HABER MERKEZİ –
İlk defa Kürt olayında, kanun-nizamın geliştirilmesi vardır. TC’nin büyük bir hukuksuzluk olduğunu ve kanunlarının da zulüm kanunları olduğunu biliyoruz. Bizim kanunlar öyle değil, bizim kanunlar insanlığın doğal gelişme esaslarına dayalı kanunlardır. Ama böyle olduğu için de çok ciddi kanunlardır. Bu ülkeyi artık kanun-nizama göre yöneteceğiz. Çok mu görüyorsunuz bize? Hep düşmanın zulüm kanunlarına göre mi yaşayacağız? Kendi insani yaşam temellerine dayalı kanunlarımız gelişmesin mi? Bu konuda birkaç kişi kafa patlatmayacak mı? Halkına, insanlığına bir-iki sözü olmayacak mı? Kanun-nizam ruhuna ne zaman sahip olacaksınız? Bunun böyle olması için, örgütümüzün bazı kanunları, kuralları var, bir kaç tane işleyiş esasları var. İçtenlikle ne zaman uyacaksınız? Bunun için hiçbir çabanız olmayacak mı?
İsterdim, kanunsuzların romanı da yazılsın. Kanunsuz adam! Bunlar hep ciddi edebiyat konuları. Kanunsuz adam kimdir, nasıl yaşar biliyor musunuz? Zaten yaşamınız iflas halinde. Bir kaç taneniz kanunlarımızın ruhuna uygun bir çabaya sahip olmayacak mı? Askeri kanunlarımızın veya askeri çizgimizin esaslarını bir tarafa bırakıyorum. Temel yaşam kanunlarımızdan bahsediyorum.
Ayıp değil, benim de kendime yaptığım iyilik; devrimciyim biliyorsunuz, düşman kanunlarını boşa çıkarmanın önderiyim. Ama aynı zamanda halkların doğru hukuk normlarına da saygılıyım. Alman anayasa koruyucusu geldiğinde dedi ki, “sen bizim kanunlarımızı ve demokratik esaslarımızı bozuyorsun”. İlk verdiğim cevap; “ben böyle saygısız bir insan değilim, sizin hükümetiniz TC’den sonra bizim halka karşı en çok savaşı destekleyen hükümettir, ona karşı çıkmakla birlikte, sizin kanun ve demokrasi esaslarınıza saygılı olmak gerektiğine eminim” dedim. Bunu böyle taviz almak için, anlaşma yapmak için söylemedim. Halkların meşru gördüğü yaşam tarzlarına, onların hukukuna saygıdan ötürüdür. “Savaşı daha değişik yürüteceğim sizinle” dedim, “gücüm yeterse bir gün verdiğiniz zararları size ödettireceğim” dedim. Bunları bir çırpıda anladık. TC’ye karşı da öyle kendi hukuklarını tanınmaz duruma getirenler kendileridir. Ama halen bizim savaş hukukuna uymayı, onlardan daha anlayışlı yürüttüğümüzü söyleyebiliriz. Biz bir tek askere, esire fiske vurmadık. Bu bir ölçüdür.
İsterdik ki, tümüyle böyle olsun. Siz hukuk anlayışına, insanlarımızın en doğal yaşama gereklerine bile saygılı olamıyorsunuz. Komutanlarımızın hukuktan, nizamdan haberleri yok. Canı gibi koruması gereken değerleri, en başta savaşçısını, büyük bir hata ve kuralsızlık yüzünden kaybediyor, sonra da “kurtuldum” diyor. Bundan daha zalimane yaklaşım var mıdır? Destanlar yazması gereken kendi biriliğini, kuralsızlıktan ötürü çürütüyor, çökertiyor. Bunun hesabını görme gereğini bile duymuyor. Yine bundan daha ağır bir suç var mıdır?
Ne zaman biz suç ve ceza kavramına anlam vereceğiz? Hemen her sözünüz diken gibi insanın ruhuna batıyor. Ne zaman insanın moral değerlerine saygıdan bahsedeceğiz? Acaba bunların direkt düşman dayatmaları olduğunu ne zaman öğreneceksiniz? Yoldaşlar hiç birbirlerine böyle yüklenirler mi? Tüm bunlar Önderlik dersidir. Mutlaka öğreneceksiniz. Öğrenmeye niyetiniz varsa kalacaksınız. “Yok, işin altını üstünü birbirine karıştıracağız, kanun-nizam dinlemeyen öz tahribatına sonuna kadar devam”, hatta birilerinin dediği gibi, “ne kadar Önderlikten öğreniyorsak, o kadar canına okumak için uyguluyoruz” gibi geri öğrenme metodunu değiştireceksiniz.
Bize karşı savaşmanız için size öğretmiyoruz. Biz en zor durumda bizden yardım talep eden şehit analarına, ilgi gösterilmesi gereken insanlarımıza bakamıyoruz, tüm gücümüzü size veriyoruz. Siz de böyle yaparsanız, kendini bu temelde disipline edemediğinizden asla partileşme, ordulaşma derslerine giriş yapamazsınız. Bu temelde Önderlik esprisini yakalayamayan, hiçbir dersi öğrenemez, öğrense de çok tehlikeli olur.
Dediğiniz gibi, bize karşı savaşta, şu anda sanki emeğinin sahibini yenmek için bütün sınıflar içimizde hortluyor. Sizin göreviniz, emeğin sahibinin çabalarıyla sağlanılan gelişmeyi, karşı bir sınıf saldırısıyla yenmek değildir. Çünkü siz bu amaçla bu örgüte, bu okula girmediniz. Verdiğiniz söz, aldığınız karar, bu okulun temel öğretilerine, felsefesine, siyaset ve savaş tarzına sonuna kadar bağlı kalacağınıza dair yemin içerek başladı, herkes söz vererek giriş yaptı. O zaman hiç kimse “şu nedenden ötürü anlayamadım, sözüm bir tarafa, kendim bir tarafa” deme cüretini gösteremez..
Bu ne anlama geliyor? Şimdiye kadar başaramayışımız büyük kusurumuzdur. Temel Önderlik gerçeğimize göre davranmayışımız büyük kötülüktü. Ama artık bir savaştır yaptığınız diyorum. Bu savaşta bizim de bir yerimiz var. Adım atmak, yaşamda da ileri adım atmak istiyorum. Esasta bizim yol arkadaşımız olmak isteyenler adına da, kararına da uygun olarak tutarlı günlük çabalarıyla göstereceklerdir. Bunun anlaşılmayacak hiçbir yanı yok. Nasıl düzen okullarında, düşmanın zehir zemberek kustuğu okullarda akıllı öğrenci olduysanız, PKK’nin temel okulunda da saygılı bir öğrenci olacaksınız.
Bu okul ki, elimizden alınan insanlığı kazanmadır.
Bu okul ki, insanlığı kazanmak için yol yöntemleri edinmedir.
Bu okul ki, savaş sanatının tüm inceliklerine ulaşmadır.
Öğrenebileceğiniz kadar, hedeflerinize ulaşabileceğiniz kadar öğrenin. Bana göre ortam elverişli. Halk okullarında bu kadar fazla bile. Bu yaşamı, savaşı kazanmak için veya en azından namusluca ölmek için ne gerekiyorsa tartışabilir. Tartışma özgürlüğü sonuna kadar hepiniz için vardır. Asırlık sorunlarınızı, konuşma imkanınız vardır.
Erkek-kadın bir aradasınız, her sınıftan insanlar olarak, hatta her ulustan komşular olarak bir aradasınız, ne alıp vereceğiniz varsa haykırın! Burada kimse korkmasın, içimde ne bitiyorsa, yaşam hakkı için hangi hayaller varsa, onu tartışmaya sokabilir. Bir tek şart var; tartışmanın disiplinine uyacaktır, bozmayacaktır, ajanlık yapmayacaktır. Temel amaca ve yaşam hakkına, hepinizin hemen hemen birleştiği içinizden kopan özgür yaşam hakkına saygılı olmaktır. Bunu istemek çok doğal ve çok haklı olan da ısrar etmektir.
Savaşı büyük tartışabilirsiniz. Binlerce olay var elinizde ve bu yüzden binlerce kayba yol açmışsınız. Yorgun musunuz? Ben bu halimle neden bu kadar tartışıyorum? Sevmek istemişsiniz, ilişkileriniz olmuş. Onları da tartışın, çünkü içinde ihanet var, kaçış var, çirkinlik var. Benim de var. Ben neden kendimi bu kadar tartışmaya açmışım? Neden korkuyorsunuz? Korkmayın! Genelevden bile gelen biri olsa, özgürce tartışırsa, onun benim başımın üstünde yeri vardır. Yeter ki, dürüstlük sözü versin, onun da başımızın üstünde yeri vardır.
Biz insanları kazanacağımıza inanıyoruz. Bu kadar kendimize güvenen bir hareketiz. Neden korkuyorsunuz? Biz burada her türlü hastalığı tedavi edecek güçteyiz. Tartışma hakkınızı kullanın. Ama tedavi olma gereğini de kesin öğrenin. Benim de var, ben de kendimi tedavi etmek için uğraşıyorum. Ayıp olan, hastalıkların çürütücü etkisi altında can vermektir. Yaşamımıza kasteden mikrobu temizlememektir. Ayakta gezen ölüler olmaktır. Bundan daha dehşetli tehlike var mıdır? Hepimizin yaşamı üzerinde büyük kabuslar, belalar, zalimler ve haksızlıklar vardır. Bunları yerle bir etmekten daha değerli ne olabilir? Müthiş çirkinlikler, zavallılıklar var. Bunlar akıyor adeta çehrenizden. Bunları temizlemekten daha değerli ne var?
Yaşamayalım mı? Hep utanmazlığı mı kader bilelim? Bir güzelliğe yol almayacak mıyız? Hep başkalarının uşaklığına mı oynayalım? Hep ağlayalım mı? Bozuk mu atalım birbirimize? Bu okulda bunlar sürdürülebilir mi? Bastıralım mı birbirimizi? Yüce kutsal bazı gelenekler geliştirmek istiyoruz, onları çiğnemek mi, uyanıklıktır?
Görüyorsunuz ki bu okul, halk ve devrim için yaşam okuludur. Dostların da yardımıyla, büyük bir özveriyle bu okulu hizmetinize soktuk. Bundan daha değerli ne var? Düşmanımız her yerde müttefiklerini de kullanarak en olmadık belalarını yağdırmıyor mu? Kullanmadığı silah kaldı mı? O halde büyük bir özverinin sonucu olarak kendinizi yeniden yeniden kararlaştıracak, düzenleyecek okul imkanını, çok büyük bir değer olarak hedefleyip düşman için ne kadar gerekliyse, yaşam için ne kadar gerekliyse öğrenip çıkış yapacaksınız.
Ben buna tutkunum mesela. Bir okulumuz olsun da, varsın hiçbir şeyimiz olmasın dedim. Oldum olası ben kaya altında, ağaçlar altında yer eşeledim hep. Benim hep okul deneyimlerimdi bunlar. Halen yaptığım yüzlerce okul yerlerimi hatırlıyorum. Bütün kaldırımları okul yaptım. Bütün yol güzergahları benim için okuldu. Bütün tanıdığım ağaçlar da benim için bir dershaneydi. Hiçbir şey gösteremezsiniz ki, orada bir öğretici işi yapmayalım. Bunu kendinize uygulayın, tam tersi geçerli. Halbuki bu halka en gerekli olan bu okul sistemiydi, PKK buydu.
Hatırlarım, Hakilerin, Kemallerin, Hayrilerin, Mazlumların da sistemi; kesinlikle benim bu geliştirmek istediğim okul sistemidir. Mazlum nereye gitse bir okul öğretmeniydi. Kahve, yol, yatak yeri bile bir okuldu. Hayri kesinlikle öyleydi. Haki, Kemaller tümüyle ayakta yürüyen öğretmenler gibiydiler. Bir tek saatlerinin bile boşa geçtiğini hatırlamıyorum. Bunlar bizim PKK’deki ilk öğretmenlerdir, yani propagandacılardır. Daha sonra bir çok sahte komutan peydahlandı. Altı ay geçiyor bir tane ders vermiyor. Binlerce pırlanta gibi fedai genç geliyor, onlara açmıyorlar, öğretmiyorlar. Zaman da yıllarca var. Peki bunları PKK’nin kutsal değerleriyle nasıl bağdaştıracaksınız?
Bir çoğu “imkanlar boldur, Önderlik çalışıyor yeter bize” diyor. Bunda büyük bir adaletsizlik yok mudur? Yalnız benim öğretmem yeterli mi? Kaldı ki ben esasları belirlerim, benim görevim biraz budur. Geniş propaganda ordumuz ise, silahlı propaganda ve hatta gerilla birliklerimizde propaganda ordusudur, gerçekleri açıklama gücüdür. Bu işi sizler yapacaktınız. Bir bakıyorum, hepsini benden istiyorsunuz. Alışmışsınız. Bazen hayretler içinde, “sen şu çeneni biraz patlatsan kıyamet mi kopar?” diyorum.
Tarihe bakın, bütün anlı-şanlı komutanlar, devrimciler birer etkili hatiptirler. Çoğunuzun sesi sinek vızıltısına benziyor. Büyük bir kısmı muğlak ve anlaşılmazdır. Bunu kabul etmiyoruz. Düşman dilinizi tıkamış, siz bunu burada sergiliyorsunuz. Dili olmayanın eylemi de olmaz! Birisinin dili ne kadar güçlüyse, eylemi de o kadar güçlüdür. Tutarlıysa, yalancı demagog değilse eyleminin yolu açıktır. Tabii PKK’ye türemiş bir çok hırsız var. Objektif, subjektif bir çok ajan sızıyor PKK’ye. Çünkü diyor ki, “PKK Kürdistan’ı ve onun halkının kaderini aldı götürdü”. Düşmanımız çok, hemen hemen dünyanın bütün belli başlı devletleri var, bir de bir çok hain-fesat var. Bütün yaşamları ihanet temeline bağlı. Bunlar büyük bir ayaklanma içinde. Ve her yöntemle sızma geliştiriyorlar.
Farkında olmadan sizler de onun sızmasısınız. Bu halinize bakın, ezici bir çoğunluğunuz objektif ajan konumundadır. Bakın, yetmeyen diliniz, yetmeyen davranışlarınız, yetmeyen anlayış kabiliyetinizin hepsi objektif olarak, Önderlik kuramına göre dolaylı düşman zeminidir. Mutlaka düşman bu zemini kullanacaktır. Nitekim çok da kullanıyor. Yakamızı bunlardan sıyıramayacak mıyız? O zaman yiğitlik nerde kaldı? Halk önderliği nerde? Hemen her yeriniz geçit veriyor düşmana. Açık söylemeliyim; duygularınızın büyük bir kısmı düşmanın geçit noktalarıdır. Düşüncelerinizin darmadağınıklığı, düşmanın kırk yerden geçidi haline gelmiştir. Temponuzun zayıflığı, Çanakkale boğazı gibi geçit veriyor düşmana. Örgütsüz kişiliğiniz, düşmana her yerden istediği gibi vurma imkanı veriyor. Ufkunuzun darlığı, hesaplarınızın küçüklüğü düşmanın bütün planlarının burnunuza değecek kadar etkili olma şansı veriyor.
Siz bunları öğreneceksiniz! Yoksa beni aldatamazsınız. Aldatırsanız ne olur? Benim de kendi tarzlarım var, kötülükte kimse benimle yarışamaz. Bu kadar kendini taşıyan bir kişi, herhalde sizin sandığınız gibi biri değildir. Düşünün, an be an düşmanına karşı ayakta kalmak için, her türlü hüneri gösteriyor. Nasıl size karşı yenik düşecek, sizi anlamayacak veya sizi affedecek?
Bundan çıkaracağınız tek sonuç; mütevazı, iyi bir öğrenci olmak, varsa komutanlıkta gözünüz, bunun esaslarına, kanunlarına ve kurallarına kesin anlam vermek, tüm sorunlarına kusursuz bir değer katmak, kazandırmak, görevi böyle talep etmektir. Bu okuldan çıkış başka türlü olamaz! Ben ölüleri neden savaşa göndereyim? Kuralları alt-üst edecek birini neden savaşa göndereyim, neden önemli görevler vereyim? Asla! Sanırım ilk defa bu devrede bunu deneyeceğim. Görev adamlarımızı, tamamen kanunların ruhuna uygun, biçim özellikleri kadar, an be an görevinin gereklerine ne kadar yeterlilikle yürüyecek? Bunları göz önünden geçirip ve bizi ikna ettikten sonra, görev adamı olmanıza karar vereceğiz.
Aslında başta bunu yapmalıydım. Yıllardır düşünüyorum, şimdi yapacağız. Biriniz gelecek, “ben görev istiyorum” diyecek. Okulumuzun öğretisini ne kadar iliklerine kadar öğrendiğini, her adımda nasıl başarıdan başka bir şeye fırsat vermeyeceğine dair gösteri yapacak, ant içecek ve ne kadar tetikte olduğunu günlük olarak gösterecek. Ancak bu temelde biz yetkiyi ona vereceğiz; insanlarımızı, savaşçılarımızı, silahlarımızı ona teslim edeceğiz.
