HABER MERKEZİ –
Nöbetçiye doğru ilerlerken ortalık tamamen sağır kesilmişti, karanlık ise içinde ne olduğu bilinmeyen bir okyanus gibiydi. Hafiften esen yel gecenin en narin melodisiydi. Ağaçlar melodiye ritim tutmuş, zamana oynuyorlardı, tomurcukları bir sır gibi karanlıklarda patlıyordu. Bir mucize olarak güneşi karşılıyorlardı. Hep o anı yakalamak gelirdi içimde. Bir türlü yakalayamadığım o an. Doğanın inanılmaz mucizelerinden bir taneydi. Ritme uygun olmayan çalgıların çıkarmış oldukları yabancı sesin avcısıydık.
Kulağımızı dört açmış, ellerimiz tetikte ve ağır ağır yürüyorduk. Hemen altımızda bir taş hafiften yerinden oynadı, bütün dikkatimi oraya yoğunlaştırdım. Ardında da sert bir ses ve sanki birileri kaydı da tutunmak için bir şeye dayandı. Kalbimin vuruşları giderek artıyor, nefes alış verişim dengesizleşiyor, boğulacak gibi oluyordum. Sait arkadaşın normal yaklaşımları sesi duymadığını gösteriyordu. Sesin giderek yakınlaşması üzerine kendimi tutamayarak. Sait arkadaşa bazı seslerin geldiğini kulağına fısıldadım. Kendisinin duymadığını söyleyince çekindim, ortalığı pür dikkat dinleyerek sesleri daha iyi bir şekilde netleştirmek istedim. Sesleri tekrar duyduğumu söyledim ve hala da sesler geliyordu. Sait arkadaş ise biraz ortalığı dinledi ve sonra yanlış duymuşsun deyip yoluna davam etti.
Fazla ısrar etmedim, yanlış anlayıp korktuğumu sanabilir diye. Bu kaygılı yaklaşım beni tamamen geriye çekti. Ses giderek yakınlaşıyor ve neredeyse dibimize varacaklardı. Heyecan tamamen bedenimi sarmış, anlımda soğuk terler akarak yere çiseler olmuştu. Umutsuzca Sait arkadaşında duymasını bekledim. Karanlıklar içinde sadece birbirimizin ensesini görebiliyorduk. Kalbim davul gibi vuruyor ve sesini duyar olmuştum. Bir çağrı yüreğimin içine kadar işledi. Hasan diye bir ses duyuldu, şüphe götürmeyecek kadar net ve sadeydi. Birilerinin geldiği netleşmişti. Askerlerden başkada kimse olamazdı. Bu zifiri karanlıkta buralara kimse gelmezdi. Taşlar yuvarlanıyor, ağaçlarını dalları kırılıyor ve ses daha iyi anlaşılıyordu. Sait arkadaşa baktığımda anormal hareketlerde bulununca kendisinin de duyduğunu ve netleştirmeye çalıştığını, sağırlık yanı onun duymasını zorlaştırıyordu, bir türlü netleştiremiyordu. Askerlerin sesi olabilir düşüncesiyle “duydun mu?” diye sorunca “evet duydum” dedim. Ben burada kalacağımı belirterek! Kendisinin de Aslan arkadaşa haber vermesi gerektiğini ve acele gelmesi için uyardım.
Aslan arkadaşın yanına arkadan dolanarak gitti. Bende onların gelmesini bekledim. Arada fazla zaman geçmeden, nefes nefese kalmış bir halde yanıma geldiler. Sesin nereden geldiğini sordular. Altımızdan geldiğini neredeyse bizi geçeceklerini belirttim. Hiç zaman kaybetmeden burada kalmam gerektiğini, Sait arkadaş ile Aslan arkadaş önde pusu atıp vuracaklarını söyleyip acele bir şekilde ayrıldılar.
Arkadaşlar gidince bir nebze olsun rahatladım. Nerdeyse tepeye gireceklerdi. Tepeyi daha iyi kontrol altına alabilmek için. Nöbet yerine gitmem gerektiğini düşündüm . Ha vurdular ha vuracaklar beklentisi ve başlamadan önce acele oraya varmam ve arkadaşlara destek suna bilmem için acele etmem gerektiğini düşündüm. Silahımın kabzasından tutarak ateş etmeye hazır bir vaziyetle nöbet yerine doğru yürüdüm. Aslan arkadaşın oradan ayrılmasıyla boş kalmış ve aradan zaman geçmiş, her halükarda tedbirli olmam gerektiğini, her an askerle karşılaşa bilirim düşüncesiyle yoluma da devam ettim.
