalar çeşitlilik ve farklılıklarıyla vardır. Özellikle toplumsal doğanın temel özelliği farklılık içinde çokluk biçimde bir arada yaşamasıdır. Demokrasi denen toplumsal sistem kaynağını ve tanımını buradan alır. Hitler faşizm milyonlarca Yahudi’yi soykırımdan geçirmekle yok etmedi, Ortadoğu’da en güçlü halk ve devlet düzeyine getirmiş oldu. Türk devletinin Kürtleri tümden yok etme, kökünü kazıma istemi ve amacı da benzerdir. Kuzey Kürdistan’ı yok etmek isterken Güney Kürdistan statüsü oluştu. Güney ve Rojava’yı yok etmek isterken Demokratik Kuzey ve Doğu Suriye sistemi oluştu. Tümden yok etme isteminin başarısızlığı bir yandan da tümden var kılmaktır. Yok edemediğini var edersin. Çünkü yok etmeye çalıştığın toplumsal doğadır. Toplumsal doğanın refleksi, aklı, öz savunması ve kendini var kılma, sürdürme ve çoğaltma rasyonelitesi vardır. Önlenemez ve yok edilemez bir özgürlük doğası vardır. Üreme (Çoğalma), beslenme, (kendini sürdürme) ve korunma (öz savunma) ilkeleri hem birinci hem de ikinci doğada geçerli olan temel yaşam ilkeleridir. Yok etmek istenen varlıklar, varlıklarını ve özgürlüklerini korumak için en üst düzeyde çabalar ve mücadele içine girerler. Kendilerini yayar ve evrenselleştirirler. Kürt sorunu ve varlığı da evrensel bir boyut kazanmıştır. Daha yerel düzeydeyken yok edilemeyen Kürt halk gerçekliği bundan sonra asla yok edilemezdir. Bunu anlayacak bir rasyonel devlet aklına ihtiyaç vardır. Türk devletinin yoksun olduğu şey budur. PKK Önderliği bunu yaratmaya ve kavratmaya çalışıyor. PKK Önderliği Türk devlet aklına: “Yanlış düşünüyorsunuz, bu akılcı değil, başarısız olanda ısrar ederseniz hem kendiniz hem de halklara kaybettireceksiniz, daha büyük kayıplara ve acılara yol açacaksınız “demekte ve devleti akılcı davranmaya yani rasyonel olmaya çağırmaktadır. Sürekli çatışma ve savaş hali maddi ve manevi olarak toplumsal değerleri tüketen bir duruma dönüştüğünden tarafların karşılıklı tavizler vererek bir noktada uzlaşması em mantıklı olanıdır. Rasyonel akıl denen şey budur. Dünyada bu tür sorunları yaşamış güçlerin genelde başvurdukları bu yöntem olmuştur.
PKK Önderliği topluma zarar veren ölüp-öldürme ikilemi yerine yaşa ve yaşat ikilemini hâkim kılmaya çalışıyor, bunun için istikrar ya da uzlaşma metodunu öneriyor. Demokratik anaysa ve hukuk olgularıyla bir uzlaşma zemini yaratmaya çalışıyor. Bu uzlaşma olgusu iki güç arasında geçici bir denge anlamına gelecektir. Bu zeminde istikrar, sükûnet ve yarı barış hali oluşacaktır. Tam barış değildir. Tümden bir uzlaşma ve mücadelesizlik değildir. Bu durumda da iki güç arasında İç içe entelektüel, politik ve ahlaki mücadele daha etkili olarak sürecektir. Buna ideolojik, siyasal, sosyal ve kültürel mücadele diyebiliriz. Daha yalın bir ifadeyle bu mücadeleyi sosyalist ideolojimizin temeli olan sınıf ve cins mücadelesi olarak tanımlayabiliriz. Kalıcı barış toplumsal güçler ile ezen ve sömüren egemen güçler arasında çatışma ve savaşa neden olan gerekçelerin ve onların ortaya çıkmasına neden olan koşulların tümden ortadan kalkmasıyla mümkün olur ki buda uzun bir süre gerektirir. “Barış, ‘istikrar’ durumu