HABER MERKEZİ
TC Devleti Anadolu coğrafyasını, Kürdistan’ın en büyük parçası olan Orta-Kuzey ve Batı parçalarını ve Doğu Trakya topraklarını sınırları içerisinde tutuyor. Resmi rakamlara göre de bu sınırlar içerisinde 82 Milyon insan yaşıyor.
Üç yanı denizle çevrili bir yarım ada olarak kabul edilen bu devlet sınırları içerisinde kalan topraklar yer altı ve üstü zenginlik kaynaklarına, bitki örtüsüne, temiz su yataklarına sahip. Böyle bir gerçekliğe rağmen dünya sıralamasında en fazla işsizliğin, yoksulluğun, açlığın yaşandığı topraklar arasında yer alıyor. Bu topraklarda yaşayanlar dünyanın en şanslı insanları olmasına rağmen, en şansız olanlar olarak kabul ediliyor.
Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya toprakları üzerinde yaşayan insanlar kendiliğinden bu hale gelmedi. Onları bu hale bilinçli olarak getirenler oldu. Böylece yaşamakta oldukları bu toprakları terk etme dışında önlerinde bir yol ve tercih bırakılmak istenilmedi. R.T. Erdoğan’ın ikide bir kameraların karşısına geçerek “istemeyen varsa, çekip gider” demesi de böyle bir gerçeklik en somut bir ifadesi olmaktadır.
Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya tarihte hiçbir zaman kaçılan topraklar arasında yer almadı. Her zaman başka coğrafyalarda yaşayanların imrendikleri, gelip yerleşmek ve yaşamlarını sürdürmek istedikleri topraklar arasında yer aldı. Sömürgeci ve egemen devletlerde bu toprakları hakimiyet altında tutmak için büyük savaşlar yapmaktan geri kalmadı.
Şimdi Anadolu, Kürdistan ve Trakya toprakları üzerinde kendilerini var edenlere, yaşayanlarına terk ettirilmek istenilmektedir. Buna neden olan de tarihi soykırımlarla, katliamlarla dolu olan bu topraklar üzerine hakimiyet kuran TC Devleti’nden başkası değildir. Adını alarak/çalarak temsil ettiğini iddia ettiği Türk, Türkmen toplumları bile TC Devleti’nin zulmü, baskısı, sömürüsü karşısında yaşadığı bu toprakları terke zorlananlar arasında yer almaktadır.
Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya topraklarında gelerek yerleşmek ve yaşamak isteyenler ya da önlerinde bunun dışında bir yol bırakılmamış olanlar da vardır. Onlarda; daha çok Anadolulu, Kürdistanlı ve Doğu Trakyalı olmayanlardır. Üzerinde yaşadıkları, kendilerini var ettikleri toprakları açlık, susuzluk, hastalık, kirli özel-işgal savaşları, ölüm, işkence vb. nedenlerle terk etmek zorunda kalan, önlerinde köle olarak yaşam dışında bir tercih hakkı bırakılmayanlardır. Bir nevi, “ölümün gösterilerek, sıtmaya razı edilmiş” olanlardır.
Bu şekilde Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya toprakları giderek kölece yaşamı kabul etmek zorunda bırakılanların yaşadıkları toprakla haline getirilmek istenilmektedir. Soykırımcı, doğa kırımcı TC Devleti uzun süredir bunun hazırlığını yapmaktadır. Bu toprakları, neredeyse dünyanın dört bir tarafından farklı nedenlerle getirtdiği mültecilerin cenneti/cehennemi haline getirmektedir. Onları en kirli ve tortu işlerde bir dilim ve bir bardak su karşılığında; can güvenliği olmayan, en sağlıksız ortamlarda çalıştırarak yaşamak/sürünmek zorunda bırakmaktadır.
Soykırımcı, doğa kırımcı TC Devleti bir yandan bunları yaparken diğer yandan da bunun sağlanmasında rol verdiği bir “seçkin” zümre ve kendilerine uşaklık edecek yalaka, yardakçı kesimler yaratmaktadır. Bu şekilde Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya toprakları üzerinde; köleleştirilen bir “toplum” ve bunlar üzerinde egemen olan zümre arasındaki sömürü ve bağımlılık ilişkisini düzenleyen, kuran bir sistem/düzen oluşturulmak istenilmektedir.
Soykırımcı, doğa kırımcı TC Devleti’ni yöneten R.T. Erdoğan ve Devlet Bahçeli faşist kliğinin yapmaya çalıştığı da böyle bir sistem inşasından başka bir şey değildir. Kendi soykırımcı, ırkçı, faşist, doğa katliamcısı, hanedan rejimlerini kurmak istemektedirler.
Bugün Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya topraklarında hızla böyle bir sistem inşa edilmektedir. Paralı askerlerden oluşan bir ordu kurulmuştur. AKP-MHP etrafında bir araya gelmiş olanlardan silahlandırılan içerisinde sayısı milyonları bulan insan müsveddelerinin yer aldığı paramiliter güçler oluşturulmuştur. Aç, işsiz bırakılan toplumun en dinamik ve canlı güçleri örgütlendirilen bu çete güçlere dahil edilmeye çalışılmaktadır. En faşist yasalar çıkarılarak, hiçbir şekilde karşı konulmayacak olan bir kölelik düzeni içerisinde insanlar “yaşamak” zorunda bırakılmak istenilmektedir. Tüm bunlar “Perşembenin gelişi, Çarşambadan belli olur” misali herkesin gözleri önünde yapılmaktadır.
Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya toprakları üzerinde yaşayan insanlar, TC Devleti tarafından oluşturulmak istenen kölelik sisteminin önünde engel olarak görüldükleri için üzerinde kendilerini var ettikleri toprakları terke zorlanmaktadır. Son Corana virüs salgını da göstermiştir ki Anadolu, Kürdistan, Doğu Trakya toprakları üzerinde kendini var eden, yaşayan insanların gidebilecekleri, yaşayacakları hiçbir toprak kalmamıştır ve gidebilecekleri hiçbir yer yoktur. Oralarda da R.T. Erdoğan ve Devlet Bahçeli gibi faşistler, insanların ve doğanın başına bela kesilmişlerdir. Buna rağmen gitseler de “yağmurdan kaçarken, doluya tutulmuş” gibi olacaklardır.
Yaşadıkları toprakları terk ederek, başka topraklara yerleşmek için gidenlerin yaşam koşullarına ve karşılaştıkları sorunlara bakılınca da bu gerçeklik çok açık bir şekilde görülmektedir. Oralarda onları bekleyen sefil bir yaşamdan başkası değildir. En son yaşanan Coran virüs salgınına yakalanan ve yaşamını kaybedenlerin içerisinde oranlama yapıldığında bu gerçeklik kendini çok açık bir şekilde göstermektedir.
Anadolu, Kürdistan ve Doğu Trakya toprakları üzerinde kendini var eden, yaşayan insanların önünde tek yol vardır. O da; kendi içlerinde birleşerek, örgütlenerek yaşadıkları topraklara sahip çıkmaktır. Bu topraklarda bir kölelik sisteminin/düzeninin hüküm sürmesine, kirlenmesine ve öyle anılmasına müsaade etmemektir. Bunu sağlamak için de soykırımcı, doğa kırımcı TC Devleti’ni ve onun başında olan Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı direnmek, mücadele etmektir. Onları hak ettikleri: Hitler, Mussolini, Franco, Salazar, Pinochet, Evren vb. gibi faşistlerin yanına göndermektir.
Cemal ŞERİK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi