HABER MERKEZİ
Özel savaş herhalde savaşların en kirlisi, en vahşisi, en ahlaksızı, en çirkini, en pervasızıdır. Özel savaş komplocudur, yalancıdır, entrikacıdır, arkadan vurucudur, kalleşçedir. Özel savaş sinsidir, bölücüdür, parçalayıcıdır, nifakçıdır, zehir saçandır. Özel savaş tek kelimeyle çirkeftir. Dindarlarımızın deyimiyle Allah insanı böylesine bir savaş biçiminde korusun.
Tarihi incelediğimizde özelde özel savaş kavramıyla biz 1945’ten sonra daha doğrusu İkinci Dünya savaşı ardından sıkça karşılaşırız. Nedeni ise İkinci Dünya savaşı ardından birçok ülkede yükselen özgürlük mücadeleleridir. Ve birçok ülke bu özgürlük mücadelelerinde en çokta emperyalistleri zorlamışlardır.
Yine biliniyor İkinci Dünya savaşı öncesi emperyalistler halkların topraklarını işgal ederlerken direk, dolaysız askeri güçleriyle işgal ederlerdi. Buna siyaset bilimi klasik sömürgecilik diyordu. İkinci Dünya savaşında sonra emperyalistler yeni sömürgecilik diye tanımlanan çıplak askeri güçle işgal yerine kendilerine bağlı, bağımlı, işbirlikçi iktidarlarla varlıklarını sürdürmeye devam ettiler.
İşte tamda bu işbirlikçiliği hem gizlemek, hem işgallerinin devam ettiğini gizleye bilmek, hem de sömürünün üstünü örtmek için dolaysız savaş yerine her türden yalanı, ahlaksızlığı ve sahtekârlığı içeren savaş türü olan özel savaşa geliştirdiler.
Özel savaşın tehlikeli yönü çıplak savaştan daha büyük tahribatlara yol açmasından yatar. Özel savaş insanların ruhsal dünyasına ki buna psikolojik savaş diyorlar-müdahale eder. İnsanın duygusal duygu yüklü bir varlık olduğu bilincinden hareketle insanları yine toplumları manipüle etme imkânları her zaman vardır. Denilir ya “toplumlar inşa edilmiş gerçekliklerdir” diye bu sosyolojik tespitten yola çıkarak emperyalistler insanların ruhsal dünyasına müdahale ederek insanları etkilemeye, yönlendirmeye, kendilerinin istediği yere çekmeye çalışırlar.
Özel savaş bunu yapmayı hedeflerken iste başvurduğu silahların başında yalan, dolan, iftira, nifak tohumları ekme, bölüp parçalama bunlar yetmezse zora dayalı şiddet, kaçırma, vurma, gizliden katletme derken özcesi insanın bilinçaltını etkilemeye çalışırlar.
Özel savaşın en etkili kullanıldığı alanların başında insan ruh sahasına ilişkin olan özel savaştır. Ve biz bu kirli savaş biçiminin en ileri düzeyde yürütüldüğü yer olarak Şili’yi biliyoruz. Şili deyip geçmemek gerekiyor. Halkın oylarıyla başa gelmiş bir sosyalist halk liderini birkaç ay sonra iktidardan indirmiş hem de ona oy vermiş aynı halk tarafından bunu yapmışlardır.
Salvatore Allende ABD emperyalist çıkarları yerine Şili halkının çıkarlarını esas alarak birçok adım attığı için ona karşı insan aklının alamayacağı senaryolar gündeme getirilir. Ve dediğimiz gibi çok uzun süreyi almadan Salvatore Allende’ye karşı geniş bir kampanya oluşturarak Allende bir darbeyle görevden alınır. Daha sonra da katledilir. Şili tekrar “sağlam” ellere teslim edilir. Tarihin o en karanlık faşist cuntası olan Pinochet faşizmi ve diktatörlüğü işte bu ABD çıkarlarını korumak için iş başına getirilen bir cunta olmuştur.
Şili’de en belirgin kullanılan yöntem “YİRMİ YALAN BİR DOĞRU EDER” prensibi üzerine kurulmuş olan yalan makinesi olmuştur. Öyle bir ortam yaratılır ki adeta inanılmaması mümkün değildir. Devasa ABD basın yayını ve onlara yakın duran Şili basın yayını öyle bir atmosfer yaratırlar ki her insanı bu yalanlara ikna ederler. İkna edemediklerini ise zaten günlük olarak pompaladıkları yalanlarla en azından “acaba doğru mudur” sorusunu kendilerine sorduracak pozisyonuna getirirler. Getiremezlerse dahi insanların beyninde böyle bir kuşku bırakmaları bile onların zaferi ve başarısıdır. Bir kere insanlarda bu duygu yaratılsın gerisi adım adım gelişecek olan inançsızlık, iradesizlik, manipüle olma, yönlendirilme ve tabii ki istedikleri yere o insanları getirmedir.
