Kürt halkının “Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” biçimindeki devrimci hamlesi, 2019 yılı başında inisiyatifi elde tutan bir temelde ilerlemekte ve gelişmektedir. Bu hamle, tıpkı 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi gibi tarihi bir zafer hamlesidir.
HABER MERKEZİ – Kürtler 2019 yılına “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim” hamlesi içinde girdiler. Her yerde özgürlük eylemleri var. DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde tutsaklar süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi içindeler. Şimdiden sayıları birkaç yüzü buldu ve eylemleri yirmi günü aştı. Leyla Güven’in eylemi ise 60 günü aşmış durumda. Öyle anlaşılıyor ki, giderek binlerce tutsağın katıldığı kitlesel bir eylem haline gelecek. Ve 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu ruhuyla yürütülen direniş kesin başarı sonucuna ulaşacak.
Kuşkusuz söz konusu hamlesel direniş sadece zindanlarla sınırlı da değil. Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında yürütülüyor. Başta Avrupa olmak üzere Başur’da, Rojava’da, Bakur’da açlık grevleri yapılıyor. Elbette eylemler sadece açlık grevi ile sınırlı da değil. Birçok alanda miting, yürüyüş, protesto gibi yaygın kitlesel eylemler oluyor. Gençlik grupları faşizme darbe vuran etkili eylemler yapıyor. Tabi en çok da Kürdistan Özgürlük Gerillasının kış koşullarına rağmen geliştirdiği eylemler AKP-MHP faşizmini darbeliyor ve korkutuyor. Söz konusu eylem hamlesinin gelişerek ve yaygınlaşarak süreceği anlaşılıyor.
Şimdi yeni yıla böyle bir eylem hamlesi içinde girmenin anlamını ve önemini doğru ve yeterli bir biçimde bilmek gerekiyor. Başarıyla yürütebilmek için, her şeyden önce buna ihtiyaç var. Bu noktada hemen belirtelim ki, mevcut eylemlilik kısa bir dönem için gündemleşen eylemlilik değildir. Nitekim eylemi yürüten tüm güçler bu gerçeğe özellikle dikkat çekmektedir. “Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” eylem hamlesi, zafer kazanana kadar, amacını başarana kadar sürecek bir hamledir. Yani bir kesin zafer hamlesidir. Öyle faşizme bazı darbeler vurduktan sonra bitecek bir hamle değildir. Nitekim süresiz-dönüşümsüz açlık grevini içeren bir eylem hamlesidir ki, bunun zafer için ölümüne direnişe girmek demek olduğu açıktır. O halde, eyleme kalkışan herkes bu gerçeği bilmek, eylem planlamasını ve kendini buna göre hazırlamak durumundadır.
Bu anlamda yakın geçmişte yaşanan eylem süreçleriyle karıştırmamak gerekir. Onlara da ‘Hamle’ dendiği için, bu durumun altını özellikle çizmek gerekiyor. Bu hamlenin diğerlerinden farklı olduğunu ve gerçek hamlesel eylemliliğin yeni başladığını görmek önem taşıyor. Aslında böyle bir eylemlilik 24 Temmuz 2015 topyekûn faşist saldırısı karşısında da geliştirilebilirdi. Yine 2017 sonu itibariyle de böyle bir zafer hamlesi içine girilebilirdi. Fakat çeşitli nedenlerle söz konusu adımlar atılamadı. Böyle bir adım işte şimdi atılıyor ve kuşkusuz diğerlerinden çıkartılan derslere dayanıyor. Yine hem koşulların sunduğu imkan ve fırsatların fazla olmasından güç alıyor, hem de artık hamlenin zorunlu hale gelmiş olması ortamında gerçekleşiyor. Bir yandan düşman cephesinin çok zayıf durumda olması, diğer yandansa Önderlik duruşu buna yol açıyor. Bu nedenle, mevcut hamlenin bir zafer hamlesi olduğunu bilmek ve amaçlar başarılana kadar tam başarı çizgisinde yürütmek gerekiyor.
İkincisi, “Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” hamlesinin sadece bir veya birkaç alandaki eylemlilik olmadığını, tersine ideolojik, politik, toplumsal ve askeri bütünlük içinde ele alınıp yürütülmesi gereken bütünlüklü bir eylem hamlesi olduğunu görmek önem taşıyor. Bu konuda da yakın geçmişte hamle adıyla gerçekleştirilen tekil eylem süreçleri var. İşte sadece gerillanın yürüttüğü askeri eylemlilik süreci. Yine sadece miting ve gösteri biçiminde süren kitle eylemlilikleri. Veya yaşanan değişik seçim dönemleri. Sadece gençlerin ya da kadınların yürüttüğü eylem kampanyaları. Bu tür tek yanlı eylem dönemlerini çok yaşadık. Bilinmeli ki, mevcut hamle, bu türden bir eylem hamlesi de değildir. Kesintisiz ve zafer hedefli olduğu gibi, aynı zamanda bütünlüklüdür de.
