52 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olan Süheyla Taş, gönderdiği mektupta, şunları söyledi: ”Kavgamız yaman, çekici ve birleştiricidir. Ben bu kavgaya aşığım. Duygularımın, sevgilerimin, özlemlerimin, hayallerimin hep buna aktığını bilerek yürüdüm. Yürümeyi bırakıp koşmaya başlıyorum.”
HABER MERKEZİ – 52 gündür süresiz- dönüşümsüz açlık grevinde olan Süheyla Taş, “Unutmayın susmak ortak olmaktır! Tecridi kırmak bizler için yeni bir başlangıç olacak ve bunu birlikte nasıl yapacağımız, tarihimizde saklı” dedi.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde 52 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olan Süheyla Taş, eylemlerine ilişkin mektup gönderdi. Taş’ın kamuoyunun dikkatine sunduğu mektup şöyle: “Öcalan, bize kapıyı açalı çok oldu, içeri girmesi gereken bizleriz artık. Ben açılan kapıdan içeri girmeye karar verdim ve bu haklı isteğin karşılığı söz değil, eylemdir! Bu sebeple Leyla Güven arkadaşın öncülüğü ile başlatılan, Öcalan üzerindeki insanlık dışı tecridi kaldırmak ve fiziki özgürlüğü ile çalışır koşullara kavuşması için 301 arkadaşım ile birlikte bedenimi ve irademi bu kavgaya yatırdım. Bu satırları yazarken Sariye Taşkesen ve Zeliha Ustabaş ile birlikte eylemimizin 43’üncü günündeyiz. Kararımız, direncimiz ilk günkü kadar diri.
Şu günler de en büyük ziyaretçim, hayalini bile kurmaya kıyamayacak kadar sevdiğim, Kemal Pir arkadaş. Her ziyaretinde tek bir sahne ve tek bir cümle: ‘Sizler güzelleşiyorsunuz’ Şimdi ben o anları düşünürken kalemim düşünceli ve şaşırmış olarak bir an eğri büğrü çizmeye başladı.
Susmak ortak olmaktır
Unutmayın susmak ortak olmaktır! Tecridi kırmak bizler için yen bir başlangıç olacak ve bunu birlikte nasıl yapacağımız tarihimizde saklı. Elbette ki bu uğurda bedeller ödenecek. Nitekim bizler de var olan bir direniş kültürünün devamcılarıyız. Sadece ve bir daha başka analar ağlamasın diye ödenecek bedele de hazırız. Sizleri direniş ruhuyla selamlarken, son olarak şunları söylemek istiyorum: Özgürlüğün her canlı hücrede somutlaştırılması çabası, emeği ve sabrı bu yüce kavgada billurlaşmaktadır. Bu nedenle kavgamız yaman, çekici ve birleştiricidir. Ben bu kavgaya aşığım. Duygularımın, sevgilerimin, özlemlerimin, hayallerimin hep buna aktığını bilerek yürüdüm. Bundan böyle akmayan yanlarımın da bu direniş ile birlikte akacağını bilerek yürümeyi bırakıp koşmaya başlıyor, yüreğimi, bilincimi ve bütün gücümü zafer kavgasına salıyorum! Dirençle kalın…”
Bedeli ne olursa olsun
Rize-Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan Murat Şimşek, Kemal Yiğit, Mustafa Türkan, Veysel Güler, Erdem Aktı, Özgür Eksik, Şiyar Kara, Orhan Şakar ve Hüseyin Yıldırım 5 Ocak’tan bu yana açlık grevinde. 2011’den beri tutuklu bulunan Murat Şimşek, benzer şekilde Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 2012’de yapılan açlık grevine o dönem tutuklu bulunduğu Hatay Cezaevi’nde dahil olup, 53 gün kalmış bir isim. Şimşek Ailesi, 90’lı yıllardan itibaren devlet zulmüne ve baskısına maruz kalmış yüz binlerce aileden biri. Bu politikalar yüzünden ailesi ile birlikte Mardin’den Adana’ya göç etmek zorunda kalan Murat Şimşek, 2011’de siyasi nedenlerle tutuklanıp, 32 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Kardeşi Suat Şimşek de yine onun gibi Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu. Çocukları gibi anne ve baba Bedia-Hasan Şimşek çifti de haklarında açılan bir dava kapsamında Adana 14’üncü Ağır Mahkemesi’nde tutuksuz yargılanmakta.
