HABER MERKEZİ – Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması amacıyla zindanlarda başlatılan açlık grevi eylemine 4 Ocak günü başlattıkları 8’er kişilik ve 5’er günlük dönüşümlü açlık grevi eylemleriyle destek veren Tevgera Ciwanên Şoreşger aktivisti gençler, eylemleri hakkında ajansımızın sorularını yanıtladı.
Yunanistan açlık grevi direnişçileri Şiyar Amed ve Brûsk Serhed, İmralı cezaevinde Önder Öcalan’a yönelik uygulanan tecridin sadece Öcalan’a değil, O’nun şahsında gençlere, kadınlara ve tüm insanlara karşı uygulandığını belirterek, Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanarak tüm halkların da özgürlüğünün sağlanacağını ifade ettiler. Eylemleriyle sadece tecridin kırılmasını değil, bir bütünen Önder Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlamayı amaçladıklarını belirten direnişçiler, herkesi de bu direniş etrafında kenetlenmeye çağırdı.
Şiyar Amed ve Brûsk Serhed ile yaptığımız röportajın tamamı şu şekilde:
Türkiye ve Bakurê Kurdistan’daki zindanlarda sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması amacıyla açlık grevine başladılar. Sizler de burada TCŞ olarak destek amaçlı bir açlık grevi eylemi başlattınız. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şiyar Amed: Öncelikle Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde Önderliğimizin fiziki özgürlüğü noktasında açlık grevi direnişi başlatan bütün yoldaşlarımızı tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim hamlesi çerçevesinde selamlıyor, saygılarımızı iletiyoruz. Kamuoyunda gündemini koruyan tecrit koşulları şu an itibariyle başlayan bir tecrit değil. Cezaevinde direnen yoldaşlarımızın amacı sadece tecridin kırılması da değil, bu anlamda aslında durumun iyi anlaşılması gerekiyor. 22 yıla yakın bir süredir devam eden bir esaret durumu var, tecrit durumu var. TC devletinin bu süre zarfında her türlü kirli politikasını İmralı’da Önderliğimize karşı uygulama durumu vardı. Bu anlamıyla Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde bulunan yoldaşlarımızın tek bir amacı vardır; bu da Önderliğimizin fiziki özgürlüğünün bir an önce sağlanması gerektiği noktasında bir direniş hamlesidir. Bu anlamıyla süreci, direnişi, eylemi bu anlamıyla yorumlamak ve değerlendirmek daha doğru olacaktır. Tabi cezaevindeki yoldaşlarımız her dönemde olduğu gibi bu süreçte de öncülük misyonlarını yerine getirdiler. Aslında sizin de bildiğiniz üzere yakın süreçte 2018-2019 sürecinde de sayın Leyla Güven’in öncülüğünde cezaevlerinde gelişen bir direniş hamlesi mevcuttu. Bu direniş hamlesi 200 günü buldu. Ölüm oruçları başlatıldı. 9 yoldaşımızın fedai bir şekilde eylemi gerçekleşti. Ama sonuç itibariyle tecrit paramparça edildi. Dünya kamuoyunda aslında tecridin bir suç olduğu gerçekliği açığa çıktı. Bu anlamıyla tecridin zaten kendisi bu ülkede, Avrupa’da dünyanın her yerinde hukuki bir suçtur. Bir insanı tecrit politikasıyla yalnızlaştırmak, onu mevcut toplumsallığından koparmak bir suçtur. Bu anlamıyla tecridin kendisi hukuki bir suç iken, Önderliğimizin esareti insani bir suçtur. Bu anlamıyla biz zaten her seferinde bunu dile getiriyoruz. Aslında Önderliğimiz şahsında kadın tecrit edilmiştir. Önderliğimiz şahsında gençlik tecrit edilmiştir. Ve yine Önderliğimiz şahsında ezilen bütün halklar tecrit edilmiştir. Bu anlamıyla içinde bulunduğumuz süreçte artık Önderliğimizin özgür yaşayabileceği koşulların bir an önce gerçekleşmesi noktasında bir direniş hamlesi gelişmiştir. Bu kesinlikle TC devletinden bir talep değildir. Bu anlamıyla bilindiği üzere özgürlük verilmeyen bir şeydir. Özgürlük alınan bir şeydir. Bizler de Önderliğimizin fiziki özgürlüğü sağlanana kadar direnişimizi her alanda büyüteceğiz. Herkesin şunu iyi anlaması gerekiyor. Evet, bugün cezaevinde yoldaşlarımız sürece öncülük yapıyorlar fakat bu direniş sadece dört duvar arasındaki yoldaşlarımızla sınırlı kalmamalı. Bu sadece yoldaşlarımızın başlatmış olduğu bir direniş hamlesi değildir. Bunu büyütmek, geliştirmek ve her alana yaymak öncelikle gençliğin, kadının ve ezilen bütün halkların ortak desteği ile büyütülmesi gerekiyor. Bu sadece Kürdistanla sınırlı kalmamalı. Bugün Türkiye metropollerinde yaşayan bütün gençlere çağrımız şudur: Önderliğimiz özgür olmadan gençlik özgür olmaz. Önderliğimiz özgür olmadan kadın ve ezilen hiçbir halk özgür olmaz.
Bu anlamıyla tekrardan cezaevlerinde başlatılan bu direniş hamlesini saygıyla selamlıyoruz. Bu uğurda 2018-2019 yılında fedai bir şekilde direniş hamlesinde aktif yer alan 9 yoldaşımızın anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Tabi bizim de şu an bulunduğumuz Yunanistan’ın Lavrio kampında ülkesinden göçe zorlanmış, TC faşizminin baskılarından dolayı, cezalarından dolayı buralara kadar gelmiş bir bileşen ile bizler de Yunanistan gençliği olarak kadınıyla halkıyla bir bütünen direniş hamlesi içerisinde bulunuyoruz. Cezaevlerindeki talebi, iradeyi, eylemselliği bulunduğumuz alana taşımak her şeyden önce bizim gençlik olarak, kadın olarak ahlaki ve politik bir görevimizdi. Biz de bunu geç kalmadan bir an önce yaşamsallaştırmak istedik. Sizin de bildiğiniz üzere bugün Yunanistan’ın Lavrio kampında 14 güne yakın bir süreçtir, 5’er gün dönüşümlü olacak şekilde gruplarımız vardır. Ve direniş hamlesinin 14’ncü günündeyiz. 8’er kişilik gruplar halinde direnişimizi büyütüyoruz. Yoğun bir talep var. Bu talep içerisinde sadece Kürtler değil, Araplar, Afgan dostlarımız da direniş içerisinde yer almak istediklerini belirttiler. Sürece karşı hazırlığımız, inancımız ve irademiz nettir. Bunun sonucunda bu direniş hamlesinde, gerçekten nasıl 2018 yılında zindanların direnişiyle TC faşizmine diz çöktürüldüyse, bu süreçte de tekrardan TC faşizminin ciddi anlamda kırılacağını ve Önderliğimizin fiziki yaşayabilir koşulda yaşamını devam ettireceğine olan inancımızı tekrardan yineliyoruz.
Şu an açlık grevinde kaç kişi var Yunanistan olarak? Tam olarak ne zaman başladı açlık grevi? Ve grevdeki arkadaşların durumu nasıldır?
Şiyar Amed: Biz buradaki direnişimizi 4 Ocak 2021 tarihinde başlattık. Bilindiği üzere 4 Ocak 3 kadın yoldaşımızın (Sêve Demir, Pakize Nayız, Fatma Uyar) katledildiği gündür. Şehit Pakize, Seve ve Fatma yoldaşımızın katledildiği güne tekabül ediyordu. Günün anlam ve önemine ilişkin bizler de açlık grevi direnişimizi bugünde başlattık. 4 Ocak’ta başlayan direniş hamlemiz, bugün 3’ncü grubumuzun devraldığı bir sürece doğru ilerliyor. Tabi 5 günlük dönüşümlü 8’er kişilik gruplar halinde direnişimizi sürdürüyoruz. Direnişte şu nettir: Sonuç alıncaya kadar direnişimiz sürecektir. Bu anlamıyla direnişte bulunan her yoldaşın moral ve motivasyonu yerinde. Muazzam şekilde destekler geliyor. Gerek Avrupa’dan gerek ülkeden her açıdan ciddi anlamda destek ve talep yoğunluğu var. Bu anlamda sadece Kürt hareketinden değil, Kürt partilerinden değil Halkların Birleşik Eylem Platformu çerçevesinde bir araya gelen dostlarımızın da bu yönlü desteklerini görüyoruz. Biraz da o maneviyatı hissedebiliyoruz. Bu anlamıyla biz de Yunanistan’ın Lavrio kampında belirttiğimiz üzere çok sayıda yoğun talepler ışığında direnişimizi sürdürmekteyiz.
