BEHDÎNAN- Türk devletinin işgal saldırılarına KDP’nin zemin döşediğini belirten Ümit, işgalcilere geçit vermeyeceklerini vurgularken Başûr halkına şu çağrıyı yaptı: “Başûrê Kurdistan’da oynanmak istenen oyuna karşı demokratik toplumun ayağa kalkması gerekli. Başûrê Kurdistan’daki Kürt halkı çok daha radikal temelde KDP ve Türk ordusuna karşı tutum sahibi olmalı.”
PKK Merkez Komite Üyesi Hêlîn Ümit, Medya Haber Tv’den Serdar Eren’in sorularını cevapladı.
Özgür Hukukçular Derneği Riha Şubesi, Türkiye Barolar Birliği’ne tecride karşı bir tutum beyanında bulunması çağrısında bulundu. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’deki demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları Türkiye toplumu yaşanan sorunlara karşı mücadele verirken resmi ideolojiye temas etmeden, dokunmadan bu mücadeleyi daha ne kadar devam ettirebilir?
Öncelikle Önder Apo’nun direnişini selamlıyorum. Geride bıraktığımız süre içinde Kürt halkının dört parça Kurdistan’daki eylemleri devam etti. Küresel özgürlük hamlesi hem uluslararası sürdürülüyor hem de hamle çerçevesinde Kürt halkının kendi talepleri ile ortaklaştırılarak yürütülüyor. Sadece doğrudan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteyen eylemler de değil; Kürt halkı, talep ettiği her konuda Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ile bağlantısını kuruyor. Kürt halkı kendi kaderi ve geleceğiyle Önder Apo’nun özgürlüğünü özdeşletirmiştir. Demokrasi, insan hakları, Kürt kimliği, Önder Apo’nun özgürlüğü için ayağa kalkan herkesi selamlıyorum.
Günümüzde demokrasi güçlerinde daralma var. 3. Dünya savaşı koşullarında kapitalist güçler, sağ güçler hegemonyasını kurmaya çalışırken toplumun haklarını öteliyorlar. Kurdistan’da ise gecesini gündüzüne katan, varını yoğunu ortaya koyan Önder Apo ve savaşan bir toplum gerçeği var. Önder Apo buna “özgür halk gerçekliği” dedi.
KÜRT HALKI KENDİ GELECEĞİ İLE ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ÖZDEŞLEŞTİRDİ
Zindanlar mücadelenin başlangıcından günümüze kadar en önemli direniş alanlarından bir tanesi. Zindanlar eylemsellik süreci içinde. Kürt toplumu zindanlar karşısında her zaman duyarlı oldu. Önder Apo’nun esaretiyle birlikte zindan mücadelesinde yeni bir aşamaya geçtik. Bakur’daki zindan gerçeği ayrı bir anlam kazandı. Kürt toplumu zindanlar etrafında bir direniş gerçekliğini örüyor. Analarımız sürekli zindan kapılarında eylem yapıyor. Özgür Hukukçular Derneği Riha Şubesi bir çağrı yaptı. Kurdistan’da halk bunu talep ediyor. Kurdistan’da zindan gerçeği bunu dayatıyor. Adaletin savunulacağı bir durumdan bahsedilecekse onurlu, namuslu avukatlar bu toplumun talebinin savunucusu olacaklar. Önder Apo’nun avukatı olmak, zindanlardaki yoldaşların avukatı olmak demek Kürt toplumunun avukatı olmaktır. Özgür Hukukçular Derneği’nin yaptığı çağrı çok anlamlıdır. Türkiye’deki diğer şubeler, hukuk dernekleri benzeri çalışma içinde olup desteklemeliler. İsminde Adalet olan bir partinin faşist saldırıları altında bir toplum varlık ve özgürlük savaşı veriyor. Bunun sesi olmak çok önemli. Türkiye’de bir adalet sağlanacaksa bu, İmralı soykırım sistemi yıkılmadan sağlanamaz. İmralı soykırım sistemi ve İmralı hapishanesi var oldukça Türkiye ve Kurdistan’da hukuk, adalet, insan hakları yok demektir. Kürt ve Türk halkı arasında olması gereken eşitlik yok demektir. O nedenle buna karşı mücadele etmek herkesin ve hukukçuların hakkı ve görevidir.