Haftalık telefonla görüş hakkı kapsamında 8 Şubat’ta ailesini arayan Murat Şimşek, sadece şekerli su tüketseler de sağlık durumlarının genel olarak iyi olduğunu belirtti. Şimşek, ailesi aracılığı ile kamuoyuna şu mesajı gönderdi: “Önderlik üzerindeki tecrit kırılana kadar eylemimize devam edeceğiz. Bizler bu haklı eylemimizi zafer ulaştıracağız. Tecrit kırılana kadar bedeli olursa olsun direnip mücadele edeceğiz.”
Lokmalar boğazımızda kalıyor
Amcası Behçet Şimşek ise aileler olarak tecridin kaldırılması talebini sahiplendikleri belirterek, “24 saat aklımızdalar. Onlar ne durumda ise biz de aynı durumdayız. Bir lokma yiyoruz o da boğazımızda kalıyor. Leyla arkadaşın o direnişini gördüğümüzde nasıl yemek yiyeceğiz. Ölümler yaşanmadan bir an önce tecrit kaldırılmalı” diyerek, kamuoyundan eylemcilerin sesine ses katılmasını istedi.
Onursuzluğa karşı mücadeledir
Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde 16 Aralık’ta açlık grevine giren tutuklulardan Sercan Gümüş, gönderdiği mektupla açlık grevine girme nedenini ve yaşadıklarını anlattı. 1991 Erzurum Karaçoban doğumlu olan Sercan Gümüş, “örgüt üyeliği” gerekçesiyle aldığı hapis cezası nedeniyle 2016’dan beri Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuluyor. Daha önce uzun süre açlık grevine katılmadığını, kısa süreli açlık grevi eylemlerinde yer aldığını belirten Gümüş, “Bu kez de tecridin kırılmasına dönük açlık grevindeyim. Eylemimiz tecrit kakıncaya kadar devam edecek” dedi.
Kürt özgürlük mücadelesinin 1980’lerden itibaren zindanda açlık grevleriyle başlattığı eylemlerin kendisi için ilham kaynağı olduğunu anlatan Gümüş, şöyle devam etti: ”Onursuzluğa karşı verilen büyük onur mücadelesidir. Dönemin inkar ve imha politikalarının devamcıları olan Kenan Evren ve faşist blok, önder Apo öncülüğünde başlatılan özgürlük mücadelesini bastırılıp tasfiye edilmesi esas hedeflerinden biriydi. Bunun için imha, inkar planını güncelleştirip halkımıza ve hareketimize yönelik saldırı konseptini devreye koyup bir çok yurtsever ve kadroyu cezaevine koydular. Kürdistan’ın uyanan halkını işkence ve baskılarla teslim almaya çalıştılar.
Çizgiye layık olma çabası
Heval Mazlum Doğan ihanet ve onursuzluğu parçalamak için bedel vermemiz gerekiyor diyor ve üç kibritle onurlu mücadelesini ateşini tutuşturuyor. Dörtler kendi bedenini ateşe vererek tutuşan ateşi gürleştiriyorlar. 14 Temmuz ölüm orucunda bedenleri ölüme yatırılıp zaferle taçlandırıldı. Heval Mazlum Doğan, Dörtler, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçek, Akif Yılmaz arkadaşlar, büyük eylemleriyle, özgür iradeyle, koştular, şartlar ne olursa olsun başarının sağlandığını gösterdiler. Direnişleriyle ulusal onur simgesi oldular. Benim de bu eylemde esas aldığım ve layık olma çabasında olduğum çizgidir. Kenan Evren’in devamcıları olan AKP-MHP faşizminde aynı inkar-imha politikasıyla halkı teslim almak ve iradelerini kırmak için en vahşet yöntemleri kullanıyor.
Kimse sessiz kalmamalı
Ben de insanım diyen herkes AKP-MHP faşizminin dayattığı onursuzluğa ve teslimiyete karşı sessiz kalmamalı. Kimsenin seyirci olamaması lazım. Ne olursa olsun simgeleri olan şehitlerimize bağlı kalarak, bugün uygulanan faizime karşı onurlu yaşamın ebedi temeli olan 14 Temmuz direnişçilerinin yolundan yürüyeceğiz. Bizim halka çağrımız da bulundukları bina, sokak, mahallede Önder Apo’nun üzerindeki tecridi gündemleştirerek kendi çevrelerini harekete geçirmeleridir. İnanıyorum ki başlattığımız bu direniş hamlesiyle Önder Apo’nun çalışır, yaşanır ve halkların da demokratik, eşit, paylaşımcı yaşam koşulları sağlanacaktır. Bizim buna inancımız tamdır.
KAYNAK/Yeni Özgür Politika