HABER MERKEZİ – Cezaevlerinde Gözlem ve Sınıflandırma Merkezlerine Dair Yönetmelikle kurulan İyi Hal Kurulu adı altında tutsaklara pişmanlık dayatması, zindanlarda geliştirilmek istenen tektipleştirme politikaları ve baskılar giderek artıyor.
İzmir/Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutsak Kübra Filiz yakınlarına yazdığı mektupta dayatılan pişmanlık politikasını kabul etmedikleri için tahliye edilmeyen arkadaşlarını ve geliştirilen tektipleştirme politikalarını dile getirdi.
Ocak ayının 9’unda tahliye olacak arkadaşlarımız dayatılan pişmanlığı kabul etmedikleri için tahliye edilmediler diyen Kübra Filiz zindanlarda dayatılan uygulamalarla yavaş yavaş tek tipleşmeye gidildiğine de vurgu yaptı.
Tutsak Kübra Filiz’in yakınlarına yazdığı mektubun tamamı ise şöyle:
“Tahliye olmayan arkadaşlar Ceylan BOZKURT, Didar BOZA, Özgür Sevinç ŞİMŞEK, Mervenur İŞLEYİCİ, Leyla YILDIZ‘dır. Ceylan ve Leyla ile aynı koğuştayım diğer üç arkadaşta yan koğuşta.
Arkadaşların tahliyesine bir hafta kala cezaevinin Psiko-Sosyal ve Eğitim Kurulu arkadaşları çağırıp konuşmak istemiş. Arkadaşlara eğitim durumlarını, dışarıda eğitime devam edip etmeyeceklerini, cezaevinde oluşturulan kurslara katılıp katılmadıklarını, aile ilişkilerini, dışarı çıktıklarında tekrar siyasi ortama girip girmeyeceklerini, pişman olup olmadıklarını, siyasi koğuşta neden kaldıklarını, tahliye olabilmek için bağımsızlar koğuşuna geçmek isteyip istemediklerini sormuşlar. Bu soruları da prosedürden kaynaklı olduğunu söylemişler. Arkadaşların verdikleri cevaplar üzerinden bir hafta sonra Gözlem Kurulu’nun gerekçeli kararı tahliyelerine bir gün kala gelmiş. Kararda iyi halli olmadıkları ve ‘toplum içine karışmaya hazır olmadıkları yazıyormuş.’
Şimdi burada yani cezaevinde disiplin suçu işlediğinde (açlık grevine girmek gibi) disiplin cezası alıyorsun ve iyi halli olmuyorsun. Ama arkadaşların böyle bir durumu yok, bir yıldır disiplin suçu almamışlar. Yani anlayacağın önceki yıllardaki disiplin cezaları hala varmış gibi davranmışlar.
6-8 ay sonra arkadaşların tahliyeye uygun olup olmadıkları tekrar gözden geçirilecekmiş. Kaldı ki, bu kararı alan ve uygulayan gözlem kurulunda bulunan (9 kişi var kurulda) hiç kimse arkadaşlarla görüşüp konuşmadan “topluma karışmaya hazır değildir” oyu kullanmış.
Yeni oluşturulan bir yasadır. Psiko-sosyal birimindekilerin söylemlerine bakılırsa bu yasa taciz ve tecavüzcüler çabuk çıkmasın diye alınmış. Ama tabi şöyle bir durum var, mesela biz 6 yıl 3 ay ceza almış olalım, cezamızın hepsini yatıyorken bir adli bu kadar ceza için cezaevine girmiyor! Bu durum kadına uygulanan şiddetin hukuksal boyutu değil midir? Adam suçu işliyor sonrada pişmanım deyip çıkıyor işine kaldığı yerden devam ediyor. Zaten bizim bu arkadaşlara cezayı veren ‘Fetö’cüymüş, tutuklanmışta. Gereğinden fazla ceza vermiş. O kadar yatmışlar yetmemiş daha da yatırmaya çalışıyorlar. Normalde arkadaşlar Ocak ayının 9’unda tahliye olacaklardı ama resmen dayatılan pişmanlığı kabul etmedikleri için tahliye edilmediler.
Cezaevinde sosyal etkinlik ve faaliyetler olur. Burada üç yıldır hiçbir etkinlik yokmuş. Tabi son yıl pandemi gerekçe gösterilmiş. Gözlem Kurulu arkadaşlara demiş ‘’Kurs için, etkinlik için dilekçe yazın’’ bizimkilerde demiş ‘yazarsak açacak mısınız?’ demişler ‘yok açamayız ama hanenize artı puan olarak işler’ demişler, ‘bu yarıyıl için okul kaydı yapmak istediğinize dair dilekçe yazın’ bizimkiler demiş ‘iyi de böyle bir şey mümkün değil ki’ onlarda ‘olsun bu da artı puandır, siz dilekçelerinizi yazın, bu sizin normalleşme isteğinizin olduğunu gösterdiği için artı puandır, çıkmanızı kolaylaştırır.’ Yani anlayacağın sözün bittiği yerdir. Arkadaşlar önceleri yani varken etkinliklere zaten hep katılmışlar ama işte gel gör ki çıkarmak istemedikleri için bahane aradıkları çok belli.
Burada bize dışarıdan gelen mektuplarda sakıncalı gördükleri bir şey varsa ‘cezasını’ biz çekiyoruz. Yani faturası bize kesiliyor sanki biz demişiz git falanca kavramı kullan, yaz! Ayrıca çok acı bir durum ama burada yavaş yavaş tek tipleşmeye gidiyorlar. Normalde mavi-yeşil renk yasak. Tamam bu anlaşılırdır, son zamanlarda yazılı kıyafet yasaklandı yetmezmiş gibi şimdi bağıcıklı ayakkabılar, şapkalı, kapşonlu kıyafetler yasak, örgü kazak, hırka yasak… Resmen tek tipleşmeye gidiyorlar. Örgü yapmamız yasak, tüm iplerimiz, örgü şişi ve tığlarımız toplandı…”