HABER MERKEZİ
“Eğer bir gün şehit düşersem
Bir takvimi bilirsiniz, dört mevsim, 12 ay ve ayları oluşturan gün sayısını. Oysa bu ayların yüreğimize öylesine derin izler ve bitimsiz manalar yüklediğini nereden bilebilirsiniz ki. Bu ayların her gününde Kürdün delikanlı ve kahraman çocuklarının yürek işçiliği yatar. O yüzden hiç kimse için olmadığı kadar bu takvimlerin bizim için bir anlamı vardır. Bittikçe çevirmenin, yine bittikten sonra yırtıp atmanın bizim için kolay olmadığını herkesin bilmesi gerekir. O yapraklar, bizde hiçbir zaman sararmaz ve solmaz. Yaşamımızın birer gerekçesi gibi yüreğimizin en sıcak köşesinde saklarız. Tarih ve takvimler, sadece bir zaman göstergesi olamaz bizim için. Her günü bir yoldaşın adını ve izini taşır. Bundandır ki, her günün doğuşunu ve batışını onların yüzünde biten son gülüşlerle karşılarız. Özlemlerini yanımıza alarak özlememiz, hüzünlerini hüzünlerimize katarak dalıp gitmemiz…
21 Nisan… unutulmaz hain gece. Ansızın yüreğimize yeni bir sayfa daha eklendi takvim yapraklarından. Bir hançer yarası gibi yüreğimizi kanattıkça bizi kendimize getirdi. Daha ayrılışın ilk gününde Tuzluçayır’ın esmer yürekli çocuğuna ait şu sözler büyük bir yankı uyandırdı beynimizde; “Hala Diyarbakır sokaklarında cesurca direnen halkım için, yine vurulan o çocuklar için ölmek, en onurlu ve namuslu ölümdür.”
Ve Şair, “Elbet bir bildiği var bu çocukların, kolay değil öyle genç yaşta ölmek” der. Bir bildikleri vardı elbette, tarihe başkaldırıda, serzenişte bulunuyorlardı. Yaşamı yeniden yaratmak uğruna, yüzlerle ifade edebilecek sayıda toprağa düşmeyi göze almaları kolay değildi. Bildikleri öyle bir şey ki, onun uğruna her zorluğu göğüsleyebiliyor, ölüme gidebiliyorlar. Bu yüzden onların kavgasını, kavgadaki dirençlerini kimse sorgulayamaz. Her biri düştüğü yere bir bayrak diker ardılları için. Ve onlardan sonra bu yollardan geçmeye karar verenler için yol haritası çizilmiştir artık.
Bir de tabii bu çocukları anlatmak var. Ne çok zorlanır insan onları anlatmakta bir bilseniz. Nereden, nasıl başlayacağını bilemezsin, yine hangi cümleler karşılar yoldaşları, hangi satırlara sığdırabilir ki, insan…
İnsan bir kez doğar ve ölür denilir. Fakat özgürlük sevdasına tutulanlar ve bu sevdanın peşine takılanlar için ikinci bir doğuş hep olmuştur. Doğa ana ve doğanın bir parçası olan dağlar… gerillanın ikinci doğuş yeri. Birçok şeye yeniden tanıklık ederiz dağlarda. Yürümeyi yeni öğrenmiş bir çocuk gibidir insan adeta. Yeniden kurulur her şey. Bir ana gibi ellerinden tutup sana yürümeyi öğreten yol arkadaşların, yoldaşların oluyor… Acılarının, sevinçlerinin, özlemlerinin tek ortağı onlardır. Her biri ayrı bir renk, ayrı bir güzellik taşır. Gölgesine sığındığın bir çınar gibidirler adeta. Sende bıraktıkları iz kadar hatırlarsın onları. Bazılarıyla öyle iç içe geçmişsindir ki öbür yarın gibidir. İşte Doğan yoldaş da o bazılardan biriydi.
Gölgesine sığındığımız bir çınarımız daha devrildi. Nisan yağmurlarıyla toprağa emanet ettik onu. İlk olmayan, ama asla son olmayacak en büyük yarım kalmışlıklarımızdan birini, belki de en acı verenini iliklerimize değin yaşamaya mecbur kaldık. Gidişi yüreğimizi sarstı, giden yoldaşlarının onun yüreğini sarstığı gibi. Halasının oğlu Cumali’nin şahadetinden sonra her sohbetimizde “ Hep iyi çocuklar ölür” derdi. Nerden bilebilirdi ki, onun gidişiyle bir iyi çocuğu daha kaybedeceğimizi. Yoldaşlarının gidişi ardından döktüğü gözyaşlarıyla arındırmıştı yüreğini. Ölümün soğuk sessizliğine ne o kendisini alıştırabildi ne de biz.
