HABER MERKEZİ –
“Toplumu güçlendiren, toplumu toplum yapan, topluma karakter kazandıran, toplumları özgür ve demokratik yaşam mücadelesinin içine sokan kişiliklerin eylemlerinin anlamlarının ne olduğunun bilinmesi açısından gerçekten de dört değerli öncü yoldaşımızın ve onların yaptığı eylemlerin tarihi etkilerinin çok iyi bilince çıkarılması gerekir. Başlı başına 14 Temmuz’u bilince çıkarmak bireyi güçlendirir, toplumu güçlendirir, mücadeleyi güçlendirir.”
14 Temmuz Direnişi’nin 36. yıl dönümü vesilesiyle büyük şehitlerimiz olan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’i minnetle, saygıyla anıyorum. Onların yol göstericiliği, onların PKK çizgisini ve mücadele tarzını kendi şahıslarında somutlaştırmalarının Özgürlük Mücadelemizi başarıya götüreceğine inanıyorum. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu tarihi bir olay olduğu gibi bu ölüm orucunda şehit düşen arkadaşlarımız da tarihi kişiliklerdir. Tarihi olaylar ve tarihi kişilikler birilerinin sübjektif değerlendirmeleriyle, ifadeleriyle ortaya çıkmazlar. Tarihi olaylar ve tarihi kişilikler döneminde büyük anlam ifade eden eylemdirler ve büyük anlam ifade eden eylemi yapan kişilerdir. Tarihe geçmek öyle kolay değildir. Her eylem, her kişi tarihe geçmez. Özellikle de olumlu anlamda tarihe geçmek açısından eylemin olduğu dönemde insanlık için, halklar için, toplum için çok büyük değer ifade etmesi gerekir. Sadece güne değil tarihe damgasını vurması gerekir. Toplumda derin etkiler bırakması gerekir. Yapılan eylemin toplumun karakterinde, kişiliğinde, kimliğinde derin etkiler bırakarak, değişimler yaratması gerekir. Ancak böyle eylemler ve bu eylemi yapan kişiler tarihe geçebilirler. Yoksa yapıldığı zaman belli bir etkisi olan ama sonradan unutulan eylemler ve eylemi yapanların tarihte yeri olmaz. Tarihsel diyoruz; tarihsel demek; çok uzun dönemleri kapsayan bir anlamın ortaya çıkması, bir etkinin ortaya çıkması anlamına gelir. Toplumlar tarafından benimsenen, içselleştirilen ve uzun zaman içinde de anlamlandırılan ve gereklerine göre hareket edilen eylemler olmalı ki ona tarihi eylem diyelim. Bu eylemleri yapan kişiliklere de tarihi kişilikler diyelim.
Tarihsel olayları yapan kişilikler yaptıkları eylemin önemli oranda bilincinde olanlardır. Kuşkusuz tarihte siyasal yaşama, toplumsal yaşama, kültürel yaşama önemli etkide bulunmuş ama bunu yapanların bu etkileri eylemin yapıldığı döneminde çok fark etmemeleri de mümkündür. Böyle eylemler de vardır. Öte yandan bazı eylemler de yapıldığı anda çok önemli görülür, tarihi eylem olarak yapılır. Yapanlar bunun bilincinde olur ve zaman geçtikçe bu eylemlerin önemi daha da artar ve etkili hale gelir. Bazı eylemler de vardır ki yapanların çok bilinçli yaptıkları, eylemin anlamının derinliğinin farkına varan, bu nedenle yapıldığı dönemde o eylemin anlamını bilerek toplumu etkilemek, tarihi değiştirmeye çalışmak isteyen, yani yaşarken kendisini tarihi kişilik olarak anlamlandıran eylemler ve bu eylemlerin sahipleri vardır. İşte 14 Temmuz Direnişi böyle bir direniştir. 14 Temmuz Direnişi gerçekten Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek, yaptıkları eylemin büyüklüğünü bilen, yaratacağı sonuçların farkına varan eylemcilerdir, tarihi kişiliklerdir. Kemal arkadaşın, “altı kişiyle başladık, bugün on altı olduk, yarın on milyonlar olacağız,” demesi eyleminin tarihi sonuçlarının ne olduğunun farkında olmasıdır. Hayri’nin “Mezarıma borçlu yazın” demesi de toplum için, tarih için ne anlama geldiğini bilerek söylenmiş sözlerdir. Yine Kemal Pir’in ölüm orucunda ölüme doğru giderken Önder Apo’nun bu mücadeleyi sonuna kadar götüreceğini, zaferle taçlandırmasına inanması da eyleminin nasıl tarihi bir mücadelenin parçası olduğunu, eyleminin büyüklüğünün bilincinde olmasıyla ilgilidir. Bu bakımdan Hayri ve Kemal kişiliğinin, Akif ve Ali kişiliğinin Kürt halkı tarafından, Kürt savaşçıları tarafından, gençleri ve kadınları tarafından çok iyi irdelenmesi gerekmektedir.
