HABER MERKEZİ –
İdeoloji, bilinç ve inanç toplumsaldır
Kuşkusuz ideolojik derinlik de, bilinç de, inanç da şunun için vardır; halk için, toplum için ve halka bağlılık için vardır. Topluma bağlılık için vardır. İdeolojiler, inançlar toplum içindir, bireylerin kendisine ait değildir. Bireysel ideoloji, bireysel inançlar ve bireysel değerler yoktur. Bireycilik en zayıf durumu ifade eder. Bireycilikte değer yoktur, değer ifade etmediği içinde bireyler zayıftır. Bu bakımdan bu büyük direnişi sağlatan bu ideolojik derinliğin, bilinç derinliğin yarattığı halka bağlılıktır. Ya da halka çok bağlı olduğu için bu kadar ideolojik derinlik, bu kadar bilinç ve bu kadar inanç vardır. Bunlarla halk özgürleştirilmek isteniyor, toplum özgürleştirilmek isteniyor, toplum güzelleştirilmek isteniyor, toplum üzerindeki baskı kaldırılmak isteniyor. Çünkü birey toplumuyla vardır. Toplum özgürse kendisi özgürdür, toplum anlamlıysa kendisi anlamlıdır. İdeoloji, bilinç ve inanç toplumsaldır. Bu yönüyle de halka büyük bir bağlılık vardır. Halka bağlılık olmasa bu direniş gerçekleşmezdi. Bu nedenle Hayri ölüm orucunda şahadete giderken “Mezarıma borçlu yazın” demiştir. Halkıma borçlu yazın, demek büyük ideolojik ve bilinç derinliği, büyük inancı ifade etmektedir. Bu direniş nasıl başarıya ulaştı, bunu da iyi anlamak gerekir.
14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nu başarıya ulaşmasını sağlayan diğer bir etken de düşmanın çok uğursuz bir politika ve amaç gütmesidir. Çünkü düşman tutsaklar şahsında PKK’yi zindanın betonlarına gömmek, Kürt halkının iradesini kırmak ve geleceğini karartmayı hedefliyordu. PKK’nin bu direnişte şehit düşen önder kadroları bu uğursuz politikayı ve amacı bildikleri için onlar da böyle bir amacı boşa çıkaracak büyük bir irade ve direniş ortaya koyma gereğinin derin bilincine varmışlardır. Böyle kapsamlı ve tarihsel düşünüş düşmanı boşa çıkarıp yenilgiye uğratma, partiye ve halka büyük güç katacak eylemi yapma kararlılığı ve iradesini ortaya çıkarmıştır.
Bu direniş büyük coşkuyla yapıldı. Büyük inançla yapıldı. Arkadaşlarımız şahadete yaklaştıkça daha moralli ve daha rahat oldular. Şehadet yaklaştıkça gönülleri huzurla doldu. Halka, topluma, partiye ve yoldaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmenin huzuruyla şahadete gittiler. Şahadete en yaklaştıkları an en mutlu oldukları andı. İşte inanç, dava adamı budur, topluma bağlılık, halka bağlılık budur. Yoldaşlarına, ülkeye bağlılık budur. Şahadete giderken en moralli olmak, tarihi kişiliktir, en değerli kişilik olmaktır. Bir halk için, toplum için yaşamını verirken en yüksek düzeyde moralli olmak kadar değerli bir duruş, değerli bir kişilik olabilir mi? Bu yönüyle tabii ki tarihi kişiliklerdir. Bu yönüyle tabii ki Kürt halkı açısından ölümsüzdürler. Çünkü bu direnişi yaratan, böyle bir büyük direnişe sevk eden bunların büyük kişilikleridir, büyük karakterleridir. Bu gerçeğin de özellikle bilinmesinde, bilince çıkarılmasında fayda var.
