KDP, geçen sene Zinê Werte Boğazı’na, ‘koronavirüs’ önlemleri adıyla gerilla alanlarına güç göndermekle, Kürt Özgürlük Hareketine karşı gizli yürüttüğü savaşı, Türk devleti ile yaptığı iş birliğini biraz daha açık hale getirmek istedi. Kürt Özgürlük Hareketi, bu adımın Kürtler arası bir savaş anlamına geldiğini, üstü örtülü bir şekilde Türkiye ile anlaşan KDP’nin amacının bu olduğunu söyledi. Ancak buna rağmen KDP dikkate almadı, güç göndermeye devam etti. Alanda bulunan gerilla gücü KDP ile görüşmeye giderken Türk savaş uçakları tarafından bombalandı. Üç gerilla şehit düştü. Kürt Özgürlük Hareketi şehit verdiği gerillaların yerlerinin KDP güçleri tarafından verildiği bilinmesine rağmen sağduyulu yaklaştı.
Ancak KDP durmadı. Önce yine 5 Haziran’da olduğu gibi Metina’da, orası da tutmayınca Garê’de benzer girişimlerde bulundu. Ama Kürt Özgürlük Hareketi bu girişimlerin hepsini barışçıl ve diyalogdan yana açıklamaları ile boşa çıkardı. KDP’nin elindeki kartların hepsini bir açıklama ile aldı. Bu durum aslında ulusal birlik yolunda atılan çok önemli adımlar olarak sayıldı.
TÜRK DEVLETİNİN 24 NİSAN, KDP’NİN 5 HAZİRAN ADIMI…
Türk devletinin 24 Nisan kararı ile KDP’nin 5 Haziran adımı arasında ne fark var?
Aslında KDP, işgalci Türk devleti 2015 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile olan görüşmelerin masasını devirerek savaşı başlatması gibi kendisi de savaşı başlatmıştı. Ancak bu savaşı gizli ve kapalı bir şekilde yürütüyordu. Bu savaşı Kürt Özgürlük Hareketi’nin başlattığı algısını yaratmaya çalışıyordu. Ama Kürt Özgürlük Hareketi ve gerilla bu kartı hiçbir zaman KDP’ye vermedi. O yüzden KDP de giderek daha çok sıkıştı. Zira KDP, Türk devletinin Başur’da istediği her yeri işgal etmesine onay verdi. Ve vermeye de devam ediyor. Sadece Buşur’da da değil, elinden gelse Irak içinde de Türk devletinin işgalini geliştirmesine onay verecek. Buna en iyi örnek Başika’dır. Bradost, Xakurkê, Heftanîn alanlarının işgal edilme girişimleri bunun sonucunda oldu. KDP bu girişimlerin hepsini gerilla ile savaşma gerekçesi yapmak istedi. Ancak gerilla buna hiçbir zaman izin vermedi. KDP bu döneme kadar gerillaya karşı başlattığı savaşı gizli verdi. Çünkü bu savaşı resmileştirmek için diğer parti ve güçleri de katmak için çalıştı. Ama başaramadı.
En son Türk devletinin Bradost, Xakurkê, Heftanîn işgal saldırılarından sonra işgalini genişletmek için Ermeni Soykırımı günü olan 24 Nisan gecesi Avaşin, Zap ve Metina’yı işgal etmek için yeni bir saldırı başlattı. O gün başlatılan saldırı Kürtlerin de Ermeniler gibi soykırımdan geçirilme saldırısıydı. KDP içinde bu son bir adım olacaktı. Çünkü KDP bu adımla Kürt Özgürlük Hareketi ve gerillasına karşı savaşını açıkça bu adımla gizli olmadan çıkarıp açık bir savaş haline getirecekti. İşgalci Türk devletinin başlattığı saldırılar gerillanın direnişine çarptı. O yüzden KDP de ağır hareket etmek zorunda kaldı. Ancak işgalci Türk devletinin zorlanması, işgalini geliştirememesi bir nevi KDP’nin de darbelenmesi demek olacak ki 5 Haziran’da uzun yıllardır gerillanın mekânı olan Metina’ya zırhlı araçlardan oluşan büyük bir konvoyla güç gönderdi. Bu, şimdiye kadar gizli bir şekilde gerillaya karşı sürdürdüğü savaşı, artık açık bir şekilde vermeye karar verdiği anlamına geliyordu.
Bu adımla aslında Türk devletinin 24 Nisan gecesi attığı adımı KDP 5 Haziran’da atarak tamamlamak istedi.