14 Temmuz’u bilince çıkarmak bireyi güçlendirir, toplumu güçlendirir
Toplumu güçlendiren, toplumu toplum yapan, topluma karakter kazandıran, toplumları özgür ve demokratik yaşam mücadelesinin içine sokan kişiliklerin eylemlerinin anlamlarının ne olduğunun bilinmesi açısından gerçekten de dört değerli öncü yoldaşımızın ve onların yaptığı eylemlerin tarihi etkilerinin çok iyi bilince çıkarılması gerekir. Başlı başına 14 Temmuz’u bilince çıkarmak bireyi güçlendirir, toplumu güçlendirir, mücadeleyi güçlendirir. 14 Temmuz Direnişi’ni yapanların kişiliği, karakteri, duyguları, düşünceleri ve anlamları bilincine çıkarıldığında o halkın özgürlük mücadelesi önünde kimse duramaz. Böyle bir halkın yürüttüğü özgürlük mücadelesi mutlaka zafere ulaşır. Çünkü onların kişiliklerinde yenilmezlik vardır. Çünkü onların eylemlerinde yenilmezlik vardır. Onların eylemleri zaten yenilmezliğin ifadesidir. Kişiliklerinin yenilmezliğinin ifadesidir. Böyle yenilmez eylemlikleri anlayan, böyle yenilmez tarihi kişilikleri kavrayan hareketlerin toplumların tabii ki mücadeleleri de zaferle taçlanır ve başarıya gider. Bu bakımdan 14 Temmuz Direnişi şehitleri ne kadar anlatılsa azdır. Onları anladıkça, onları anlattıkça Kürt halkının moral değerleri temel, değerleri güçlenir. Kürt halkı güçlenir, Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi güçlenir. Kürt halkı onların eylemleri ve kişiliği şahsında yenilmezliğin şerbetini içerler. Zaten biraz anlaşılması ve temsil edilmesinin özgürlük hareketini nasıl yenilmez kıldığını bugünlere getirdiğini görmekteyiz. Önder Apo, bu şehitleri temsil ettiği için, bu şehitlere bağlı kaldığı için, bu şehitlerin eylemlerini anlamlandırmak ve bu şehitleri yaşatmak istediği için mücadele bugünlere kadar başarıyla gelmiştir, büyük değerler kazanmıştır. Önder Apo, kendisine en büyük güç verenin bu değerler olduğunu, bu şehitler olduğunu, bu tarihi eylemler olduğunu defalarca vurgulamıştır. Kendisinin bunlara sahiplendiğini, bu eylemleri, kişilikleri sahipsiz bırakmadığı için mücadelenin gelişip büyük başarılar elde ettiğini vurgulamıştır.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; 14 Temmuz Direnişi ve 14 Temmuz Direnişi’ni yapan yoldaşlarımız yıllar geçtikçe daha da değer ve anlam kazanmaktadır. Çünkü onların yaptığı tarihi eylemler bir halkı kurtaran eylemlerdir. Bir hareketi kurtaran eylemlerdi. Bu halka, bir harekete ruh kazandıran yeniden ayağa kaldıran eylemlerdir. Bu nedenle tabii ki unutulmayacaktır. Yine 14 Temmuz gibi tarihsel bir eylemde Şehit Zilan’ın eylemidir. Şehit Zilan’ın eylemi de 14 Temmuz direnişçilerinin eylemi kadar değerlidir, aynı tarihsel değerde eylemdir. Çünkü aynı anlamı, aynı tarihsel değerleri ifade etmektedir. Şehit Zilan’ın eylemi de tarihseldir, kişiliği de tarihseldir. Nasıl ki 14 Temmuz Zindan Direnişi, Özgülük Mücadelemizin, halkımızın en zor döneminde yapılmış ve bu temelde de çok önemli sonuçları ortaya çıkarmışsa, ön açıcı olmuşsa Şehit Zilan arkadaş bu eylemiyle de Özgürlük Mücadelesinin zor koşullarında saldırıların en yoğun olduğu, Önder Apo’ya yönelik komplonun gerçekleştirildiği, düşmanın saldırarak yıkacağım, bitireceğim dediği dönemde; sadece düşmanın değil her türlü tasfiyeciliğin de Hareketimize yöneldiği bir dönemde halkına, Özgürlük Hareketine ve Önder Apo’ya sahip çıkmıştır. Bütün saldırılara karşı mücadele duruşunun, halk duruşunun, militan duruşunun eylem anlayışının nasıl olması gerektiğini kişiliğiyle ve yaptığı eylemle ortaya koyarak tasfiyeci saldırılara karşı yeni bir mücadele dönemi başlatmıştır. Yeni bir mücadele anlayışıyla mücadelenin fedaice götürülmesi gerektiği anlayışıyla her türlü saldırıya, tasfiyeciliğe karşı tarihi bir cevap vermiştir.
