HABER MERKEZİ –
Varlığınız bu evrenin en güzel armağanlarından biridir bizlere. Varlığınız karanlıkta yönünü şaşırmış, uygarlığın labirentlerinde kaybolmuş kadim halkımıza sunulan kutsal ışıktır. Yüreklerimiz sizin hakikatinizin aydınlığında tekrar yaşam ritmini yakalayabildi. Yaşam ve ölüm sınırındaydık hepimiz, ölgün ve yavaş bir soluğu bırakıyorduk dışarıya. Belki de bir adım sonrası artık yaşamamaktı. Peygamberler halka seslendiğinde bir mucize gerçekleştirmesini isterlermiş. Eğer mucize gerçekleşirse kutsallığına kanaat getirip inanırmış insanlar.
Yaşam kökleri topraktan koparılmış kuru bir oduna can verdiniz, kayada gül oldunuz. İnanılacaksa siz bu mucizeyi gerçekleştirdiniz. Biten yaşamımızda yeniden başlama cesareti, köle ruhlarımıza özgürlük tohumları, karanlıkta görmeyen gözlerimize ışık verdiniz.
İlk defa sizinle kendimiz olmayı öğrendik, kendimize inanmayı başarabilme gücümüz olduğunu, cesaret edebilmeyi öğrendik. Sizinle inandık zulmedenlerin baki olmadığını, biz karşısında durmayı öğrendiğimizde yıkılacaklar saraylar.
Ve sevmeyi öğrendik, savaşarak, direnerek yaşamayı. O zaman anladık yaşamın ne kadar güzel olduğunu. Sıkıca sarıldık uzun yıllar önce kaybettiğimiz yaşam hazinelerine. Kaldıysa biraz ölüm akışı damarlarımızda onlarda temizlendi dergahınızda. Güneş en güzel ışınlarını bıraktı Mezopotamya topraklarına, sizinle can bulan yaşama dal budak salsın çabucak diye. Çabucak kavuşsun yılların hasreti aşık maşukuna. Bu toprakların en güzel ve yürekli çocuğuna kavuşsun diye bu halk.
Ve siz o büyük tarihsel emeğin elleriyle işlediniz, nakşettiniz yaşamı. Kutsal aşk işçisi, yaşam ustası olarak. Bir yüreğiniz vardı, milyonlara bölüp çoğalttınız. Birdiniz, milyon oldunuz. Her yüreğe ulaşabilen söz, herkesin hayranlıkla izlediği eylem, zihinleri sarsan fikir oldunuz. Suyun toprağa yürümesi gibi çölleşen dünyalarımıza özgürlük vahası oldunuz.
Hep yükseklerde seyreden şahin bakışlarını eksik etmediniz üzerimizden. Bıkmadan, usanmadan, yaşama, mücadeleye, insana, savaşa nasıl baktığınızı anlattınız bizlere. Sizin gibi bakalım isteniz. Hedefine kilitlenip düşmanı vuran aynı şahin bakışları alalım istediniz. Düşmanına ve düşmanın yarattığı her şeye karşı olan vuruculuğunuzu vermek istediniz bize. Düşmanına karşı vurucuydunuz. Gözlerinizde akan yaşam en güzel yaşamdı. Sevgi ırmağıdır yüreklere ulaşan, koruyan, büyüten, can veren, ruh veren bakışlardır. Ve kime değdiyse bakışlarınız yeni bir yaşam buldu her biri. Binlerce militan bu sevgi ırmağından geçerek ulaştı hakikat ışığına. Hiçbiri bir daha unutamadı o bakışları, yüreklerinde kaldı aşk işçisinin nakşı.
Varlığınız yitik ülkenin yitik aşkına, kadına sunulan ışıktır. Yitirilen, kaybedilen, çalınan tarihimizin, dışlanan, aşağılanan, günahkar kılınan kimliğimizin, inkar edilen, yok sayılan varlığımızın aydınlıkta kendini yeniden bulmasıdır. Biz kadınlar sizi anladıkça bulduk kendimizi. Karanlık yüzyıllarca üzeri örtülmüş kimliğimizin farkına vardık. Erkek aklının kadına ve yaşama kaybettiren gerçeğini gördük. Ve o gerçeğin bizleri ne kadar çirkinleştirdiğini acıyarak, üzülerek bazen gözyaşlarına boğularak, sarsılarak anladık. Her gerçeğin içinde taşıdığı acımasızlıktı yaşatılanlar. Ama siz en zayıf olduğumuz anda dahi gücümüz olduğuna inandırdınız bizi. Erkek tanrılardan ışığı çalan Prometheus gibi bizden çalınan aydınlığı tekrar armağan ettiniz. Önümüzdeki engelleri gösterdiniz bize, nasıl yaşayacağımız anlatarak. Tökezlediğimizde elimizden tuttunuz. Adımlarımızı takip edip, nasıl yürüyeceğimizi anlattınız.
Duygularımızın gücünü, sezgilerimizin yaşamsallığını bilelim istediniz. Buna rağmen gözyaşlarına sığınmamızdan nefret ettiniz zavallılığı reddetmemiz için. Duygularımızı nasıl bilinçle yoğuracağımızı ve böylece ortaya çıkan güzel aklın yaşamı nasıl değiştireceğini gösterdiniz. Zayıf ve eksik denilerek ötekileştirildiğimiz yaşamla güçlü ve anlamlı buluşmayı sağladınız. Savaşarak tüm kirliliklere, yalana, şiddete, hileye rağmen ayakta kalmayı denedik. Ve her deneyimimiz sizin güzel aklınız ve yüreğinizden dökülen anlam yüceleşmesiyle oluştu. Başımızı dik tutup konuşmayı öğrendik, bedenimizden utanmadan yürümeyi, ataerkil zihniyettin baskılarını gücümüzle aşmayı, söz söylemeyi, siyaset yapmayı, savaşmayı öğrendik. Sıktığımız ilk mermide yüreğimizdeki alevli coşkuda yıktık düşmanı. Ve bizi eksik ve zayıf gören tüm düşünce ve sistemleri.
Geriliklerimizden, erkek aklının tuzaklarından korudunuz bizleri. Kadını bitiren, hiçleştiren aşk yalanlarından sakındınız. Bir kez daha Mezopotamya’da tanrıça erdemliliğinde yitirilen aşka tekrar can verdiniz. Özgür yaşamın yitirilen aşkı tekrar diriltmekle yaratılacağını anlayalım istediniz. Zîlan, Bêrîtan, Arjîn, Nuda, Sorxwîn, Bese, Sara, Arîn gibi yüzlercesinin sizin aşkınıza kendi küllerinden yeniden yaratarak verdikleri cevaba tanıklık ettik. Ve bu aşkın kavurucu, olağan üstü, yüce isteminden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Zeuslar’ın kurdukları tahtlar yerlerinden sökülüp atılıncaya kadar, sizden fiziki ayrılığımıza sebep tüm zalimlerden intikam alıncaya dek düşmana hiçbir zaman huzur bulamayacak.
Saygı, sevgi ve hasretle…
Şehit Nujin Artos