HABER MERKEZİ –
KCK Yürütme Konseyi adına 12 Eylül 2020’de yapılan bir açıklama ile “Tecride, Faşizme, İşgale Son Şimdi Özgürlüğü Sağlama Zamanı” şiarı ile tarihsel olduğu kadar dönemsel açıdan da kapsamlı Devrimci, Demokratik bir hamlenin başlatıldığı tüm Kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Bu hamlenin spot ve vurgulayıcı olması adına Kürdistan halkı ve dostları Türkçe olarak “Şimdi Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Kürtçe olarak da “Dem Dema Azadîyêye” sloganları ile kitlelerin beyinlerine ve yüreklerine işlendi ve milyonların sahiplendiği bir hamleye dönüştü.
PKK ve HPG yönetimleri, özgür kadın hareketi, Yurtsever Devrimci Demokratik Gençlik Hareketleri, Demokratik Kongreler, çeşitli devrimci, sosyalist ve Enternasyonalist özgürlükçü güç ve örgütler de peşi sıra açıklamalarla kısa olarak ifadesini bulan “Özgürlük Hamlesini” açıklamaları ile desteklediklerini kamuoyuna deklare ettiler.
Başurê Kürdistan, Bakurê Kürdistan, Rojavayê Kürdistan, Rojhilatê Kürdistan, yurtdışında ve dünyanın dört bir yanına dağılan Kürt kurum, örgüt, ve temsilcilerinin Kürt halkı adına yaptıkları açıklamalar ve sonrası aktifleşen eylem ve etkinliklerle her alandan “Özgürlük Hamlesine” sahip çıkıldı.
KCK’nin bu hamlesi devrimci mücadelede insiyatifin yeniden Özgürlükçü Yurtsever, Demokrat ve Sosyalist cepheye geçmesini sağladı.
TC devletini temsilen AKP-MHP faşist iktidarı, KCK’nin bu hamlesinin yarattığı korku ve panik ile şiddetli ve aralıksız baskı, zulüm, işkence yöntemleri ile sivil-legal alanlardaki yurtseverlere ve özellikle de HDK, HDP, DTK, DBP, TJA ve Yurtsever gençlik hareketi üye ve çalışanlarına yönelerek gözaltı ve tutuklamalarla sindirmek, bunaltmak ve legal yasal siyaset alanını tasfiye etmek biçiminde karşılık verdi.
24 Temmuz 2015 günü başlattığı hava, kara ve işgal saldırıları ile Kürdistan Savunma Güçleri hedeflendi. 6 Kasım 2018 günü de ABD’nin 12 milyon dolarla HPG Komutanlığı, KCK Eşbaşkanlığı, PKK Genel Sekreterliğini hedef alarak kamuoyuna açıklaması da AKP-MHP faşizmine açık destek mesajıydı. Ardı sıra 2015’ten 12 Eylül 2020’ye kadar Medya Savunma Alanları, Efrîn, Grê spî-Serêkanî işgalleri, Maxmur ve Şengal’deki hava saldırıları, silahlı-sivil ayrımı yapmaksızın her türlü ağır teknoloji ve teknik, istihbarat, keşif kullanarak yerel işbirlikçi casusları da para karşılığında kullanarak kural dışı özel savaşın her türlü yalan-dolanına dayalı saldırılarına rağmen sonuç alamayınca 12 Eylül’de başlatılan KCK Devrimci hamlesi ile AKP-MHP faşizminin kimyası bozuldu, moral değerleri çöktü. Çöken AKP-MHP iktidarı oldu. Onun için can havliyle demokratik siyaset alanına saldırılarını yoğunlaştırdılar.
5 Nisan 2015’te Önder Abdullah Öcalan’a yönelik imralı işkence sisteminde geliştirdikleri ağır tecrit sonrası Kürtler adına legal-illegal her alana faşist yönelimler oldu. Onbinleri aşan sivil siyaset alanında gözaltı ve tutuklamalar geliştirdiler.
Doldurulan zindanlarda adeta intikam alırcasına uyduruk ve tarafgir bir yasa ile tüm mafya ve çeteleri cezaevlerinden salıverdiler. Devrimci, yurtsever ve demokrasi kahraman ve neferlerini de zindanlarda çürütme politikaları ve Koronavirüs hastalığını bulaştırarak katletmek istiyorlar.
İmralı işkence sisteminde tutulan Önder Apo, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar, Veysel Ateş başta olmak üzere zindanlarda tutulan tüm devrimci-sosyalist tutsaklar böyle bir katliamla yüzyüze bırakılmıştır.
27 Kasım 2020’de PKK-PAJK tutsakları adına aileleri aracılığı ile Zindanlar Cephesinden “Dem Dema Azadîyêye” hamlesini sahiplenen açıklamalarla açlık grevleri ile sürecin hayati önemdeki sorumluluğunu paylaştılar.
Çeşitli zindanlarda başlatılan bu açlık grevleri onurun, direnişin, özgürlüğün somut çağrısı durumundadır.
AKP-MHP faşist iktidarı zindanlarda başta Kürt Halk Önderi, Önder Apo’yu ve devrimci, yurtsever, sosyalist tutsakları Koronavirüs salgınını da kullanarak katletmek istiyor. Önü alınmazsa çok beklenmedik bir biçimde zindanlarda onlarca yaşamını yitiren çıkabilir.
Yine beslenme, sağlık ve hijyenik açısından düşünüldüğünde açlık grevlerinin direnişi kısa zamanda en ufak bir ölümcül salgının bulaşması ile kısa sürede ölümler hızlanacaktır. Bu seferki açlık grevi direniş koşulları tüm geçmiş süreçlerden ayrı koşullarda gelişiyor.
Direnişçilerin, 27 Kasım’da başlattıkları eylem onurludur, tarihseldir, çağrıları sadece Kürtler açısından değil tüm kendine insanım diyen herkes açısından sahiplenilmesi gereken vicdani ve ahlaki bir sorumluluk olmaktadır.
Zindan Direnişçilerinden, Kamuoyuna yansıyan bu onurlu sesleri duyalım, duyuralım, ne gerekiyorsa her cepheden harekete geçerek onların dışarıdaki sesi olalım.
Yeni ölümlere ve yeni canların yitirilmesi yaşanmadan taleplerini ulusal ve tüm uluslararası platformlara taşımanın her insanın boyun borcu olmaktadır.
Kamuoyuna yasıyan talepler haklı taleplerdir. Bu taleplerin karşılanması durumunda Bakurê Kürdistan, Türkiye’ye Adalet, Özgürlük ve Demokrasiye geçişin yolu açılacaktır. Şiddetin, zulmün ve baskının yerini konuşarak, tartışarak sorunların çözümüne Demokrasi kültürünün hakim olacağı savaşsız-şiddetsiz bir yola gerilecektir.
Zindan Direnişçiliğinden gelen bu sesler halklara ve toplumlara “Zemzem” suyu misalinden büyük bir umut olmaktadır. Umudu, zafere dönüştürmek hepimizin, tüm insanlığın sorumluluğu olmaktadır.
Hasan Çarçella