Ülkemin Toprağı
Botan arkadaş gerçekten benim açımdan hem örgütü hem de yoldaşlık ilkelerini iliklerine kadar yaşayan ve yaşatmaya çalışan biriydi. Botan arkadaşın örgütle kopmayan bir bağı vardı. Halkın dilinden anlayan ve herkesimin onun dilinden anlayabileceği bir kişiliğe sahipti. Bu yüzden herkes tarafından saygı görüyordu. Belki kendi memleketi olan Hakkâri’yi küçük yaşta terk etmek zorunda kalmıştı onun için de sürekli oraya büyük bir özlem duyuyordu. Bu memleket özlemi 2004 yılına kadar böyle sürdü. İlk olarak Hakkâri’ye gittiğinde Van garajında iner inmez ilk yaptığı şey ülkemizin toprağını öpmek olmuştu. Bu olayı sonra şu kelimelerle ifade ediyordu “ben eğilip taşını toprağını öptüm memleketimin oradaki herkes bana baktı. Sonra oradan yaşlı biri bana yaklaştı ve dedi ki ‘sen niye yeri öptün” ben de ‘yıllardır bu halkın ve toprağın özlemini içimde taşıyorum. Çocukluğumdan beri göremediğim memleketimin ve halkımın özleminden dolayı öpüyorum toprağını ve taşını’ demişti. Bende uzun yıllar sonra memlekete gittiğimde aynı şeyi yaptım. Bu memleket ve halk hasreti onda farklı bir anlam kazanıyordu.
Romanın Bir Parçası Olduğunu Hissediyordu…
Botan Erdal ile 2003 yılında yaz ayında gerçekleşen I. Gençlik kongresinde tanışan Serdem Elbistan onun yoldaşlığını ve sıcaklığını hala yakınımda hissediyorum diyerek yüreğinin derinliklerinde yaşadığı duygu yoğunluğuyla Botan’ı şu kelimelerle ifade etti.
Botan arkadaşı TECAK kuruluş kongresinde tanıdım. O zaman arkadaş DEHAP merkezi gençliğinde yer alıyordu. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki gençlik çalışmalarını temsilen gelen arkadaşlardan birisiydi. 2002 yılında önderliğe yönelik en ağır tecrit koşulları başlamıştı. 11 Eylül saldırıları sonrası terör havası üzerinden PKK’yi ezme, bitirme politikalarını başlattılar. O dönem 13 hafta boyunca önderliğin görüşmeleri durduruldu. Bu duruma karşı Kürdistan gençliğinin önemli bir direnişi ortaya çıktı. O dönem büyük bir serhıldan başlamıştı. Botan arkadaş 2003 yılında cezaevine girer. Cezaevinde yaşadığı yoğunlaşmayla özgürlük hareketine daha aktif bir katılım kararı alır. Bunun üzerinde DEHAP gençlik kollarında, Apocu gençlik hareketinin en ön saflarında yer alır. O süreçte gençlik kongresine gelip katıldı. Hareket açısında da tasfiyeciliğin yaşandığı bir süreçti. Özellikle tasfiyecilik gençlik hareketini etkilemek ve onu kazanmak istiyordu. Botan arkadaşta örgütü çok fazla tanımamasına rağmen, tasfiyecilik karşısında tavrı netti. Daha sonra kadro okuluna geçti ve dağda kalmak istiyordu. Arkadaşlar onun tekrardan metropollere gitmesini ve çalışmalar aktif katılmasını istiyorlardı.
Botan arkadaş dağda kalamadığı için çok üzülmüştü. Çünkü yüreğiyle birlikte yüzü hep gerillaya dönüktü. Kürdistan dağlarının değerini biliyordu. Dağlarda olmanın anlamını biliyor ve onu bilinciyle yaşıyordu. Bu da dağların ona verdiği güçten kaynaklanıyordu. Dağların anlamına ve erdemine ulaşmış bir kişilikti. Onun için arayışı çok güçlüydü ve gerillaya anlam biçiyordu. Roman gibi yaşamak derler ya, gerilla da kahramanlık romanını yaşıyordu. Botan arkadaş romanın bir parçası olduğunu hissediyordu.