Grevdeki arkadaşlar kimlerdir? Daha önce açlık grevine katılanlar var mı? Varsa ne amaçla katılmışlardır?
Şiyar Amed: Biraz önce belirttiğimiz üzere yakın süreçte 2018-19 yıllarında ‘Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistan’ı Özgürleştirelim’ hamlesi çerçevesinde başlatılan bir direniş vardı. Açıkçası bu direniş hamlesi öğretici oldu. Öğretici olduğu kadar ciddi anlamda bedel isteyen bir süreçti. 9 yoldaşımızın şehadeti, fedai eylemi gerçekleşti. Daha önce bu süreçte kalmış, yer almış yoldaşlarımız da var. İlk defa bu direniş hamlesinde yer alan yoldaşlarımız var. Aslında bu anlamda tecrübe ile birlikte bir inanç da vardı. Her arkadaşımız aslında duruşuyla, yaklaşımıyla, eyleme bakış açısıyla bu inancı, bu iradeyi insan görebiliyor. Elbetteki bugün 5 günlük dönüşümlü bir şekilde başlatılan bir direniş hamlesi mevcut. Ve fakat şu da iyi biliniyor. TC faşizmi yıkılmalı. Bu anlamıyla bu direniş büyütüldüğü oranda TC faşizmi geriletilecektir ve tarihin çöp sepetine atılacaktır. Bugün sadece cezaevinde dört duvar arasında sınırlı kalmamalıdır. Tabi bizim de hem yoldaşlarımıza destek, hem de ortak amaç etrafında Önderliğimizin fiziki özgürlüğü noktasında başlatmış olduğumuz bir direniş hamlesidir. Bu anlamıyla biraz önce de ifade ettiğimiz üzere TC faşizminden adım atılmadığı takdirde daha radikal kararlarla önümüzdeki sürece yönelik hazırlığımız da vardır. İnancımız da nettir. İrademiz de bu noktada ortadadır. Kimse bu saatten sonra Kürt halkının iradesini, inancını sorgulayamayacaktır. Ne gerekiyorsa bunu eylemsellik noktasında ortaya koyacağımızdan da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin Ortadoğuya yansımalarını nasıl buluyorsunuz? Öcalan üzerindeki tecrit politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şiyar Amed: Yani ifade ettik. Aslında Önderliğimize uygulanan tecrit, kadına, gençliğe aslında bütün ezilenlere yönelik geliştirilen bir tecrit politikasıdır. Yani bugün kapitalist modernitenin mevcut dünya halklarına neyi vadettiğini hep birlikte görüyoruz. Tamamıyla kölesel bir yaşam, düşünemeyen, kendisi ile sınırlı kalan, bireysel bir yaşam gerçekliği ile karşı karşıyayız. Ve bu bireysel yaşam ile köleleşen, robotlaşan, nesne haline gelen bir insan duruşu ile karşı karşıyayız. Aslında Önderliğimizin duruşu, geliştirmiş olduğu demokratik manifesto bütün ezilen halklara, gençliğe, kadına umut ışığı haline geliyor. İnsanlar bunu sahipleniyor, doğru buluyor. İnsanlar Önderliğimizin demokratik manifestosu çerçevesinde aslında ahlaki ve politik bir yaşamın yaşanılabileceğini görüyor. Ve bu anlamıyla bugün sadece Kürdistan’da değil bugün dünyanın her alanında Önderliğimizin geliştirmiş olduğu manifesto biraz daha insanlardaki demokratik siyasetin, demokratik yaşamın tekrardan yaşanılabileceği düşüncesiyle bir umut ışığı haline geliyor. Bu anlamıyla herkes şunu iyi görmeli. Önderliğimizin mevcut özgürlüğü Ortadoğu’nun özgürlüğüdür. Ortadoğunun özgürlüğü, bütün dünyanın demokratikleşmesi noktasında bir umut