12 Eylül faşizmi tüm devrimci hareketleri tamamen ezdiğini düşünüyordu
Zindan direnişinin tarihi anlamı zaten çok büyüktür. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu, 14 Temmuz 1982’de Partimizin 12 Eylül faşist darbesi karşısında yurt dışına çıktığı bir dönemde gerçekleşti. Hareketimiz, 12 Eylül öncesi ve 12 Eylül sonrası askeri faşist saldırılarla önemli darbeler almıştı. Hareketimiz gerçekten zor bir dönemi yaşıyordu. Önder Apo 12 Eylül faşizminden sonra Özgürlük Hareketi’nin kadrolarını yurt dışına çekmek zorunda kalmıştı. Oralarda kadroları eğiterek yeniden mücadeleye hazırlamaya çalışıyordu. Ama örgütümüz önemli bir darbe yemişti, yıpranmıştı. Düşman bu nedenden dolayı yurt dışına çıkan Önder Apo’nun etrafındaki kadroları, parti yapısını bir nevi kılıç artıkları olarak tanımlıyordu. Bir yönüyle de gerçekten bunu ifade ediyordu. Çünkü kadro yıpranmıştı, 12 Eylül faşizmi galebe çalmıştı, hakimdi. Bunun getirdiği inançsızlıklar vardı, irade kırılmaları vardı, mücadelenin yeni başlamasından dolayı tecrübe zayıflığının yarattığı sorunlar vardı. Bu yönüyle parti yapısı çok sıkıntılıydı, zorluklar içerisindeydi. Önder Apo büyük bir tempo ve çabayla bu yıpranan parti yapısını yeniden ayağa kaldırmak için yoğun bir tempoyla çalışıyordu. Ancak 12 Eylül baskılarla hakimiyetini kurarak hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da sessizliği sağlamıştı. On binlerce insanı zindanlara atmıştı. Amiyane deyimle Kürdistan’da yaprak kıpırdamıyordu, Türkiye’de yaprak kıpırdamıyordu. Türkiye’deki bütün sol gruplar, Kürt grupları ezilmişti, tasfiye edilmişti. Yine belli oranda ayakta kalan, kendini toparlamaya çalışan hareket olarak PKK vardı. Bu yönüyle hemen hemen PKK’nin dışında Kürdistan ve Türkiye’de düşmana karşı mücadele edecek bir hareket kalmamıştı.
Türk devleti içeride sessizliği sağladığı gibi dışarda da uluslararası güçlerin desteğini alıyordu. Çünkü NATO’nun ileri karakoluydu. Türkiye’de bir siyasi, ekonomik, toplumsal kriz vardı. Devrimcilerin susturulması, işçilerin, emekçilerin ve muhalefetin ezilmesiyle birlikte emperyalizm ve NATO ileri karakolunu kendileri açısından belli bir düzeyde güvenli hale getirmişti. Türk devleti de 1982 yılına gelindiğinde tüm devrimci hareketleri, işçi hareketlerini, gençlik hareketlerini ezdiğini ve hiçbir gücün direnmeyeceğini düşünüyordu. 12 Eylül faşizmi iki yıllık zulümle, baskıyla Türkiye’de her türlü muhalefeti ezdiğini ve Türkiye’yi emperyalistler ve Türk egemen sınıfları için, soykırımcı sömürgecilik için güvenli bir ülke haline getirdiği kanaatindeydi. İnsanları sadece fiziki değil, düşünce düzeyinde de, yürekte de ezdiğini, susturduğunu, düşünemez ve karşı koyamaz hale getirdiğini öngörüyordu.