olarak adlandırılan düzen tarzıdır. Bu düzlemde her iki gücün çeşitli düzeylerde aralarında kurdukları bir denge durumu mevcuttur. Sürekli savaş çatışma ve gerginlik durumu, toplumun sürdürebilirliğini tehlikeye atar. Taraflar sürekli tehlike, savaş hali durumunu karşılıklı olarak çıkarlarına uygun bulmayabilirler. Aralarında çeşitli konsensüslerle -uzlaşmalar- bir ‘barış ve istikrar’ paktında uzlaşmaya giderler. Her iki tarafın da tam istediği düzlem olmasa da koşullar gereği uzlaşma, ittifak kaçınılmaz olur. Yeni bir savaşa kadar durum böylece yönetilir. Barış ve istikrar denen düzen, aslında dibinde savaşçı-iktidar gücüyle halkın tam yenilmemiş gücü direnişi ya da yarı-savaş halini ifade eder. Savaş-barış ikileminin denge durumuna yarı-savaş demek daha doğrudur. Savaş ve barış sorununun olmadığı dördüncü bir düzlem, ancak iki tarafı ortaya çıkaran koşulların ortadan kalkmasıyla oluşur. Ya hiç bu koşulları yasamamış̧ ya da ilkel komünal doğal toplum düzeniyle savaş̧-barış düzenini asmış̧ olgun komünal toplumda kalıcı barış̧ söz konusu olabilir.” (A. Öcalan-Bir Halkı Savunmak)
PKK Önderliğinin son görüşmelerde çözüm olarak sunduğu “toplumsal uzlaşma”, “demokratik müzakere” ve “yumuşak güç” kavramlaştırmaları rasyonel aklı ifade etmekte ve makul çözümler sunmaktadır. Sadece Kürt sorununun değil, bölgede ve Ortadoğu genelinde tıkanan toplumsal ve sistemsel sorunların çatışma-savaş, ölüp-öldürme ikilemi ve aklı dışında tartışma, diyalog, müzakere temelinde (toplumsal uzlaşma, demokratik müzakere ve yumuşak güç) toplumsal uzlaşmanın sağlandığı sorunların demokratik yöntemlerle çözmeyi önermekte ve bu amaçla proje sunmaktadır. Üç kavramlaştırmamın odağında tüm toplumsal kesimlere yer veren demokratik bilinç ve siyaset aklı-anlayışı yatmaktadır. Rasyonel olanda budur. PKK Önderliği, Türk devletini izlediği klasik politikaları nedeniyle eleştirmekte ve demokratik çözüm seçeneklerini sunmaktadır. Ancak mevcut AKP-MHP iktidarı bu demokratik çoğulcu anlayıştan ve akıldan çok uzaktır. Faşist diktatörlük düzeyinde yükselen AKP-MHP iktidarı “yumuşak güç” olarak tanımlanan demokratik tüm unsurları baskılamış ve muhatap olmaktan çıkartmıştır. Bu açıdan sert bir mücadele süreci yaşanmadan demokratik değişim mümkün olmayacak ve faşizm ortadan kaldırılamayacaktır.
Türk Devlet-İktidar Aklı Savaş ve Soykırım Aklıdır
Türk devlet sistemi beyinsel kabızı yaşamaktadır. Sağlıklı düşünemiyor, üretemiyor ve çözüm olamıyor. Ne kendisi çözüyor nede başka çözümleri kabul ediyor. 1921 anayasasıyla kuruluşunda vücut bulan ortak rasyonel akıldan kopmayla irrasyonelleşmiştir. Akılcı, çözümcü düşünme yetisini yitirmiştir. Türk devletinin rasyonelitesi tersine çalışmaktadır. Genel rasyonelite akıl çözüme doğru ilerleyiş gösterirken Türk devlet ve iktidar aklında çözümsüzlük bir irrasyonellik mekaniğinde işler. Türk devlet aklına göre çözümsüzlük bir çözüm biçimidir. Bunu aşabilecek bir akıl potansiyeline henüz ulaşılamamıştır. Rasyonelitesini kaybetmiş Türk devlet ve iktidar aklı savaş ve soykırım aklıdır. Komplo ve ihanet aklıdır. 1924 anayasası soykırımcı, komplocu ve ihanetçi aklın eseridir.
