HABER MERKEZİ –
Önderlik gerçeği, hiçbir iç ve dış kaynaklı yetmezliğe, gaflete, saptırmaya yaşama şansı vermemek kadar, doğrultusunu da tüm bu yönlü engellemelere karşı egemen kılma çabaları, hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar büyük bir çabayla bu dönemde sonuç alacaktır. Savaşımızın en can alıcı yönünün; insan yaklaşımı, onun amaçla bağlantısıyla birlikte, amacını gerçekleştirecek, başta düşünce, ideolojik güç olmakla birlikte onu tamamlayacak, onun başarı şansını artıracak, teknik donanımı da morali de kesin verecek gücü vermektir.
Görülen o ki, Önderlik gerçeğinde tamamen saptırılan, boşa çıkarılan, en esaslı çalışma bu oluyor. Bütün tasfiyeciler, oportünistler her boydan yetmezler ve gafiller, esasta bu işin gereklerini yerine getirme yerine, kendi şeytani emelleriyle ucu-bucağı belli olmayan, iyi veya kötü niyet ne olursa olsun, mutlak yapılması gereken işi yerine getirmeyip sonuçta sözüm ona bireyciliğini, sınıfsal şu veya bu amacını, küçük hesabını yapmakla hayata geçirmekle uğraştığı için, PKK Önderlik gerçeğinde haketmediği çok büyük yaralar aldı. Darbeler yedi, çok önemli zaferleri de yakalamaktan ve yaşamaktan alıkonuldu.
Çok net anlaşılmıştır ki, en büyük oyun bu konu üzerinde oynanmıştır. Yani düşmanın açık saldırı cephesinden insanımızı bozmak için, bir hayvandan daha beter kullanılır hale getirmek için ne gerekiyorsa, ne kadar çaba ve ideolojik savaş gerekiyorsa, hepsini yapmış. Sonuçta düşman kendisi için birey yaratmışsa; bizim içimizdeki Önderlik gerçeği ile bir türlü yol almasını bilemeyenler, onunla uyuşamayanlar, onunla örgütün ideolojik-örgütsel birliğine kendini yatıramayanlar da bu işi içten yapmışlardır. Hatta belki de açık savaşan, cephede daha tehlikeli bir biçimde kapalı, muğlak çok çeşitli ruh halleriyle en can alıcı yerinden bu savaşı düşman lehine olabilecek bir biçimde, sözüm ona kendi küçük hesaplarını da yaşayabilecek, yine incir çekirdeğini doldurmaz planlarla, alışkanlıklarla, güdülerle işin altından çıkmaya çalışmışlardır. Kendini böyle affedilmez bir biçimde açığa çıkartan en temel hususlarımızdan birisi bu.
Nasıl bu durumu yaşadınız? Nasıl göz yumdunuz? Hatta buna nasıl öncülük, sözcülük ettiniz? Bunları biraz açığa çıkarttığımız gibi, daha da canına okuma işine, bu çalışmalarda acımaksızın devam edeceğiz. Kimsenin adına-şanına bakmaksızın, ya o kesin can alıcı noktada rolünün sahibi olacaktır, ya canına okunacaktır. Bunun için yetmezlik, “şu özelliğim yetmedi, şu yanım el vermedi, eğik kaldı, bozuk çaldı” gibi sözlerin asla kabul görmeyeceğini, kesin size anlatacağız. Artık benim de aklım başıma geldi. Ne mutlu ki, bu günlere ulaşıp canına okuyabilecek gücü, halk adına yakalayabildik. İmkan ve olanakları fazlasıyla elde ettik. Büyük bir öfkeyle ben de, bu halkın Önderlik gerçeğinin canına okuyanların canına okuyacağım. Ayıp olmasın, hepinizden bunun hesabını soracağım.
Ya çok sağlam bir halk önderi olacaksınız, ya da yaşatılmayacaksınız. Bunun ayıbı, kaybı, kusuru olamaz! Ya halk için yaşamasını bileceksiniz, ya da hiç yaşamayacaksınız! Zaten yaşamayacağınızın da düşmanla bağlantısını göreceksiniz. En azından kendi gafletinizi aşacaksınız. Bıktık artık, kangrene döndürdünüz. Düşünüyorum, her an kesinlikle önemli bir başarı imkanı her militan için vardır. Her birisi düşman için çok önemli bir darbeyi planlayabilirdi. Ama her birisi Kürt’ün namussuzluk geleneğini sonuna kadar izleyerek, maalesef bu darbenin sahibi olamadı.
Bunu çözmeye çalışıyorum şimdi. Bu hastalık neden bu kadar derin ve sürekli her tarafı kapladı gitti? Faşizm neden bu kadar egemen oldu? Devrim ne kadar çaptan, gözden düştü? Savaşacağım konu bu. Ya bu ikiyüzlülüğü, yalancılığı aranızdan kaldıracaksınız, ya da sizinle asla uyuşmayacağız ve bizimle yaşamayacaksınız.