ışığıdır. Tabi ki bu anlamda Önderliğimizi sadece Kürdistan nezdinde ele almak yetersiz ve çok dar olur. Bu anlamıyla Önderliğimiz ulusal, ulusal olduğu kadar da halkların Önderidir. Halkların özgür iradesinin temsilidir. Halkların özgür iradesi bugün TC faşizminin elinde her türlü barbar, vahşi politikalara, tecride karşı 22 yıldır direniyor. Bu direnişi de tekrardan buradan selamlıyoruz. Bu direniş önünde de saygıyla eğiliyoruz. Biz şuna inanıyoruzki bu direniş bütün halklara sirayet edecek. Bütün ezilen kesimler de Önderliğinin özgür yaşayabilir koşulların gerçekleşebilmesi için de şu süreçten itibaren direnişi büyütecek, sahiplenecek ve bulundukları her alanda da geliştireceklerine inanıyoruz.
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya dair raporları olmasına rağmen tecrit devam ediyor. Bu noktada uluslararası hak savunucularının, hükümetlerin sessizliğini nasıl yorumluyorsunuz, bu bağlamda bir çağrınız var mı?
Şiyar Amed: Bir şeyi iyi ortaya koymak gerekiyor. İyi tespit etmek gerekiyor. Tecrit 1-2 yıldır süren bir tecrit değil. Önderliğimizin esareti 22 yıla yakın bir süredir devam ediyor. Ve ilk günden bu güne kadar Önderliğimize karşı geliştirilen bütün politikalar tecrit politikasıdır. Soykırım politikasıdır. İzolasyon politikasıdır. Bu anlamıyla bu yeni geliştirilen bir şey değil. CPT’nin raporu elbetteki anlamlıdır. Fakat yeterli değildir. Hiçbir şekilde yeterli bulmuyoruz. Sözlü olarak, yazılı olarak ifade edilen bir şeyin sonuçlanması gerekiyor. Mevcut tecridin kırılması bir tarafa, artık Önderliğimizin özgür yaşayabileceği koşulların gerçekleşmesi adına CPT’nin bir tavır belirlemesi gerekiyordu. Daha önce bildiğiniz üzere hareketimiz, belirli kurumlarımız defalarca İmralı cezaevinde Önderliğimize yönelik vahşi politikalarda bir tecridin geliştirildiğini ifade etmişti. Tabi ki 22 yıllık bir tecrit ile karşı karşıyayız. CPT’nin bu yakın dönemde yaptığı açıklamayı biz günah çıkarma olarak nitelendiriyoruz. Neden bu kadar süre beklenildi? Neden şimdiye kadar herhangi bir tavır sergilenmedi? Neden uluslararası arenada Türkiye devletinin mevcut zihniyeti mahkum edilmedi. Bunlar sorulardır ve cevapları verilmeli. Bu anlamıyla evet, Önderliğimize yönelik geliştirilen bir tecrit politikasına ilişkin bir açıklama var. Bir rapor var. Anlamlıdır, değerlidir. Ama bunun bir de pratiğinin olması gerekiyor. Bu politikanın her yerde teşhir edilmesi gerekiyor. TC faşizminin aslında bu zihniyetini mahkum etme adına bir yaptırımın olması gerekiyor. Fakat bu olmadı. Yani herkes şunu bilmeli. CPT belirli dönemlerde TC devletinin belirlemiş olduğu kararlar doğrultusunda hareket ediyor. Biz CPT’nin hiçbir şekilde bağımsız bir şekilde hareket ettiğine inanmıyoruz. Bu anlamıyla eğer CPT kararında netse, samimiyse TC faşizminin tecrit politikasını bütün uluslararası arenada teşhir etmeli, mahkum etmeli ve Türkiye’yi yaptırıma tabi tutmalıdır. Biz ancak o zaman CPT’nin samimiyetine, bağımsız olduğuna inanacağız. Bunun ötesi Önderliğimize dönük geliştirilen her türlü baskıya, tecride karşı biz CPT’yi öncelikli, birinci dereceden sorumlu olarak görüyoruz. Bu tür kurumlar da şunu iyi bilmeli. 