HABER MERKEZİ –
Sahip olduğu antidemokratik, siyasi ve ekonomik yapısıyla onlarca yıldır kaos yaşayan ve bunun faturasını halklara kesen bir Türkiye gerçekliğiye karşı karşıyayız. Kendisini kusursuz ve hatasız gören ve ülkesinde hiçbir sorunu olmayan ve herşeyin güllük gülistanlık olduğuna inanan ve bunu da topluma dayatan bir rejim söz konusudur. Onlarca yıl sorunlarla boğuşan, sorunların varlığını kabullenmeyen ve çözüm üretmeyen bir rejimin gideceği son nokta büyük bir kaos patlanması olacaktır. Nitekim son 10 günde Doların yükselmesiyle piyasalarda devlet yöneticilerini soğuk odalarda bile terleten büyük bir dalgalanma oldu. Bu aslında yeni olan bir durum değildir. Son 45-50 yıldır kimi zaman şiddetli kimi zaman da normal şekillerde devam eden bir yönetim ve rejim krizidir. Sağlam demokratik temeller üzerine kurulmayan ve kendi halklarıyla sürekli sorunlar yaşayan bir rejimden başka ne beklenir. Gemi artık su almaya başlıyor, yolcular bundan rahatsızlık duymaya başlıyorlar ama kaptan her şeyin iyi olduğunu, mürettebat hala herşeyin yolunda gittiğini söyleyip duruyor bir taraftan. Halbuki bundan çıkışın yolu bellidir, o da ciddi bir demokratikleşmeyle başta Kürt sorunu ve emek sorunu olmak üzere, Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümü ve yeni özgürlükçü bir anayasanın kurulmasıyla bu kaostan kurtulmadır.
Hala Osmanlı oyunlarıyla güç gösterisi yapılıyor, fetihcilik anlayışıyla hareket ediliyor. Türkiye’nin en büyük çıkmaz sokağı aslında Kürt sorunudur. Kürt sorunu çözülmediği için, diğer sorunlarda çözülmüyor, ülke huzura kavuşamıyor. Türkiye’nin NATO’ya girmesi de esasen bu korkuya dayalı olarak gelişti. 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan 2 bloklu dünyada Türkiye, Batı Avrupa ve kapitalist blokta yer almayı tercih etti. Eğer Sovyetlere yaklaşsaydı, istemeyerekte olsa, Sovyetlerin zorlamasıyla en azından Türkiye’nin sınırları içinde bile olsa, Kürtleri kabul etmek zorunda kalırdı. Çünkü Türkiye eğer Sovyetlere yaklaşsaydı, Sovyetler, Türkiye’nin sorunlarla boğuşup kaos yaşamasını istemezdi ve çözüm isterdi, çünkü Sovyetlerin sadece sosyalizmi besimsetme gibi bir hedefi vardı, başka ülkelerden maddi ve siyasi çıkar elde etme gibi bir amacı yoktu. Ancak ne varki Türkiye, Kürt fobisinden dolayı, Kapitalist Batı dünyasına yaklaştı ve onun bir çeşit uydusu durumuna geldi dersek daha doğru bir tespit yapmış oluruz.
Batı dünyası zaten Kürt sorununun çözümsüz kalmasını, Türkiye’nin sürekli kendi sorunlarıyla boğuşup bir güç olmamasını ve dolayısıyla da kendisine el avuç açmasını, muhtaç olmasını istiyor. Nitekim son 70 yıldır Türkiye Batı dünyasına gırtlağa kadar borçludur, bağımlıdır, bir dediğini iki etmiyor, etmeyecek durumdadır. Son zamanlarda ABD’yle bazı sorunlar yaşaması her ülke arasında olabilecek diplomatik sorunlardır ve aşılamayacak türden sorunlar değildir. ABD mallarını boykot ediyorda, Doları yakıyorlarda, niye NATO’nun üslerini kapatmıyorlar? Türkiye bir taraftan Dolar’a karşı çıkıyor ama diğer taraftan da bazı ülkelerden milyarlarca Dolarlık krediler ve yardımlar istiyor. Ekonomisi iyi olan bir ülke niye başka ülkelerden yardım ya da kredi istesin? Herşey düzelecek, yoluna girecek demeleri, piyasaları rahatlatmak ve toplumdan gelecek tepkileri yatıştırmak içindir. Kendileride herşeyin kötüye gittiğini biliyorlar, görüyorlar ama biz iktidarın nimetlerinden ne kadar faydalanırsak bizim için o kadar kardır hesabını yapıyorlar. Diğer taraftan da sorgulamayan, yargılayamayan ve iktidara körü körüne bağlı olan ve sayıca azımsanmayacak bir kesim var Türkiye’de. Demokrasi halkın eseridir sözünü unutmayalım, ama Türkiye’de maalesef demokrasiyi inşa edecek bir toplum şimdilik ufukta görünmüyor, var olan demokratik çevrelerde zaten zayıf ve cılızlar.
Geriye sadece Kürtler kalıyor ama sadece Kürtlerin direnmesiyle olmaz. ‘Vatan millet sakarya’ zinihniyetinin parçalanması gerekiyor, başka türlü Türkiye demokratikleşemez, daha da kötüye gider. Demokratik olan ve rejim sorunu olmayan ülkelerin hepsinin durumları gayet iyidir ve para birimleri değerlidir. Dış güçler TL’nin değerini düşürüyorlarmış. Aslında doğru söylüyorlar ama söyledikleri eksik kalıyor yani tam olarak doğru söylemiyorlar. Daha doğrusu, Türkiye’nin yukarıda izah etmeye çalıştığım duruma gelmesinde ve Batı’nın bir uydusu durumuna gelip, Doların bu denli yükşelişe geçip, TL’nin değerinin düşmesinde kendi sorumluluklarının olduğunu söylemiyorlar. İşte eksik söylüyorlarda söylemek istediğim budur. Son 70 yıldır Türkiye’de, AKP hükümeti de dahil, bütün hükümetler, NATO’nun, Batı kapitalizminin ve onun yerel ayağı olan Tüsiad’ın hizmetindeler. Türkiye demokratik bir ülke olup kendi herşeyini genellikle kendisi üretirse, kendi içinde kendi halkıyla barışık olursa, dünyaylada demokratik bir çerçevede siyasi ve ekonomik ilişkiler içinde olursa ve başka ülkelere borcu ve bağımlılığı olmasa niye doların ve diğer Avrupa ülkelerinin paralarının değeri yükselsinde, TL’nin değeri günden güne düşsün, para buhar olsun? Bunun tek bir nedeni var. Türkiye dışarıya bağımlıdır. Sanayisi dışarıya bağımlı montaj sanayidir, yerli ağır sanayi değil. Her taraf son otuz yılda korkunç bir şekilde beton yığınına dönüştü, İstanbul ve diğer büyük şehirler son otuz yılda tam iki misli büyüdü, Anadolu yaylalarında, köylerinde, insan kalmadı, hepsi büyük şehirlere akın etti. Tarım ve hayvamcılık öldü. Türkiye samanı, tohumu, şekeri, fasulyeyi ve portakalı bile dışarıdan alacak duruma düştü. Bu durumda dolar nasıl yükselmesin.
Türkiye ithal portakal, şeker, fasulye alıyor. Dünyanın neresinde görülmüş aynı anda yüzbinlerce ağacı kesip maden şirketine vermek? Avrupa ülkelerinde, üretimin yani meyve ve sebzenin, buğdayın, arpanın, şeker pancarı’nın üretildiği tarlaları parselleyip satmak ve inşaat yapmak yasaktır. Onlarca yıllık eski evler yıkılır yerine yenisi yapılır ya da üretimin olmadığı boş araziler gerektiğinde değerlendirilir ama gıdanın üretildiği tarlalara dokunulmaz. Ama Türkiye gibi rejim sorunu olan, sürekli kendi kendisiyle kavgalı olan bir ülkede maalesef kötü şeyler oluyor. Zararın neresinden dönülürse kardır muhasebesi yapılmalıdır. Çözüm, dışarıdan daha fazla kredi almakla ve borç batağına saplanmakta değildir. Çözüm, acilen demokratikleşmek ve bütün sorunlarını masaya yatırıp çözmekten geçiyor. Devlet AKP-MHP eliyle çeteleşmiş, mafyalaşmış. Bu çeteleşme ve mafyalaşma devam ettiği sürece, Türkiye daha çok kötüye doğru gidecektir, derin kriz yaşayacaktır. Beterin beteri var. Bir düşünün ki bir insan sabahtan akşama kadar çalışacak ama sadece bir ekmek kazanabilecek. Almanya 1. Dünya Savaşı sonrası yıllarda işte enflasyonun % 1000 lere kadar zirve yaptığı böyle korkunç bir kriz yaşamıştı. Eğer demokratikleşme sağlanmazsa, bütün sorunlar çözülmezse, adil bir gelir dağılımı olmazsa, kendi kendine yetecek dengeli bir üretim olmazsa, maalesef Türkiye’yi böyle büyük bir tehlike bekliyor. Bu açıdan Türkiye’nin rejim sorunu olduğunu, hükümet sorunu olmadığını söylüyoruz. Bu rejim böyle devam ettiği sürece, Türkiye’ye trilyonlarca Dolar yardım gelsede emin olun hiçbir şey değişmeyecektir.
Kemal Söbe