Bu nedenle, bir alan eylem yaparken, diğer alanların beklememesi ve bakıp durmaması gerekiyor. Hiç kimse “Bu hamle şu eylemle yürüyecek” deyip daraltmamalı ve kendi dışında görmemelidir. Bu anlamda hep bekleyen ve sürekli eleştiren bir konumda olmamalıdır. Bu tür yaklaşım ve tutumlar hem doğru değildir hem de anlamsızdır. Örneğin “Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” hamlesi önemli bir ideolojik mücadele hamlesidir. Yanlış anlayışlara, psikolojik savaşa ve kapitalist modernite liberalizmine karşı çok yoğun bir ideolojik mücadele ve propaganda çalışması gerekir. Dikkat edilirse, faşist-soykırımcı düşman gerçeklerin üstünü örtmek veya onları saptırmak için her türlü yönteme başvurmaktadır. Başta Türkiye halkları olmak üzere tüm toplumları ve insanlığı aldatmaya çalışmaktadır. O halde, çok önemli ideolojik mücadele ve propaganda görevleri vardır.
Yine söz konusu devrimci hamlenin bir gerilla hamlesi olduğu ortadadır. AKP-MHP faşizmini darbeleyerek çöküşü gerçekleştirecek her türlü gerilla eyleminin dağda, ovada, şehirde, her yerde ve her türlü hedefe karşı geliştirilmesi gerekir. Bu bakımdan, gerilla güçlerinin hamleyi kendi dışlarında ve sadece bir siyasal eylemlilik süreci olarak görmeleri kesinlikle yanlıştır. Çünkü gerillaya dayanmayan ve onunla birleşmeyen hiçbir eylemliliğin başarı kazanma şansı yoktur.
Zaten eylem hamlesi bir siyasal ve toplumsal eylemlilik olarak açıklanmıştır. Bu nedenle, herhalde bu alanda fazla daraltıcı yaklaşım ortaya çıkmaz. Fakat bu alanda da eylem hamlesini sadece açlık grevine ve ölüm orucuna indirgeyen, onun dışındaki siyasi ve toplumsal eylem çeşitlerini görmeyen ve bu konuda yaratıcı yaklaşmayan tutumlar gözükmektedir. Zindanlar açlık grevi yapınca, dışarıda olanlar da onlar gibi davranıp her yerde açılık grevlerine başlamaktadır. Örneğin yurtdışının açlık grevi dışında çeşitli kitle eylemlerini daha çok geliştirme imkanı vardır. Bakur alanındaki yerel seçim süreci bu konuda bir dezavantaj değil, tersine avantajdır. Her iki eylemlilik birleştirilerek, birbirini destekleme temelinde çok güçlü ve yaygın bir eylemlilik süreci geliştirilebilir. Herkes açlık grevi yapınca, Rojava’daki halk da aynısını tekrarlamaktadır. Belki sembolik olarak birkaç birim açlık grevi yapsa da, Rojava’nın yapabileceği çok zengin eylem biçimleri vardır. Kısaca siyasi ve toplumsal eylemlilikte yaratıcı davranmak ve zengin olana ulaşmayı bilmek gerekir.
Görüldüğü gibi, “Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” hamlesi, bütünlüklü ve kesintisiz bir zafer hamlesidir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşana kadar kesintisiz devam edecek bir hamledir. Tecridin kırılması bu anlama gelmektedir. Bu da faşizmin yıkılmasıyla olur. Yine böyle bütünlüklü ve sürekli bir zafer hamlesi, aynı zamanda seferberlik hamlesi demektir. Yani tüm yurtsever Kürtlerin ve dostlarının özgürlük eylemleri için seferber olmasını ve hamleye seferberlik düzeyinde yaklaşmasını gerektirir. Topyekûn direniş demek, aynı zamanda toplumsal seferberlik demektir. Bu durum, aynı zamanda doğru anlamayı, örgütlü davranmayı ve cesaretle hareket etmeyi gerektirir. Düşmanın geliştireceği oyunlara ve baskılara karşı hazırlıklı olmayı ister.
Kürt halkının “Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım” biçimindeki devrimci hamlesi, 2019 yılı başında inisiyatifi elde tutan bir temelde ilerlemekte ve gelişmektedir. Bu hamle, tıpkı 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi gibi tarihi bir zafer hamlesidir. Nasıl ki 14 Temmuz Direnişi kazandığı zaferle zindanları aşıp dağlara taşarak kahraman bir gerilla hareketini ortaya çıkardıysa, yine zindanlarda başlamış olan bu hamle de zafer çizgisindeki yürüyüşüyle dört parça Kürdistan’a ve yurtdışına taşacak ve İmralı zırhını parçalayan devrimci sonucu mutlaka yaratacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Selahattin ERDEM