HABER MERKEZİ –
“Heval Ararat ile yaşayan her yoldaşın, kendisiyle umutlu ve heyecanlı zamanlar geçirdiği bir gerçektir. Nasıl ki güneş kendini kasıp kavururken etrafındaki her şey ve herkesi de bu sıcaklıkla ısıtırsa, Heval Ararat da yüreğindekileri yaşama ve etrafındakilere taşırırdı. İnsanın bütün öz güzelliği ile yaşama akması için yaşamı yüreği dolup taşacak kadar sevmesi gerekir. Heval Ararat’ın bütün o heyecanlı halleri, durulmayan gülüşü de hep o sevginin bir taşma haliydi. Bu heyecan yanaklarını al al kılıyor, gözleri parıldıyor ve öyle başlıyordu her sözüne.”
Kod Adı: Ararat Zerzan
Adı Soyadı: Bêrîvan Önal
Doğum Yeri: Bedlîs-Tetwan
Anne-Baba Adı: Lale-Seyithan
Şehadet Tarihi ve Yeri: 1 Eylül 2020
Medya Savunma Alanları
İnsan yüreğini avucuna alıp ona baktıkça içindekileri dile dökme istemini derinden hissediyor. Ancak yüreğimizdeki onca duygu ve hissi nasıl dile getireceğimizi bilemiyoruz. Bütün duygular yaşam damarlarımıza öylesine berrak bir akışta ki, bu berraklığı tanımlayacak derecede sade ve güzel ki bunu ifade edecek kelime yok. Bu dağlarda Heval Ararat her yoldaşta anlamlı izler bıraktı. Nasıl ki katılmadan önce tanıştığı herkeste anlamlı anılar bıraktıysa, Ankara’da onlarca arkadaşı etkileyip devrimci olmalarını sağladıysa, bu kutsal topraklarda da bir an bile tereddüt etmeden fedakârca, bir fedai olarak yaşamın her alanı ve anında hepimizi etkiledi. Onun yoldaşlık bağları, Önderliğe olan sevdası daha katılmadan önce de çok güçlüydü. Bu sevda gittikçe büyüdü ve öyle bir aşamaya geldi ki, artık bu sevdanın bir türküsü oldu.
İnsanlar ilk doğumda kendi adlarını seçemezler ama gerçek doğumda hakikat arayışına giren bir savaşçıysanız eğer bu kutsal hak size bahşedilir. Ve siz kendi özünüzle buluşarak, sizden önce hakikate erenlerin isimlerini almak istersiniz. İkinci doğum sancılı olur; emeklersiniz ilk başta, sonra kendinizi bulmaya çalışırsınız. Böylece daha da yakınlaşırsınız GÜNEŞ’e. GÜNEŞ’e yakınlaşmak demek aynı zamanda feda demek oluyor bizim literatürümüzde. Beyniniz ve yüreğiniz ile bağlanmışsanız sımsıkı, bırakmaz çeker sizi hakikate. Ronahî ve Bêrîvan Yoldaş nasıl ki ateşten çember olup Zîlan’a doğru yol aldılarsa, Ararat arkadaşın şahsında da bu kutsal an gerçekleşti. Ararat arkadaşı onlarsız anlatmak olmaz çünkü onlar katılımında başat rol oynayan kahramanlardı. Anlamın sırrı böylesi bir doğumda gizliydi. Çünkü; daha ilk doğumda Bêrîvan ismini almıştı ve bu ruh ona bahşedilmişti. Partide önce Ronahî ismiyle bütünleşti, çok geçmeden de fedaileşip Ararat ile eyleme dönüştü.
Hevala Ararat için ise bütün sözcükler bu berraklığın güzelliğinde dile gelmek, yürekten yüreğe akmak istiyor. Heval Ararat bir keresinde, ‘Bir gün şehit düşersem beni de yazar mısınız? Beni yazmanızı çok istiyorum’ demişti. Biz de ona ‘İnsan yoldaşının güzelliklerini illa şehit düştüğünde yazmak zorunda değil ki. Biz seni yaşamın güzelliğinde keşfetmişiz. O zaman yaşamın güzelliğinde yazacağız’ demiştik. O yine de, ‘Şehit düştüğümde beni yazın, çok güzel yazacağınıza inanıyorum’ demişti. Bir yoldaştan hiç duymak istemeyeceğiniz sözcüklerdir bunlar. Çünkü; o anda bunun gerçek olma düşüncesi ve olasılığından olabildiğince kaçarsınız. Bu gerçekleştiği anda ise ilk aklınıza gelen o sözcükler olur. Ve günlerce yankılanır yüreğinizde. Sonra vasiyeti olur şehidin. Büyük bir sorumluluk ve borçluluk duygusu çöker kalbinize. Artık yerine getirmeniz gereken bir görev ve sorumluluğunuz vardır: Şehidi anlatmak!
