HABER MERKEZİ
Uzun zaman önceydi. O kadar uzun zaman önceydi ki insanlar kötülüğün, çirkinliğin, hastalığın, ne olduğunu daha bilmiyorlardı. Herkes bir arada yaşamanın güzelliğiyle hayata tutunur, saygı ve sevgi içerisinde bugünlerine sarılır, yarınlarını oluştururlardı. Toplumsal çıkarlar göz önünde bulundurulur, içine girilen her eylemsellik toplum ihtiyaçlarını karşılama eksenindeydi. Yaşam oluşturulur, üretim öncelikli sorumluluktu. Her kes görev ve sorumluluklarını bilir, nerde ne zaman hareket edeceğinin bilincindeydi.
Toplumun her kesimi kadın etrafında toplanır, tüm toplumsal sorunlar kadının adaleti doğrultusunda çözüme ulaştırılırdı. Çözümsüzlük denen olgu henüz lügatlere yerleşmemişti. Çözümleme gücüydü kadın. Güzel olan, iyiyi ve sevgiyi büyüten, hayat sunan ve üretici olan, insanı yarınlara ulaştıran ve hayata anlam katandı kadın. Dünün savunucu gücü, bugünün güzelleştiricisi, yarınlarının oluşturucusuydu kadın. Toplum tablosunun en güzel rengi, yaşam şarkısının en güzel melodisiydi kadın.
Doğaya hoyratça yaklaşımlar yoktu. Doğayı severdi insanlar, kendi gibi bilip, kendini bulmanın resmi gibi bakardı doğaya. Onlar için doğa üreten, besleyen, büyütendi. Her hangi olumsuz bir davranışa maruz bırakılmaz, yaralanan doğa yaralanan insan demekti. En kutsallarını doğadan almışlardı. Korkuları azdı doğadan yana. Sevmeleri ise toplumsallaşmanın büyümesine vesile olan… Oluşturan doğa, oluşturan kadındı. Kadına duyulan kutsallık çerçevesinde kutsal görülürdü doğa.
Sonra ne olduysa fesat karıştı aralarına, kötülükler bulaştı nefeslere. Nefret doğdu bir vakit. Ölüm kustu uzak geceler. Kadının kutsallığı kirletildi, doğadan kopmalar yaşandı. Toplum parçalandı, sınıflar çoğaldı. Toplumun çıkarları değildi artık hüküm süren. Yalnızca gücüne güç katmaya çalışan bir kesim vardı. Adına iktidar denildi, zorbaların zor mekanizmasıydı, toplumu her yönüyle kendine kul köle etmek isteyen bir sistem.
Hilekar, kurnaz ve güçlü erkeğin hükmüydü artık yeryüzünde kendisini sürdüren. Gençleri topladı etrafında ilk. Toplumun en dinamik kesimi olan gençliği… Gençlik topluma yabancılaştırılıp, gençliğin var olan potansiyeli sömürüye tabi tutuldu. Kadına karşı kullanıldı. Kurnaz ve hilekar erkeğin savunma gücü, sistemin amaçlarını gerçekleştirmenin saldırı aracı oldu.
En çok da kadına saldırıldı, insanlaşmanın oluşturucu gücü kadına. Zamanın zorlu sahnelerinden sıyrılarak gelen, topluma huzur içinde yaşama koşulları yaratan değerleri gasp edildi. Sonra kötülüklerin, huzursuzluğun, karanlıkların kaynağı diye tanımlandı. Cadı oldu yakıldı, ibret olsun diye kazıklara geçirildi. Biliyorlardı; kadınsız, kadının oluşturucu ve yaratıcı gücünden koparılmış bir toplum eli kolu bağlanılmış toplumdur. İstedikleri her şeyi yapabilecekleri, kendilerine kul köle edebilecekleri bir toplumdur. Bundan kaynaklı ilk adaletine saldırıldı, yaşam kuralları elinden çalındı. Zorla gasp edilip, kendi çıkarları doğrultusunda kullanıldı. Toplumun huzur, barış ve mutluluk içinde yaşamasını sağlayan ne kadar değeri varsa saldırıya uğradı. Cinin şişeden çıkması gibi, kötülükler saçıldı her bir yana. Hastalıklar çoğaldı, ölümler ve çirkinlikler. Güzellikler zincire vuruldu, iyilik ve sevgi karanlıklara gömülmek istenildi.