“Büyük balığın da kılçığı büyük olur, boğazda kalır”
Bu direniş olmasaydı, onun ortaya çıkardığı sonuçlar dikkate alındığında ne gibi olumsuzluklar ortaya çıkarır, bu da görülür. En başta da zindanda büyük bir teslimiyet ve yenilgi yaşanırdı. Düşmanın zindanlar şahsında halkın özgürlük umudunu kırma, zindan şahsında PKK’yi betonlara gömme amacında önemli bir adım atmış olurlardı. Eğer PKK’nin önder kadroları, PKK’nin kadroları teslim alınsaydı Kürdistan toplumunda çok büyük çöküntü olurdu. PKK kadroları içinde çok büyük moral bozukluğu yaratırdı. Çünkü 14 Temmuz’dan önce soykırımcı Türk devleti bütün kadroları itirafçılaştırma, pişman haline getirme baskısı yürütüyordu. Nitekim 14 Temmuz’dan önce yüzden fazla itirafçı ve pişman olan kişilikler ortaya çıkmıştı. Mahkemede kalkıp itiraf ediyorlardı. Kürt, Kürdistan yoktur, kandırıldık diyorlardı. Böyle bir yaklaşım gösteriyorlardı. Düşman bütün kadroları bu hale getirmek istiyordu. Nitekim bir gün Esat Oktay Yıldıran, Kemal’e bir kadronun ismini vererek, o da itiraf etti artık sıra büyüklere geldi, diyor. Kemal’e, sıra sizlere, partinin öncü kadrolarına geldi, dediğinde Kemal de düşmanın amacını görerek büyük bir öfkeyle “Büyük balığında kılçığı büyük olur, boğazda kalır” demiştir. Amaç gerçekten de bütün parti kadrolarını itirafçılaştırmaktı. Böyle bir durumun nelere yol açacağını kestirmek zor değildir. Böyle bir durumda halk artık kime inanacaktı? En büyük iddiada bulunan, en büyük militan olduğunu söyleyenler eğer bu duruma düşürülürse artık kimin sözüne inanılırdı. Düşman bu durumda “Bakın size en büyük söz verenler, en büyük kabadayılık yapanlar, en yiğitleri bu hale geldi, artık bu dava boştur” diyecekti. Bu da toplum içinde etki gösterecekti. Halkı mücadeleye çekme konusunda çok zorlanılacaktı. Parti, mücadeleyi geliştirmede zorlanacaktı. Kuşkusuz Önder Apo büyük bir ideolojik güçle, büyük bir önderlik gücüyle, büyük çabasıyla ve büyük emeğiyle mutlaka partiyi ayağa kaldırıp mücadeleye sevk edecekti. Biz bunu zindandayken her zaman vurguluyorduk. Önder Apo birkaç yıl içinde örgütü hazırlar ve mücadeleyi geliştirir diyorduk. Önder Apo’ya inancımız vardı. Hatta şu tartışmalar bile oldu “Biz niye direnişi geciktiriyoruz, canımız bu kadar mı kıymetli? Biz direnmezsek de, biz direniş geliştirmezsek de Önder Apo dışarda mücadeleyi geliştirir” biçiminde bir inanç önder kadrolarda bulunuyordu. Ama şu açıktır, zindanda önder kadroların direnmediği, teslim olduğu koşullarda gerçekten Önder Apo’nun işi çok zor olurdu. Kadroları ayağa kaldırmak ve mücadeleyi geliştirmek çok zor olurdu. Yani o günkünden on kat daha zorlaşırdı.
Yıllarca Parti’nin en temel propagandası zindan direnişi olmuştur. Gerillanın propagandası zindan direnişi olmuştur. Halkı, gençleri bu mücadeleye destek sunmaları için, katılmaları için en büyük propaganda gücü zindan direnişi olmuştur. Bu yönüyle zindan direnişi Önder Apo’nun çabalarına gerçekten büyük katkı sunmuştur. Olmasaydı tabi bunun zorlukları, sıkıntıları çok fazla olacaktı. Bunu anlatmakla bitmez. Gerçekten çok büyük zorluklar yaşanırdı. Bu açıdan Önder Apo zindan direnişine çok değer vermiştir. Zindan direnişinin 15 Ağustos Atılımı’nda, PKK’nin öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin gelişmesinde çok büyük katkısı olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. 14 Temmuz direnişçileri, Önder Apo’yu en iyi anlayanlardı. Önder Apo, Kemal ve Haki için, “bunlar benim ruh ikizim,” demiştir. Gerçekten de öyledir. Hayri de tam bir önder kişilikti, Kemal önder kişilikti. Bunlar eylemlerinin sonuçlarını biliyorlardı ve bu eylemi de Önder Apo’ya, Parti’ye şükranlarını ortaya koymak için yaptılar. Çünkü onların büyük devrimci olmalarını sağlayan ve kişilik kazandıran Önderlik ve Parti’ydi. Ve bu direniş gerçekten de büyük değerler kazandırdı. Tabii ki olmasaydı büyük sıkıntılar olurdu ama olmaması diye bir şey söz konusu olamazdı. Bunu düşünmek bile mümkün değildir. “Olmasaydı”, diyemezdik, çünkü olacaktı. PKK tarihi, Önder Apo’nun çabaları, Kürdistan tarihi ve Kürdistan toplum dinamiği böyle bir gerçekliği ortaya çıkarmıştır, çıkaracaktı.