Bıktık artık ucuz laflardan, gerekleri yerine getirilmeyen kararlardan, çok bencil hesaplarınızdan, yiğitliğe hiç yakışmayan bütün tutum ve davranışlarınızdan! Bir köy fethedecek kadar gücü olmayanların, bir-iki insanını bile doğru kazanacak gücü olmayanların, kendileri için bir saygıdan, bir hürmetten asla bahsetmemeleri gerekir. PKK adı altında bakıyorum bir çok baş belası ortaya çıkıyor. Asgari görevlerine saygısı yok. Olanakları var, “yiyelim, içelim ve diğerlerini de alıp kaçalım” diyor. Bunlara çare bulacağız. Artık ihanetin kolay kolay olmayacağını, gizli veya açık sonuç almayacağına kesin çare bulacağız. Bu ağlamanıza, sızlanmanıza bir son vereceğiz, kesin çare bulacağız. Yıllardır en basit siyaset için gerekli bir dil gücünü bile kazanamıyorlar. Etkili bir hitap dilini bile kazanamıyorlar.
Neden, bu da mı çok zor? Adam gibi kalkıp bir toplantıda amaçlı ve etkili bir konuşma yapmak neden zor olsun? Bir toplan-tının anlam ve önemini yıllardır en önemli bir çalışmada bile gündemleştirme neden gerçekleştirilmiyor? Gözler önünde yapılması gereken bir çok iş var. Hiçbirisine ilgi duyulmuyor. Peki kimin adına varsınız, neye varsınız? Ucuz yaşayacaksanız, buna geçit olmaz. Suç ortaklığı yapmayacağız. Bir çok yaklaşımı kökünden değiştirmek istiyoruz. Kendimiz için artık bir tarih yazmanın imkanları ortaya çıkmıştır. Yıllardır hamalca verdiğimiz çabalardan, hiçbir sonuç yok. Böylesine tarihi bilinç için de çaba verme gücünü göstereceksiniz.
PKK’de bir tarz yaratılmış, gece-gündüz kendime “bu kimin tarzı” diyorum, ben halen anlamıyorum. Benim tarzım olmadığı kesin. Kim bu dalavere işini yürütüyor? Anlatıyorlar bir eğitime gidiyorlar, herkesi uyutuyorlar. Bir eyleme gidiyorlar, en olmadık kayıplara yol açıyorlar. Bir yaşamları var, fitne-fesat dolu. Bir halka gidiyorlar, halkı sömürgecilerin memurlarından daha saygısız ele alıyorlar. Bunları kim size aşıladı böyle. Bu benim işim midir? Ben mi size bunları öğrettim? Bu bir özgürlük anlayışı mıdır? Hangi ideolojide bunun yeri var? Yok! Bunun artık anlaşılması gerekiyor. Hiç kimse uyduruk gerekçelerle, nedenlerle bu gerçeklerin üstünü örtbas etmemelidir. Nedenlerini ve çözüm yolunu gerçekçi ortaya koymalıyız. Bizim kendimizi mutlak yetiştirmek gibi bir görevimiz olduğunu kimse inkar edemez. Çok belli ki, asgari konularda bile takılıyorsunuz. Bunun kesin aşılması gerektiğini de hiçbiriniz inkar edemezsiniz. Bu yaşa gelmişsiniz, bir çareniz olacak.
PKK Önderlik gerçeğini anlamama var. Böyle gelmişse böyle gidemez, bu bir. Bu kadar laubali, neredeyse uygulanan her türlü geri yöntemle devam edilemez, iki. “Hiç anlamaya gerek yok, önüne ne konulursa ye, iç” anlayışına evet denilemez, üç. “Bizden hayır çıkmaz, adam olacağımız da yok, her şey çoktan kaybedilmiştir, bunu değiştirmeye ne güç yetişir, ne de gerek vardır” yaklaşımı kesinlikle affedilmez, kabul edilemez, bu da dört. “Çok çabalarız, bazı doğrular var ama, ancak onların uğruna övünülür, onların fazla yaşam değeri yoktur” gibi bir iddiada bulunulamaz, beş. “Bir yaşam imkanı yakaladık, biraz örgüte bir şeyler veririz, ama çoğunu kendimize yontarız” yaklaşımına da asla fırsat verilemez, altı.