Öyle kurnazlar türemiş ki, hiçbir silaha sahip çıkmaksızın, hiçbir savaşçıya değer vermeksizin komutanlık taslıyorlar. Hatta daha fazlasını istiyorlar. Artık buna kesin son verilmiştir. Komutanlık niyeti olanlar gerektiğinde kendine işkence bile ederek kendilerini hazır hale getirecekler. Ben artık bu komuta belasından kurtulmak istiyorum. Olmayacaksa olmasın. Binde bir isyan grubu olarak da savaşırız. Kaçacağımıza, teslim olacağımıza basarız bir şehri, vururuz. Onun da bir şanı, şerefi vardır. Gerilla komutanı olamıyorlarsa, isyanın kalabalığı olabilirler. Biz isyancılar, asiler grubu olarak girebileceğimiz yerlere gireriz.
Hesabınızı çok iyi yapın, gücünüz varsa görev talebinde bulunun. Şimdiden başlayın buna, daha devreye başlamadan bu işe başlayın. “Ben neyin komutanı olabilirim?” diye sorun kendinize. Bana proje geliştireceksiniz. Hangi dağda, bölgede, hangi kişilerle, silahlarla ne yapabileceğinizi belirleyeceksiniz. En son hepsini birleştirdim. Düşmanı bile hesapladım, bir plan koydum. Önümüze koyacak, ona göre onaylayıp onaylamadığımızı söyleyeceğiz. Komuta sistemi bundan sonra böyle yürüyecek ve haftalık bakacağız pratiğine. Ne kadar yürütüyor? Denetimcilerimiz olacak, rapor verecekler, biz de durumuna göre karar vereceğiz. Ya tamam devam et diyeceğiz, ya da ciddi bir aksaklık varsa, birincisinde uyaracağız, ikincisinde yol göstereceğiz, üçüncüsünde aynı durum tekrarlanırsa çok ağır cezalandıracağız. Bundan sonra kurallar böyle konuşacaktır. Bunlar temel derslerdir.
Dikkat edin! Önderlik dersleri ardından, onun daha bir somut ifadesi olan komuta dersi veya komuta çözümlenmesi böyle ele alınacaktır, somutluk kazanacaktır. Başka dersleri de burada görüyorsunuz. Temel bakış dersi, yani felsefeden, ekonomiye kadar nasıl yaşayacağız diyeceksiniz. Bunları da Önderlik ve savaş esaslarımızla bağlantılı ele alacaksınız. Yine yaşamın diğer zamanları vardır. Yani yaşam her an çarpışma değildir, her an ideolojik savaş değil. Bir de normal sosyal davranışlardır. Birbirine saygıyla hürmet, sevgiyle yaklaşım esaslarıdır. Bunlara da açıklık kazandıracağız. İncelikle, güzellikle, iyilikle olacaktır. Bunları da öğreneceksiniz. Okulun temel derslerinden biri de bu olacaktır. Terbiyeli yaklaşımın her sözün yoldaşlar için bir şeker olma gerçeğini bilmek gerekir.
Birçok yıkılacak yanlar var, ama yerine inşa edilecek olanı koyarak, sosyal etkinliğimizi de çok güçlendireceğiz. Hatta fiziki vücut derslerini de alacaksınız. Çünkü Yunan’dan beri “sağlam düşünce sağlam vücutta bulunur” sözü geçerlidir. Çoğunuzun vücuduna bakıyorum, kamburlaşmış. Bunlar da temel öğretiye terstir. Komuta yürüyüşü dik yürüyüştür. Engini görür, alnı açık ve havadadır. Tabii bu demek değildir ki, attığı adımların önündeki tuzağı görmez. Tam tersine, adımları da çok planlı atar. Söz ve adımı birleştirmede milim milimine ustalıklı hareket eder. Fiziğinizi bu anlamda doğrultacaksınız. En güzel insan figürleri boşuna Yunan’da, Roma’da görkemli heykellere nakşedilmemiştir. En güzel kadın ve erkek vücutları Roma ve Yunan heykellerinde vücut bulmuştur. Bunlar hâlâ görkemlidir ve klasik değerdedir.
Kendi gerçeğimize baktığımızda, her şey bunun tam tersidir. Bunları da aşacağız. Ayıptır, tabudur adı altında kendi ilkelliklerinize sevdalanmayacaksınız. Estetik, bir ders de bu okulda göz önüne getirilecektir. Buna hitap dersini de eklemiştik. Bu ezop dilini kesinlikle aşacaksınız. Tüm ünlü komutanların, siyasilerin çok etkili bir dili vardır. Bu dersi de mutlaka öğreneceksiniz. Toplu yapamıyorsanız, tek tek çekileceksiniz bir köşeye konuşacaksınız. Hangi dilde becerikliyseniz, o dilden konuşacaksınız. Biz her dili kabul ediyoruz. Yeter ki o dilin hitap gücünü kazanalım. Çoğunuzun bu sinek vızıltısı gibi anlaşılmaz ezop dilinizi artık dinlemek istemiyorum.
Bu temelde bir ders programınız vardır. Ben fazla müdahale etme gereği duymuyorum. Kendine güvenen herkes bu dersleri işleyebilir. Sınırlama koymuyoruz. Ama çerçeveyi de ortaya koymuşum. Buna göre olacak ve amacına ulaşacaktır dersler. Dersi veren kişi kendini sonuna kadar katacaktır. Bazen kulak kabartıyorum derslerinize, bana hiç çekici gelmiyor. Bir derse kendini doğru veremeyen asla komutan olamaz. Derslerin amacını inanarak, kanıtlayarak, özümseterek, kesinleştirerek vereceksiniz. Yoksa sırf can sıkmak için ders verilmez. Okulumuzda asla bu yaklaşıma yer olmaz.
Belki bazılarınız çok genç, böyle bir akademik çerçeveyi anlamayabilir. Ama anlayanlar var. Anlayanlar anlamayanlara rehberlik edecekler. Her öğrenci çok isteklidir ve çerçeveyi anlayabilecek yetenektedir. Yeter ki biraz rol sahipleri rehberlik görevlerini yerine getirsinler. Ben bu halimle bu halk okulunu tek başıma geliştirdim. Size bu kadar güç verdikten sonra, bu kadar malzeme, belge sunduktan sonra, hanginiz bir dersi yeterince veremem diyebilir? Dağlar kadar belge yığdık önünüze. Tecrübeyi de yaşattık. O açıdan artık bu devremiz bir zafer devresi olarak tamamlanacaktır.
Eski Kürt kimliğindeki bitmiş, yenilmiş insan yerle bir edilmiştir. Onun yerine, gözünü günümüzün en büyük devrimine dikmiş ve onun başarısı için gerçekten sınır tanımaz ufku, azmi kazanmış bir militan olup çıkacaksınız. Bundan daha değerli ne olabilir, bundan daha çok ne yaraşabilir? Bundan daha başka türlü biz neye yarayabiliriz? Karın doyurabilecek kadar bir iş var mı ülkemizde? On sekiz saat çalışsak, acaba bir somunu kazanabilecek miyiz? Hayır! Kazanılmadığını başkentimiz Diyarbakır’a bakın, anlayın. Bir çorba için yüzlerce binlerce kişi kuyruğa giriyor. Bu yaşam yolu olabilir mi? Bu toprakları da, bu topraklardaki insanlık kültürüne de en büyük düşkünlük bu değil midir? Bu yaşamayı hiç bilememek demek değil midir? İnsanlık bu kadar mı düşmeliydi?
Dolayısıyla, bizim için yegane olan, hem tek yaraşır, hem tek kabul edilir, hem de başka türlüsünün olmadığı bu işe, bu kutsal ve her şeyin kaynağı olan işe, büyük bir azimle, istekle, inançla ve bilinçle yaklaşım göstereceğiz ki, yaşamın yolunu açalım. Bu utanılası, lanetli yaşamın ve ölümün kefenini yırtalım. Bunun için mütevazı olun. Ama aynı zamanda başarı için gerektiği kadar ihtiraslı olun. Burası politik okuldur aynı zamanda. Gerekli esnekliği, kıvraklığı gösterin. Belki kesin nihai zafer için hepinizin gücü yetmeyebilir ama, eminim ki bu okulun izleyicileri er-geç bu temelde kesin zaferi yakalayacaklardır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/17 Aralık 1996