Zaman geçti. Geçtikçe zaman, şekli değişti sistemin. Özü aynıydı. Amacı birdi: Toplumun sömürülmesi ve sistem çıkarları doğrultusunda kullanılması! Araçlar çoğaldı, çoğaldıkça araçlar daha da kirlendi hayat. Öyle ki yaşanılmaz hale geldi. Yaşamının bir yerinde pişmanlık içine giren, bir şeyleri yüzüne gözüne bulaştırdığını anlayan insan, bu içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için her seferinde farklı bir şeye sarıldı. Kurtuluş yolu aradı bir zaman. Mücadeleler verdi, kan ve gözyaşı döktü. Kaybettiği özüne ulaşmak istiyordu. Ama sorun istemekle bitmiyordu. Hakikat bir bütündü. Mücadele de çok yönlülüğü gerektiriyordu. Her seferinde bir ayağını eksik bırakan insanlık, nerde yanlış yaptığının çok da farkına varamadı. Farkındalığını varamayan insan da her an sistemin geliştireceği saldırılara maruz kalmaktan kurtulamayacaktı.
Saldırıları çoğaldı sistemin. Tükettikçe tüketti insanı, sömürdükçe sömürdü insanı. İnsan insan olmaktan utanır hale geldi. Kadın güzelliğin değil, her türden kötülüğün ve çirkinliğin resmi haline gelmişti. Yeniden şekil değiştiren erkek egemenlikli sistem kapitalizm adıyla sahnedeydi. Yine kadını almıştı saldırılarının merkezine. Kadın üzerinden yapmadığı pislik kalmamıştı. Metalaşan, Pazar malı olmuş kadın vardı artık.
Parçalanan, parçalandıkça darma dağın olan bir gerçeklik vardı artık. Kendisini savunacak her türden savunma refleksi elinden alınmış, her şeye alıştırılmış, gelişen uygulamaları normalleştiren, normalleştirdikçe kurbanlık koyun gibi bıçağın altına boynunu uzatan bir toplum… Buydu işte! Erkek egemenlikli sistemin varmak istediği amaçlarını artık toplumun kendisi yapar hale gelmişti. Kendi kendini tüketen, etkisizleştiren, çürüten ve basitleştiren bir araç haline getirilmişti. Kendi celladına aşık kurban gibi, celladını taklit etti, katiline özendi.
Bu gidişata dur diyecek birilerinin çıkması gerekirdi. Sistemin bu hovardalığını darma dağın edip, toplumu yeniden kendi özüyle bütünleştirecek bir güce ihtiyaç vardı. Kararlı, kendinden öncekilerin mücadelesini de içinde barındıran, kendi özünün farkındalığına ulaşmış, bu farkındalık ekseninde anlam gücünü kendinde oluşturan bir güç… Mücadelesinin merkezine özgür yaşamı koyan, özgür yaşam doğrultusunda her türden fedakarlığı göze alabilen, bir an olsun tereddüt etmeden amaçlarının yolunda yürümenin güzelliğine erişmiş bir güç…
Bir zaman, çok da uzak olmayan bir zaman önceydi. Tarih sahnesine öncesini içinde barındıran, bugününü doğru çözümleyip bu temelde yarınlara yakınlaşan bir mücadele doğdu. İnsanlığın onur mücadelesini yürütmüş nice hareketin mirasçısıydı. Hepsinden bir parça barındırıyordu içinde. Biliyordu; çünkü hakikat bir bütündü. Ve mücadele bir bütünsellik içerisinde verilmeliydi. Dünüyle, bugünüyle ve yarınıyla. Dününü bilmeyen, geçmişinin farkında olmayan, günübirlik yaşamaktan kurtulamayacaktı. Günübirlik yaşayan ve bu temelde mücadele vermeye çalışanın ise özgür ve mutlu yarınlara ulaşması bir hayaldi ancak. Her an kendini yenileyen ve bu temelde topluma en vahşiyane saldırılarda bulunan erkek egemenlikli sisteme cevap olunacaksa, değişim ve dönüşümün anı anına yaşamsallaştırılması gerekirdi. Bu da ancak doğru bir bilinç, sağlam bir örgütlülük, yerinde ve zamanında eylemselliklerle geliştirilebilinirdi. Bunu başarandır PKK.