12 Eylül faşizmi Türkiye’de böyle bir toplumsal ve siyasi ortam yarattığı gibi tutsaklar şahsında da hem Kürt Özgürlük Hareketi’nin hem de Türkiye’deki devrimci hareketin iradesini kırmayı hedefliyordu. Tutsaklar şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’ni Amed zindanlarının betonlarına gömmek istiyordu. Bu açıdan dışarıda halka, devrimci güçlere saldırarak, ezerek pasifikasyon ortamı yarattığı gibi Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önder kadrolarının içinde olduğu, birçok kadronun ve yurtseverin zindana atıldığı Amed Zindanı’nda bunları da ezerek, teslim alarak bu tutsaklar şahsında halkın umudunu da zindanlara gömmek istiyordu. Burada tutsakların tümünü teslim alarak halka, bakın en kabadayılarınız, en fazla mücadele edenleriniz, “Kürt’üz, Kürdistan’ı özgürleştireceğiz” diyenlerin hali budur. “Hepsi teslim oldular, davalarından vazgeçtiler; bu nedenle Kürdistan davası, özgürlük mücadelesi, bağımsızlık mücadelesi boştur,” biçiminde umutlarını ve iradesini tümden kırmayı hedefleyen bir saldırı yürütüyordu. Diğer taraftan da bu tutsakları pişman ettirerek, iradesini kırarak PKK’yi bitirmek istiyordu. PKK’nin moral değerlerini yerle bir etmek istiyordu. PKK’nin toplumun gözündeki itibarının etkisini tümden bitirmek istiyordu. Çünkü PKK 12 Eylül’den önceki mücadelesiyle toplum tarafından direnişçi, her koşul altında direnecek bir hareket olarak görülüyordu. Zaten PKK’liler de halka giderek Kürt ve Kürdistan’ı özgürleştireceğini söylüyor ve düşmana meydan okuyorlardı. Hiçbir baskının ve zulmün mücadelelerini geriletemeyeceğini ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önünde engel olamayacağını söyleyerek topluma moral ve güç veriyorlardı. İşte bu karakterdeki ve iddiadaki PKK’nin önder kadrolarını ezerek, sindirerek, teslim alarak onlar şahsında PKK’yi bitirmek istiyorlardı. Böyle bir ağır saldırı vardı zindanda.
14 Temmuz Direnişi başladığı gün sömürgeciliği telaşa düşürmüştür
Zindandaki saldırı sadece zindandaki tutsaklara yönelik bir saldırı değildi. Sadece tutsaklara boyun eğdirme, kurallara uydurma değil, onlar şahsında bir halkın umudunu ve geleceğini bitirmek istiyorlardı. Aslında sadece PKK’yi değil Kürt’ü, Kürdistan’ı bu tutsaklar şahsında betonlara gömmek istiyorlardı. İşte böyle çok olumsuz amaçlı bir saldırı karşısında Hayri, Kemal, Akif ve Mazlum şahsında zindan direnişçileri Türk devletinin bu amaçlarını kabul etmeyeceklerini, boşa çıkaracaklarını, kendi şahıslarında hiçbir gücün Kürt halkının umudunu, geleceğini, tarihini ve özgürlük mücadelesini Amed zindanına gömemeyeceğini söylemişlerdir. İsyan etmişlerdir, üzerlerindeki oynanan oyunları kabul etmeyeceklerini, buna karşı direneceklerini söylemişlerdir. PKK’nin özgürlük iradesinin teslim alınamayacağını, Kürt halkının öncülerinin, direnişçilerinin özgürlük iradesinin teslim alınamayacağını ve kırılamayacağını, soykırımcı sömürgeciliğin bu tutsaklar şahsında başarılı olamayacağını, bırakın başarılı olmasını, bu irade karşısında yenilgiye mahkum olacağını göstermişlerdir. Bunun için 14 Temmuz eylemine girmişlerdir.