KÜRTLER KDP’Yİ FRENLEDİ AMA…
Ancak KDP bunu yaparken başta YNK olmak üzere Başûrê Kurdistan’ın tüm siyasi parti, örgüt ve halkını bu adıma dahil etmek istiyordu. Bunun için Metina’da maaşlı güçlerinden beş kişiyi vurdurdu. Vurulan zırhlı aracın gerilla tarafından vurulmadığı bilinmesine rağmen bunu gerillanın üzerine yıkmaya çalıştı. Hükümet başkanı yani kendisini bölge başbakanı olarak kabul eden Mesrur Barzani, bunun üzerinden tüm siyasi parti ve taraflara birlik olup savaşa katılma çağrısı yaptı.
YNK başta olmak üzere Başur’daki Goran, Komalay İslami, İslamiyê Yekgurtu, Bizotnawey İslami, Zehmetkêşan ve diğer tüm partiler bu savaşta yer almayacaklarını açıkladı. Bu partilerle birlikte birçok siyasi şahsiyet, akademisyen, eğitmen, aydın, yazar, sanatçı ile eski peşmergelerin çoğu ve toplumun tüm kesimlerinden bu savaşa karşı çıkışlar başladı. Bu savaşa karşı olduklarını söyleyen herkes bu savaşı KDP’nin Türkiye için istediği de açıkça dile getirildi. Bizotnaway İslami, YNK içinden ve Irak Goran Parlamenter Dr. Galip Muhmad’den çok daha yapıcı açıklamalar ile birlikte radikal açıklamalar da geldi. Örneğin Bizotnaway İslami yöneticileri Kürt Özgürlük Hareketi gerillaları işgalciye karşı Kürtlerin onurunu koruyan, Kürdistan’ı savunan bir direniş içinde olduklarını, bunun için onlarla birlikte hareket edilmesi gerektiğini belirtenler oldu. Bunun yanı sıra aynı yöneticiler gerillaya savaş açmak, Türkiye ile birlikte hareket etmek olduğunu, savaş yerine sorunların diyalog yolu ile çözülmesi gerektiğini, bunun içinde arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını söyleyenler kamuoyuna açıklamalarda bulundu.
YNK Irak Parlamenteri Blise Cebbar Ferman, “KDP’yi bu savaştan geçirmeyeceğiz, KDP’yi savaştan vazgeçirmek için yada bu savaşta yalnız başına olduğunu göstermemiz için bölgesel hükümetten çekilmemiz gerekir” şeklinde çok net ve radikal bir tutum aldı. YNK yönetiminden Sadi Ahmed Pire, Blise Cebbar Ferman’ın bu net tavrından sonra KDP’li Serbest Lezgin’in Peşmerge Bakanlığı adına yaptığı açıklamaya itiraz ederek, “bu bakanlık bizde, bakanlığın hiçbir haberi olmadan onun yerine açıklama yapılmasını kabul etmiyoruz” şeklinde tepki gösterdi. Bu tepkiyi, KDP’nin savaşta ısrar etmesine karşılık hükümetten bile çekilmenin tartışılabileceği şeklinde yorumlayanlar da oldu. YNK Başkanlık Konseyi üyesi ve peşmerge komutanlarından Mahmud Sengavi ise çok daha net bir tavır koydu. Sengavi, “gökyüzü ile yeryüzü ile birleşse dahi gerillaya karşı tek bir mermi sıkmayacaklarını, gerillanın da peşmergenin de bu halkın çocukları olduğunu” söyledi.
YNK’den en üst düzeyde tepki ve yapıcı açıklamalar YNK Eşbaşkanı Lahor Şeyh Cengi Talabani, Pavel Celal Talabani, Kubat Celal Talabani’den de geldi. Şeyh Cengi hem YNK yönetimi ve peşmerge komutanları ile yaptığı toplantıdan sonra hem de ABD Büyükelçiği ile yaptığı açıklamadan sonra bu savaşta yer almayacaklarını ve sorunların diyalogla çözülmesini istediklerini açıkladı. Pavel ve Kubat Talabani kardeşlerin açıklamaları da aynı minvaldeydi. Goran hareketi parlamenterleri, Komaley İslami Başkanı Ali Babir’in bu dönemde yaptığı açıklamalar da savaşta yer almayacaklarını ve sorunların diyalog ile çözülmesi gerektiğini gösterdi. Ali Babir, Türk devletinin PKK’yi terörist olarak tanımlamalarını isteyen bir toplantıyı da ilk kez açıklayarak Türk devletinin kirli oyun ve politikalarını deşifre etti.