TÜRKİYE’DE ÇOK ÖNEMLİ BİR KESİM TÜRK-KÜRT BARIŞININ GELİŞMESİNİ İSTİYOR
Türkiye’de bir demokrasi geleneği var. Kuruluş döneminde de demokratik örgütler var. 68’lere damgasını vuran hareketlilik var. Daha sonra bayrağı PKK devraldı. Bu demokratik kesimlerin büyük bir çoğunluğunun niyetinden şüphe edilemez. Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyorlar.
Görece yumuşak ortamlarda bu yapılar daha heyecanlanıyorlar, sürece daha aktif katılıyorlar. Örgütlerden bireylere kadar bu böyledir. Fakat süreç ağırlaşıp saldırı artınca hızla bir geriye çekilme, korkma durumu çok fazladır. Türkiye’de çok önemli bir kesim Türk-Kürt barışının gelişmesini istiyor. Türkiye’nin bununla birlikte demokratikleşeceğine, Önder Apo’nun belirleyici bir rol oynayacağına da inanıyor. Fakat AKP-MHP faşizminin şiddetiyle, bunu isteyen kesimlerin üzerine geldiği ortamda sessiz kalıyorlar. Bunun çözümlenmesi gerekiyor. Değişim, dönüşüm, özgürlükler fedakarlık yapılmadan, bedel vermeden elde edilecek hususlar değil. 12 Eylül faşizminin demokratik kesimler üzerinden silindir gibi geçmesi ciddi bir irade sorununa yol açmıştır. Bu kötü bir durum. Bir toplumsal kesim düşünün; bir şeye inanacak fakat onu dile getiremeyecek. Bu iradesizleşmek demektir. Bunu Türkiye ve Kurdistan toplumu hak etmiyor. O yüzden demokratik kitle örgütlerinin, baroların, duyarlı insanların daha cesaretli ve duyarlı olması gerekir. Şöyle diyebilir, biz iktidarla karşı karşı karşıya gelmiyoruz, varlığımızı sürdürüyoruz. Fakat bu nasıl bir var olmaktır? Düşünceni söyleyemeyeceksin, inandığın değerlerini inşa edemeyeceksin, o uğurda yaşamayacaksın; bu nasıl bir yaşamdır?
Fiziki ölüm Kurdistan’ın payına düşüyor. Fiziki saldırılar, soykırım saldırıları Kurdistan’ın payına düşüyor. Fakat irade ve ahlaken ölüm Türkiye’nin payına düşüyor. Önderlik, “ayakta ölüler” diyordu. Türkiye toplumu ayaktaki ölülere benziyor. Bir toplum düşünün, açlıktan ölüyor; gıkını çıkartamıyor. Türkiye toplumunu Türkiye’deki demokratik kitle örgütleri, demokratlar, duyarlı insanlar, devrimciler egemen ideoloji içinde hareket etmeyi sürdürdüğü müddetçe gerçeğe gözleri kapamış olacaklar. Bu aldatılmış, ihanete uğramış Türkiye toplum gerçeği yenilecek.
ZÎLAN’IN ÖZGÜR YAŞAM ÇAĞRISINA KULAK VERMEK GEREK
30 Haziran Zeynep Kınacı’nın tarihi eyleminin yıl dönümüydü. Şehadetinin 28. yıl dönümünde heval Zîlan’ın yurtseverliği ve devrimciliği üzerine ne söylemek istersiniz? Bugün Kürt gençleri ve kadınları Zîlan yoldaşın duruşundan hangi sonuçları çıkarmalı?
Ben de Zîlan yoldaşı saygı ve minnetle anıyorum. Tanrıça kavramı en çok ona yaraşıyor. Tanrıça dendiğinde toplumun kollektif kimliği akla gelir. Bir devrimci kadın olarak Kurdistan toplumun yaşadığı tüm süreçleri çok iyi özümseyen, bunlara kendi kişiliğinde çözüm arayan bir gerçeklikten bahsediyoruz. Ne kadar tanrıça kavramını anlatsak yeridir. İlke ve ölçü belirliyor, bizi uyarıyor. Özgürlük ölçülerinde bilenmişliğe yol açıyor.