14 Temmuz eylemi başladığında cezaevi iç güvenlik amiri ve işkence sistemini yöneten Esat Oktay bu eylemin sonuçlarının farkındadır. O da Kemal’in, Hayri’nin ne kadar kararlı olduğunu bilmektedir. Onların bir eyleme başladığında bırakmayacaklarının bilincindedir. Çünkü 1981’de 45 gün süren ve PKK’nin ilk gençlik önderlerinden Ali Erek’in şehit düştüğü ölüm orucu yapılmıştır. Ama bazı sözler vererek bu eylemi bıraktıran Diyarbakır zindanının İç Güvenlik Amiri Esat Oktay Hayri’nin, Kemal’in ve arkadaşlarının bu direnişi bırakmayacaklarını görerek telaşa kapılmıştır, korkmuştur. Kendileri bu tutsaklar şahsında Kürt halkının geleceğini yok etmek isterlerken, halkın umudunu kırmak isterlerken, PKK’yi zindanlara gömmek isterlerken tutsaklar şahsında PKK’nin yenilemeyeceğini, Kürt halkının umudunun kırılamayacağını ve Kürt halkının geleceğinin karartılamayacağının gösterileceğini görmeleri daha 14 Temmuz Direnişi’nin başladığı gün soykırımcı sömürgeciliği, onların zindandaki temsilcilerini telaşa düşürmüştür. Bu nedenle Kemal’e, “bırak başarısız olursanız daha kötü olur,” dediğinde, Kemal, Esat Oktay’a “bu direniş sonuna kadar devam edecek, bu direnişin sonunun ne olacağını hep birlikte göreceğiz,” diyerek Esat Oktay’a tarihi bir şamar vurmuştur.
14 Temmuz Direnişi bu kararlılıkla başlamış, düşmanın bütün baskılarına, saldırılarına, oyunlarına ve direnişi bıraktırmak için her türlü yol ve yöntemi denemesine rağmen direnişi sonuna kadar kararlılıkla götürmüşlerdir. 14 Temmuz Direnişi baştaki kararlığı neyse sonuna kadar da öyle sürmüş ve dört arkadaşın şahadetiyle sonuçlanmıştır. Kemal Pir direnişe başladıktan sonra ölüm orucu içinde “Oh be, özgürlük ne kadar güzeldir” demiş ve yine 14 Temmuz Direnişi döneminde “Bu düşmana bir kazık çaktık, çıkarabilirse çıkarsın” diyerek bu eylemin tarihi sonuçlarını daha eylem sürerken ortaya koymuştur. Zaten bu eylemin büyüklüğü, tarihi sonuçları, etkileri o kadar fazla olmuş, 12 Eylül faşizminin bütün politikalarını o düzeyde boşa çıkarmıştır ki, 14 Temmuz bitmeden 14 Temmuz sonuçlarını gören soykırımcı sömürgecilik, Esat Oktay’ı görevden almıştır. Böylelikle 12 Eylül faşizmi 14 Temmuz şahsında yenilgisini kabul etmiştir. Eylemin başarısını kabul etmiştir. En fazla güvendiği, en önemli görevi verdiği Esat Oktay’ın 14 Temmuz Direnişi içinde görevden alınması 12 Eylül faşizminin bu tutsaklar ve direnişçiler şahsında PKK’ye karşı ideolojik yenilgisinin ifadesidir. 14 Temmuz 12 Eylül faşizmini ideolojik yenilgiye uğratmıştır. 12 Eylül faşizminin PKK karşısında, Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında başarı elde edemeyeceğini ortaya koymuştur. Bu çok tarihi bir eylemdir. 12 Eylül faşizmi askeri darbe yaparak iktidara gelip, Kürt halkının iradesini kırıp soykırımı tamamlamak isterken, Türkiyeli devrimcilerin iradesini kırıp, Türkiye’de bir daha emperyalizme, kapitalizme ve emperyalizm işbirlikçisi Türk devletine karşı hiçbir devrimci hareketi mücadele edemez hale getirmek isterken; daha 1982 12 Eylül’ün ikinci yılında Amed zindanında böyle bir tarihi eylemle 12 Eylül’ün faşizminin ideolojik yenilgiye uğratılması 12 Eylül’ü çökertmiştir. Çünkü bir hareket, bir saldırı, bir politika, bir strateji, bir düşünce ideolojik yenilgiye uğratıldıktan sonra artık hiçbir askeri güç, hiçbir siyasi güç, hiçbir örgütlenme, hiçbir saldırı, hiçbir restorasyon, hiçbir şey onu kurtaramaz, kurtarması mümkün değildir. İşte bu nedenle soykırımcı sömürgecilik 12 Eylül faşizmi koşullarında PKK’ye, PKK’nin Önder kadroları şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’ne, Kürt halkının özgürlük mücadelesine yenilmiştir. Bu gerçeğin çok iyi görülmesi ve iyi anlaşılması gerekir.
