BEHDİNAN
Yaşamın her yerinde ve anında bir arayış hali mevcuttur. Bilebildiğimiz kadarıyla ilk oluşumdan bu yana bu arayış hali sürekli olarak devam etmektedir. Ki oluşun kendisi de zamanla bağlantılıdır. Oluş olmaksızın bir zamandan bahsedilemez ve arayış da mümkün olamaz. Hayat bir akışkanlık içerisinde oluş diyalektiği temelinde arayışına devam etmektedir. Neyin arayışı gibi bir soru takılabilir kafamıza. Bugün nasıl ki her insan yaşamını oluşturma amaçlı farkındalıklarını geliştiriyorsa, evren de bir bütünen oluşumunu sağlama yolunda arayışlarını her geçen gün daha da güçlendirmektedir. Bunun en son halkası ve en yetkini olarak insan örnek gösterilebilir. Evrenin arayış ve kendini oluşturma sürecinde insan, müthiş zihni yapısıyla evrenin amacını başarıya ulaştırma yolunda en büyük adımı atan canlı olarak vurgulanması yanlış olmayacaktır. Kendi farkına varan doğa olarak da nitelenen insan, içine girmiş olduğu oluşum yolunda beklenenin altında bir düzeyde olsa da ilerlemektedir.
Oluşum, zaman ve arayış yolla bir bütünsellik kazandı mı anlam kazanmaktadır. Yol olmaksızın bir arayışın gelişmesi beyhudedir. Bundan kaynaklı nasıl ki evren ilk oluşumdan beridir içerisine girmiş olduğu arayışlarını önce tek hücreli canlılardan, çok hücrelilere, bitkilerden hayvanlara ve en son aşaması olan insanla geliştirmek istemişse; insanın kendisi de kendi farkına vardığı ilk andan itibaren oluşumunu tamamlamak için sürekli arayışların içerisine girmiştir. Ve sürekli farklı farklı yollar deneyerek bu oluşumunu daha da anlamlılaştırma çabasında olmuştur. Bundan kaynaklı yol kutsal denecek derece önem arz etmektedir. Yol olmaksızın hareket yani oluş da gerçekleşmez. Belirlenen yol doğrultusunda arayışlar oluşla sonuçlanır. Tabi oluşun sürekliliğini göz önüne getirdiğimizde yollar hiç bitmez. Sanıldığı gibi yollar durağan değil, sürekli bir akışkanlık içerisindedir.
Yol amaçtır. Uğruna ölümlere gidilen, bir an olsun tereddüt edilmeden yürünülen, çıkan engellere, setlere, zorlanmalara rağmen durmaksızın peşinde sürükleyendir. Evrendeki hiçbir şey, en küçük zerreden tutalım da yetkince donatılmış bir canlıya kadar amaçsız değildir. Bir amacın ortak oluşturucusu ve bütünün tamamlayanıdırlar. Çoğu, insan gibi farkında olmayabilir. Ancak her biri; farkındalığı ve anlamı zirveye ulaştırma çabasının birer yürütücüsüdür. İşte bu arayışa anlam verdirten ve farkındalığı geliştiren yolun kendisi olmaktadır.
Yol hakikattir, hakikat ise kendisinden vazgeçilemeyecek her şey. Bugün itibariyle insanlığın en çok üzerinde durduğu ve bu temelde arayışını geliştirdiği temel gerçeklik hakikat olmaktadır. Hiyerarşik devletçi sistemle beraber kaybettirilen hakikat olgusunun yeniden anlama kavuşturulması ve evrenin oluşumunu sağlama yolunda başarıya ulaşması için her an bir mücadele sürmektedir. Bazı çevrelerin aksine, hiçbir şey geçmişte yaşanıp bitmiş değildir. Geçmiş olsa da bugün hala yaşanırlılığını sürdürmektedir. Oluşun temel diyalektiği de budur. Olmuş olan bitmemiştir, gelecekte de kendisini yeni şekiller içerisinde sürdürmektedir. Şimdi de evrenin anlam ve oluşum arayışı bitmiş değildir. Kendisini her an tazeleyerek devam etmektedir. Hiyerarşik-devletçi sistem bu arayış ve oluşum yolunda büyük bir engel olabilir. Ancak yolun kutsallığında kendisini kutsamış yürekler bu amacı başarıya ulaştırma uğruna durmaksızın mücadelelerini sürdürmektedirler.
