HABER MERKEZİ
Kavram olarak kıyamet Yunanca’dan gelir. Anlamı ise karanlığın ötesidir. Yani kıyametten sonrasını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Yine dini inanışta her kıyametten sonra tanrı tarafından insanlığı kurtarmak üzere görevlendirilen bir peygamber kıyamet sonrası için hazırlık yapar. Bu peygamber tanrının talimatıyla insanlık için yaşamı yeniden inşa eder. Bu biçimiyle kıyamet kötünün sonu ve yenininde başlangıcı olmaktadır. Bu başlangıç insanoğlu için yeni bir milatdır.
Toplumlar tarihinde kıyamet diye nitelendirilen dönemler vardır. Büyük felaketlerin yaşandığı doğa olayları kıyamet günü olarak tabir edilir. Yine tarihte gerçekleşen büyük savaşlar ve yarattığı ağır tahribatlar bu kıyamet kavramı ile tanınır. Özü itibari ile kıyamet toplum için tarihteki tüm büyük felaketlerin tanımı olarak kayıtlara geçer. Kıyamet olarak tanımlanan büyük felaketlerde bir sürecin ürünüdür. Üst üste gelen felaketlerin gerçekleştiği çağ ya da dönem olarakta değerlendirilebilir.
Ulus devletler çağı 1648 Vesfalya antlaşmasıyla başlatılır. Toplumsal tarih bakımından şuan yaşadığımız dönem ulus devletler çağının sona erdiği bir sürce tekabül etmektedir. Tarihin tanıdığı en barbar diktatörlerden biri olan Saddam Hüseyin’in yine bu ulus devletler çağının hegemonik gücü olan ABD tarafından idam edilmesini Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan tarafından ‘Ulus Devlet’in sonu’ biçiminde tanımlaması tarihi bir gerçeğe ışık tutmaktadır. Sonrasında ortadoğudaki Arap Baharı diye bilinen halkların başkaldırısı sürecinde devrilen diktatörler Ulus Devlet çağının sonuna işaret eden devamı halkalar niteliğindedir. Bu süreç tüm dünya ve özelliklede ortadoğu halkları için kanlı geçen kıyamet günlerini andırmaktadır. İnsanlığın özgürlüğüde ulus devletler çağının sona ermesi ve sonrasında gelişecek yeni çağın başlangıcı olacaktır. Ulus devletler için kıyamet bitiş ya da son, özgürlük arayışındaki insanlık için yeniden doğuşa vesile olacaktır.
Ortadoğuda ulus devletler birinci dünya savaşından sonra dağılan Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi üzerine inşa edilmiş sunî iktidan adacıklarıdır. Ortadoğuyu işgal eden Avrupalılar faşizme yol açan ulus devlet modellerini tüm dünyada olduğu gibi ortadoğuda da hayata geçirmişlerdir. Bu ulus devletler yoluyla ortadoğu halkları yüzyıllık bir cendereye sokulmuştur. Bu cenderenin başında da Türk ulus devleti bulunuyor. Dünya hegemonik güçlerinin 20. YY başlarında kurdurttuğu Türk ulus devleti ortadoğu ulus devletleri için bir model olarak inşa edilmiştir. Türk ulus devlet milliyetçiliğinin bugün ki krizinin ulus devletler çağının ve kurgulanmış bu sunî yapılar döneminin kapanmasından kaynaklanıyor.
Ulus devlet milliyetçiliklerinin temel harcı korkudur. Korku olmadan hiç bir ulus devler varlığını sürdüremez onun için içerde ve dışarda her ulus devletin mutlaka düşmanları vardır. TC ulus devletinin de iç ve dış yegane düşmanı kütlerdir.
Bugün Erdoğan-Bahçeli-Perinçek şahsında somutlaşan Türk ulus devlet milliyetçiliğinin bekaa sorunu olarak tanımladıkları korkuyu devletin korunması ve idamesi için oluşturdukları Kürt korkusu üzerinden sürdürme gayreti böylece daha iyi bir biçimde görünmektedir. Devletin bekaası sorunu esadında ulus devlet krizinin yaşanmasından kaynaklansada TC ulus devlet milliyetçiliğinin Kürt karşıtlığı üzerinden varlığını idame ettirme çabası büyük acılara yol açmaktadır. Yenilgisi kesin olan ulus devlet milliyetçiliğinin demokratik ulus çizgisiyle aşılması başta kürt halkı olmak üzere tüm ortadoğu ve insanlık için yeni bir yaşama ve kıyamet gibi tanımlanabilecek bir sürecin sonrasına işarettir.
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi