HABER MERKEZİ
Ortadoğu’nun en temel iki sorunu ortada durdukça Ortadoğu’da suların sakinleşmesi çok zor görülmektedir. Bu sorunlardan bir tanesi Filistin ve İsrail Sorunu iken bir diğeri Kürt Sorunu’dur. Kürt Sorunu’nun dört sömürgeci devleti ilgilendirdiği için belki de Ortadoğu’da sorunların en ağırı olmaktadır.
İsrail-Filistin Sorunu yaklaşık yüz yıldır sür gitmektedir. Ve daha ne kadar süreceği ise belli değildir. Henüz son İsrail seçimlerinde aklı başında -var yok mu- o da ayrı bir sorun ancak başbakan olmak isteyen bir aday seçilmesi durumunda, Filistin’in bazı topraklarını ilhak edeceğini açıktan ifade ederek söz verdi. Sanki İsrail-Filistin Sorunu yeterince Ortadoğu’yu, insanlarını acıtmamıştır da, seçim vaadi olarak Filistin topraklarını seçilmesine karşılık ilhak etme sözü veren bir siyaset akıl ve vicdan tutulmasını yaşıyordur.
Benzer bir durumu belki de daha derinini Türkiye Cumhuriyeti yaşıyor. Türkiye’nin de her seçim öncesi mutlaka Türkiye’nin Bekaa Sorunu yaşadıkları öne sürerek Kürtlere saldırılar gerçekleştirilir ya da saldırıların sözü verilir. En son Türkiye-Rusya-İran arasında yapılan üçlü zirvenin kapanışında Türkiye Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşmada, iki hafta içerisinde Rojava topraklarına yöneleceklerini ifade etti. Kaldı ki her toplantıda, her konuşmasında Rojava’yı işgal etmekten tutun da Kuzeyde Kürtlerin kazanımlarına saldırılara oradan Güneyin dağlarını bombalamaya kadar, hep dile gelmekte ve de sözleri verilmektedir.
Nasıl ki İsrail politikalarıyla sürgit bir savaşa davetiye çıkarırken, TC devleti de Kürtleri yok etme üzerine kurulu siyasetiyle benzer bir duruma yol açmaktadır. Ortadoğu’nun en etkili gücü olabilme imkanı var iken sorunların en ağırıyla boğuşmaktan kendini kurtaramadığı gibi tarihinin en derinlikli krizlerden birisini yaşamaktadır.
Çok ilginçtir ki, Türkiye Kürtleri yok etmek için Türkiye’nin tüm imkanlarını dış güçlere peşkeş çekmektedir. Yine Türkiye’nin tüm imkanları Kürtlere karşı seferber edilmektedir. Öyle ki Türkiye’nin satılmadığı bir yeri bırakılmadığı gibi tüm maddi değerleri dünyanın dört bir yanında Kürtlere yaklaşanları uzaklaştırmak için kullanılmaktadır. Türkiye’nin ekonomisinin çökme pahasına da olsa da tüm maddi hatta insani değerlerini Kürtleri yok etme savaşına vermek sadece zarar vermektedir.
Türkiye gibi birçok zenginliği bulunan bir ülkenin ekonomik olarak çöküş aşamasına gelmesinin elbette birçok nedeni vardır. Ancak en temel neden Türkiye’nin tüm değerlerini savaşa yatırmasından kaynağını almaktadır. Neden zeytinin ve soğanın pahalılaştığını bir merminin fiyatını sorarak cevap veren bir siyaset, iflas etmiş bir siyasettir. Temel görevi insanlara iş ve aş bulma olan bir yönetimin, ”herkesin iş sahibi olması diye bir kural mı var” diyorsa orada o yönetim de siyaset de iflas etmiştir.
Evet, Türkiye gibi zengin bir ülkenin milyonlarca genç insanın açlık sınırında seyretmesi, milyonlarcasının işsiz ve güçsüz olması aklın alacağı bir durum olamaz. Hele hele böyle bir durumu kanıksamak, kabul etmek, boş gerekçelerle izah etmeye kalkışmak ciddi manada insanlıktan düşmek demektedir.
İsrail nasıl ki Filistin Sorunu’na yaklaşımlarından kaynaklı dünyanın gündeminde düşmüyorsa, Türkiye’nin de Kürt Sorununa yaklaşımdan dolayı açlığın, şiddetin, ruhsal parçalanmışlığın pençesinde kurtulamadığı gibi her gün bir şekilde başka bir dış güce her şeyini peşkeş çekmesine götürüyor.
Rêber Apo; Türklük ne kendi adına savaşa bilir ne de barışa bilir, demektedir. Ne kendi adına savaşa bilmek ne de kendi adına barış yapabilmek ciddi bir sorundur. Barışta yapacaksa savaşta yapacaksa kendisi için yapamayan bir devlet bir ülke esasta her şeyini yitiren bir ülkedir. Savaşını da barışını da başkalarına endeksli yapan bir devlet, esasta iradesiz bir yapı olduğu içindir ki, hep kullanılır.
Türkiye’nin böyle olmadığını kim söyleyebilir?
Sözde dünyanın karşısına çıkararak böbürlenen bir Türkiye iktidarı, bu imajı sürekli pompalanmaya çalışılır. Ancak biliyoruz ki kimi zaman ping pong topu gibi oraya buraya vurulurken kimi zamanda bilardo topu gibi her vuruştan sonra dönme dolap gibi dönmektedir. Başkalarının ipi ile kuyuya inenin ya da başkalarının boyunduruğunu başına takıp hareket edenlerin hali her zaman böyle olmaya mahkumdur.
Örneğin; İsrail sağlıklı politikalar geliştirip Filistin halkıyla sağlıklı ilişkiler geliştire bilse, bunda kazanacak kim olacaktır? Filistin halkının da kazanımları olacaktır ancak en fazla kazanacak olan İsrail ve İsrail halkı olmayacak mı? Kendi iç barışını sağlamış olan İsrail şimdi ki durumuna göre kat be kat daha fazla güçleneceği açık değil mi?
Bugün Türkiye’nin gerçek manada çıkarı, Kürtlerle iç barışını sağlamaktan geçmiyor mu? Kürtlerle sorunlarını çözen bir Türkiye gerçek manada; siyasal, ekonomik, diplomatik, toplumsal ve ruhsal sahada bir uçmayı yaşamaz mı? Savaşa akan milyarlarca doların iş’e, aş’a yatırım olarak akıtılması, Türkiye toplumunu rahatlatacağı gibi Türkiye insanının başkalarının oyunlarına gelmesini de engellemez mi? Kaldı ki her yıl savaşa akan milyarlarca doların akmasının yanı sıra binlerce insanın canına mal olmakta, toplum kutuplaştırılmakta, şiddet başını alıp gitmekte derken Türkiye her gün daha fazla kan Deli Dana hastalığı misali hasta düşerek kaybetmektedir.
Bilelim ki onun bunun kafasına göre, huyuna ve suyuna göre sürdürülen bir politika Türkiye’ye her zaman kaybettirecektir. Türkiye’ye kazandıracak tek bir siyaset vardır o da, Kürtlerle barışmaktır.
Bu çok mu zordur? Zorlukları kadar kolaylıkları da vardır. Zordur çünkü bugünkü Türkiye siyasetinin beslendiği gıda milliyetçiliktir. Milliyetçilik insan aklını aptallaştırarak alıklaştırmaktadır. Alık insan ve toplumların başkalarınca yönlendirilebileceği ise psikanaliz bilimin bir tespitidir. Bu bağlamda bu durumu aşmak zordur. Çok kolaydır çünkü Türkler ile Kürtler tarihin her kritik aşamasında birlikte yaşamasını bilmişlerdir. Türkiye siyasetçileri ile halkı bu gerçekliği idrak ettiği andan itibaren, yaşananın sorunun onca ağırlığına rağmen çözülecek en kolay sorun olacaktır. Kaldı ki Kürtlerin cephesinde bu iradeyi temsil eden, edebilecek olan Rêber Apo gerçekliği bulunmaktadır. Bu gerçekliği bir şans olarak değerlendirip artık kendisi için barışa bilecek bir Türklüğe ihtiyaç, her zamankinden daha fazla Türkiye’ye gerekmektedir. Aksi taktirde sürgit sürecek bir savaşın Kürtlere zararları elbette olacaktır ancak bu savaşta Türkiye kullanılarak hep zarar edecek ve kaybedecektir!
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi