HABER MERKEZİ – Türkiye’de Kürt sorunu söz konusu olduğunda iktidara ve devlete fazla eleştiri yapılamıyor. Devletin ve iktidarın politika ve uygulamalarından rahatsız olanlar bile konu Kürt sorunuyla ilgiliyse oto sansür uyguluyorlar. İşte bu, siyasetçileri, yazarları, hatta aydın ve sanatçıları kirleten bir durum oluyor. Bir tarafları kirli kalıyor. Özellikle kapitalist modernitenin her şeyi para, maddiyat ve çıkar haline getirdiği günümüzde bu durum daha kötü bir hal almış durumda.
Türkiye’de yangınlar oluyor, aydınlar, sanatçılar, yazarlar, muhalif siyasetçiler seslerini yükseltiyorlar. Ormanlara sahip çıkarak yangınların söndürülmesini sağlamak için herkes çırpınıyor. Tabi ki bunlar yanlış değil. Ama sıra Kürt illerindeki yangınlara gelince görmedim, duymadım, bilmiyorum, deniyor. Yani 3 maymunlar oynanıyor. Sadece Ağustos ayındaki Dersim’deki yangınlar gündeme getirildi. Bu da Türkiye’deki yangınların yarattığı gündem ortamında yapıldı. Ancak Amed, Bingöl, Bitlis, Siirt ve Şırnak’taki yangınlara yine sahip çıkılmadı. Türkiye’de Kürtlere, Kürtlerin yaşadığı coğrafya, yani Kürdistan’a sıra geldiğinde yürekler ve beyinler kendini kapatıyor; gerçekler görülmüyor, dillendirilmiyor.
Kürt halkı, ekolojistler, sivil toplum örgütleri ormanlarımızı tankı, topu, uçağı ve helikopteriyle devlet yakıyor, diyorlar. Daha da ötesi bu yangınları söndürmeye çalışan halka engel olunduğu vurgulanıyor. Yine halk, PKK gerillaları ile savaş içinde olan ordunun zırhlı araçları şehirlerde sanki Formula yarışındaymışlar gibi hızlı sürüyorlar; bunlar da insanları eziyor, diyor. Bu konular da gündem olmuyor. Acaba Aydın, Kütahya, Eskişehir, Zonguldak vb. yerlerde askeri araçlar sık sık insanları ezse toplum böyle tepkisiz kalır mı? Bu konu gündeme getirilmez mi?
Zaten binlerce cinayetin failleri hala tespit edilememiş. Zaten bu cinayetlerin çoğunluğunun faili Roboskî gibi devlettir. Ama asker ve polisin terörizme karşı mücadelede hevesi ve azmi kırılmasın diye suçlular yargılanmıyorlar. Kürt kadınları, kızları tecavüze uğruyor, öldürülüyor, yine suçlular ortada yok ya da ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Kürt halkı ve bu tür olayların davalarına bakan avukatlar cezasızlık politikası uygulanıyor, diyorlar. Bunun da cinayetleri teşvik ettiği söyleniyor. Yani Kürtlere yönelik suç işlemek serbest! Kürtlere yönelik suçlarda askere, polise, faşistlere ve devlet işbirlikçilerine cezasızlık uygulanıyor. Şenyaşar ailesinin 3 ferdi devletin polislerinin gözü önünde linç ediliyor, katlediliyor ama suçlular ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.
Şimdi Kürtlerin bir iddiası daha var; devlet PKK gerillalarına karşı zehirli gaz ve kimyasal silah kullanıyor. Şimdi neden böyle söyleniyor, denilemez. 1937-38’de Dersim’de sivil halka karşı zehirli gaz kullananlar terörist dedikleri PKK’ye karşı savaşta NATO ülkelerinden destek aldıklarından hayli hayli kimyasal silah kullanabilirler. Uzun yıllar Türkiye’nin Dışişleri bakanlığını yapmış İhsan Sabri Çağlayangil Dersimlileri mağaralarda nasıl fare gibi zehirlediklerini çok açık biçimde ifade etmiştir.
Şimdi Türk ordusunun sınır ötesi harekatta mağaralarda olan ve askere karşı savaşan gerillaların üzerine kimyasal silah ve zehirli gaz attığı, haberleri yapılıyor. Böyle silahların kullanıldığının iddia edildiği bazı görüntüler Kürt televizyonlarında yayınlandı. Bu konu şimdi Kürtlerin gündeminde. Kuzey Irak’ta halk Türk devletinin zehirli gaz ve kimyasal silah kullandığını; yine uçak saldırılarında köylerinin harap olduğunu, yüzlerce sivilin bu saldırılarda yaşamını yitirdiğini, yaralandığını ve sakat kaldığını söylüyorlar. Zaten saldırılarda sakat kalanların açıklamalarını Kürt televizyonlarında görüyoruz.
Kimyasal ve zehirli gaz kullanıldığını sık sık duyuyoruz. Hatta bazı uluslararası kuruluşlara numuneler gönderildiğini de işitiyoruz. Yani kimyasal silah ve zehirli gaz kullanıldığına dair iddialar uluslararası kurumlar ve ilgili çevreler tarafından ciddiye alınmış durumda. Türk devletini karşılarına almamak için bu tür durumlarda kayıtsız kaldıkları, hatta gerçekleri sumen altı ettikleri biliniyor. Ancak bu defa Türkiye ciddi bir suçlama ile karşı karşıya gelebilir. En iyi dostları bile bu konuda Türkiye’ye sahip çıkmayabilirler. AKP-MHP iktidarı içerde ve dışarda o kadar pervasız politikalar yürüttü ki, bu iktidarın burnunu sürtmek isteyenler çıkacaktır. Bu açıdan AKP-MHP iktidarı başta ormanları yakma ve kimyasal silahlar kullanma olmak üzere insanlık suçları işlediği iddiasıyla sanık sandalyesine oturtulabilir. O zaman öyle gerçekler ortaya çıkar ki, AKP-MHP iktidarı o kadar suçlara muhatap olur ki, bizler bile şaşırırız.
AKP-MHP iktidarı Türkiye halkı adına iktidarda. Türkiye halkı adına politika üretiyor ve uygulama yapıyor. Bu açıdan tüm icraatlar halk adına yapılıyor. Meşruiyetini halktan alıyor. Böyle olunca eğer bu iddialar doğruysa, ki birçoğunun doğru olduğuna dair kanıtlar var, o zaman Türkiye halkı adına suçlar işlenmiş oluyor. Hiçbir iktidarın da bir halk adına böyle suçlar işlemeye hakkı yoktur. Bir halk üzerine böyle gölge düşürülemez. Bu açıdan böyle uygulamalar en başta da halka karşı suç işlemektir ve hesap vermeyi gerektirir.
Bu açıdan aydınların, yazarların, akademisyenlerin, siyasetçilerin, insan hakları kuruluşlarının AKP-MHP ittifakının yaptığı iddia edilen bu konular üzerine gitmeleri ve gerçekleri kamuoyuna açıklamaları gerekir. Yoksa bu tür suçlar daha cesaretlice işlenir. Bu da Türkiye halkı adına daha ağır suçlar işlenmesini beraberinde getirir.
AKP-MHP faşist ittifakının bir de Türkiye halkını böyle bir töhmet altına koyduğu için iktidardan düşürülmesi gerekir.
DR. Hayri Hazargöl Yazdı