Tuzluçayır’ın eğilmez fidanı, esmer yürekli Doğan yoldaşla 2002’de Kandil’de tanıştım. Ancak o zaman kısa bir birlikteliğimiz olmuştu. Esas olarak birbirimizi tanımamız, yine Dolakoke’de yarım bıraktığımız yerden başladı. Tanışma faslımız bitmeyen uzun nöbet saatlerinde başlamıştı. Genelde nöbetçi ben, O ise yalnız bırakmamak için sohbet etmeye gelendi. Sohbetlerimiz, yoldaşlığa, dostluğa ve özgürlüğe dair var olan tutkularımızı kapsardı. Yoldaşlığa, dostluğa büyük anlamlar yükleyerek başlattık arkadaşlığımızı. Ve arkadaşlığımız şahadetine kadar yürek yoldaşlığında bir bağlılıkla devam etti.
Doğan yoldaş, büyük bir örgütçüydü. İnandığı gibi yaşardı, yaşam ve örgüt karşısındaki ciddiyetiyle bilinir ve tanınırdı. Yanlış tutum ve yaklaşımlar karşısında her zaman ve her koşulda ilk tavır sahibi olandı. Yoldaşlarına tutkuyla bağlanmak, yanlışları karşısında durmak, doğrularına sınırsız destek sunmak bir yaşam biçimi olmuştu onun için. Yaklaşımlarındaki sadelik ve tavırlarındaki netlikle herkesi etkilemeyi başarırdı. Çünkü her şeyden önce hissediyordu yoldaşlarının yaşadıklarını, adeta onlarla soluk alıp veriyordu. Bu dağlarda yaşamanın anlamını bilmeden, örgütün ve yoldaşlarının amaçlarıyla kendini yoğurmadan, bunu iliklerine kadar yaşayarak hissetmeden, bu yaklaşımları sergilemek çok zordur. O bunları en iyi yaşayan ve hissedenlerimizdendi. Her zorlanan yoldaşının yanında olmasını bilen, acılarına ortak olan, kendini herkesle paylaşmasını bilen biriydi. Kendi zorlanmalarından çok daha önemli sorunların olduğunu ve sürekli onlara yönelmesi gerektiğini biliyordu. Eğer yoldaşlık, dostluk karşılıklı bir armağansa o bizlere bahşedilmiş en büyük armağandı. Tanıyan arkadaşların gözlerinde, yürüdüğümüz patikalarda seni görüyor ve hatırlıyoruz. Bazen uyurken uykularımdan öperek, elimi sıkarak uyandırıp yoldaşça sohbetlere dalmak istiyorsun. Belli ki sende özlemişsin benim seni özlediğim kadar. Ama her doğrulup fenerimi yaktığımda yoksun. Gerçek yoldaşlıkta bir çıkar yoktur. Yoldaşlık neşe ve çabanın, sadakat ve özenin, dinleme ve sessizliğin, uyumluluğun ve paylaşımın temleri üzerinden derinleşir. Soylu ve hiçbir masrafı olmayan kutsal bir duygudur. Çünkü hesapsız, çıkarsız sevgiyle doğrudan ilişkilenilir. Ben bunları en derinlemesine ve hiçbir kaygıya kapılmadan, yoldaşlığın çıtasını sürekli yükselterek sende yaşadım. Beynim düşünce gücünü yitirene kadar, damarlarımdaki kanın son damlasına kadar, bu yürek çarptığı, bu gözler gördüğü sürece unutmayacak ve yoldaşlığına bağlı kalacağız.
Artık olmayacağına, seninle konuşamayacağıma ve seni bir daha görmeyeceğime inanmak zor geliyor be yoldaşım. Dostumdun. Arkadaşımdın. Şehit düştüğüne halen inanmıyorum.
21 Nisan esmer yürekli bir çocuğun adını taşıyacak artık.
Son sözleri; “Eğer bir gün şehit düşersem tüm sevdiklerime, yakınlarıma ve dostlarıma kendilerini çok sevdiğimi ve hiç birini hiçbir zaman unutmayacağımı, daima yanlarında olacağım.”