TC tarihi boydan boya bir özel savaş yöntemiyle yürütüldüğü herkesin malumudur. Burada genişçe Türk özel savaşını açma gereği duymuyoruz. Ancak giderek Yeşil Türki Faşistlerin kendilerince geliştirdikleri bir özel savaş stratejileri vardır. Bu özel savaş stratejilerinin hiç şüphe yoktur ki birçok ayağı vardır. Öyle tek bir yöntemle hareket etmedikleri gerçektir. Ancak son zamanlarda çok sistematik olarak geliştirdikleri ve giderek çok fazla öne çıkarttıkları özel savaş stratejilerinden biri yalan üstüne kurdukları senaryolarını her gün başka bir bakış açısından, başka bir boydan, başka bir renkten, başka kaynaklardan, başka yazarlardan derken tekrar tekrar vermeleridir. Bir ay önce olmuş bir olayı yeniden yeniden işleyerek sanki yeni bir olaymış gibi hissi yaratarak insanları adeta boğan bir atmosfer yaratmayı esas alıyorlar. Bir kere insan bu atmosfere içerisine alındı mı gerisi farklı geliştirilen özel savaş yöntemleriyle insanları teslim alma yöntemi izlemektedir. Strateji “BİN YALAN BİR DOĞRU ANCAK ETSE DE YALANA DEVAM”dır.
Şöyle ki: Eskiden sigortalı olduğunu söylüyor ama şimdi milyoner. Ortadoğulu dikta rejimlerine git diyor ve halkları dinle diyor ama kendisi ve sahte İslamcılar Kürt halkına kan kusuyorlar. Bu yetmiyor bu kez tüm Ortadoğu’ya göz dikiyor. Suriye’nin bütünlüğünü savunduğunu söylüyor ancak Suriye’nin birçok yerini işgal etmiş durumda. Golan tepeleri meselesinde Trump’ı eleştiriyor ancak kendisi bir işgalci. Dindar olduğunu söylüyor ancak Kürtlerin namazını caiz görmüyor, Camilerini yıkıyor, Alevilere ne çektirdiği ortada. Dinle devletin ya da dinle siyaset işi yoktur diyor ama kendi din ulemalarına devlet yetkilileriyle kol koladır, yemin ederlerken Türkçülük üzerine yemin ederler. Asimilasyon bir insanlık suçudur diyor ancak Kürtlerin kendi dillerinde eğitim taleplerini teröristlik olarak ele alıyor. Hatta hızını alamıyor Kürt sorunu yokturdan Kürdistan diye bir yer mi vardıra geliyor. Üstelik yüzlerce kez belgeli bir şekilde Kürdistan var demişken, Kürt Sorunu benim sorunumdur demişken. PKK’lilerin Kürt halkını baskıladıklarını söylüyor ancak her gün meydanlarda binlerce polisiyle Kürt halkına saldırıyor, bodrumlarda yakıyor, mezarlıklarını bombalıyor.
Böyle sabaha kadar Erdoğan ve Kara partisi olan Akepe’nin yalanlar üzerine kurulmuş olan binalarını anlatıp yazıp durabiliriz. Çünkü bu Kara parti yalanlar üzerine inşa edilmiştir. Komplo üzerine kurulmuştur, bir ihanet ve de arkadan hançerlemeyle kurulmuştur. Yani kuruluşu bile yalan ve dolan üzerinedir.
Şimdi böyle kurulmuş bir Kara partinin başbakanına nasıl inanılır diye insan kendisine sorup duruyor. İşte bu soruları sorurken verilecek cevaplardan bir tanesi Sümer yaratımı olan köleleştirici yalanlarla insan zihnini çelen yetenekleri olduğunu söylemek zorunda kalıyoruz. Öyle bir yalan yeteneği ki yalan söylerken kızarmıyor bile. Söyledikleri ile yaşamı uyumlu olmasa bile kızarmadan söylüyor. Kendi yalanlarını bu kez veri alarak yine tekrarlıyor ama yine kızarmıyor.
Erdoğan’ın yalan makinesine bağlasanız da makinenin farklı titreşimlerden dolayı yalan söylediğini tespit etmesi imkânsız. Siz, Erdoğan’ın yalan söylediğini tespit edemezsiniz. Çünkü karşınızda Fransa devrim tarihinin o meşhur Fuche’sini çok mu ama çok aşmış bir fenomenle karşı karşıyasınız. Denilir ki Fuche hiçbir zaman duygularını gestiklerine, mimiklerine yansıtmazmış. Napolyon’u herhalde böyle perişan hale getirilenlerin başında Fuche geliyor diyorlar. Öyle ki Napolyon bu bukalemun tipe küfür de etse bu bukalemun renk vermezmiş. Ya da ona büyük bir ödülde verseler yine mutlu olduğunun tek işaretini onun yüzünden okuyamazmışsınız. Bu kadar ar perdesi yırtılmış bir kişilik. Ya da bu kadar mükemmel bir artist, oyuncu, sahtekâr, dalavereci, siyasetçi ve de bin yüzlü. İnsan düşünüyor da acaba bu Fuche’yi yalan makinesine bağlasalardı sonuç ne çıkardı?
Ya da Erdoğan’ı bağlasalardı acaba ne olurdu diye sormak belki daha ilginç sonuçları ortaya çıkarmaz mıydı?
Uzatmadan; Yalanlar üretmekte mahir olan bir Erdoğan ve Kara Partisi ile karşı karşıyayız. Ancak bilelim ki, yalanlarla gelecek inşa edilmez, inşa edilse bile ancak bir YALAN İMPARATORLUĞU inşa edilebilir. Bu YALAN İMPARATORLUĞU’NUN ömrü ise olsa olsa mumun yatsı zamanına kadar yanması kadar olabilir ki, ötesi sönmesidir…
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi/Kasım ENGİN