Öğrenci Kolektifleri’nin çağrısıyla ülkenin dört bir yanından üniversiteliler, Türkiye Üniversiteler Meclisi’nde bir araya geldi. “Üniversite biat etmeyecek, haydi kalk ayağa!” sloganıyla düzenlenen ve diktatörlük inşasının karşısında bir gençlik hareketinin nasıl inşa edileceğinin tartışıldığı Türkiye Üniversiteler Meclisi’nin sonunda 12 maddelik sonuç bildirgesi yayımlandı
HABER MERKEZİ- Öğrenci Kolektifleri’nin çağrısıyla ülkenin dört bir yanından üniversiteliler 17 Mart günü Türkiye Üniversiteler Meclisi’nde bir araya geldi.
“Üniversite biat etmeyecek, haydi kalk ayağa!” sloganıyla İstanbul’da Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde düzenlenen Türkiye Üniversiteler Meclisi, saygı duruşu ve “Kolektif’in bir yılı” videosunun gösterimiyle başladı.
Video gösteriminin ardından İstanbul Öğrenci Kolektifleri’nden Arman Çağan Yazıcı açılış konuşması yaptı. “Önümüzde OHAL, savaş ve seçim gündemi var. Egemenlerin dayattığı bu gündemlere şimdiden karşı çıkmazsak kazanamayız” diyerek sözlerine başlayan Yazıcı şöyle konuştu:
”Üniversiteliler, çürümüş diktatörlük rejimi karşısında mücadele olanaklarını değerlendirmeli. Önümüzde açık bir Saray işgali var. Bu Saray işgalini aşabilmemiz için tarihsel değerlerimiz olan anti-emperyalizm ve anti-faşizm gibi kavramlara sahip çıkmalıyız. Üniversitede militan, fiili, kitlesel, meşru bir direniş hareketi yaratmalıyız. Süreklileşmiş bir direniş hareketini yaratabilmek için bugün burada faşizme karşı mücadelenin yöntemlerini geliştirmeliyiz.”
Açılış konuşmasının ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerden gelen katılımcılar söz alarak gençliğin diktatörlüğe karşı mücadele olanaklarına dair yorum, öneri ve aktarımlarda bulundu.
Konuşmaların ardından ilk oturum sona erdi.
“Türküler susmaz, gençlik susmaz!”
İlk oturum sonrası verilen aranın ardından Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin (KTÜ) hazırladığı müzik dinletisiyle ikinci oturum başladı.
KTÜ’lü öğrencilerin müzik dinletisinin ardından mücadele olanaklarının hangi program etrafında ve nasıl örgütleneceğine dair tartışma gerçekleştirildi.
Söz üniversiteli kadınlarda: “Dünyayı yerinden oynatalım”
Toplantıda üniversiteli kadınlar adına yapılan konuşmada ise “Yaşamlarımız dört bir yandan taciz, şiddet, gericilik ve kadın düşmanlığıyla sarılmaya çalışılırken biz kadınlar kahkahayla, giydiğimiz şortla feminist özsavunmayı yaşamlarımızda kuşanalım, dünyayı yerinden oynatalım” denildi.
Açılış konuşmasının ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerden gelen katılımcılar söz alarak gençliğin diktatörlüğe karşı mücadele olanaklarına dair yorum, öneri ve aktarımlarda bulundu.
Konuşmaların ardından ilk oturum sona erdi.
“Türküler susmaz, gençlik susmaz!”
İlk oturum sonrası verilen aranın ardından Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin (KTÜ) hazırladığı müzik dinletisiyle ikinci oturum başladı.
KTÜ’lü öğrencilerin müzik dinletisinin ardından mücadele olanaklarının hangi program etrafında ve nasıl örgütleneceğine dair tartışma gerçekleştirildi.