Türk rasyonel aklı diye bir şey oluşmuş değildir. Devşirme aklının karmaşıklığı, iğretiliği ve paradoksu yaşanmaktadır. Bu akıl sorun çözücü, ilerletici ve geliştirici değildir. Türk devlet aklı tutucudur, tutarsızdır, dogmatiktir ve gerici bir akıldır. Türk iktidarlarının düşünme tarzında estetik, bilimsellik, felsefik ve sosyolojik unsurlar yoktur. Bundan dolayı katıdır, çoraktır ve benmerkezcidir. Anlamaya, bilmeye, sorgulamaya, evrenselliğe ve eleştiri-özeleştiriye dayalı olmadığından kalıpçıdır. “Düşünmezseniz yoktur” gibi, ol demeyle olduracağını veya yok demeyle yok olacağını sanan hastalıklı bir metafizik düşünce tarzıdır. Türk devlet aklının paradigması çökmüştür, başarı sansı yoktur. Bu akılda ısrar etmek egemen rantçıların ve toplum düşmanlarının işi olabilir. Bu aklı benimseyen ve destekleyenlere de ancak akılsız ahmak sürüleri denilebilir.
Türk devlet aklı ancak bolca hainler, uydu kişilikler ve dalkavuk insan tipi yaratır. Türkiye’de devlet-iktidar etrafında ihanetçilerin, yalakalığın, dalkavukluğun kişiliksizliğin kalabalık bir meslek şeklinde gelişmesi bu aklın üretimi sayesindedir. Türk devlet ve iktidar aklı devşirme aklıdır. Devşirir, yabancılaştırır, ucubeleştirir, tanınmaz hale getirir ancak orijinalitesini yaratamaz. Sadece bozan ve yozlaştıran bir akıldır. “Üstün Türk ırkı” denen şey devşirme aklın yapay-suni ürünüdür. Otantik değildir, doğal değildir. Doğal entegrasyona dayalı gelişmemiştir. Dayatmadır, zorlamadır ve verimsizdir. Hakikatin inkarıdır. Simülasyon ve kopyadır. Kopya geliştirmez, taklit eder. Öz değil çarpık biçimsel bir gelişimdir. Türkiye’de aslında en çok kimlik ve kişilik bunalımı yaşayan Türk toplumudur. Önce Türk kimlik ve kişilik sorununun sosyolojik bir çözümlenmeyle tanımlanması gerekmektedir. Kürt sorunundan ziyade ciddi bir Türk sorunu var demek daha doğru bir tespittir. Kürtler kırk yıllık mücadeleyle ortak bir akıl, ortak bir kimlik ve kişilik ölçülerine demokratik bakımdan ulaşmışlardır. Örgütlü kitleler bazında demokratik bir kültür ve paradigmayı yaratmışlardır. Devşirme akıl tüm sorunların çıkmazıdır ve nedenidir. Bu akıl aşılmadan ya da köklü reformdan geçirilmeden mevcut kriz hali aşılamaz.
