HABER MERKEZİ
Faşist Türk devletinin, Kürtçeye karşı olan fobisi ve kabullenemiyeşi devam ediyor. Bilindiği üzere işgal ve sömürge üzerine kurulan Türk devletinin anadile, ana-kültüre olan düşmanlığı dünden bugüne gram eksilmeden devam ediyor. Zaman zaman mücadelenin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak şekil değiştirse de Türk faşizmi durmaksızın devam ediyor. Rengi değişti, yeşil odlu, beyaz oldu, siyah oldu ama faşizm hiç azalmadı. Bir gün dahi ara vermedi. İlk günden bu yana Kürtçe’nin Türklerin dağda konuştuğu bir dil olduğunu idda edip durdular. Kürtçe’nin türemiş bir olduğunu söyleyenler mi dersin…
Üzerine bir çok teori yapıldı… Ama bir halkın dilinin yasaklanmasının, zincirlere vurulmasının tek bir nedeni olabilir: Kafatasçı milliyetçilik anlayışı.
Son dönemlerde tekrara gündeme gelen Kürtçe ve lehçelerine yönelik saldırı Müge Anlı adlı faşist bir televizyoncunun programında bir konuğun Dımilkî konuşması ile ve o esnada konuşmanın kesilmesi ile başlayan Kürtçe tartışmaları en sadece bugünle sınırlıdır, ne de yeni bir şeydir. Ama bizler bir olayı tekrardan aynı faşizanlık derecesiyle yaşamadan tepkilerimiz sıcak kalmıyor.
Oysa Atatürk döneminde başlayan, Kürt katliamları zaman içerisinde daha da derinleşecek kültürel katliamlara kadar uzanacaktır. Günümüzün sıcak olaylarıyla konuyu anlatmak gerekirse kayyım geldiğinden beri Kürtçe eğitim veren her yeri ‘Terör propagandası veyahut üyeliği’ iddasıyla kapattırdı. Onlara göre Kürt olmak potansiyel ‘Terörist’ olmaktı zaten.
Çoğumuzun duyduğu, dinlediği ve yaşadığı şeyler vardır dille ilgili acı ve akıllara kazınan… Ninelerimiz, dedelerimiz dövülmüştür, cezaevlerinden Türkçe bilmedikleri için çocuklarıyla tek kelime konuşamayan onlarca ana, çocukken okulda Kürtçe konuştuğu için dayak yiyen çocuklar, birde Kürt çocuklarının genelde iki ismi olmuştur biri Kürtçe olan ailesinin bıraktığı, diğer nüfus memurunun bıraktığı… Belki de bunların çoğunu yaşayan bizzat kendimiz, kendiniz olmuştur. Kürdistan Özgürlük Hareketinin çıkışıyla Kürtler kuru bir daldan yeşermiş, verdikleri mücadelelerle kazanımlar elde etmiştir. Şüphesiz bu kazanımlar yine işgalci ve sömürgecilerin hedefi olmuştur. Kapatılan kültür-dil dernekleri, okulları, değiştirilen şehir, sokak, cadde isimleri…
Bu konular üzerine sayfalarca analiz yazılabilinir, araştırmalar yapılabilinir. Ama ben halk olarak bir özelliğimize dikkat çekmek istiyorum. Özellikle Özyönetim Direnişlerinden sonra halk olarak sanki ilk defa düşman faşizmiyle karşılaşıyoruz gibi olduk. Kuşkusuz ağır bedeller ödediğimiz bir süreçti ama ilk defa yaşadığımız şeyler değildi. Daha sonra ne Efrîn işgaline ne Belediyelerin işgaline ne de şu an Rojava Kürdistan’nına karşın yaşanan işgal saldırılarına cevap olamadık. İşgal saldırıları tüm faşizanlığı ile artarken cevap olamadığımız için faşizm her geçen gün kendini daha çok gün yüzüne çıkarır oldu. Şimdi ise 90’ları andıran dil düşmanlığına devam ediyor. Bu durum bizleri şaşırmadı çünkü düşmanımız hayli faşist ve kafatasçı… Buna karşın bizlere iyilik yaptığını idda ettiği TRT 6 televizyonunu açmak ya da çocuk kandırıyormuş edasıyla iki üç kelime Kürtçe kelime dile getirmesi ile ancak devletin Kürdünü kandırabileceğini de bilmesi gerekiyor. Bugün Anadilimize dahi dil uzatan bu zihniyeti ancak onurlu Kürt direnişi kıracaktır. Bu kararlı ve net bir duruşla düşman gerçekliğini anlayarak kültürel soykırıma dur demenin tam zamanıdır.
NC/Axin Mahir Dicle