HABER MERKEZİ –
Söz konusu genelde Ortadoğu, özelde ise Kürdistan ve Kürt gerçekliği olduğunda, bilgiler resmi tarihe fayda sağlayacak şekilde düzenlenir ve aktarılır. Fakat resmi tarih kavramsallığı yanlız ve yanlızca ulus devlete ait bir kavramsallıktır. Biz bu yönüyle “halkların ve hakikatlerin tarihi” demeyi uygun buluyoruz. Ortadoğu’nun en eski halklarından olan Kürtler ve coğrafyaları olan Kürdistan, kolonyolistler ve sömürgeci devletler arasında parçalara bölündü. Sadece coğrafi olarak parçalara bölünmesi sömürgeciliği tam anlamıyla açıklamıyor. Bunun yanı sıra fiziki ve kültürel soykırımlar da bu coğrafyayı insansız ve kimliksiz bırakmıştır. Peki neden? Ulus devlet ve çalışma mekanizmasını çok iyi açıklamadan bu soruya cevap vermek zor. Çünkü Kürdistan dediğimiz coğrafya dört parçaya ayrılmış ve her bir parça başka ulus devletin egemenliği altına girmiştir. Suriye, Irak, İran ve Türkiye gibi ulus devletlerin boyunduruğu altına giren Kürtler yoğun bir katliam ve yokoluş sürecine girmişlerdir. Her parça Kürdistan’da yoğun kırımlar yaşanırken, en büyük payı Türkiye’ye vermek sosyolojik olarak soruna daha iyi anlamlar yüklememize yardımcı olacaktır.
Yaklaşık olarak yüz yıl önce 1915-1924 yılları arasında yazılı olmasa da fiilen hayata geçirilen Türklük Sözleşmesi ve buna verilen tepkiler, Kürt halkının ve Ortadoğu halklarını kaderini belirleme yolunda ard arda sistemli gelişmeleri ve dinamikleri de tarih sahnesine çıkarmıştır. Türklük Sözleşmesine göre Türkiye’de imtiyazlı ve güvenle yaşamak için Türk olmak gerekiyordu, Türk olmayanlar ise yanlızca Türklere köle olarak yaşabileceklerdir. Bu sözleşme devlet tanımında yapılmıştır. Devlet ve kurumları bu Türklük Sözleşmesinin devamlılığını sağlamak için organize olmuş bir yapı olarak tanımlandı. Bir yandan Türkiye hattında Kürtler ve Türklük Sözleşmesini kabul etmeyenler (Ermeniler, Çerkezler gibi) soykırım tehlikesi ile karşı karşıya gelirken; diğer parçalar da ise Arap milliyetçiliğinin zorba ve ırkçı saldırılarına maruz kalmışlardır. Bu sömürgeci ulus devletlere karşı tarihin belirli dönemlerinde Kürt direnişleri olsa da Kürtlerin içindeki ihanet şebekeleri ve ulus devlet ile yürüttükleri işbirliği Kürtleri bu soykırım kıskacından kurtaramamıştır. İhanetin yirminci yüzyılın sonundan bugüne kadarki olan kısmında KDP aynı pratikleri bugün bile Kürtler üzerinden sürdürmeye devam ediyor. KDP Kürtlerin CHP’si olarak planlanmış olup 1925’ten beri faaliyette olan komplocu güçlerin devam edegelen faaliyetlerinin bir parçasıdır.
1925-1940 yılları arasında Türk ulus devleti ve Arap ulus devletleri; bir yandan direnen Kürtleri katliamdan geçirirken, diğer yandan da “beyaz Kürt ulusçuluğunun” temellerini atıyorlardı. Nasıl ki İsrail, Siyonizm açısından Anadolu’daki beyaz Türk ulusçuluğu proto-İsrail rolü oynamışsa; Güney Kürdistan’da Kürt ilkel milliyetçiliği, özellikle de Barzani kabilesi üzerinden benzer bir rol oynar. Bu Sayın Abdullah Öcalan’ın dediği gibi beyaz Kürt ulusçuluğun temsilciliğidir. Bu bağlamda milliyetçi ve ırkçı karakteri olmayan demokratik ve sosyalist hareketler, beyaz ve işbirlikçi Kürtlerin temsilciliğini yapan KDP açısından tehlike arz etmektedir. PKK bu sosyalist ve demokratik hareketlerin en önemli temsilcisidir. Kürdistan’da uzun süredir Türk ulus devleti ile çatışan PKK, bu yoğun çatışmalı süreçte kendi ırktaşları olan KDP tarafından tarih boyunca yoğun bir ihanetle karşı karşıya olmuştur. Türk devleti Güney Kürdistan’ı ve KDP’yi, PKK’ye karşı donatmış ve büyük kayıplara ve yıkımlara sebebiyet vermiştir. 92’den bu yana Güney Kürdistan’da NATO’nun desteği ile üstler kuran Türk ordusu; Kürdistan dağlarını, ovalarını, kültürlerini ve demokratik hafızasını silmek adına büyük bir çabaya girişirken partneri olan gerici KDP zihniyetini de kendine ortak olarak kabul etmiştir.