Şimdi onu tanıyan yoldaşları olarak hep beraber onu anlatmanın, onu, yaşadığı gibi anlatabilmenin çabasını veriyoruz. Güneşi, yıldızı, suyu, rüzgârı nasıl tanımlayabilirseniz ancak öyle tanımlanabilir Heval Ararat.
Öncelikle böylesi bir dünya ve sistem gerçekliğinde her şeye rağmen en güzelini görebilen ve o güzelliğe doğru yürüyen bir evlat yetiştiren sevgili ailesinin yasını paylaşmak istiyoruz. Biz Heval Ararat’ı hep böyle tanıdık. Hatta kendi aramızda ona ‘Pollyanna’ derdik. Çünkü; bütün zorluklara rağmen morali hep yüksekti. Olumsuz bir durum karşısında ‘olmaz, değişmez, yapılamaz’ gibi sözcükler yoktu onun literatüründe. Her zaman ‘bir de iyi yanından bakalım’ deyişi vardı. Sonra hem kendi tutunurdu o iyi yana hem de sizin o yana tutunup yürümenizi, umutla ve heyecanla yol almanızı sağlardı.
Heval Ararat ile yaşayan her yoldaşın, kendisiyle umutlu ve heyecanlı zamanlar geçirdiği bir gerçektir. Nasıl ki güneş kendini kasıp kavururken etrafındaki her şey ve herkesi de bu sıcaklıkla ısıtırsa, Heval Ararat da yüreğindekileri yaşama ve etrafındakilere taşırırdı. İnsanın bütün öz güzelliği ile yaşama akması için yaşamı yüreği dolup taşacak kadar sevmesi gerekir. Heval Ararat’ın bütün o heyecanlı halleri, durulmayan gülüşü de hep o sevginin bir taşma haliydi. Bu heyecan yanaklarını al al kılıyor, gözleri parıldıyor ve öyle başlıyordu her sözüne. Sevgiyi yeniden tanımlama hissini uyandırıyordu çevresinde. ‘Sevgi paylaşmaktır’ diyordu. Heval Ararat bu sözün gerçekliğini olduğu gibi yaşayandı.
Hep paylaşıyordu düşüncelerini ve hissettiklerini. Bazen gördüğü rüyalardan hatırında kalan bir parçayı, kendisinde yarattığı duygu yoğunluğunu da katarak paylaşırdı. Heval Ararat ile sohbet etmekten veya sadece onu dinlemekten hiç sıkılmazdık. Çünkü; bir şey anlatırken önce bütün hissettiklerini gözlerine taşırır sonra gözlerini gözlerinize diker ve öyle başlardı anlatmaya. Haliyle gözlerinizi ayıramazdınız ondan. Heval Ararat inançlı ve bağlı bir devrimciydi. Önderliğe, Partiye, şehitlere ve yoldaşlarına olan bağlılığı çok derindi. Günlüğü, şehitlerle geçirdiği anılarla ve onlara bağlılık sözleriyle doluydu. Gözlerindeki berraklık aslında o Kürdistan sevgisindeki yiğitliğin bir yansımasıydı. Çünkü; ülkemiz ve Kürdistanlı çocuklar için bir şeyler yapmanın çabasını veriyordu o hep. Bunu yaparken içten, samimi ve özlüydü.
Her bir yoldaşın yüreğine sevgi tohumları ekti
Melek gibi bir yüreği vardı Heval Ararat’ın. O yüreğin başucuna da sanırım en çok badem ağacı yakışırdı. Başucunda baharın kokusunu açıyor o çiçekler ve yoldaşlarının, etrafına serpiştirdiği tohumlarla yeşeren reyhanlar. O mu şu anda cennet gibi bir yerde uyuyor yoksa o orada olduğu için mi, bu yıl öyle bir güzelleşti ki o yerler. Doğa Ana, o güzel kızını ancak böyle sarıp sarmalayabilirdi. Ve bir yanıyla bütün o güzellikler Heval Ararat’ın toprağa değen bedeninin ve ruhunun yaşamla yeniden sarmalanışının resmi. O mekânda ölümün nasıl yok edildiğini görüyor insan. Öylece yitip gitmiş bir insanın yanındaymışcasına dokunmuyorsunuz o toprağa. Yaşamın bütün canlılığı selamlıyor sizi ve toprağına dokunduğunuz anda başlıyor Ararat sizinle konuşmaya. Siz de birdenbire onunla dalıyorsunuz derin bir sohbete ve büyük bir buluşmaya.