72 yıllık bir yaşam ve bu yaşam içerisinde halkların demokratik bir şekilde yaşayabilmesi, özgür bir şekilde yaşayabilmesi için adanmış bir yaşamdır.Ve Önderliğimizin şu an itibariyle fiziki yaşı mevcut tecrit politikalarını bir tarafa bırakalım, artık esaret koşullarında bile ciddi anlamda bir tehlike arz edeceğini düşünüyoruz. Kötü bir şey düşünmek istemiyoruz. Aksi bir şey düşünmek istemiyoruz. Fakat var olan bir gerçeklik var. Eğer farklı bir durum gelişirse bundan CPT sorumludur. Bundan TC faşizmi sorumludur. Buna karşı bizlerin de tavrı nettir. Öylesi bir durumda bizlerin de neler yapabileceğini, gençliğin, kadının, ezilen halkların neler yapabileceğini de oturup hep birlikte göreceğiz.
Buradan tekrardan CPT’ye, AİHM’e, yine bütün ezilen halklara şu çağrıda bulunmak istiyoruz. Gençliğe bir çağrıda bulunmak istiyoruz. Kadına çağrımızı yineliyoruz. Bulunduğunuz her alanda eylemsellikse eylemsellik, direnişse direniş… Bulunduğunuz her alanda direnişi büyütmek sizin ahlaki ve vicdani bir sorumluluğunuzdur. Bu Önderlik öyle bir Önderliktir ki, ezilen bütün halkların özgür yaşayabilmesi için fiziken 22 yıldır esaret altında, tecrit altında olan bir Önderliktir. Bizim de bugün Önderliğimize karşı sorumluluğumuz vardır. Bizim bugün Önderliğimize ahlaki ve vicdani sorumluluğumuz vardır. Bu sorumluluğu yerine getirmek de vicdanen hepimizin sorumluluğu olmalı, gündemi olmalı. Nerede olursak olalım bu direniş büyütmek öncelikli hedefimiz olmalı diyorum.
Tekrardan bu direnişte bulunan, öncelikle Türkiye ve Kürdistan metropollerinde esir tutulan yoldaşlarımızın direnişini selamlıyoruz. Bizlerin de burada bu direnişin büyütülmesi noktasında, gelişmesi noktasında elimizden ne geliyorsa fazlasını yerine getireceğimizden hiçbir yoldaşımızın kuşkusu olmamalı. Bulunduğumuz her alanda direniş bizim esasımızdır. Önderliğimizin özgürlüğü de tek amacımızdır. Bu yoldaşların çağrılarına ses olmak da bizlerin görevidir diyorum. Tekrardan Önderliğimiz şahsında direnen bütün yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Brûsk Serhed ise ajansımıza konuşarak şunları ifade etti:
“Tevgera Ciwanên Şoreşger Yunanistan temsilciliği adına açlık grevi eylemine başladık. Bu açlık grevlerinin başlamasının sebebi, Önderliğimizin üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması ve zindanlardaki açlık grevi eylemine destek verme amaçlıydı. Biliyorsunuz zindanlardaki açlık grevi eylemi şu anda 51’nci günde (röportajın yapıldığı gün), Yunanistan olarak da açlık grevi eyleminin 13’ncü günündeyiz. 3’ncü grup olarak biz perşembe günü devraldık, Salı günü 4’ncü gruba devredeceğiz.
Buradan bütün yurtsever halkımıza ve zindanlara sesleniyoruz. Birlikte bu mücadeleyi yükseltelim ve Önderliğin üzerindeki bu tecridi kaldırıp, özgürlüğünü sağlayalım. Hep beraber el ele verelim. Biz bunu başaracağımıza yürekten inanıyoruz.”