Kurdistan toplumu açısından Zîlan gerçekliği çok ciddi bir moral kaynak olmayı sürdürüyor. Kürt kadınının gücünü ortaya koyarak en kaybettirilmiş en zayıf halka olan kesimin ne kadar güçlü ve yüce bir duruş içerisine girebileceğini ortaya koymuştur. Heval Zîlan’ın yaşama olan bağlılığı çok çarpıcıdır. Önderliğe hitap ederken “yaşamı ve insanları çok seviyorum, anlamlı bir yaşam ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum” diyor. Bunu biz Kemal Pir arkadaşta da görüyoruz. “Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” diyor. Heval Zîlan anlamlı ve özgür yaşamla aramızda bir köprü oldu. Günümüz gençliği, kadınlar ve Kurdistan toplumu heval Zîlan’ın hangi yaşamdan bahsettiğini iyi anlamalı. Önümüze yaşam diye sunulan anti yaşam olan pespayelikten bahsetmiyor. Kimlikli, eşit, özgür, komünal bir ideolojinin yaratacağı yaşamın savunucusuydu. Yaşamın bu kadar düşürüldüğü dönemde heval Zîlan’ın özgür yaşam çağrısına kulak vermek gerek. En önemli sonuçlardan biri bu.
ÖNDER APO, ‘BEN YAŞAYAN ZÎLANLAR İSTİYORUM’ DEDİ
İkincisi ise; bu eylemi Önder Apo için yapıyor. Önderliğe dönük başarısız bir saldırı karşısında bu kadar büyük bir öfke ile düşmanın üzerine yürüdü. Önderliğimiz bu kadar yıldır esaret altında, 40 aydır haber alınamıyor. Herhalde bizlere en ağır eleştirileri heval Zîlan yapardı. Heval Zîlan’ın eyleminin olduğu gün Önder Apo yanındaki kadınlara, “Zîlan bir semboldür, tektir” dedi. Şöyle bir ifadeye kavuşturdu. Artık ben yaşayan Zîlanlar istiyorum dedi. Zîlan arkadaşın iddiasında bulunduğu yaşam ölçülerini inşa edecek, toplumsallaştıracak bir militan duruşu önümüze görev olarak koydu. Önderlikte çocukluktan itibaren özgür kadın arayışı vardı. Zîlan arkadaş, Önderliğin bu arayışına cevap oluyor.
Kadın partileşmesinde Zîlan arkadaş manifestodur. Bu temelde kadınları ve erkek yoldaşları Zîlan arkadaşı doğru anlamaya çağırıyorum. Tüm çalışmalarımızın ideolojik mayasında heval Zîlan gerçekliği yatıyor.
İŞGAL ZEMİNİNİ DÖŞEYEN KDP’DİR
Medya Savunma Alanlarında devam eden savaş ve Başûrê Kurdistan’daki işgal savaşını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazı çevreler, Türk devletinin baharın başında daha kapsamlı bir operasyon yapacağı algısını yarattı. 16 Mayıs’tan beri savaşta yeni bir döneme geçildi. Metîna alanlarında yoğunlaşan bir durum var. KDP alanlarında mevzilenerek etkinlik sağlamaya çalışıyorlar. Varlık ve özgürlük savaşımımızın stratejik bir mücadelesi yürütülüyor. İşgalden farklı olarak ilhak bir yeri kendi parçası haline getirme anlamına geliyor. Böyle bir amaçları olduğu söylendi. Türkiye, Hatay’da böyle bir süreci yaşadı ve Hatay’dan çıkmadı. Musul ve Kerkûk başta olmak üzere Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerde hak iddia ediyor. Buralar Misak-ı Milli olarak tanımladığı bölgeler. Argüman olarak PKK’ye karşı olmayı kullanıyor. Başûr’un içlerine kadar böyle geldi. Bazı Güneyli siyasetçiler, Iraklı aydınlar tutum koyuyor. Başûrê Kurdistan’da yurtsever bir toplum gerçeği var. Öncüsü olmadığı için çok fazla ses çıkaramıyorlar. Bazı kesimler ses çıkarıyor ama çok yetersiz. Başûre Kurdistan’da Türk ordusu kalıcılaşmak istiyor. Başûre Kurdistan’da Türk ordusu kontrol noktaları kurmuş. KDP yetkilileri buna izahat getireceğine, tutum alacağına, Türk MİT’inin örgütledikleri ile ortak açıklama yaparak Başûr’daki yangınları PKK yaptı diyor. Sahtekarlık ve alçaklık bu kadar olur.
KDP, Başûr’u kendi mülkü olarak görüyor. KDP sözde kendi hakimiyetinin olduğu alanlarda bile Türk devletinin uşağı haline gelmiştir. Onun korucusu haline gelmiştir. Eğer Türk ordusu bu kadar rahatlıkla Metîna, Amediyê, Duhok’ta hareket edebiliyorsa KDP sayesindedir. Başka nasıl Türk ordusu gelebilirdi? Bunun zeminin döşeyen KDP’dir. KDP Kürt toplumunun varlığına kast eden bir güçle ihanet ilişkisi geliştirmektedir.