Kuşkusuz olmasaydı Kürdistan’da Türk devletinin soykırım politikaları hızlanırdı. İdeolojik zafer, siyasi zafer kazanmış, ideolojik ve siyasi olarak önünde durulamamış bir güç karşısında halk da, toplum da, gençlik de, kadın da duramazdı, irade gösteremezlerdi. Bu irade kırılması ortamında da Kürdistan’da beyaz soykırım çok hızlı ve yoğun biçimde gelişirdi. Kürdistan’da kısa sürede Türkleştirilme sürecine girilirdi. Ama 14 Temmuz direnişçiliği ve buna dayalı 15 Ağustos Atılımı tabii ki Türk devletinin bu hesaplarını alt üst etmiştir. 12 Eylül Kürt halkının iradesini kırmak isterken, soykırıma uğratmak isterken, 12 Eylül’ün politikaları karşısında daha büyük direnişçi bir örgüt ve soykırıma karşı direnen bir halk gerçeği ortaya çıkmıştır. 12 Eylül bırakalım amacına ulaşmayı, amacının tam tersi sonuçlarla karşılaşmıştır.
Kuşkusuz bu direniş özgürlük mücadelemizin bugünkü aşaması ve dönemi açısından da önemli derslerle doludur. Bugün düşman 3. Dünya Savaşı koşullarında Kürtlerin güç olduğunu, Kürtlerin eski statükonun yıkıldığı, yeni statükoların kurulacağı bu süreçte Ortadoğu’daki dengelerde yer alarak özgür ve demokratik yaşama kavuşacağını görerek azgınca saldırmaktadır. Kürtlerin 3. Dünya Savaşı koşularında, yeni statükoların oluştuğu dönemde özgür ve demokratik yaşama kavuşmasını engellemek için bütün imkanlarını seferber ederek saldırısını arttırmış durumdadır. Şu anda AKP-MHP faşizmi şahsında Türk devleti tamamen Kürt’ü ezme ve soykırıma uğratma amacı taşımaktadır. Nasıl ki 1. Dünya Savaşı koşullarında Ermeniler soykırıma uğratıldıysa, Almanlar 2. Dünya Savaşı koşullarında Yahudileri soykırıma uğrattıysa Türk devleti de bu 3. Dünya Savaşı koşullarında Kürtleri tümden soykırıma uğratmayı amaçlamaktadır. Çünkü Kürtler güçlenmiştir, örgütleri güçlenmiştir, siyasi ve askeri güçleri ortaya çıkmıştır. Eğer bunun önüne geçilmezse Kürtler Kürdistan’ın her parçasında özgür ve demokratik yaşama kavuşacaklar. Sadece özgür ve demokratik yaşama kavuşmayacaklar, Ortadoğu demokratik devriminin öncüsü olarak bütün Ortadoğu’yu özgürleştirmede rol alarak 21. yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacaktır. İşte soykırımcı sömürgecilik bu nedenle çok şiddetli saldırmaktadır. Türk devletinin Bakurê Kürdistan’da bu kadar saldırgan olmasının, Rojava’da, Başur’da bu kadar saldırgan olmasının, nerede bir Kürt kazanımı varsa orayı tasfiye etmek istemesinin nedeni 3. Dünya Savaşı koşullarında Kürtlerin kazanma ihtimalinin ortaya çıkmasıdır. Kürtlerin kazanma ihtimali ortaya çıktığı için, Kürtlerin güçlü olduğunu gördüğü için şimdi bütün imkanlarıyla saldırmak ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezmek istemektedir.
Bu dönemde bize lazım olan 14 Temmuz ruhudur
3. Dünya Savaşı koşullarında Kürtler için imkanlar arttığı gibi, Kürtlerin örgütlülükleri, askeri ve siyasi güçleri güçlendiği gibi düşmanlıklar da güçlenmiştir. Kürtler güçlendikçe düşmanları daha fazla artmıştır. Ortadoğu’nun tüm gericiliği bugün PKK öncülüğündeki Özgürlük Hareketi’ne düşmandır. Çünkü Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü temelinde bölge ülkelerinin demokratikleşmesi, bütün Ortadoğu’nun demokratikleşmesi anlamına gelmektedir. Bu bütün Ortadoğu gericiliğinin düşmanlığını üzerine çektiği gibi emperyalist, kapitalist sistemin düşmanlığını da üzerine çekmektedir. Kürt sorununun diyalektiği öyle bir haldedir ki, Kürt sorunu çözüldüğünde sadece Türkiye değil, kaçınılmaz olarak Ortadoğu da demokratikleşecektir. Ortadoğu demokratikleştiğinde de bölge gericiliği ve emperyalistler Ortadoğu’da zayıflayacaklardır. Bu nedenle saldırılar çok yoğun olmaktadır. Şu anda gerçekten Özgürlük Mücadelemiz açısından imkanlar arttığı gibi zorluklar da artmış bulunmaktadır. Hareketimizin gücü düşmanı da harekete geçirmiştir. Bu yönüyle gerçekten de çok zor koşullardan ve bir mücadele içinden geçmekteyiz.
