HABER MERKEZİ – Sadece yaşayanların anlayabileceği bir an…
Yirminci yüzyıl dünyadaki anlam yitiminin zirveye ulaştığı yüzyıl. İnsanlar arası ilişkilerin zayıfladığı, bireycilik ve buna dayalı maddenin daha çok değer kazandığı yüzyıl. Dünyada hiçbir yerin güvenli olmadığı, manevi ve toplumsal değerlerin anlam yitimine uğradığı zamanlardayız. Arkadaşlık, yoldaşlık hatta aile ilişkilerinin bile çıkara dayandığı zamanlardan geçiyoruz. her yer artık herhangi bir yer. Çoğu insanlar artık, herhangi bazı insanlara dönüşmeye yakın zamanlar. Yüzyılımızla ilgili kehanetler, felaket senaryoları gerçekleşecek mi? Bu kargaşa, bu savaş ve bu kaybolan gerçeğin içinde birey, insanlık, arkadaşlık, yoldaşlık eski zaman anılarına mı karışacak? Her şey bitti, bu kadar mı diyeceğiz?
Güneşe doğru uçmak
Bir öykü, bir yoldaşlık, bir kahramanlık, bir gerilla öyküsün de arayalım sorularımızın cevaplarını. Rüstem cudî rojavalı yurtsever bir ailede büyüyen temiz bir genç. Şimdilerin yürekli gerillası Rüstem 1996 Rojava Serêkanîyê doğumlu. 2016 yılında özgürlük hareketine katılıyor. Yoldaşlarına yoldaş, yüklerine sırt, hüzünlerine bir avuç tebessüm oluyor. Gerilla için zamanın uzunluğu ya da kısalığı kıstas değil esas olan sıcacık geçirilen bir anın özünü yakalamaktır. Gerilla Rüstem bu anı yakalayanlardandı kısa sayılabilecek bir sürede Haftanin de kalmasına rağmen her Haftanin gerillası gibi o da bir Haftanin sevdalısı oluyor. bir şahin gibi yücelere, Haftanin’in uçurumlarına, xanturun zirvesine sevdalanıyor. Hikâyedeki ikarus gibi. ikarus ‘‘uçmanın keyfiyle güneşe yaklaşma’’ öğütlerine rağmen uçabilme özgürlüğü ile güneşe yaklaşır ve ege denizinin maviliğinde kaybolur. Beritanın uçurumlardan süzülerek ölümsüzleşmesi gibi. Rüstem Xanturda büyük bir çatışma sonrası yaralanır ve sağ olarak sömürgecilerin eline geçmemek için uçurumdan atlar tıbkı ikarus ve beritan gibi güneşe doğru uçmayı yeğler.
Aynı alanda, aynı büyük çatışmada yer alan bir başka gerilla Rızgar; yoldaşlarıyla beraber sırt sırta, omuz omuza düşmanına karşı saatlerce çatışmış. Sağlı sollu etrafına düşen havan ve obüsler, gökyüzünden üstlerine inen ve insan aklının en kötü icadı bombalarından bir tanesi olan kazanların ve yağmur gibi yağan kurşunların içerisinde bir anlık sessizlikte yoldaşının yanında olmadığını fark ediyor. İlk çarpışmasında ona güç veren, birlikte büyük badireler atlattıkları, suyunu, ekmeğini paylaştığı, bir kaya gibi sırtını dayadığı yoldaşının yanında olmadığını fark eder. Kulakları sağır eden gürültünün içinde bir anlık sessizlik… bir kıvılcım gözlerinin önünde beliriyor. Ne bir gece de 50 kazanın tepelerine yağması ne kurşunlar ne de ölmek hiç biri yoldaşını aramasını engellemiyor. Sayısız keşif uçaklarına rağmen vurulacağını bile bile yoldaşı Rüstem’i aramaya koyuluyor. Sonuç mu? Sadece yaşayanların anlayabileceği bir an… Koca bir destan, öyle bir destan ki hatırladıkça, bildikçe, duydukça yitirdiğimiz değerleri bize hatırlatan, bu dünyada nefes alan böylesi onurlu insanlar oldukça hiçbir şey bitmez dedirten türden bir destan.
Roperî Harun/Behdinan