12 Eylül faşizmi sıradan bir saldırı değildi. Kürt halkının iradesini kırıp Kürt’ün soykırımını tamamlamak istiyordu. Gerçekten de eğer 12 Eylül faşizminin önünde durulmasaydı, 12 Eylül faşizmine karşı 14 Temmuz direnişçileri şahsında böyle bir tarihi direniş ortaya konulmasaydı, 12 Eylül faşizminin Kürdistan’da ve Türkiye’de tüm devrimci hareketleri ezip, Kürt’ü soykırıma uğratma politikası durdurulamazdı, önüne geçilemezdi. Kürt ve Kürdistan daha o yıllarda unutulur, tümden soykırıma tabi tutulurdu. Fiziki soykırım yanında, beyaz soykırım da hızlandırılarak Kürt bitirilmek istenirdi. 12 Eylül’ün planı, projesi ve esas hedefi buydu. Esas olarak da Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gelişmesinden korkarak askeri darbe yapmışlardı. Ama 14 Temmuz direnişçileri Hayri, Kemal, Akif ve Ali kendi şahıslarında 12 Eylül karşısında PKK’yi ve Kürt halkını zafere götürmüşlerdir. Kürt halkının geleceğini güvenceye almışlardır. 14 Temmuz’un tarihi açısından ne anlam ifade ettiği söylenirse en başta da yarattığı bu önemli sonucu görmek gerekiyor.
‘14 Temmuz PKK’nin ruhudur, özüdür’
14 Temmuz’un en büyük anlamlı ifadesiyse Önder Apo’nun ifade ettiği gibi, ‘14 Temmuz, PKK’nin ruhudur, özüdür’. 14 Temmuz’un 12 Eylül faşizmini ideolojik ve tarihsel olarak yenilgiye uğratması yanında 12 Eylül faşizmine karşı gösterilen bu büyük direniş 14 Temmuz şahsında soykırımcı sömürgeciliği yenilgiye uğratacak, onun her türlü saldırısını boşa çıkaracak Kürdistan devriminin tarzını ortaya çıkarmıştır. 14 Temmuz’un yarattığı en büyük değer Kürdistan devriminin tarzını ortaya çıkarmasıdır. Bir devrimin, bir hareketin ve bir toplum mücadelesinin başarı tarzının ortaya çıkarılması en büyük değerdir. Bir devrimin başarı tarzı ortaya çıkarıldıktan sonra onu yenilgiye uğratmak mümkün değildir. 14 Temmuz, Kürdistan devriminin tarzını ortaya çıkarmıştır. Bu nedir? Bu da Kürdistan gerçeğinde somutlaşan ve Kürdistan gerçeğinde olması gereken mücadele tarzıdır, devrim tarzıdır. Kürdistan devrimi dünyanın en zor devrimidir. Kürtler, dünyanın en zor coğrafyasında yaşayan bir halktır. Tarihteki ilk uygarlıkların, ilk büyük devletlerin kurulduğu coğrafyanın tam da ortasındadır. Fars, Arap, Türk egemenliklerinin ortasında yaşayan bir halktır. Her türlü despot ve devlet geleneğinin, sömürgeci ve baskıcı geleneğin var olduğu bir coğrafyanın tam da göbeğinde yer almaktadır. Öte yandan Ortadoğu günümüzde, son 200-300 yılda -tarihte de öyleydi- dünya dengelerinin kurulduğu bir coğrafyadadır. Dünya dengelerinin kurulduğu ve despot devletlerin ve soykırımcı güçlerin bulunduğu bu coğrafyada özgürlük mücadelesini yürütmek başarıya götürmek kolay değildir. Bunun için en zor koşullarda direnecek, başaracak bir tarza ihtiyacı vardır. Zor koşullarda direnmenin, direnip başarmanın tarzı ortaya çıkarılmadan Kürdistan’da özgürlük mücadelesi verilip başarıya götürülemez. Kürt halkı, Kürdistan halkı özgürleştirilemez. Bu bakımdan en zor koşullarda mücadele edip, bu mücadeleyi başarıya götürecek bir tarza ihtiyaç vardır. İşte bunu 14 Temmuz direnişçiliği ortaya çıkarmıştır. Koşullar ne kadar zor olursa olsun direnilip başarılacağını 14 Temmuz direnişçileri ortaya koymuştur. En zor koşullarda direnip başarmanın tarzını ortaya çıkarmışlardır. En zor dönemde direnip başarmanın militanlığını ortaya çıkarmışlardır. Bu eylem tarzını, bu mücadele tarzını, bu mücadele tarzını yürütecek kişiliğin karakterinin ne olması gerektiğini 14 Temmuz direnişçiliği ortaya koymuştur. Bu açıdan 14 Temmuz direnişçileri, Kürdistan devriminin ve Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamının en temel ihtiyacı olan Kürdistan devriminin tarzını yaratmışlardır. Yani zor koşullarda direnip başarmanın tarzını ortaya çıkarmıştır. Bundan daha değerli bir şey olamaz.
