HABER MERKEZİ
Türkiye ve Kürdistan’da seçimler gerçekleşti. Ve bu seçimde ortaya çıkan tek gerçek, çoğulculuğun ve kardeşliğin zaferidir. Kaybeden ise; tekçilik, tek renklilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik, dikta rejimine olan özlemdir. Tek bir kelimeyle ifadeye kavuşturursak, kazanan Ortadoğu’nun halklar mozaiği olurken, kaybeden ise kapitalist modernist kültürün son yaratımı olan Ulus Devlet ve bunun her türden düşünce ve yaşam yapılarıdır.
Son iki yüz yıldır insanlık büyük bir hastalıkla karşı karşıyadır. O hastalığın adı milliyetçiliktir. Dünyanın -neresinde olursa olsun -milliyetçilik zihinlere bulaşmış ise, orada yaşanmış olan halkların birbirine karşı uyguladıkları kırımlar olmuştur.
Dikkat edelim özelde coğrafyamız ama genel manada da tüm dünyada insanlığın vicdanını sızlatan ne kadar da çok boğazlaşmalar yaşanmaktadır. DAİŞ denilen yapının ortaya çıkışı, temsil ettiği zihniyet hatta yaşam kalıpları kesinlikle milliyetçilikle bağı vardır. Söylem dini olsa da pratikte yaşanan milliyetçiliktir. Kaldı ki dini, dincilik haline getiren yaklaşımın kendisi de milliyetçilikle bire bir bağı nettir. Milliyetçiliği geliştiren hem de suni bir şekilde inşa etmiş olan sistemin adı Kapitalizmdir. Kapitalizmin siyasal yapısı olan Ulus Devlettir. Devlet tam bir despot aygıtı olmasına rağmen, sanki birilerinin hatta halkların ve ulusların bir yaratımıymış gibi yansıtmak, tek kelimeyle bu sistemin yani kapitalizmin eseridir. Kapitalizmin ise sadece kan olduğunu bizler biliyoruz. Hatta derinleşmiş bir kölelik olduğunu bu sahayla ilgili olan herkes dile getiriyor.
Özcesi, derinleşmiş kölelik olan kapitalizmin ortaya çıkaracağı bir siyasi yapının, insanları köleleştireceği açıktır. Yani tüm amacı halkları bir nevi efsunlama yoluyla köleleştirerek yürütmektir, belki gütmektir demek daha doğru olur. Böyle bir sistemin yapacağı belirttiğimiz gibi tek bir eylemi vardır, o da düşürmektir. Bunu da halkları birbirine kırdırtarak yaptığını bizler İngilizlerin; böl-parçala ve yönet politikalarının ortaya çıkardığı gerçeklerle daha iyi biliyoruz.
Unutmayalım ki Türkiye cumhuriyeti devleti tamamen bir Ulus Devlettir. Hem de Üniter bir devlet yapısıdır. Yani merkeziyetçiliğin en zirvede olduğu bir yapıdır. Yine biliyoruz ki Türkiye’nin hem o dönemin yöneticileri, hem bugünün yöneticileri tamamen Ulus Devlet yapılarının milliyetçilik zehrinin zihniyetleriyle oluşmuşlardır. Bu bağlamda bu zihniyetle zehirlenmiş insanlar ortaya çıkaracakları eylem ise, halklar düşmanlığıdır yani faşizmdir. Erdoğan gibi kişiliklerin; tek devlet, tek vatan, tek millet, tek bayrak ve başka tekleri sıralamaları bunun için tesadüfü değildir. Bugünkü emperyalist-kapitalist devletlere göre bu söylemler sert görünse de-özü itibariyle bu söylemler onların yani kapitalist-emperyalistlerin icat ettikleri söylemler ve onların taptıkları ikonlarıdır. Burada olup bitenler ise o zihniyetin yansımalarıdır. Yansımaların ya da taklitlerin orijinallerine göre daha ham ve çiğ pratikleştiğini sosyal bilimler yaşanmışlıklardan söylüyor bize.
Bunun için diyoruz ki Türkiye’de yaşanan, yaşanmış olan milliyetçiliklere, tekçiliklere karşı verilen mücadeleler sonucu, halkların yeniden öz köklerine denk çoğulculuk ve kardeşlik temelinde bir araya gelerek haykırmaları söz konusudur. Halkların uyanışı söz konusudur. Halkların uyanışı çok renklilik temelinde, tek ve siyah renkliliğe karşı bir başkaldırı olarak Türkiye’de ilk kez önemli bir zafer kazanmıştır. Zafer elbette nihai değildir, ancak elde edilen zafer, halkların –güçlü bir zihniyet ve iradesel duruş göstermelerine- bağlıdır. Elde edilen bu zafer sadece bir aşamadır. Büyük olmayabilir ama önemli bir aşamadır. Etabın belki de en zor olan bölümüdür.
Türkiye’de egemenler, milliyetçiler, faşistler, tekçiler derken ne kadar böyle kapitalist türemesi kişi ve yapı varsa, hepsi halkların Türkiye’de bir olamayacakları, bir araya gelemeyeceklerini özelde ezilenlere kabul ettirmişlerdi. Öyle ki düşmanlıklar en çok ezilenler arasında yaşanmaktaydı.
Ancak bu kez; halkların, renklerin, cinslerin, inançların, dillerin, kültürlerin, düşüncelerin ortaklaşmayı ve yaşamın bozulmasına çıkan böyle ne kadar farklı duruş varsa ilk kez bir araya gelerek Demokratik Ulus’un zaferini müjdelerken, milliyetçi ve militarist yapıların yenilgisini de tüm dünyaya duyurmuşlardır. Ve önemli olan bundan böyle bu çizgi temelinde daha büyük bir zihinsel ve iradesel duruşla bu çizgiyi inadına sürdürmektir.
Kasım Engin