Düşman kendini pazarlayarak, her türlü imkanını kullanarak Özgürlük Hareketimizi tasfiye etmek istemektedir. İşte bu dönemde bize lazım olan 14 Temmuz ruhudur. Kürdistan devriminin tarzı olan zor koşullarda mücadele edip başarmanın tarzıdır. Bu da 14 Temmuz ruhudur. 14 Temmuz ruhu demek, zor koşullarda mücadele edip başarmanın tarzına sahip olmak demektir. Böyle bir militanlığa ve böyle bir mücadele anlayışına sahip olmak demektir. Bugün de gerçekten Özgürlük Hareketimize de, halkımıza da lazım olan 14 Temmuz ruhudur. Kürdistan devriminin tarzı olan zor koşullarda direnip mücadele etmenin tarzını pratikleştirmektir. Militana lazım olan budur, halka lazım olan budur. Zor koşullarda direnip mücadele etmesini bilemezsek bu saldırılar karşısında başarılı olamayız, bu saldırıları püskürtemeyiz.
Kürdistan devrimi zordur, Kürdistan coğrafyası zorun zoru bir coğrafyadır. Kürdistan devrimi de zorun zoru bir devrimdir. Düşmanlar ve saldırganlık ortadadır. Bunun karşısında sıradan yaklaşımlarla, kolay yöntemlerle, az mücadele ederek başarı kazanmak mümkün değildir. Az mücadele ederek kolay yollardan başarılı olacağını sanmak yenilgiye mahkûm olmaktır. Düşmanın kılıcına boynunu uzatmaktır. Gelinen aşamada aynı, 14 Temmuz koşullarında olduğu gibi, zor koşullarda direnme ve mücadele iradesini gösterip zor koşullarda direnip başarmak gerekmektedir. Bu yönüyle 14 Temmuz ruhunun en fazla gerekli olduğu dönem bu dönemdir. Bu dönemde 14 Temmuz ruhunu, 14 Temmuz’da somutlaşan Kürdistan devriminin tarzını, yani zor koşullarda mücadele etme iradesini, tarzını ortaya koymazsak, saldırıları püskürtmek mümkün olmaz. Bu gerçeğin tüm halkımız tarafından, tüm partimiz tarafından, tüm savaşçılarımız tarafından, tüm yurtseverlerimiz ve dostlarımız tarafından bilinmesi gerekmektedir. “Halaya giren elini kaldırır”, derler. Kürdistan devrimine öncülük yapmak isteyenler Kürdistan devriminin öncüsü, militanı, savaşçısı olmak isteyenler, Kürdistan halkının özgürlüğünü sağlamak isteyen gençler ve kadınlar zor koşullarda mücadele etmeyi göze alacaklardır, zor koşullarda mücadele edip başarmanın tarzıyla hareket edeceklerdir. Bunun dışında Kürdistan’da özgür ve demokratik yaşamı kazanmanın yolu yoktur.
Bu saldırılar karşısında başarılı olabilir miyiz? Tabii ki başarılı olabiliriz. Özgürlük Mücadelemizin 40-45 yıllık deneyimi, tecrübesi vardır. Binlerce şehidimiz vardır. Binlerce şehidimiz zor koşullarda mücadele edip şahadetleriyle, yaşamlarıyla mücadeleyi geliştirmişlerdir. Bizim mücadelemizi şehitlerin çizgisi geliştirmiştir, şahadet çizgisi geliştirmiştir. Onlar zor koşullarda mücadele edip başarmayı göze almışlardır. En zor koşullarda fedaice yaşamını ortaya koyarak Özgürlük Mücadelesini ayakta tutmuşlardır. Özgürlük Mücadelesini başarılı kılmışlardır. Özgürlük Mücadelesini her türlü saldırıya karşı korumuş, geliştirmişlerdir, başarıya götürmüşlerdir. Bugün de gerekli olan 14 Temmuz ruhunda somutlaşan şehitlerimizin pratiğinde görülen zor koşullarda direnerek, başarmanın tarzı olan mücadele iradesini göstermektir. Düşman bu kadar “her yerde saldıracağım” diyorsa, o zaman bizim de düşmanın olduğu her yerde mücadele etmemiz, direnişi yaygınlaştırmamız ve derinleştirmemiz gerekmektedir. Bugün ihtiyacımız olan düşmanın saldırısı karşısında en zor koşullarda direnmek, direnişi yaygınlaştırmak ve derinleştirmektir. Bu yönüyle tam da bugün 14 Temmuz ruhunu kendimizde, örgütümüzde, militanda, pratiğimizde somutlaştırarak koşullar ne olursa olsun başarıyı kazanmaktır. Bu temelde bütün yoldaşlara 14 Temmuz ruhuyla mücadelelerinde başarılar diliyorum.
Serxwebûn Dergisi