Türkiye’de devlet aklı milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi, dinci ve faşist akıldır. Türk devlet ve iktidar aklı toplumsallığını kaybetmiş sapkın bir akıldır. Ak ve kara ikileminde çakılmış yobaz bir akıldır. Kadın düşmanı cinsiyetçi bir akıldır. Mantığını yitirmiş akıldır. Türk devleti akıl tutulmasını yaşayan dengesizleşmiş ne yapacağı belli olmayan şuursuz bir şizofren hastası gibidir. Özellikle AKP iktidarıyla birlikte devlette kırıntı düzeyde var olan akılda dağılmıştır. AKP’nin en önemli çalışması var olan devlet aklının tasfiye edilmesi olmuştur. Bu aklın sağlıklı düşünmesi ve sorunlara çözüm üretmesi beklenmemelidir. Daha çok dış müdahaleler ve halk direnişleriyle değiştirilebilir. Bu psikopat devlet aklı rasyonel düşünmeye çalışan ve alternatif arayışlarda bulunmak isteyen toplumsal muhalif kesimleri de sindirmekte, bastırmakta, tutuklamakta ve yok etmektedir. Türkiye’de rasyonel akıl tekçi AKP-MHP devleti tarafında rehin alınmış durumdadır. Türk devleti Friedrich Nietzsche’nin: “Bütün soğuk canavarların en soğuğuna devlet denir” tanımının ötesine geçmiştir.
Türk Devlet Aklı Tekçi Pragmatist ve Pozitivist Bir Akıldır
Rasyonel akıldan kasıt deneyimlerden ders çıkaran, aynı hataları tekrarlamamak, başarısız kalmış ve zarar veren yöntemler yerine farklı çözüm yöntemlere başvurmak ve yararlı olanı seçmektir. Türk devlet aklı yumuşak, esnek, yapıcı ve çözümleyici değildir. Türk devlet aklı katı dogmatik, sert, yıkıcı ve yok edicidir. Farklılıkları bir arada tutma esnekliği ve kabiliyeti yoktur. O toplumsal mühendislik tarzında farklılıkları bir potada eriterek “tek“ e indirgeme şeklinde tasarlanmış ve kurgulanmış pragmatist, Darwinist ve pozitivist bir akıldır. Türk devlet aklı üretme, düşünme aklı değil köreltme ve tüketme aklıdır. Şartlanmış güdüsel akıldır. Değişimi yok olmayla eş gören dogmatik dinsel akıl misali çökme pahasına da olsa eskide ısrar eden fanatik bir akıl tutulmasıdır. Türk iktidar aklının tarihi baskılama, sindirme, talan ve yok etme tarihidir. Tamamıyla tahakküm üzerine kurulmuş bir iktidar aklı söz konusudur.
Faşist devlet aklının faaliyet alanı esasta Kürtlerdir. Kürtlerin soykırımdan geçirilmesidir. Yüzyıldır canla başla gerçekleştirmek istediği ama bir türlü başaramadığı şey budur. Bu açıdan öz yönetimleri ve kayyımları sadece AKP iktidarının bir politikası şeklinde görmek ve ele almak oldukça dar bir yaklaşmadır. Kayyımlar 1924 Türk-ulus devlet sistemiyle direkt bağlantılıdır. Kayyımları anayasal düzleminde ele almadan ne toplumsal iradeyi ne demokratik öz yönetimi nede demokratik çözümü tanımlayamaz ve gerçekleştirilemeyiz.
Tekçi faşist sistemin dayanağı tek millet, tek bayrak, tek dil, tek devlet, tek vatan şeklindeki ulus-devlet modelidir. Dayandığı zemin Kürtlerin ve diğer halkların inkârı ve soykırımı üzerinden şekillenen 1924 anayasasıdır. Şark ıslahat planı ise bu anayasa çerçevesinde hazırlanmış Kürt soykırım planıdır. Kürt soykırım planı 1924 anayasasına dayanır. Kayyımlar şark ıslahat planını güncellenmiş hali olarak uygulanmaktadır. Öyleyse mevcut anayasa inkârcı, imhacı ve soykırım anayasasıdır. Kürtler ve demokrasi cephesinin yapması gereken ilk iş anayasaya karşı çıkarak alternatif bir anayasa gündemiyle mücadele etmektir. Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’ın ısrarla alternatif demokratik anayasa çalışmasını öne çıkartması bundan ötürüdür. Sonuçlarla uğraşmak yerine kaynağına gitmek ve düzeltmek köklü çözüme odaklanmaktır.
Devam edecek…
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi