HABER MERKEZİ
Aslında koronavirüs salgınının bir biyolojik silah saldırısı olduğunu ve Üçüncü Dünya Savaşı denen sürecin bu temelde biyolojik silahların da kullanıldığı bir savaş süreci haline geldiğini herkes biliyor. Fakat her nedense bazı devrimciler dışında hiç kimse işin bu yanı üzerinde durmuyor ve bu durumu, yani koronavirüsü ortaya çıkaran nedenleri tartışmıyor. Sadece koronavirüs saldırısının ortaya çıkardığı sonuçlar, yani ölüm bilançoları çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Bu yönüyle söz konusu biyolojik savaş, aynı zamanda bir psikolojik savaş haline de getiriliyor. Böylece insanlığın az bir kısmı biyolojik olarak öldürülürken, geri kalan çoğunluk da psikolojik olarak öldürülüyor.
Herhalde mevcut koronavirüs salgınının bir biyolojik savaş saldırısı olduğunu burada kanıtlamamıza gerek yoktur. Çünkü her şey kanıt gerektirmeyecek kadar açıktır. Öyle ya, otuz yıldır yaşanan ve her şeyi kendine bağlayan bir Üçüncü Dünya Savaşı gerçeği var. Öyle ki, küresel sermaye sistemi ve ulus-devlet statükoculuğu arasında yaşanan bu savaşın etkisi dışında adeta bir kuş bile uçmuyor. Küresel kapitalist modernite sistemi böyle bir savaşa dayanarak sorunlarını çözmeye, daha doğrusu ömrünü biraz daha uzatmaya çalışıyor. Peki böyle bir ortamda adeta bir felaket tellallığı biçiminde geliştirilen koronavirüs salgını söz konusu bu savaş ve ona yol açan kapitalist sistem dışında ele alınabilir mi? Bunlar dışında değerlendirilebilir mi?
Diğer yandan, açık ki Covid-19 adı verilen bu katil virüs gökten düşmedi, herhalde bu virüsü Tanrı göndermedi, durduk yere doğa tarafından da peydahlanmadı. Hele hele bir anda ortaya hiç çıkmadı. Kapitalist modernite sistemi içerisinde otuz yıldır süren bir Dünya Savaşı ortamında ve bu savaşın bir parçası olarak doğup gelişti. Bir anda “Çin’de ortaya çıkıp tüm dünyaya hızla yayıldığı” söylendi. O halde koronavirüs denen bu salgını kim ya da kimler, hangi amaçla ve nasıl yaratıp da yaydı? Sonuçlarını konuşmadan, bir felâket tellallığı biçiminde ölüm bilançoları yayınlamadan önce bu sorunun tartışılması ve yeteri düzeyde cevaplandırılması gerekmez mi? Yani sonuçlarını doğru anlayabilmek için, önce nedenleri üzerinde durmak gerekmez mi?
Kuşkusuz böyle olması gerekir. Sonuçları doğru ve yeterli anlayabilmek için nedenleriyle birlikte ele almak ve değerlendirmek gerekir. Fakat dikkat edilirse böyle yapılmamaktadır. Koronavirüs denen salgın illetinin nedenleri bir sır gibi insanlıktan saklanmaktadır. Dahası çok yoğun bir psikolojik savaşla ve gündem tekeli yaratılarak, insanlığın bu salgının nedenlerini sorgulaması durumu engellenmektedir. Tabi böyle yapılarak doğru ve yeterli anlaşılmasının da önüne geçilmekte ve böylece doğru çözüm yollarının bulunması da imkânsız kılınmaktadır.
Söz konusu salgın olayına böyle baktığımızda çok açık bir biçimde görüyoruz ki, koronavirüs salgını adı verilen olay kapitalist modernite sisteminden ve onun yaşadığı otuz yıllık Dünya Savaşından kopuk ele alınamaz. Yani koronavirüs salgını bir biyolojik silah saldırısıdır ve kapitalist sistemin otuz yıldır yaşamakta olduğu Üçüncü Dünya Savaşının bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Yani kapitalist modernite sistemi tarafından ortaya çıkartılmıştır ve bir biyolojik savaş olmaktadır. Otuz yıldır konvansiyonel ve kimyasal silah kullanımı ile süren Üçüncü Dünya Savaşına şimdi biyolojik silah kullanımı da eklenmektedir.
Önce olayın bu gerçek yönünü doğru bir biçimde tespit etmemiz gerekiyor. Demek ki koronavirüs salgınını kapitalist modernite sistemi yaratmış bulunuyor ve de Üçüncü Dünya Savaşı kapsamında bir biyolojik silah olarak kullanıyor. Küresel sermaye sistemi Üçüncü Dünya Savaşını bir biyolojik savaş düzeyine çıkarmış bulunuyor. Konvansiyonal ve kimyasal silah kullanımına doymamış olacak ki, şimdi devreye biyolojik silah kullanımını da koyuyor. Savaşın vahşetini ve dehşetini işte bu düzeye çıkartıyor.
Bu temel tespitten sonra, şimdi de cevap vermemiz gereken bazı yeni sorular gündeme geliyor. Bunlardan birisi, küresel sermaye güçlerinin neden veya niçin biyolojik silah kullanımına baş vurduğudur? Öyle ya, eğer şimdiye kadar kullandığı silahlarla savaşta istediği sonuca ulaşabilmiş olsaydı, o zaman böylesi vahşet içeren yeni silahlar kullanmak zorunda kalmazdı. Demek ki, otuz yıldır yürüttüğü savaş kapitalist modernite sistemini sonuca götürememiştir. Savaşa yol açan nedenleri kapitalist sistem ortadan kaldıramamış, sorunları çözüme götürememiştir. Tam tersine, otuz yıldır her yöntemi kullanarak yürüttüğü savaş kapitalist modernite sisteminin kriz ve kaosunu daha çok büyütmüş, çıkmaz ve çözümsüzlüğünü artırmıştır. O halde biyolojik silah kullanarak kapitalist modernite sistemi söz konusu durumu aşmak istemektedir. Belki de bu biçimde ömrünü biraz daha uzatmaya çalışmaktadır. Kısaca son çare olarak baş vurduğu savaş da kapitalist modernite sisteminin kriz ve kaosunu sona erdirememektedir. Yani kapitalist modernite sistemi çözümsüzdür, çıkışsızdır; dolayısıyla kendinin de insanlığın da başına beladır.
Diğer bir soru, kapitalist modernite sisteminin biyolojik savaşa hangi amaçla başvurduğudur. Yani biyolojik silah kullanımıyla hangi sonuca ulaşmayı amaçlamaktadır? Acaba önemli bir mali yekûn harcayan sistemin emekli yapısını bu biçimde ortadan kaldırmak ve söz konusu mali yükten kurtularak kârı artırmak mı istemektedir? Yoksa farklı sermaye grupları böyle bir savaşla birbiri üzerinde egemenlik kurmaya mı çalışmaktadır? Doğrusunu söylemek gerekirse, bu yönde belirtilen görüşler çeşitlidir. Bazıları böyle bir saldırı ile Çin’in çökertilmek istendiğini söylemektedir. Yukarda belirttiklerimiz dışında, söz konusu salgın sonunda dünya sisteminin yeniden yapılanacağını söyleyenler bile vardır. Yine sağlık sorunundan yola çıkılarak tüm bireylerin dijital takiplerinin ulus-devletler tarafından daha güçlü yapılmak isteneceği de ifade edilmektedir. Hatta sonuçta dayanışma ihtiyacı daha çok ortaya çıkacağı için doğal komünizme varılacağını belirten ve de umut edenler bile mevcuttur.
Belli ki şimdiden sonucun tam nasıl olacağını kestirmek zordur. Ancak tüm belirtilen olasılıklar dikkate alınırsa, her şeyin bilinçli ve planlı yapılmakta olduğu ve bir biyolojik savaş kapsamında geliştiği açıkça görülür. Kuşkusuz bazıları bu görüşe itiraz etmekte, “istenmeyen bir biçimde” bu durumun ortaya çıktığını belirtmektedir. Yani sistemin doğal işleyişinin buna yol açtığını ifade etmektedir ki, aslında kapitalist sistem açısından bu durum çok daha kötü ve de tehlikelidir. Demek ki kapitalist sistem her an denetim dışı böyle öldürücü virüsler üretmeye açıktır. O halde insanlık için felâket düzeyinde çok büyük bir tehlike haline gelmiş durumdadır ve insanlığın bu sistemden hemen kurtulması gerekir. Zaten mevcut nükleer silah dehşeti de bunu her an hissettirmektedir.
Bu noktada en önemli husus ise, medyanın bu temelde tam bir psikolojik savaş aracı olarak kullanılmasıdır. Adeta naklen ölümlerle günün 24 saatinde ölüm bilançoları yayınlanmakta, insanlar adeta hop oturtulup hop kaldırtılarak her an ve defalarca manen öldürülmektedir. Biyolojik ölüm bir kez, psikolojik ölüm ise bin kez, hatta binlerce kez olmaktadır. Buna dayalı olarak dünya tümüyle bir zindan haline getirilmiş ve tek gündem bu yapılarak bütün gündemlerin üstü örtülmüştür.
O halde olaya doğru yaklaşmak ve oyuna gelmemek gerekir. Birincisi, sadece sonuca değil, nedene de bakarak olayı anlamaya çalışmak önemlidir. İkincisi, mevcut psikolojik savaşın amaçladığı manevi ölüme ve bu temelde sisteme teslim olmaya asla düşmemek gerekir. Üçüncüsü, önemli olmakla birlikte tek gündem bu değildir ve insanlığın yaşadığı diğer gündemler unutulmamalıdır. Dördüncüsü, koronavirüs üreten mevcut kanserleşmiş kapitalist sistem var oldukça insanca ve özgürce yaşam mümkün değildir, o halde erkek egemen iktidar ve devlet sisteminin son aşaması olan kapitalist modernite sistemine karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini her yerde ve hiçbir engel tanımadan yürütmek ve zafere taşımak zorunludur.
Yeni Özgür Politika/Selahattin ERDEM