Nöbet yerine yirmi metre kala bir anda gözüme bir insan sureti belirlendi. Ayakta dimdik duran bir insan ilk başta dimdik duruşuna kanarak ağaç sandığım şey bir insan olduğunu geç fark etmiştim. “Tepeye de mi girmişlerdi. Buraya geldiklerine göre kalabalık olmalılar aralarında yapayalnız tek başına ne yapabilirdim ki.” diye düşünüyordum. Aniden karşıma böyle bir insanın geçişi beni şaşırttı. Hiç bir tepkide bulunmayınca daha da çok şaşırtmıştı. Bütün cesaretimi üzerime toplayıp, beynimi yüreğime, yüreğimi de parmaklarımın içindeki patlatmaya hazır tetiğe ve namluyu da karşımdaki duran kim olduğunu bilmediğim kişiye doğrultarak “sen kimsin?” deyip, olumsuz bir durumda geriye sadece tetiği çekerek yere devirmeye kalmıştı.
Soğukkanlı davranmam gerektiğini düşündüm. Her şey bir ana sığmıştı, sanki bir nefes alış verişi bir göz kıpırdayışıydı. Sen kimsin? Diye bir çığlık kopararak karşıdakinin kim olduğunu öğrenmek istedim. ilk tepkiyi var gücümle dinleyip takip ettim. Karşıdan yüreğime bıçak saplarcasına bir yanıt geldi. “Benim, benim, benim Heval Bekes.” ses oldukça tedirgin, titrek ve korku doluydu. Bir anda yüreğim ağzıma gelmiş dizlerimin bağı çözülmüş beni kaldıracak hal kalmamış. Üzerimde soğuk terler akmaya başlamıştı, gözlerim dolmuş, boğazım boğuk boğuk olmuş, elerim titrek ve yüreğimde ki can sıkıntısıyla yanımda bulunan taşın üzerine yığıldım. Aklım durmuş ve ne diyeceğimi bilemez olmuştum.
Az kala yoldaş katili olacaktım. Hayatımda en değerli varlıklarımdan bir tanesini vuracaktım, uğrunda ölümü göze aldığım bir cana kıyacaktım. Bunu düşünmek bile aklımın alamayacağı kadar ağır geliyordu. Silahımı dizlerimin üstüne koyarak toparlanmaya çalışırken. Bir yandan o düşünceden sıyrılmak istesem de bir türlü sıyıramıyor. Ellerimle saçlarımı toparlayarak, taşa yaslanıp yere tükürüyor hayıflanıyordum. Aslan arkadaş nasıl oldu da nöbet yerinde arkadaşın olduğunu söylemedi, büyük bir felakete sebebiyet vermişti. Kıl payı sıyrıla bilmişim.
Aynı şekilde yerinde donmuş bir halde olan Bekes arkadaş, kendisini toplayarak yanıma doğru gelip “sen misin heval Özgür?” deyince. Evet benim. Ne oldu niye böyle davrandığımı sordu? Senin burada olduğunu bilmediğim için ve kimse de söylemediği için ve normalde üç nöbetçi olmamız gerektiğini, senin burada olmaman gerektiğini düşüncesiyle seni asker sandım ve üstelik neredeyse vuracaktım. Allahtan kimsin diye sordum?
Siz devriye gezerken gecenin hassas saatleri olduğundan dolayı Aslan arkadaş tedbir olsun diye beni de kaldırdı deyince. Tekrar hayıflanarak “niye bana söylemedi?” diyerek, ayağa kalktım. Üzerimdeki ağırlık beni nasıl ezdiğini sadece bir ben bile bilirdim. Şayet bir kaza olsaydı vicdan azabının verdiği duygu ve çok kötü bir duruma yol açacaktı… Bu durumda kazasız belasız atlatmak biraz olsun rahatlatmıştı ve görevimin başına geçmiştim.
Özgür Deniz