HABER MERKEZİ- Botan Azadi yazdı.
“Yurtseverlik konusuna gelmeden önce yurt konusuna değinmek gerekiyor çünkü toprağı ele geçirilmiş, sömürülmüş , dört parçaya bölünmüş, ihanet ile dolup taşmış; 100 yıldır sürgünlere, katliamlara, soykırımlara ve yasaklara maruz kalmış bir yurt doğru değerlendirilmeden ve gerçekliği anlaşılmadan yurtseverlik olgusu doğru anlaşılmaz.
Yurt ve yurtseverlik birbirine bağlı bir diyalektiktir. Bakûr’da Türk devleti, Başûr’da KDP’nin ihaneti, Rojava’da TC devletinin eliyle kurulan daiş ve Rojhilat’ta İran’ın zulmü ile yüz yüzeyiz. Kürdistan’ın dört parça toprağının her bir karışında yüz yıldır dur durak bilmeyen bu sömürü, ihanetler, biz Kürt halkına reva görülen her türlü kötü muameleler son safhasına ulaşmış, Lozan soykırıma uğratılması kabul görmüş ve insanlık suçlarını işleneceği coğrafyada her şey dizayn edilmiştir. Böylelikle bir taraftan Türk devletinin, bir taraftan İran, Irak ve Suriye devletlerinin asimilasyon politikaları baş göstermiş, birinci Dünya Savaşı’nda Kürtler bir cepheden diğer cepheye çekiştirilmiş verilen sözler tutulmamıştır. Türkiye’nin 1923’te kurulması ile Kürt halkına verilen sözler ki bu sözler en doğal hakkımız olan anadilde eğitim, konuşma, resmi dil ve kendi topraklarımızda özgürce kendimize ait ülkemizde yaşamamızdı.
Fakat zamanında verilen sözler bilinçlice yerine getirilmedi. Üstüne zulüm ve baskı, asimilasyon, yok saymak ve soykırım politikaları baş gösterdi. Tek dil, tek vatan, tek toprak şiarı ile Kürdü, Çerkezi, Lazı ve özce Türkiye’de yaşayan etnik kökenleri özellikle Kürd’ü yok saymaya, soykırıma uğratmaya başlandı. Durum Başûr ve Rojhılat’ta da aynıydı. Irak’ta Saddam’ın zulmü, Halepçe katliamı, şu anda KDP’nin ihaneti, özgürlük hareketi karşısında Türkiye’nin dediğini iki etmeyen Barzani ve ailesinin sadece saltanatını düşünmesi, kadim Kürdistan topraklarını Türkiye devletine sırf bir kaç kuruş daha fazla para ve şöhret uğruna peşkeş çekmesi tarihte tıpkı Cemîlê Çeto misali düşeceği unutulmamalıdır. Halkına karşı açtığı savaşta kazanması durumunda en büyük kaybedenlerden olacak gerçeğinin farkına varmaması ihanetin ne denli içselleştirilmiş olduğunu kanıtlar niteliktedir. Bu gerçekliğin bilinmesi ve dostun kim, düşmanın kim olduğu anlaşılmalıdır. Orta Doğu gerçekliğinde Kürtlerin en ufak bile olsa hareketlerinin birlik ve dayanışma içinde olması gerekirken KDP’nin yaptığı ihanet ve düşmüşlüğün en son noktasıdır.
Bir yurtsever, halkını hisseden, toprağa bağlılık gösteren, düşmanın gerçekliğini bilen ve ona karşı pratikte bir tutum sergileyen, kendini korumasını bilendir. Bugün bu faşist düşman tarihte yapamadığı soykırımı hep tehlikeli özel savaş ile yapmak istiyor. Metropollerde, Kürdistan şehirlerinde uyuşturucu MİT ve polis aracılığı ile satarak gençlerimizin temiz beynini uyuşturmayı, davası için, halkı için, ulusu için, kendisi için bir şey yapamaz, devlete muhtaç hale getirmeye çalışıyor. İhaneti, işbirlikçiliği, ahlaksızlığı toplumumuzda sıradanlaştırarak ahlaklı olan, yurtsever olan halkı bozmaya çalışıyor. Kirli özel savaşı ile hırsız, beyni uyuşmuş ahlaksız bir toplum, yaşanamaz bir yurt yaratmayı amaçlıyor. Bir yurtsever olarak bunlara karşı gençlerimiz ve kızlarımızı uyuşturucu ve fuhuştan, ihanet ve işbirlikçilikten korunmamız halk dayanışması ile (her türlü ekonomik ve psikolojik danışma) kendi ekonomimizi yaratmalı, mahalle ve köylerde yardımlaşma kampanyaları ile fakir halkımızı kalkındırmalı, içinde bulunduğumuz toplumda var olan sıkıntıların giderilmesi için kendi aramızda devlete başvurmaksızın halletmemiz gerekiyor.
Devletin kurum ve kuruluşlarına itibar etmemeli ve onlardan gelen yardım veya vaade kanmamalı ardı sıra birçok kirli siyaset yapacaklarını bilmemiz gerek. Yurtsever sadece üzerinde yaşadığı toprağın acılarına değil her türlü parçanın acılarını hisseden, buna göre hareket eden kişidir. Bir yurtsever toprak ve toplumuna tıpkı çocuğun kordon bağı ile annesine bağlı olması gibidir ve toprağına karşı, toplumuna karşı yapılan bir saldırıda sessiz kalamaz mutlaka gereken cevabı verir. Gereken cevabın ilk başta kendini örgütlemek sonra etrafındaki yurtsever halkı örgütlenmenin devlete karşı durmanın olduğu anlaşılmalı. Sadece kendisi ile sınırlı kalmış bir yurtsever tam yurtseverlikten bahsedemez. Kendini örgütlediği oranda etrafını da örgütlemeli ve asla umutsuzluğa düşmemeli, düşmanın özel savaş politikası olan umutsuzluk, iradesizlik, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık anlayışından arınmalı; umut ve irade ile dolup taşmalıdır. Yurtsever insan kendini ülkesindeki şehitlere ve şu anda direnen gerillalara borçlu hissetmesini bilen ve bu borçlarında ezilmemek için elinden gelen her şeyi yapan ve yarını için güzel ülkesi için, güzel ülkesinin güzel çocukları için gerekirse canını bile vermesini bilendir.”