Bir geçmişin külleri içinden doğdu PKK. Kendisiyle beraber bir halkın doğuşuna vesile oldu PKK. Hakları, özgürlükleri gasp edilen bir halkın şahsında insanlığın yeniden kendisiyle buluşmasına zemin sundu PKK. İnsanlığın gerçek özüne dönüşünü sağlama yolunda özgürlük mücadelesini yürüttü PKK.
Önder APO’nun yaşam felsefesiyle gün geçtikçe büyüyen mücadele gerçekliği sistemi ciddi zorlamalara koyarken, sistemin her türden saldırılarının da merkezi oldu. En çok da kadına yaklaşımı konusunda zorlandı sistem. Kabul edemedi kendine, nasıl olurda bin yıllardır en ince ayrıntısına kadar ördüğü sistem böylesine zarara uğratılır. Bundan kaynaklı da sistem PKK’ye öfkelendi. Önderliğine yöneldi, elde ettiği her türden kazanımlarını kendi lehine döndürmeye çalıştı. Zor mekanizmasını her seferinden daha şiddetli bir şekilde kullandı. Tanrıların elinden ateşi alıp insanlara ulaştıran Prometous gibi Önder APO da özgür iradeyi maskeli-maskesiz tüm tanrıların elinden alarak insanlığa ulaştırdı. Bunun için Önder APO da İmralı kayalıklarına mahkum edildi. Öfkeliydi sistem, bir şekilde intikamını alacak, Önder APO’yu cezalandıracaktı. Ama buna karşı Önder APO da direnişi ve onurluca yaşamayı seçti. Onur mücadelesini daha da büyüttü.
Sistem en çok da kadının gittikçe kendi denetiminden çıkmasına, kendi özüyle daha da bütünleşmesine kızdı. Çünkü biliyordu; kendi denetiminden çıkmış, özgürlüğüne ulaşmış kadın, özgürleşecek olan toplum demekti. Önder APO ve PKK’de biliyor ve inanıyordu; kadın özgürleştirilmeden, kendi beniyle buluşturulup toplumsal öncülüğü yeniden eline verilmeden toplumun hiçbir kesimi özgürleştirilemeyecekti. Kilit nokta kadındı ve kadının da her halükarda özgürleşmesi gerekirdi. Mücadelesinin merkezine kadın özgürlük ideolojisini alması bundandı. Kadına biçtiği misyon kutsaldı. Kutsal olan kadın kutsal olan doğa demekti. İkinci doğa olarak kendi beninin farkına varan insan ve özgür yaşam kutsaldı. Bu kutsallık da özgürleşen kadınla korunabilir ve yarınlar oluşturulabilirdi.
Kürdistan dağlarının doruklarında mücadelesi verilen özgür yaşamın savunucu gücü gerilla insanlığı kendi beniyle buluşturma yolunda her geçen gün daha büyük kazanımlar elde etti. Özelde kadın özgürlük mücadelesiyle kadının misyonu anlam derinliğine ulaştı. Kadın ordulaşmasıyla birçok sınırı yerle bir eden PKK, tabulaşan ve gerçeklik olmaktan çıkan nice düşünceyi darmadağın etti. APO’culaşan, APO’culaştıkça PKK’lileşen kadın, özgürlüğü derinlemesine yaşayabilir. Kürdistan dağları bu mücadeleye meskenlik yapıyor. Gittikçe bu daha da büyüyüp, yaygınlaşıyor. Dağlardan köylere, şehirlere, her kesimin içinde yayılıyor. Çünkü biliyorlar! Özgürleşen kadın özgürleşen toplum demektir ve yaşam ancak özgürlüğüne ulaşmış kadınla korunabilir, yarınlar oluşturabilir.