Söz üniversiteli kadınlarda: “Dünyayı yerinden oynatalım”
Toplantıda üniversiteli kadınlar adına yapılan konuşmada ise “Yaşamlarımız dört bir yandan taciz, şiddet, gericilik ve kadın düşmanlığıyla sarılmaya çalışılırken biz kadınlar kahkahayla, giydiğimiz şortla feminist özsavunmayı yaşamlarımızda kuşanalım, dünyayı yerinden oynatalım” denildi.
Sonuç bildirgesinde yer alan 12 madde şöyle:
”1) Stratejik hedefimiz, üniversiteyi diktatörlük karşısında politik bir odak olarak örgütlemekten başka bir şey değildir. Tayyip Erdoğan’ın her söyleminin, her politikasının bu toplumda yaratacağı saflaşmadan üniversiteler azade değildir. Bu saflaşmada üniversitenin toplumda temsil edeceği değerin Tayyip Erdoğan’ın tam karşısında olmasını sağlamak üniversitelerde varlığımızın temel sebebidir.
2) Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz. Bu tarihi slogan belki de ortaya çıktığından beri gerçeği en net şekilde bugün ifade edebiliyor. Milyonlarca gencin bireysel kurtuluş planlarının memleketin kaderiyle ortaklaştığı günlerden geçiyoruz. Bu diktatörlük nasıl herkesin ortak derdiyse kurtuluş hareketimizi de herkesin ortak davası haline getirmek en kritik görevimizdir.
3) Biliyoruz ki bu diktatörlük yıkılamayacak kadar güçlü değil. Ama kendi başına yıkılacak kadar da zayıf değil. Kurtuluşun öznesi de bizden başkası değildir. Biz ne mesih bekliyoruz ne bir kurtarıcı. Siyasette üniversitelilerin diktatörlüğe karşı kendi rahatsızlıklarıyla, kendi talepleriyle, kendi özgünlükleriyle var edebilecek bir siyasal hattın yeniden inşası yarından itibaren bizi beklemekte.
4) Potansiyelimiz hiç olmadığı kadar yüksek. Memleketin yarısından fazlası baskının en yoğun olduğu dönemde diktatöre “HAYIR” diyebilmeyi başardı. Ama bu potansiyelin hareketinin sürekliliğini sağlamak güven vermekten geçer. Yaptığını söyleyen, söylediğini yapan, güven veren bir örgüt olarak kendimizi bu itirazın politik merkezi haline getiriyoruz.
5) Bilimi direniş hareketi olarak örgütlüyoruz. Başta evrim olmak üzere sansürlenmeye, yasaklanmaya çalışılan, müfredatlardan çıkarılan ya da hiç konulmaya dahi tenezzül edilmeyen, fon ayrılmayan bilimin bütün disiplinlerini yaymak için kolları sıvıyoruz. Bu kurtuluş hareketinin bir hakikat hareketi olduğunun farkındayız. Hakikati yasaklamaya çalışanların karşısında olacağız. Hakikati haykırmayı engizisyonda diri diri yakılmayı dahi göze alarak seçen Bruno’nun kararlılığının verdiği ilhamla diktatörün sansürlerini delme dersleri vereceğiz herkese.
6) Baskının yasağın karşısında o yasakları aşacak bir özgürlükçü kimliğin inşası peşindeyiz. Unutmayalım! TOMA’ları olabilir, binlerce çevik kuvvet ekipleri olabilir. Yandaş rektörleri olabilir. Özel güvenlik orduları olabilir. Ama aklımızla başa çıkamazlar! Biz onların yasaklarını bir oltanın ucuna takıp tepelerine sallandıranlarız. Elektrik kesintilerini laboratuvarlarımızdan getirdiğimiz güç kaynaklarımızla aşanlarız. Müzik yasak diyen güvenlikleri kampüsümüzde rezil edenleriz. Özgürlük diktatörlüğün karşısında aklımızla, yaratıcılığımızla bezediğimiz bir değerimizdir. Onu bizden almak isteyenleri gülünecek duruma düşürmeye devam edeceğiz. Bize özgürlüklerimiz gümüş tepsilerde sunulmadı. Tek Adam istiyor diye de vazgeçecek değiliz.