Öz savunma dışındaki tüm şiddet birimleri ancak ve ancak iktidar sömürücü tekelleri için geçerlidir. Kürt özgürlük gerilları (PKK) 40 YILA aşkın bir süredir bu temelde hareket etmiş ve esas olarak ulus devleti değil Demoktarik Ulusu inşa amacı için direnmiştir. Esas itibariyle ilkel, milliyetçi, gerici KDP rejimi ise bunun tam tersi hareket ederek kapitalizme ve ulus devlete daha duyarlı bir yapı halinde örgütlenmiştir. 1992’den beri Türklerin emriyle hareket eden KDP, Özgürlük Gerillasına karşı büyük bir yok etme operasyon zinciri tasarlamış ve savaş hukukuna uymayan bir dizi katliamlar yapsa bile amaçlarına ulaşamamıştır.
Bu katliamların en ünlüsü ise Heval Beritan’dır. 1992 yılının Ekim ayında bulunduğu Xakurke alanında komutandır. Günlerce işgalci Türk Ordusu ve onun piyonu olan peşmergelere karşı (birliğiyle beraber)son mermisine kadar çatışmaya girmiştir. Fedai ruhun en büyük kahramanı olan Heval Beritan henüz 21 yaşında olmasına karşın, düşman askerleriyle birlikte ona teslim ol çağrısı yapan işbirlikçi KDP peşmergesine cevap olarak önce silahını parçalar sonra da uçurumdan kendini atarak Özgürlük Hareketinin çizgisini net bir şekilde ortaya koyar. Güney savaşında Önderlik, “düşman canezelerinize de bassa teslim olmayacaksınız, direneceksiniz.” sözüyle tıpkı Zarifelerin ve Besêlerin yaptığını yapar Heval Beritan, Xakûrke kayalıklarında efsaneleşir. Bugün bütün dünya iyi biliyor ki Beritan Heval her dönemin ruhudur.
Ve yine 12 Mayıs 1997 tarihinde NATO’nun 3. Büyük ordusu olan Türk ordusu, bütün kirli savaş yöntemlerini kullanarak KDP ile birlikte Gerilla alanlarına saldırmıştır. Saldırıda yaralanan 60 kişi 14 Mayıs günü tedavi için kaldıkları Hevler(Erbildeki)de bir hastahanede savunmasız bir şekilde katledildiler. Üstelik bunların bir çoğu sanat faaliyeti yürüten, halktan insanlardı. Bu saldırı furyaları ve Gerillla alanlarını işgal planları bugün bile hala KDP eliyle yapılmaktadır.
En son 2020 de zina warte denen bölgede 3 PKK temsilcisinin KDP nin verdiği istihbaratla türk devletinin uçakları tarafından vurulması Türkiye-KDP işbirliğinin yeni bir aşamaya geçtiğinin göstergesidir. KDPnin türk devletiyle olan derin ilişkileri Türk devletinin her dönemde günay Kürdistand yönelik saldırlarının artmasına ve kolaylaştırdı. Ulus devleti ulus devleti iyi analiz edemeyen kdp kürtlere karşı daima bir araç olarak kullanıldı. Rojavada Kürtler ve Dostları kazanımlar elde ederken,TC-KDP işbirliği bu kazanımları yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Son olarak Heftanîn bölgesine yönelik saldırılarda KDP bizi şaşırtmamış yine Türk ulus devletine paravan olmaya ve istihbarat sağlamaya devam etmiştir.
Tarihte KDP’nin bu ihanetlerine her zaman en anlamlı cevap Beritan tarzını geliştirmektir. Nasıl ki Heval Beritan gözünü kırpmadan ölümü, onursuzluğa ve ihanete karşı en anlamlı yol olarak gösterdiyse ardılları olarak hepimiz Fedai ruhla teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür şiarını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sistemleri doğru değerlendirmek ne kadar gerekliyse, kendilerine karşı çıkışın sistematik olmasıda bu nedenle önemlidir. Aksi halde trajedilerin önüne geçilemez. İyi analiz edilmemiş sistemler üzerinden 70 yılda geçse sonu hüsran olur. Kapitalist moderniteye karşı Demokratik Modernite Irak ve Güney Kürtleri bakımından da büyük önem arz ediyor. Dinci, milliyetçi, ulus devletçiklere mahkum değiliz. KDP’nin bu yönüyle büyük hüsran yaşayacağı ve kendi halkı tarafından lanetleneceği kaçınılmaz bir sondur. Gerçek toplum ancak milliyetçiliğin ve ulus devletçiliğin körleştiren paradigmalarından kurtulduğunda demokratikleştirebilir.
Raşit Amed