İŞGALCİLERE GEÇİT VERMEYECEĞİZ
İşgalcilere geçit vermeyeceğiz. Kurdistan bizim yüreğimizde bir bütündür. PKK bir Bakur örgütüdür, yaklaşımı var. Hayır! PKK, Kurdistan toplumunun demokratik ulus örgütüdür. Onun birleşik haklarını savunuyor. Devlet istemiyor, özerkliğe dayalı bir mücadele yürütüyor. Bunu dört parça Kurdistan için bir bütünlük halinde düşünüyor.
Başûrê Kurdistan’da oynanmak istenen bu oyuna karşı demokratik toplumun ayağa kalkması gerekli. Başûrê Kurdistan’daki Kürt halkı çok daha radikal temelde KDP ve Türk ordusuna karşı tutum sahibi olmalı.
Erdoğan’ın Suriye politikalarındaki çark ediş halini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti, Suriye rejimi ile ilişki geliştirmek istiyor. Rojava’da bölge halkları ile birlikte bir demokratik sistem kurulmak isteniyor. Bunun için çalışmalar yürütülüyor. Bunların giderek daha fazla sonuç aldığı ve Esad tarafından dikkate alındığını Erdoğan görüyor. Kuzey ve Doğu Suriye’nin bir statü kazanması, Suriye’nin demokratikleşmesi, demokratik bir Suriye’ye dayalı olarak Kürtlerin varlık ve kimliklerin tanınması konusunda bir panik duyuyor. Bu, Türkiye’nin paradigmasını zorluyor. Bu panikle Rusya’yı da devreye koyarak Erdoğan’ın girişimler yaptığını anlıyoruz.
Gelinen noktada Esad, Kuzey ve Doğu Suriye sistemine dayalı olarak ayakta kaldı. Demokratik ulus stratejisine bağlılık, Esad’a nefes aldırdı. Erdoğan-Bahçeli rejimi bundan korkuyor. Ortadoğu’nun direniş geleneği, bölge halkları açısından devam eden bir gelenek. Türk işgaline böyle papuç bırakmazlar. Bu, Başûrê Kurdistan açısından da geçerli. Türkiye, Ortadoğu bataklığının içinde. Bu işin nasıl sonuçlanacağı belli değil. SİHA varlığı ile askeri üstünlük yaratarak bölge halkları ve liderleri üzerinde etkili olmaya çalışıyor. Ama gerilla bunu düşürüyor. Fakat o kadar onursuzlar ki bunlardan birini bile kendi yayınlarında veremediler. Irak’ın işgaline karşı Sudani bir şey demedi. Ama Beşar Esad en azından “önce sınırlarımın dışına çıkacaksın” diyor. Bu tutum anlamlıdır.
Amed ve Mêrdîn’de çıkan yangın olayını, DEDAŞ’ın bölgedeki pratiğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmişte de bilinçli yakma olayları ve ağaç kesmeler vardı. Bu yıl daha kapsamlı oldu. Türkiye’deki yangınlar ile Kurdistan’daki yangınlar arasında fark var. Kurdistan’daki, sömürgeci hukukudur. Bir aileden 10 kişi yandı. Bu korkunç bir şey. Nedenlerini araştırıp hesabını soracaklarına, özelleştirdikleri şirketi savunmak için kırk tane gerekçe üretiyorlar. Olay esnasında hiçbir müdahale yoktur. Sorun, sömürgecilik hukukudur. Bu suçun sorumlusu devlettir. Kurdistana uyguladığı sömürgecilik hukuku ile bunu yapmıştır. Nasıl ki Kürt insanı nesneleştiriliyorsa Türkleşmediği oranda Kürtlere yer yoktur.
Türkiye siyasetinde yaşanan son gelişmeleri nasıl olarak değerlendiriyorsunuz? CHP’nin denklemdeki yeri nasıl değerlendirilebilir?