En doğrusu, kendimize insan varlığının çok temel toplumsal ve günümüze doğru geldiğimizde ulusal gerçekliğini inkar etmeksizin, belli bir özgürlük bilinciyle, kendinde bir yaşam heyecanı, tutkusu yaratarak ve bunun için gerektiğinde kendi kimliğinde karar kılarak, varsa düşmanlara karşı da mücadele etmenin doğru yol ve yöntemlerine sahip çıkarak, doğru kurtuluş yolunu, amaç ve örgütlenme araçlarına bağlı kalınarak, onun gerekçesi, gerekirse çok şiddetli bir savaş çabasını esirgemeyerek, kendinde yaratarak bu biricik doğru yolda çok kararlı yürümektir. Eğer ölünecekse bu temelde ölmek, eğer yaşanılacaksa bu çabanın sonunda yaşamaktır. Yaşam kararınız olacaksa onun da makulünü böyle yapacaksınız. Bunun dışındaki bu uydurmalarınızdan artık nefret ediyorum!
Bu eşittir, partileşme, ordulaşma anlamına geliyor. Adam gibi yaşama, hatırı sayılır, başı dik size ekmek sudan daha gereklidir. Neredeyse merkezimizden tutalım her tür birime kadar, toplumumuzun bile yaşadığı o zayıf olabilecek kahredilesi yaşamdan daha sefil, başı bozuk, kuralsızdır. Herkesin nerdeyse kendi keyfine göre kural dinlemediği bir ortam. Özgürlüğü böyle yozlaştırma, en rahat yapılabilecek işlere koşmamak kadar, en küçük hesaplarınız bir örgütü yıkacak kadar peşinde koşma. Bunları terk edeceksiniz. Öyle adımız var, ünümüz var veya “şöyleyiz, böyleyiz” deyip de tehlikeli bir yaklaşım içine kesinlikle giremezsiniz. Çok kötü bir ölüm teorisine yatırarak da olmuyor, “başarı imkanı yok, iyisinden ölünür” yaklaşımını da lanetle karşılıyoruz. Hiç kimsenin bu teoriyi şu veya bu biçimde aramızda yaymaya asla hakkı olamaz. Şımarıklar var, gözü açıklar var. Bunların hepsi haddini bilecektir.
Biz insana güveniyoruz. Bugün ulusal kurtuluş bizim için bütün insanlığın arkasında kalmış bir sorundur. Dünyanın sonundayız. Herkesin kullandığı yöntemlerin hepsi bizim tecrübe hanemizde kayıtlı. Partimizin de büyük bir tecrübesi var. Bunları görmeyeceksin, halen de en olmadık, anlaşılmaz oyun oynayacaksın. Hayır! Ben bunlara “dur” diyorum ve ilk yapılacak iş de budur. Eskiden bir töre vardı, görevinde başarısız oldu mu “başını getirin” derlerdi. Biz bu kaba anlamda başınızı istemeyeceğiz ama, başarmayan da olduğu yerde anında görevden düşsün. Yıllarca başarısızsa halen komutan, halen yönetici olmasına izin vermiyoruz, bu ahmaklığa devam edemeyiz. Başaramayan anında düşer. Bir çalışmada başarılıysan devam edeceksin. Bunları anlamak zor mu? Uygulamak zor mu?
Utanmadan hepsi başarısızlık için ne gerekiyorsa onu birbirine dayatıyorlar. Peki düşmanla uğraşmaya gerek var mı? Bu yaklaşımın kendisi her şeyi bitirmeye yeterli değil mi? İnsanlığınızdan, Kürtlüğünüzden gerçekten bir şey anlayamıyorum. En kötüsü de, ben yol açtım bu çıkışlarınıza, sorumluluk üstlendim, ama bu kadar ters gelişmesine bir türlü anlam veremiyorum. Görünüşte hepsi Başkana bağlı, öl dese hepsi ölür. Öze bakıyorsun, hepsi Başkanın düşmanından bile daha saygısız düşmanları. Gel de bu işin içinden çık! Bunu kim icat etti, bu size ne zevk veriyor? İnsan bencildir diyelim, biraz “ben”i, yani egosunu yaşamak ister. Ama böyle egonuzu da yaşayamazsınız. Çünkü bunun içinde en daracık “ben”in bile imhası vardır ve bu çok nettir.
En önemlisi anlamaya yanaşmıyorsunuz. Zaten bu en büyük silahınız. Bir, anlamaya yanaşmamak; iki, ciddi olmamak; üç, demagoji geliştirmek; dört, bin bir türlü cıvaları gevşetmek. Hiçbir şey birbirini tamamlamasın, her şey oluruna ve keyfine göre gitsin! Bunlar sizin dayanılmaz hafifliğinizdir. Sanmıyorum başka bir olgu veya gerçeklikte bunun başka bir örneği olsun. Herhalde derin sömürgecilik, insanımızın bütün direnç damarlarını böyle kırmış ve sizler de bunu şimdi rahat rahat kusuyorsunuz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/17 Aralık 1996