Sistemin Göbeğinden İnsanları Sistemden Çalabilmişti
2004 yılında Botan arkadaş gençlik konferansına dağa geldi. Bizim açımızdan zor bir süreçti. O dönemde tasfiyeciliğe karşı tavrı netti ve bize çok fazla güçte sundu. Dağda kalmayı çok istiyordu. Arkadaş çalışmaları sürdürmesi gerektiğini belirttiler ve Botan arkadaş tekrardan Türkiye’ye geri döndü. Türkiye’de sistemin tam içerisinde Parti çalışmalarını yürütmek o kadar kolay değil hele hele çalışmaları Botan’ca yürütmek hiç kolay değildir. Botan arkadaş Kürdistan’ın, Türkiye’nin her tarafını gezmiştir. Kuzey Kürdistan ve Türkiye metropollerindeki birçok kişi Botan arkadaşı tanır. Gençlik hareketinin örgütlendirilmesinde önemli bir katılımı vardı. Sistemin göbeğinde insanları sistemden çalabilmişti. Önderliği uygulama çabası olan birisiydi. Önderlik bizi sistemden çaldı. Botan’da birçok kişiyi sistemden çalabildi. 2004 yılında tekrardan geri döndü. Kendi istemlerini hiçbir zaman parti gerekliliklerinin önüne koymazdı.
2005 yılında canlı kalkan olarak büyük bir grup halinde dağa geldiler. Canlı kalkanların katılımı gerillada bu güne kadar gerçekleştirilen en kitlesel katılımdı. Beş yüze yakın arkadaş partiye katılmıştı. Botan arkadaş canlı kalkan çalışmasının sorumlularındandı. O da bu şekilde gerillaya yeniden katıldı. HPG’ye gitmek istiyordu. Gerillayı bir bütünen savaş alanında en ön cephesinde yer almak ve hizmet etmek istiyordu. O dönem parti yönetimi kabul etmedi ve gençlik koordinasyonunda yer aldı. TECAK değişti ve yerini Komelen Civan aldı, o süreçte de Botan arkadaş sorumluluk aldı. Kendisinde yarattığı, moral, inanç, sevgi hepimizi etkiliyordu ve hepimizi birlik haline getiriyordu.
Yaşarken PKK’yi Temsil Edendi…
2007 yılında kendi istemiyle HPG’ye geçti. Orada da görüşebilme imkânımız oldu. Kuzeye gitmek istiyordu. Yaşama disiplinli katılır ve kendisini her koşul için sürekli hazırlardı. Egemenliğin ve köleliğin kendisinde yaratmış olduğu gerilikleri aşmıştı. Kapris, kompleks, gurur yaklaşımları yoktu çevresindeki insanları Mütevazı duruşuyla etkilerdi ve onun için esas olan yoldaşlıktı. Yaşarken PKK’yi temsil eden bir arkadaştı ve onun için güçlüydü, etkileyiciydi. Önüne bir görev aldığında her şeyiyle başarıya kilitlenirdi. Daha sonra Mahsum Korkmaz Askeri Akademisine de birlikte geçtik. Akademideki katılımı da çok güçlüydü. Kuzeye geçebilme heyecanıyla eğitime sınırsız bir şekilde katılıyordu. Canlı katılımı ve sevecenliği herkesi kendisine çekiyordu.
HPG içerisinde bir süreç kalmıştı ve oradan çıkarttığı sonuçları paylaşıyordu. Örgütsel anlamda mücadelesi her zaman vardı. Kendisi için hiçbir bireysel kaygısı yoktu. Botan vicdanı temsil eden birisiydi ve sadeydi. Tüm sadeliği ve hırsıyla kendini savaş alanlarına hazırlıyordu. Çünkü yüreğinde şehit düşen arkadaşların intikamını almak için öfke biriktirmişti. Bir kış boyu birlikte eğitimde kaldık. Tabi bu arada Zap operasyonu başlamıştı. Biz yine beraberdik. İlkin hareketsiz geçirdiğimiz günler bizi zorlasa da koşullara erken adapte olduk. Önce biz derelok boğazına geçtik. Görünürde biz geri pozisyonundaydık. Ama güneyden bir giriş olursa biz ön planda olacaktık. Botan arkadaş arkadaşlara gidip ön saflarda olmamız gerektiğini belirtiyordu. Fiziksel olarak yeterliydi ve arkadaşlara moral de veriyordu. Biz kamptan çıkarken var olan tek kazağını bir arkadaşa vermişti ihtiyacı var diye. Daha sonra kendisinin giyeceği bir kazağı kalmamıştı zaten bireysel olarak kendisi için bir şey istemiyordu.
Operasyon sonuna kadar şıkefta bırındara da kaldı. Operasyon sonrası Ş.Erdal arkadaşın şahadetini duymuştu ve çok etkilenmişti. Birlikte gençlik çalışmalarını yürüttüğü Erdal arkadaşı çok seviyordu. Etkilendiği kadar yaşam gerçekliğinin bilincinde olduğundan anlamda verebiliyordu. Arkadaşlıklarına bağlıydı. Şehitlerin yarattığı değerden kopmak istemiyordu o nedenle Fazıl arkadaştan Erdal arkadaşın silahını istedi. Kuzeye giderken de Ş.Erdal arkadaşın silahını kendisiyle götürmek istiyordu.
Botan Öncümüz, Öğretmenimiz Ve Komutanımızdır
Botan arkadaş büyük bir direnişçidir. Devrimci bir duruşu vardı ve bu duruşuyla hiçbir zaman yetinmiyordu. Botan öncümüz, öğretmenimiz ve komutanımızdı. Kürdistan özgürlük hareketine ve gençlik hareketine de çok büyük emekleri ve yarattığı çok büyük değerler vardı. Botan’ın mücadelesi devam ediyor ve Botan savaşıyor başarıya kadar da savaşacaktır. Kürdistan çocukları ve anneleri özgür yarınlarında onların özgürlüğünü kurumsallaştıracaktır Botan, Botan da, Dersim’de, Güney’de ve güney batıda savaşıyor. Botan bizleri eğitiyor ve partileştiriyor, halkı örgütlüyor, bugün İstanbul’da, İzmir’de, Diyarbakır’da, Ağrı’da, Hakkâri’de halkı örgütlemeye devam ediyor. Önderliğin özgürlüğünde ve Kürdistan’ın özgürlüğündeki emeği hiçbir zaman unutulmayacaktır. Botan yüreğimizin sesidir.
Sen ki halkının toprağını da duyumsadın…
Daha toprak olmadan toprakta biten filizlerin ruhunu kendinde dirilttin. Dolunaylı gecelerin en amansız savaşında Beritan’larla selamlaştın. Tarih büyüklüğünde ruhunu büyütenlerin isimlerini çağırırdın durmadan, karanlık sayfalar aydınlansın diye. Duyumsamış olmalı sınırsız insan yüreğinin, büyük sevginin arayışçısı olduğunu. SEVGİ sözcüğünün bu kadar çok kirletildiği bir çağda bu söze bu kadar anlam vermek ve onun savaşını yürütmek yüreğinin büyüklüğünde, büyük duyumsayan ve savaşan benliğindeydi. Savaş sadece silah kuşanmakla başlamıyor ve bitmiyordu bunu bildin ve çözdün büyük savaşın gizini. Bunu en çok anlayanlar bunun büyük savaşını yürütürler. Toprağa dökülen her kandamlasını yüreğinin sızısı yapmak onu bir mücadele ve özgülük gerekçesi yapmak onu ideallerine katıp büyütmek senin gibi temiz yüreklilerin payıdır. Yaşam sevgisini bu kadar temiz ve yalın düşleyip onu yaşatmak için amansız bir savaş verdin sınır tanımadan. Dışa olduğu kadar her an kendinle de yeni bir cenge durdun bunu duyumsamamak görmemek için kör olmak gerekiyor. Çünkü anla savaşın, SEVGİNİN yüceliğini yaşama kavgan yaşamının her yerinde durmadan akıyordu.
Halkını, halkını olduğu kadar kendi gerçek tarihini duyumsamak kendini büyük yaratmaktan ve bunun amansız savaşını her an yeniden vermekten geçiyordu. Bu yollar gören her gözün gördüğü yollar değildir bunun sırına erenlerin işidir o yolda yürümek. Herkes SEVMEK ister ya da SEVGİ sözcüğünü yeniden tüketir. Ama özgürlük ideolojisi temelinde onun ruhu ve gerçekliği temelinde kendini var etmek onun savaşını yürütmek herkesin başarabildiği bir şey değildir. Önderliği sevmek, onun yaratığı insanları sevmek, sınır tanımadan, karşılık beklemeden bunu kendi yaşam gerekçesi yapmak hem de somut tanımadan ruhunu duyumsamak ve yollara düşmek elbette ki o canlı kalkan olmasını bilen yüreğinde yatan gizemden geliyor. Bu sevginin yüceliğinde anne yoldaş sevgisini kanatlarına takıp uçmayı hedefledin, bunu seni gören duyumsayan tüm yoldaşların biliyor sen söylemesen de. Şimdi büyük yolculuğuna giderken her insanın sana olan sevgisi senin büyük yaratımında yatıyor.