Türkiye siyasetindeki kaotik durumun nedeni… İktidar sürdüremiyor. Türkiye’nin sorunları çok fazla ağırlaşmış. Türkiye toplumunun gözünde mafya ile ilişki halinde olan, yandaş şirketlere Türkiye’nin varlığını peşkeş çeken, adalet duygusunu zorlayan bir iktidar gerçekliği var. Yürüyen bir savaş var, bu savaşın yol açtığı sert ortam var. Bu Türkiye sosyal yaşam ortamını krize boğmuş durumda. Neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor. Bu Türkiye’deki şiddetin yarattığı bir kriz oluyor. Kaotik ortamın nedeni, iktidarın Türkiye toplumlarına üretecek herhangi bir çözümünün olmamasıdır. Tükenmiş durumdalar. Aralarında çelişki olması bundandır. İktidarlar sürdürülemezlik noktasına geldiğinde yeni ittifaklar ararlar. Dikkat edin, Bahçeli çok fazla açıklama yapıyor; Erdoğan açıklama yapmasını istiyor. Bu bile Cumhur İttifakının zayıfladığının göstergesi. Sürekli birbirlerine söz vermek zorunda kalıyorlar. Erdoğan ve Bahçeli ruh ikizi gibidir. Türkiye’deki özel savaş güçleri ısrarla Erdoğan’ı farklı bir yere konumlandırmak istiyorlar. Eğer gerçekten Tayyip Erdoğan’ın mayasında demokratikleşme olsa bunun zemini var. Faşizm bir zorunluluk değil, tercihtir. Israrla güvenlik sorunu var deniliyor. Bu külliyen yalandır. MHP-AKP ittifakını yürütmek için uğraşacaklar.
Türkiye’deki mevcut iktidar meşru değildir. Türkiye toplumu Erdoğan ve partisini ikinci parti durumuna getirdi. Fransa’da seçimler var; sağ blok önde. Macron’un gündeminde istifa var. Birazcık demokrasi kültürü olsa Erdoğan’ın Türkiye’yi seçime götürecek sürece hazırlık yapması gerek.
Bugün CHP parlamentodaki varlığını feshetsin, Türkiye yürütülemez. CHP hazırlıklı olmayabilir, tam istememe hali var. CHP eğer isterse Türkiye’yi erken seçime götürebilir. Bu kartı sadece Bahçeli’nin eline bırakmak, Türkiye’yi faşizme teslim etmek demektir. CHP’ye bir şey diyecek durumda değiliz. Biz antifaşist cephe faaliyeti yürütüyoruz. Başta kadınlar ve gençlik olmak üzere demokrasi dinamiklere seslenebiliriz. Türkiye’deki kitle eylemlerinin artması lazım. O kadar çok mücadele gerekçemiz var ki, tüm haklarımızı ancak mücadele ederek, savaşarak kazanabiliriz. Her şeyi savaşarak kazandık. Bundan sonra elde edeceklerimizi de savaşarak kazanacağız.
33 CAN’IN BIRAKTIĞI EN ÖNEMLİ MİRAS, DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ ORTAKLAŞTIRARAK BÜYÜTMEKTİR
2 Temmuz Madımak Katliamı’nın yıl dönümü vesilesiyle görüşleriniz nelerdir?
33 canı saygıyla anıyorum. Türkiye cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren Alevi toplumuna dönük soykırım saldırıları olmuştur. Madımak otelinin yakılması, Alevi toplumuna dönük bu saldırının bir parçası olarak hayata geçti. Bu davada yargılananların önemli bir kısmı Erdoğan eliyle affedildi. Bu olayın gaza getirilmiş bir güruhun işi olmadığı, örgütlü olduğu açığa çıktı. Alevi toplumunun bu olayda çıkarması gereken dersleri var. 31. yılında bu sonuçlara yeniden bakılmalı. 92-93 yılında özgürlük mücadelesinin yarattığı canlanma ile Alevi toplumunun bu mücadeleye çok yoğun katılımı vardı. Anadolu Aleviliğinin kendisini eylemli ve söylemli hale getirilmesi durumu vardı. Alevi toplumunun mücadelesini Kurdistan’daki mücadele ile birleşmemesi için o saldırı gerçekleşti. 33 insanın bıraktığı en önemli miras, demokrasi mücadelesini ortaklaştırarak büyütmektir.
Madımak Katliamında Alevi toplumunun önde gelenleri yakıldı. Bunun Alevi toplumunda yarattığı travmayı doğru okuyup anlamalıyız. Böyle bir travmayı devlet bilinçli yaratmak istedi. Korkan, ürken, özgürlük hareketiyle buluşmayan bir Alevi gerçeği ortaya çıkarmak istedi. Bu acı yaşandı ama olaya karışanlar bir vicdan azabı belirtisi göstermedi. Bu, Türkiye toplumunun ayıbı. Buna karşı ahlaki ve vicdani tutum almak lazım. Buna karşı tutum, insan olan herkesin görevi. Alevi toplumunun, Alevilikleri ile birlikte Kürt kimliklerine daha yüksek sesle sahiplenen noktaya gelmesi lazım.