HABER MERKEZİ –
ABD ve Avrupa’nın politikaları Kürtlere karşı ne kadar çirkinse Rusya’nın da aynı düzeyde çirkin ve çıkarcıdır
Türk devletinin yakın zamanda Rusya’yla ilişkilenmesi, Rusya’yı ABD’ye karşı şantaj olarak kullanması kesinlikle Kürt politikasıyla ilgilidir. ABD’nin, Avrupa’nın Kürt soykırımına tümden destek vermesini istemektedir. ‘Kürdistan’ın ve Kürtlerin yüzde 30’uyla işbirlikçilik yap, onları kabul et’ politikasını da Türkiye kabul etmemektedir. Türkiye tümden Kürtleri yok etmek istediğinden Rusya’yla ilişki kurup ABD’nin ve Avrupa’nın 20. yüzyıldaki gibi tümden Kürt soykırım politikasına izin vermesini istemektedir. Şimdi artık sadece Bakurê Kurdistan’da da değil, Başûrê Kurdistan’da ve Suriye’nin kuzeyinde de Kürtler üzerindeki soykırım politikasına izin verilmesini istemektedir. Rusya da Türk devletinin bu Kürt soykırımı konusunda kendisini şantaj aracı olarak kullanmasını bazı çıkarlar elde etmek için kabul ediyor. Gerçekten bu da çok kirli bir politika olmaktadır. ABD’nin, Avrupa’nın politikaları ne kadar çirkinse, çıkarcıysa Rusya’nın politikaları da aynı düzeyde çirkin ve çıkarcıdır. Türk devletinin Kürtler üzerinde soykırım yapıp hâkim kılma politikasına göz yumma temelinde Türkiye’yi kendi çıkarları için kullanmak istemektedirler. Türkiye de Kürt soykırımını tamamlamak için kendini kullandırtmaktadır. Zaman zaman Türkiye kendini kullandırtıyor diyorlar. Doğrudur, Türkiye’yi ABD, Rusya, çeşitli güçler kullanıyor ama bu kullandırtmayı Türkiye bilinçli yapıyor. Kendini kullandırtarak Kürtler üzerindeki soykırımı gerçekleştirmek istiyor. Bu gerçeği bilmek lazım.
Türk devletinin ne kadar kirli bir devlet olduğunu, ne kadar Kürt düşmanı ve soykırımcı bir devlet olduğunu görmek gerekiyor. Bu Türk devleti Kürtlerin soykırıma uğratılması için tümden dinci bir devlet de olabilir, tümden sosyalist-komünist bir devlet de olabilir. Her türlü işbirlikçiliği, her türlü ideolojiyi, politikayı kabul edebilir; yeter ki bunlar Kürt soykırımına hizmet etsin. Eğer Kürtler tümden soykırıma uğrayacaksa bugün kendine Kemalist, laik, Batıcı diyen, bilime inandığını söyleyen herkes şeriatçı olabilir. Eğer Kürtler soykırıma uğratılacaksa, bunu sağlayacaksa hepsi sosyalist, komünist de olabilir. Türk devleti gerçeğini değerlendirirken bu karakterini görmezlikten gelmemek gerekiyor. Bu görülmediği takdirde gaflet ve yanılgı içine düşülür. Nitekim kimi Kürt işbirlikçilerinin tarihi bir gaflet içine girmesi, hatta gafletten de öte ihanet içine girmelerinin nedeni Türk devletinin bu gerçekliğini tanımamalarıdır. Türk devletinin özel savaşını, psikolojik savaşını görmemeleridir. Ya da kendilerine uzatılan dönemsel bazı kırıntılardan dolayı Kürt soykırımına hizmet etmeleridir. Kürtçülük yaptıklarını sanıyorlar, Kürtlük yaptıklarını sanıyorlar, Kürt milliyetçisi olduklarını söylüyorlar ama politika ve yaklaşımlarıyla Kürt soykırımına hizmet ediyorlar. Bu da gerçekten tarihin çok trajik yanı olmaktadır.