14 Temmuz’u değerlendirirken, 14 Temmuz’un tarihsel anlamını ortaya koyarken en büyük anlamının ve değerinin bu olduğunu görmek gerekiyor. Eğer bugün PKK, Kürt Özgürlük Hareketi sonuna kadar direniyorsa, yenilmiyorsa bunu sağlatan 14 Temmuz’un tarzıdır, 14 Temmuz’un yarattığı en zor koşullarda direnip başarmanın tarzının ortaya çıkarılmasıdır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi niye yenilmiyor, PKK niye yenilmiyor sorusunun cevabı buradadır. Tüm Kürt düşmanları da PKK’nin neden yenilmediğini merak ediyor. Bu kadar saldırıya ve her türlü baskıya rağmen PKK neden yenilmiyor, neden ayakta kalıyor, bunu merak ediyorlar ve şaşırıyorlar. İşte onlarda bu şaşkınlığı yaratan 14 Temmuz’un ortaya çıkardığı en zor koşullarda direnip, başarmanın tarzı olan Kürdistan devriminin tarzıdır, bu tarzın yaratılmış olması ve onlarca yıldır pratikleştirilmesidir.
14 Temmuz Direnişi’nin tarihi anlamlarından birini de Önder Apo en açık biçimde ifade etmiştir. Önder Apo, PKK’nin en zor döneminde, PKK’yi ve kendisini en iyi anlayanların 14 Temmuz direnişçileri olduğunu vurgulamıştır. 14 Temmuz direnişçilerinin olduğu dönem Türk devletinin Kürdistan’da tam hakim olduğu, artık Kürdistan’da hiç kimsenin mücadele yürütmeyeceğini, bir daha mücadeleyi düşünemeyeceğini sandıkları bir dönemdir. Kendilerine göre artık hiç bir gücün karşılarında duramayacağı bir Türkiye ve Kürdistan yarattıklarını düşünüyorlardı. İşte bu dönemde Önder Apo, yurt dışına çıkan kadroları eğitip, yeniden mücadeleye sevk etme çabası içinde bulunuyordu. Ancak Önder Apo’nun yürüttüğü çabalar dönemi örgütün de ciddi sıkıntılar ve zorluklar yaşadığı dönemdir. Çünkü geriye çekilen örgüt ve kadro yapısı yıpranmıştı. 12 Eylül faşizminin bu kadar baskın olduğu, her yere hakim olduğu bir dönemde inançsızlık ortaya çıkmıştı. Bu baskı ortamında bazıları “Artık mücadele edilemez, mücadele etmek zordur, uzun yıllar beklemek gerekiyor, şu anda mücadeleyi düşünmek doğru değildir, akıl karı değildir; Hakkari sınırından bir metre bile içeri geçilemez, hemen imha olunur” biçiminde Önder Apo’nun çabalarını boşa çıkaran mücadeleyi geriye çeken yılgın, tasfiyeci eğilimler bulunmaktadır. Yine artık uzun süre mücadele edilemez, denilerek örgütü Avrupa’ya çekmek isteyen, Avrupa’da mülteci haline getirmek isteyen anlayışlar vardır.
Serxwebûn Dergisi