Özgürlüğün sınırsız ruhuyla bütünleşip özgürlüğe esmeye çalışan yüreklere girmeyi bildin. Anın yeniliğin de canlılığında akmasını bildin. Şimdi özgürlük serüvencilerinin her zaman kulaklarına “büyük serüven bizi bekliyor, dağlar bizi bekliyor, tarih bizi bekliyor, yollara koyulma zamanı” kelimelerinin yankısı ondandır.
Canlı kalkan olmak hem de somut olarak tanımadığın yüzünü görmediğin insanlar için bunu yapmak nasıl bir duygudur diye soramam ama hala kelimelerin çınlar kulağımda “biz bir tarihin, bir toprağın insanlarıyız, somut olarak birlikte olmasak da bir insan olarak birbirimizi duyumsamalıyız, özgürlük için susuzluktan çatlamakta olan yürekleri bilmeli, hissetmeliyiz”. Bedenin bütün yaşamsal faktörlerini yaşamını göremeyeceği insanlara siper etmek için özgürlüğe gözlerini dikmiş sınırsız suyundan yudumlamışsın. Dolunayda senden önce yürüyen büyük serüvencileri selamlamışsın durmadan koklamışsın arşınladıkları toprakları. Beritan’ları duyumsamışsın, yüceliğin gizemini bulup düşmüşsün peşine dur durak bilmeden. Nasıl da mısralarında akıp duruyor.
Bedeninin her hücresinde özgürlüğü duyumsamadan bu mısraları yazmak imkânsız. Sen yaşamamış olsaydın bunları hiçbir güzel söz seni tanımlayamazdı böyle. Ama özgürlük ruhuyla buluşmuş benliğin her mısrada farklı bir yücelikte akıp duruyor. Benlik yaratımının her anı için ayrı savaşlarda bulundun, sade özgürlük ışığında yeniden geçirdin yeniden başladın yaratıma. Yaşama ve yaşatmanın tadına vardın, bu dağların başında atan özgür yüreği duyumsadın biliyorum. “önce dağlar yüreğimdeydi şimdi yüreğim dağlarda” o yüreğe geldin. Bütünleşmek ve birleşmek için dakikaları saniyelere bağladın, zamanın gizemini uçurumun kenarında çözdün. Kanatlandın mavinin sınırsızlığında.
Şimdi biliyorum ki kanatlanmışsın mavinin sınırsızlığında. İnsanların yüreğine hiçbir mekan, coğrafya sınırı tanımadan iniyorsun ve selamlaşıyor serpiyorsun yüreklerine özgürlüğün büyülü gizemini. Ne kadar çökse de fani bedenlere kara bulutlar ne kadar çizilse de haritalarda kırmızıçizgiler biliyorum parçaladın onları benliğinde. Mavinin sonsuzluğunda, oradasın yüreği özgürlüğe çarpan her yaştan her cinsten insanın selamlayabileceği yerdesin. Özgürlüğün, sonsuzluğunun kollarındasın. Gece bile yıldızlarını tek tek yerleştirirken koca gökyüzüne; senin yüreğinin parlaklığından bir parça katarak tamamlıyor tablosunu. Mavi göğün yağmurları yağıyor ülkemizin üstüne ve biliyorum ki toprağı duyumsayan sen kokuyor toprak.
Topraklarını koklamak istiyorum
Ülkemin
Bedenim toprak olmadan
Yeniden büyümek istiyorum
Çocukluğumu büyüttüğüm
Yıkıntıları arasında
Köklerinden aldığım yaşamı
Özgürlük suyunda yıkamak istiyorum
Yaşamı yeniden yaratmak istiyorum
Kutsallığında Mezopotamya’nın
Ve güneşin kutsal ateşinden
Koparılan tüm çiçekleri
Yitirilen çocukları
Koklamak istiyorum yeniden
Çocuk gülüşlerini
Gün ağardığında yeniden
Dağlarına çıkmak
Bir çağlayan olmak istiyorum
Doruklarında
Destur istiyorum geçit vermezliğine
Gün ağarmadan
Yeniden Yaşama akmak istiyorum yeniden…
Gulan Botan