Yolu anlama kavuşturan bu yolda yürüyen, mücadele yürüten, hareket halinde olan yolculardır. Yolcusuz yol ifadeye kavuşmamış gerçekliktir. Yolda yolcu olduğu sürece akışkanlık gelişir ve oluşum sağlanır. Yolcusuz yol akışkanlığı olmayan, durağan bir gerçekliktir. Yol yolcuyla farkına varır, anlamın özünü yakalar. Yolcudur yolu güzelleştiren, yola heyecan, sevgi ve coşku katan. Yolcudur yolu ısıtan, geçmişi bugünle buluşturup yarınları oluşturan.
Yol yolcuyla yolcu da yolla tebessümler fırlatır göğün maviliğine, gecenin zifirisine, rüzgârın serinliğine, güneşin coşturan ışınlarına ve doğanın bin bir güzelliğine… Yolcuya yolu daha da güzelleştirip, anlama kavuşturan yolcunun yanı başında yürüme ve yaşama eylemini gerçekleştiren yoldaşıdır. Her girişim, hareket, mücadele beraber olmanın içtenliğiyle ve paylaşımın zarafetiyle koyulur yola. Belki de yoldaşı yoldaş yapan içtenliği ve paylaşımıdır. Paylaşım olmaksızın aynı yolda yürümek de mümkün değildir. Olsa dahi bir yere kadar, onun ötesi kopuş ve yok oluş. Hem, yoldaş dediğin yolu paylaşan ve omuzlayan değil midir?
Paylaşımın olduğu yerde bütünsellik vardır. Paylaşımlarla birliktelikler gelişir ve birbirini tamamlama gerçekleşir. Paylaşım, henüz açığa çıkmamış olanı kararlılık ve cesaretle açığa çıkarma eylemselliğidir. Paylaşımları çoğaldıkça insanın, anlam dünyası zenginleşir. Anlam dünyasında yeni kapılar açılarak yarınlara sarılma azmi sunar. Paylaşım, insanda evren içinde bir evren olduğunun farkındalığını yaratarak kendisiyle buluşmasını sağlar. Paylaşım, bilinçlendirir, bilinçlendirdikçe yeni yollar açar. Paylaşım, yolcunun yolla, yoldaşıyla bağını güçlendirir, koparılamaz bir hale getirir.
Peki ama bugün biz ne kadar yoldaşın yoldaşı olabiliyoruz? Evrenin bizim için belirlemiş olduğu ve bizden beklediği amaca ne derece kendimizi vermişiz? Bu temelde beraber yürüdüğümüz, ortak bir amaç doğrultusunda mücadeleye giriştiğimiz, yanı başımızdaki yüreklerle ne derece bir bütünselliğin içerisine girmişiz? Yoldaşın her bir duygusunu, ne derece yüreğimizin derinliklerinde hissediyor ve bu temelde bir paylaşımın içerisine giriyoruz? Yol uzadıkça yoldaşın yüküne, belini büken zorluklara gerçekten de destek olabiliyor muyuz?
Sistemin benliklerimizde oluşturduğu kişilikler nedeniyle tarihsel rolümüz yerlerde sürüklenmekte. Unutuluşların eşliğinde bir sürükleniştir. Bir kenarda kalmışsa eğer sorumluluk bilinci, yola koyulur bir vakit. Mücadele gelişir, benlikte çetin savaşlar yürütülür. Sistemler kavgaya tutuşur, kan dökülür, gözyaşı akıtılır, cesetler sıralanır bir bir. Baskın çıkarsa insan olan yan, yoldaş olur, koyulur yola yoldaşlarıyla beraber. Yok, eğer yenik düşer ve ezilirse; savrulur bir yaprak gibi, sönüp gider bir mum gibi, paramparça olur toprak gibi ve yoldaşı olmaz yoldaşın, kendisiyle düşürür hiç beklenmedik bir anda. Yara olur kanatır, acı olur sızlatır, gözyaşı olur incitir… Her türden kötülük olur ama yoldaş olmaz.