7) Yerli ve milli olmayacağız, kimseyi de oldurmayacağız. Tayyip Erdoğan’ın hevesini kursağında bırakmaya niyetli milyonlarca genci var bu memleketin. Yerli ve milli edebiyatıyla soygunlarını, yolsuzluklarını, katliamlarını, kadın düşmanlıklarını, homofobilerini gizlemeye çalışanlara bu memleketin şeker fabrikalarına sahip çıkarak cevap vereceğiz, akışlarına öldükleri ırmaklarımıza kurmaya çalıştıkları HES’lere karşı çıkarak cevap vereceğiz. Cerattepe bizimdir diyerek cevap vereceğiz. Yerli ve millinin içine almadıkları “Geçinemiyorum” çığlıklarıyla kendini yakan işçilere sahip çıkarak cevap vereceğiz. Yerli ve milli olmak için yarışan yandaşların karşısına devrimci yurtseverliğimizle dikileceğiz. “Okumuş insan halkın yanındadır” diyerek bütün yeteneklerimizi, bilgimizi halkın yararına sunacak zeminler yaratacağız. Bu memleket bizim diyeceğiz.
8) Hayatımızın her anını, her köşesini dini referanslarla yeniden şekillendirmeye çalışanlara karşı, yaşam tarzımıza, giyimimize, kuşamımıza karışmak isteyenlere karşı, çocuk istismarını, tacizleri, tecavüzleri yine dini referanslarla şekillendirilmesine karşı cevabımız nettir: Laiklik bizim için üç günlük bir geçmişi olan, kolay kolay vazgeçilebilecek bir değer de değildir. Hayatımızı karartmaya çalışan diktatörün kendi politikalarının temellerinden birinin, gericiliğin, kalbini parçalama hamlesidir laiklik mücadelesi. Laikliği, KTÜ’de laiklik düşmanı İsmail Kahraman’ın alnına çakmaya cüret edenler olarak, İTÜ’de müzik haramdır diyenlere en güzel türkülerimizle cevap verenler olarak en baştaki sancağımız olarak taşımaya devam edeceğiz.
9) Eşitliği önce kendi aklımıza, dilimize yazacağız. En tepeden en aşağı doğru örgütlenen kadın düşmanlığına, homofobiye, bifobiye, transfobiye ve her türlü nefrete karşı mücadelemiz sürecek. Tek Adam’ın “erkeklerine” karşı kadın hareketinden aldığımız ilhamla ve kadınların öncülüğünde bu memleketi dar edeceğiz.
10) Barışa ses vermek zorundayız. Savaş, diktatörün kendi bekası için yürüttüğü savaştır. Kürt düşmanlığının harlandığı, OHAL yasaklarının üzerine bir yasak daha koyma bahanesidir bu savaş. Bu savaş, yoksul halk çocuklarının, Saray’ın bekasına kurban edilmesidir. Diktatörün savaşına karşı “barış” demektir.
11) Diktatörlüğün karşısında bir şeyler yapmak isteyen herkese kapılarımız ardına kadar açık olacak. Üniversitenin devrimci fikrini, eylemini örgütlemeye yapılacak katkının sınırı da ölçüsü de hiyerarşisi de olmaz. Olabildiğince geniş kitlelere katılım kanalı açmak mücadelemizin ertelenemez ihtiyacıdır.
12) Öğrenci Kolektifleri, politik bir odak olan üniversitenin sürekli eylem çizgisinin garantörüdür. Bu eylem çizgisi de üniversitenin tarihsel fikrinin bugüne taşınması ve korunmasının yegane yoludur. Üniversite laikliktir, eşitliktir, özgürlüktür, barıştır diyebilmenin garantörü bu eylem çizgisidir. Bu eylem çizgisinin garantörü de biz olacağız.”
Türkiye Üniversiteler Meclisi’nin sonuç bildirgesi “Kavgasını üniversitede verenler, kavgası üniversiteyle olanlara üstün gelirler” denilerek sonlandırıldı.
KAYNAK: Sendika.Org