Başur partilerinin yanı sıra gazeteci, aydın, yazar, akademisyen, sanatçıları ile halkının büyük çoğunluğu bu savaşa karşı olduğunu, bu savaşı isteyen gücün KDP olduğunu ve Başur’un tamamının bu savaşa karşı olduğunu açıklamalarla yürüyüş ve mitinglerle haykırdı. Başur dışında Rojava, Bakur, Rojhilat ve diasporada yaşayan Kürtler, günlerdir yaptıkları eylem ve açıklamalarla bu savaşa karşı çıkıyor.
Bu karşı çıkış, Kürt cephesinin KDP’nin savaş kışkırtıcılığı ve Kürtler arası savaş istemesine karşı çıkıştır. Ve onu frenlemektir aynı zamanda. Elbette bunun birçok nedeni var. Başur halkı Kürtler arası savaştan çok çekmiş ve canı yanmış. Çünkü Kürtler arası savaştan 90 bin peşmergenin şehit düştüğü rakamları var. İkincisi Başur’daki her parti, güç ve siyasetçi için bir pozisyon oluşmuş. Bir sistem ve kazanma imkânı oluşmuş. Kimse bunları da artık yitirmek istemiyor. Önümüzde Irak genel seçimleri var, bu savaşa karşı çıkanlar Başur halkı tarafından ödüllendirilecek diye düşünüyorlar ki bunda yanılmadıklarını ben de düşünüyorum. En önemlisi, Başur halkının büyük bir bölümü Kürtler arası bir savaşın artık Kürtlere, Kürtlerin kazanımlarına kaybettireceğine inanıyor, o yüzden karşı çıkıyor. Sadece Başur halkı değil, dört parça Kürdistan’da yaşayan halk Kürtler arası bir savaşın Kürtlere büyük kaybettireceği ve Kürtlerin kazanımlarının elden gideceği düşüncesinde. O yüzden ilk günden itibaren KDP’ye karşı tavır alınarak savaşa karşı çıkılıyor.
KCK, PKK, HPG, Halk Savunma Merkezi, HPG komutanlığı adına şimdiye kadar yapılan tüm açıklamalar diyalog yoluyla sorunun çözülmesi çağrılarını içeriyor. Yapılan bu açıklamalar, hangi gücün sorunların Kürtlerin kazanımlarının korunacağı şeklinde diyalogla çözülmesinden yana, hangisinin ise işgalci Türk devletinin planlarına yarayacak savaşla çözülmesinden yana olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğu için halk, Kürt Özgürlük Hareketi ve onun gerillasından yana tavır koydu. Bu durum KDP’yi ister istemez frenledi. Ancak KDP vazgeçmiş değil. Vazgeçme yerine yeni oyunlar tezgahlamaya başladı. Son günlerde gündem olan Zagroslar’ın ortası ve 33 yıldır gerillanın kaldığı Rençbıraxa bölgesine güç gönderme hazırlıklarını yapması yeni bir oyundur. Yeni oyun olduğu gibi çok ama çok büyük tehlikeyi içeren bir oyundur. Zira KDP’nin o bölgeye güç göndermesi demek artık gerillaya karşı başlattığı savaşın çok daha açık ve net bir şekilde ilan edilmesi demektir. Yani Avaşin, Zap, Basya’da işgalci Türk ordusuna karşı tarihi direniş gösteren gerillayı arkadan kuşatmak demektir oraya güç gönderilmesi. Diğer alanlarla bağlantılarının koparılması demektir. O yüzden gerilla artık bazı şeyleri yapmaya mecbur kalabilir. İşte o zaman istenmeyen felaket yaşanmaya başlar. Bir kere orada başlarsa artık sadece orası ile de sınırlı kalmaz. Böyle büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır Kürtler. KDP bunu yapmakla aslında ateşle çok daha ciddi bir şekilde oynamaya başladığının farkında bana göre.