Doğayı ve arazide gezmeyi çok seviyordu Heval Ararat. Hep Kuzey topraklarında güçlü bir gerilla olmanın hayalini kurardı. Düşmana büyük bir darbe vuracak bir eylemin sahibi olmak onun için esastı. O kelimelerle anlatılamaz güzellikte bir fedaiydi. Kendisini bu yaşama, amacına ve hayaline adamıştı. Verdiği emekte, hesapsız katılımında ve görevlere yaklaşımında görülen yalnızca buydu.
Onunla geçen her görev ve paylaşım hafızamızdaki en güzel anılar arasındaki yerini çoktan aldı bile. Bazen tartıştığımız, kabullenmediğimiz ve eleştirdiğimiz yönleri de olurdu mutlaka. O da kabul etmedikleri karşısında keskinleşir ve kızardı. Fakat çok uzun sürmezdi kızmaları. Yanımızdan ayrıldığında kızgınlıktan kızaran yanakları, geri döndüğünde bir yoldaşına kızarak gitmiş olmanın mahcubiyetiyle kızarır ve sonra yine o masum gülümseme sarardı güzel yüzünü.
Heval Ararat’ın en çok hafızamızda kalan bir özelliği de, kendisinden önce bir başkasını düşünme yönüydü. ‘Önce yoldaşım, yoldaşlarım’ derdi. Bir keresinde, kazada yaralanmış ve birkaç aylık tedaviden sonra noktaya geri dönmüştü. Sol bacağından aldığı küçük parçalardan dolayı ayağı şiş kalmış ve uzun yürüyüşlerde zorlanır olmuştu. Fakat o bu durumu ne kendisine dert ediyor ne de yansıtıyordu. Onun o zamanki tek derdi, arkadaşlar görmesin, bilmesin, üzülmesindi. Bu, belli olmasın diye de ayrıca dikkat ederdi.
Her geçen gün de daha güçlü bir komutan oluyordu. Komutan olarak görev yapacağı bir devreye yeni gittiği süreçlerde gördük onu. O zaman devre yeni açılıyordu. Göreve gelmişti. Arkadaşların moral hazırlığı için coşkulu marşları, güzel şarkıları ve farklı halayları araştırıp bulmaya çalışıyordu. Bunu yaparken o kadar heyecanlıydı ki, hepimizin ona dediği şey ‘sanki sen eğitim devresi göreceksin, bu ne heyecan’ oldu. O da ‘evet’ diyerek bu heyecanını paylaşmıştı bizlerle. Çok heyecanlıydı. Çünkü; yeni arkadaşlar vardı ve her birine verecek, onları eğitecek çok şeyi vardı. Şimdi de o arkadaşlardan Heval Ararat’ı dinledikçe, aslında her bir yoldaşın yüreğinde nasıl sevgi tohumları ektiğini görebiliyor insan.
Heval Ararat’ın şehidi ele alış tarzını da en iyi bilen bizdik. Bu yüzden ona, onun istediği gibi cevap olmak, bunun çabasını vermek en değerli olandır. Belki birçok hayali yarım kaldı Heval Ararat’ın. Biz de o hayalleri aşkla sırtlamaktayız. Hayallerimizin çoğu ortaktı. O yüzden daha güçlü ve inatla yürüyeceğiz. O yarım kalmışlıklar, bir yanıyla dolu dolu yaşadıklarının gölgesinde kaldı. Onu tanıyan her yoldaşın yüreğinde bir parça ‘Ararat’ kalmıştır. Şimdi Heval Ararat’ın ‘ne güzel değil mi?’ sorusunu yaşama dair her şeyde sormak için çabalayacağız. Çünkü; bu sorunun cevabı, yüreğimizdeki inancı ve umudu hep canlı tutup, bizi başarıya, aşka ve hakikate ulaştıracaktır.
Mücadele Arkadaşları