Türk devletinin 20. yüzyıldaki gibi soykırımcı politikalardan sonuç alması mümkün değildir
Türk devleti tabii ki uluslararası ve bölgesel çelişkilerden yararlanarak yeniden Kürtler üzerinde bir soykırım sistemi kurmak istiyor. Ama bunun eskisi gibi yürümeyeceği açıktır. Özellikle soğuk savaş dönemi katı bir cepheleşme dönemiydi. Bu bakımdan Türkiye’ye çok fazla ihtiyaç duyuluyordu. Öte yandan Türkiye de onlara çok fazla ihtiyaç duyuyordu. O dönemde ne Türkiye onlardan ne de onlar Türkiye’den kopabilirdi. Günümüzde de tabii ki Türkiye bu güçler açısından önemini sürdürmektedir. Türkiye’yi yanlarında tutmak isteyeceklerdir ama geçmişteki gibi, Kürt soykırımına açık destek verecek şekilde bir Türkiye konumu da, gerçekliği de yoktur. Kürtler de bu durumdan yararlanarak Türk devletinin geçmişteki konumundan farklı bir konuma geldiğini, artık dünyada öyle iki kutuplu bir sistem bulunmadığını, çok çeşitli güçlerle ilişkiler kurabilecek bir politik ortam olduğunu görerek mücadele yürütüyorlar. Türkler nasıl ki çelişkilerden, farklı şeylerden yararlanıyorlarsa artık Kürtlerin de iki kutuplu olmayan dünya koşullarından yararlanma, kendilerini etkili bir siyasi ve askeri güç konumuna getirme imkânları vardır. Bu açıdan belirli imkânlar da ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle eğer mücadele edilirse, fırsatlar iyi kullanılırsa, yine Kürtler arasındaki çekişme ve çatışma geriletilebilirse Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel güçlerle yaşadığı çelişki ve çekişmelerden yararlanılarak Kürtleri soykırıma uğratma politikası yenilgiye uğratılabilir. Türk devletinin 20. yüzyıldaki gibi bu politikalardan sonuç alması mümkün değildir. Yeter ki Kürtler askeri ve siyasi mücadelede kararlı olsun ve Türk devletinin Kürtler arasındaki çatışmalardan yararlanma politikası belli düzeyde sınırlansın.
Türk devleti soykırım politikasını yürütmek için uluslararası ve bölgesel güçlerin kendi aralarındaki çelişkilerinden yararlanma politikası yürütürken, Kürt soykırımını tamamlamak için Kürtler arasındaki çelişkilerden de yararlanmak istiyor. Kürtlerin birlik olamamasından, Kürtler arası sorunlardan yararlanarak Kürtleri zayıf bırakmayı, zayıf bıraktığı Kürtler üzerinde tasfiye ve ezme politikası yürüterek soykırım önünde engel olmaktan çıkarmayı hedefliyor. Bu konuda Türk devletinin özellikle Başûrê Kurdistanlı güçleri PKK’ye karşı, Kürt Özgürlük Hareketine karşı kullanmak istediği görülüyor. Zaten Bakur’da korucular kullanılıyor, çeşitli işbirlikçi ve ajanları kullanarak Özgürlük Hareketine karşı savaş yürütüyor. Başûr’da özellikle KDP’yle ilişkilenerek, KDP’yi kışkırtarak, KDP’yle PKK arasındaki sorunları daha da gerilimli hale getirerek soykırım politikasını yürütmek istiyor. Soykırım politikasında Kürtler arasındaki çelişkiyi kullanması tabii ki Kürtler açısından acı bir durum. Ancak böyle bir gerçeklik de bulunmaktadır.
KDP’nin dar milliyetçi yaklaşımları var. Sadece Başûrê Kurdistan’ı düşünen, hatta Başûrê Kurdistan’ı değil kendi hâkim olduğu alanı düşünen, bütün Kürt politikasını buna hizmet ettirmeye çalışan bir yaklaşım içindedir. Hatta kendi etkisini güçlendirmek için diğer Kürt gruplarına karşı Kürt düşmanı güçleri kullanma gibi bir tarzı da ne yazık ki tarih içinde oluşmuştur. Kürt Özgürlük Hareketini Türkiye eliyle tasfiye etmek, YNK’yi daha önce Saddam eliyle geriletmek gibi birçok örnek bulunmaktadır. Bu tarzı şimdi Rojava’da bazı işbirlikçi Kürtler de kullanıyor. Efrîn’in işgalinde Türk devletine ve çetelerine destek verdiler. Güya Türk devleti ve çeteleri eliyle Efrîn’de devrimci demokratik güçleri etkisizleştirmeyi ve Efrîn üzerine konmayı düşündüler. Ama Efrîn’de ortaya çıkan durum açıktır; demografyanın değişimidir, Kürt soykırımıdır. Bu politika biraz da KDP’nin geçmişte izlediği politikaların bugün daha çirkin biçimde, kötü biçimde uygulanması olmaktadır. Ancak Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında durum farklılaşmıştır. Artık sorun bir Kürt partisinin diğer Kürt partisinden daha güçlü olup olmayacağı sorunu değildir. Bugün Kürtler üzerinde bir soykırım tehdidi vardır. Bu Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında Kürtler Kürdistan’ın bütün parçalarında statü kazanacaklar mı, üzerlerinde uygulanan soykırım politikalarına son mu verecekler, yoksa bu Üçüncü Dünya Savaşı’nda da Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi yine üzerlerinde soykırım uygulanan bir Ortadoğu düzeni mi kurulacaktır?
Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında Kürtlerin birliği ve ortak mücadelesi yaşamsal önemdedir
Şimdi Türk devletinin politikaları, Üçüncü Dünya Savaşı koşullarından yararlanarak Kürtleri soykırıma uğratma politikalarıdır. Bu açıdan bütün Kürt partilerinin Türk devletinin politikalarını bilince çıkarmaları gerekiyor. Şu anda AKP-MHP faşist iktidarı bir soykırım iktidarıdır. Kürt düşmanlığında öncülük yapmaktadır. Sadece Bakur Kürtleri açısından değil, Kürdistan’ın tüm parçaları açısından soykırımı hedefleyen bir iktidar bulunmaktadır. Bu açıdan artık Kürt gruplarının kendi aralarındaki bu mücadeleyi bir tarafa bırakıp bu mücadeleyi demokratik çerçevede ideolojik olarak sürdürmeleri ama politik olarak bir araya gelmeleri, bu soykırımcı sisteme karşı ortak tutum takınmaları gerekiyor. Ortadoğu’daki süren Üçüncü Dünya Savaşı tüm Kürtlere böyle bir sorumluluk içinde olmayı dayatıyor. Eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin kurulma mücadelesinin verildiği süreç Kürtler için büyük avantajlar ortaya çıkardığı gibi, Üçüncü Dünya Savaşı’ndan yararlanıp Kürtleri soykırıma uğratmak isteyen bir düşman gerçekliği ve soykırım tehlikesi de bulunmaktadır. Hem imkânların hem de tehlikelerin varlığı döneminde Kürtlerin birliği ve ortak mücadelesi yaşamsal önemdedir. Bunun bütün Kürt siyasi partileri tarafından bilinmesi ve bilince çıkarılması, Ortadoğu’da süren siyasal koşulların ve Üçüncü Dünya Savaşı’nın durumuna, karakterine uygun bir tutum içine girmeleri gerekiyor. Ortadoğu’da süren Üçüncü Dünya Savaşı koşullarını dikkate almadan, bunun Kürtler açısından yarattığı fırsat ve tehlikeleri göze almadan kendi ekseninde dünyaya bakmak, dar bir politika izlemek gerçekten Kürdistan tarihi açısından kabul edilemez ve affedilemez bir durumdur. Bu herkes için geçerlidir. Bu PKK için de, KDP için de, YNK için de, Goran için de, Komala İslam için de, İslami Yekgirtû için de, Rojhilatê Kurdistanlı partiler için de, Rojava Kurdistanlı partiler için de, Bakurê Kurdistanlı tüm partiler için de geçerlidir. Böyle bir süreçte bütün Kürt partilerine sorumluluk düşmektedir.
Şunu görmek gerekiyor: Kürdistan’ın dört parçası kurtulmadan Kürtler için tehlike ortadan kaldırılamaz. Bugünkü siyasal durum bunu açıkça ortaya koymaktadır. Türk devleti kendi sorununu, Kürt sorununu çözmediği için Başûrê Kurdistan’daki kazanımlara da düşmanlık yapıyor, Rojava’daki kazanımlara da düşmanlık yapıyor ve bölgedeki Kürt karşıtı güçlerle ortak hareket ediyor. Bu açıdan, ‘bir parçada kazanım elde ettik, statü kazandık’ demek kendini kandırmaktır. Kuşkusuz bütün parçalardaki partiler, örgütler kendi koşullarına göre mücadele yürütmelidirler. Buna bir diyeceğimiz olamaz. Ama bu mücadeleyi yürütürken bölgedeki Kürt karşıtlığını, Kürt düşmanlığını, Kürtler üzerinde soykırım politikası yürütmek isteyen güçleri görmeleri gerekiyor. Çok tekrarlıyoruz ama bağımsızlık referandumu sırasında ortaya çıkan durum bu gerçekliği ifade ediyor. Türkiye demokratikleşmeden, bölge ülkeleri demokratikleşmeden Başûrê Kurdistan’daki kazanımların da kalıcı olmadığını ve tehlikelerle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Bu kazanımları korumak, her şeyi Başûrê Kurdistan’a endekslemekle olmaz. Bu kazanımları korumak, bütün parçalarda Kürt halkının mücadelesinin gelişmesiyle sağlanabilir. Bir kere bu bilinçle hareket edilmesi gerekmektedir. Bu bilinçle hareket edilmediği zaman gerçekten de Kürdistan’ın tüm parçaları açısından soykırım tehlikesi sürecektir.
Cemil Bayık