ULUSLARARASI GÜÇLER VE ABD’NİN NABIZ YOKLAMASI
Türk devletinin Ermeni Soykırımı’nın yapıldığı gün Başûrê Kurdistan’a yönelik işgal saldırılarını bir kademe ileri götürmek istemesi elbette ABD ve uluslararası güçlerden habersiz ve bağımsız değil. Zira ABD, üç Kürt yöneticinin başına para ödülünü koyma kararını yenilemesi ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesinin kararını verdiğini bir nevi açıklamış oldu. RTE ve işgalci Türk devleti de bundan güç alarak tasfiye ihalesini üstlendi. KDP ile birlikte bunu yapabileceğine inandı ve belki de birçok gücü de inandırdı. KDP de bu planın içinde olduğunu gösterdi; şimdiye kadar Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı gizli bir şekilde sürdürdüğü savaşı Metina provokasyon girişimi ile savaşı açık başlatmayı ilan etti. Dolayısıyla planın içinde yer aldığını, Türk devleti ile birlikte hareket ettiğini artık gizlemeye gerek duymuyor. ABD ve uluslararası güçler KDP’nin savaşı ilan etme adımını sessiz bir şekilde izlemeye başladı. Zira Kürt kamuoyu, halkı ve diğer partileri KDP’nin bu adımına nasıl bir cevap vereceğini kestiremiyordu. Kürt halkının az bir bölümü dahi ve siyasi partilerinden de marjinal olanlardan dahi birkaçı KDP’den yana tavır koysaydı, ABD diğer parti ve güçleri de KDP ile birlikte Kürt Özgürlük Hareketi ve gerillasına karşı savaşlarını dayatacaktı. Kürt halkı, aydınları, yazar ve siyasetçileri ile siyasi partilerinin tamamı karşı çıktığı için ABD diğer partilerin bu savaşa katılmasını dayatamadı. Ayrıca ABD sadece KDP ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında bir savaşın yaşanmasının sonucunun ne olacağını da kestiremediği için dayatıcı olamıyor. Çünkü olası bir savaşta KDP’nin ağır bir yenilgi alması gibi bir durum da var. Böyle olması durumunda ABD’nin varlığı bölgede ve özellikle de Kürdistan’da zor duruma girecek. Çünkü Kürdistan’da tamamen dayandığı bir güç yenilmiş olacak, ona karşı olan, sosyalist bir güç kazanmış olacak. Bu ABD için büyük bir kayıp olacağı için sadece KDP ile verilecek bir savaşı onaylamamış gibi görünüyor. Son iki gündür önce Hewlêr’de KDP yetkilileri ile ardından Süleymaniye’de YNK yetkilileri ile görüşmelerde bulunan ABD heyetinin temasları savaş konusundaki görüşleri netleştirmek ve bir anlamda da varsa bu zemini güçlendirmek için. Ancak bunu direkt söylemek yerine, referandumun ardından Irak tarafından Kerkük ve tartışmalı bölgelere müdahale edilmesinden sonra, ABD Başur’un artık ikili yapı değil de tek yapı şeklinde hareket etmesini istedi. En başta peşmerge güçlerini birleştirmek başta olmak üzere Süleymaniye ve Hewlêr’in ortak hareket etmesi gibi kararlar almasını istedi. Bunun için birkaç defa KDP ve YNK yetkilileri ile görüştü. Ancak en başta peşmerge güçlerinin birleştirilmesi olmak üzere bu konularda hiçbir uzlaşma sağlanmadı. Çünkü KDP her şeye hakim olarak diğerlerini bitirme ve kendi denetimine almak istediği için uzlaşma sağlanamıyor. ABD heyetinin son iki gündür KDP ve YNK yetkilileri ile görüşmelerde bulunmasında gündeme gelen konuların başında yine bu konular olduğu anlaşılıyor. Ancak KDP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne savaş ilan ettiği bir ortamda peşmerge güçlerinin birleştirilme kararının alınması demek, YNK istediği kadar savaşa karşı olduğunu açıklasın, bu kararla bu savaşın içine sürükleneceği anlaşılıyor. YNK Eşbaşkanı Lahor Şex Cengi Talabani’nin, görüşmeden hemen sonra bir kez daha ABD’ye bu savaşta yer almayacaklarını söylediğini ve sorunun diyalog ile çözülmesinden yana olduğunu ilettiğini söylemesi, bunun önünün alınması anlamına geliyor.
Bu görüşmelerin içeriği önümüzdeki günlerde daha çok konuşuluyor olacak. Görüşmelerin içeriğinin ne olduğu daha fazla açığa çıkacak. Ancak bu görüşmenin ne kadar etkili olduğu KDP’nin Rençbiraxa’ya göndermek için hazırladığı gücü gönderip göndermemesi ile anlaşılacak. Çok değil, önümüzdeki birkaç gün içinde bu durum netleşecek. Gelişmeler neyi gösterir şimdiden kestirmek zor ancak görünen o ki KDP savaşında dayatacak fakat tüm Kürtler ve siyasi aktör, parti ve örgütlerin ona karşı olması, onu zor duruma sokmuş ve tek başına bu savaşı veremeyecek gibi görünüyor.
SEYİT EVRAN Yazdı