Bundan belki de sistem en çok paylaşımları dağıttı. Anayı esir aldı ilk. Değerlerini gasp etti, toplumu kölesi olarak gördü. Sonra doğaya yöneldi, hoyratça kullandı, acımadan göğsünün tam üstüne bıçaklar salladı. Toplumu paramparça etti. Kadını bir yere, erkeği bir yere oturttu. Herkes söylenildiği kadardı, onun ötesi yoktu, çekili sınırları aşmak ölmek demekti. Bireyler çoğaldı, çoğaldıkça bireyler topraktan kopuldu. Uzaklaşıldı topraktan, uzaklaşıldı yoldan, uzaklaşıldı paylaşımdan. Uzak tutuldu insan, insanca olan her şeyden. Gerçeklikler o kadar çok ki; neresinden tutulsa bir şekilde bir yırtık tutuşur elimize…
Şimdi her birimiz, sistemin benliklerimizde yaratmış olduğu bireyci, bencil ve toplumsallıktan kopuk çürümüş hallerimizle yaşama dayatıyoruz kendimizi. Çoğumuz bir yol hattındadır belki. Yolcusuyuzdur bir şeylerin. Belki de; var olan bu bireyci, sistemiçi ve hastalıklı yaşayışımıza karşın özgür soluklu bir yaşam oluşturma arayışındayızdır. Yine de, bu yolun en aktif takipçisi ve arayanı olsak da var olan sistem içi yanlarımızı üstümüzden atamadığımızdan kaynaklı acı son; sistemin pençelerinde ezilmekten kurtulamayan zavallı benliklerimiz. Bu nedenle her insanın öncelikli olarak kendi hakikatine ulaşması gerekir. Yani yola gelmelidir. Hakikatiyle yüzleşip, mücadele etme kararlılığı verdiği sürece yolda ilerleyen olabilecektir. Ve yolda yan yana yürüyeceği yoldaşlarıyla bir bütünü tamamlayabilir. Gelişen paylaşım temelinde ve aşk düzeyinde bağlı olunan yolun başarıyla oluşu sağlanabilir.
Herkesin bir tanımlaması vardır. Yoldaş denince ilk akla gelen ne diye sorulduğunda kimi bir cümleyle kimisi de sayfalar dolusu yazılarla izah etmeye çalışır. Yanlışı, doğrusu sorulmaz. Bir his olayıdır yoldaşlık. Yetersiz ya da eksik olabilir ancak duygu dünyasının bir yerinde yer edinir.
Yoldaşlık sözüyle özüyle bir, yoldaşla bir olandır.
Yoldaş dediğin; soytarı gülmelere, yalan sözlere, yapmacık davranışlara geçit vermeyendir.
Yoldaş olan; dünün saplantısı içinde kalmadan, yarının kaygısına kapılmadan anın güzelliğinde yürekteki gülmelere ulaşandır.
Yoldaş; yoldaş diye hitap edilerek yoldaş olunamayacağını bilen ve o temelde kendinde içselleştirendir.
Yoldaşlık; yeri geldiğinde yoldaşın acısına, kederine, hüznüne ve gözyaşına ortak olmadır. Yeri geldiğinde coşkusunu, heyecanını, sevincini ve gülmelerini çoğaltabilmedir
Yoldaşlık karşılıksız bağlanmayı gerektirir.
Yoldaş o dur ki; kendisi istediği için değil, olması gerektiği için, evrensel oluş gerçekliğini başarıya ulaştırma sorumluluğuyla yoldaşına yaklaşandır.
Yoldaş o dur ki; uzak gecelerde bir yıldız olup misafir olmaktır göğüne yoldaşın. Bazen dolunayla tüm zifiri karanlıkları yırtıp sıcak bir selam olup yüreğe yerleşmektir.
Yoldaşlık bazen bir rüzgâr olup esmektir etrafında ve taramaktır saçlarını yoldaşın.
Peki, sizce yoldaşlık nedir? Kime yoldaş dersiniz? Siz ne kadar yoldaşın yoldaşı durumundasınız.
Diren RONAHİ