HABER MERKEZİ –
“Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecritin ortadan kalkması ve yaşam koşullarının iyileştiirilmesi için dört ayı aşkın bir süredir, siyasi tutukluların başlattığı açlık grevleri kritik bir noktaya gelmiş bulunuyor. Her an şehadetler ve ölümler yaşanılabilir. Kürt Halk Önderi Öcalan, 22 yıldır ağır zindan koşullarında tutuluyor. Uluslararası hukuk ve insan hakları, bir tutukluya her türlü insani haklardan faydalanma hakkı tanıyor. Türkiye’nin kendi yasalarıda buna müsaade ediyor. Yani Öcalan, kendi avukatlarıyla ve ailesiyle her hafta görüşme hakkına sahiptir. Her tutuklunun faydalandığı her türlü haktan, Öcalan’ın da faydalanma hakkı var. TV, gazete, radyo, avukatlarıya ve ailesiyle görüşme vb haklar. Türkiye’de adli tutuklular normalde her hafta aileleriyle görüşüyorlar ve yasalarla belirlenen haklardan faydalanıyorlar. Ancak söz konusu siyasi tutuklular olunca, yasalar işlevini kaybediyor, kanunlar hiçe sayılıyor, uluslararası yasalar, insan hakları hepsi unutuluyor ve geçersizleşiyor.
Türkiye devlet rejimi ve hükümetler son kırk yıldır, siyasi tutuklulara karşı, zindanları bir işkencehaneye dönüştürmüş durumda. Özellikle Öcalan için çok özel yasalar uygulanıyor. Öcalan’a uygulanan yasalar, normal bir siyasi tutukluya uygulanmıyor. Hiçbir yasa ve kanunda bulunmayan keyfi durumlar yaşanılıyor. Bir insan aylarca hatta 1-2 yıl hiç kimseyle görüştürülmeyecek. Avukatlar ve ailesi onlarca kez görüşme başvurusu yapacaklar ama her defasında bir bahaneyle görüşme engelleniyor. Ya hava muhalefeti ya koster bozuk, ya da daha farklı gerekçelerle görüştürülmüyor. Normal bir siyasi tutuklu için, cezaevi yönetimi görüşme gerçekleştirebiliyor ama Öcalan söz konusu olunca, emir en yüksek yerden geliyor, özel savaş rejiminin özel kanunları işliyor. 1999 yılından günümüze kadar geçen zaman zarfında, bazı ara süreçler hariç, Öcalan üzerinde ağır bir tecrit uygulanıyor. Denebilirki, dünyada hiçbir tutukluya böyle yaklaşılmıyor. Türkiye’de siyasi tutuklulara sürekli kötü davranılıyor ama Öcalan’a, eşi-benzeri görülmemiş bir şekilde yaklaşılıyor.
Çünkü Öcalan bir siyasi çizgiyi, bir felsefeyi temsil ediyor. Bu siyasi felsefe, başta Kürdistan ve Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’yu etkiliyor ve bunun etkisi dünyada da hissediliyor. 12 Eylül faşizminin başlamasıyla, ülke adeta bir açık zindan haline getirildi. Siyasi tutuklulara zindan içinde zindan dayatıldı. Siyasi tutukluları, siyasi amaçlarından vaçgeçirmek için her türlü işkenceyi denediler, her tülü kötülüğü yaptılar. Zindanlarda faşizme karşı büyük direniş ilk kez 14 Temmuz 1982’de başladı ve siyasi tutuklular bedenleriyle faşizmi yenilgiye uğrattılar. Zindanlarda siyasi tutuklular teslim alınırsa, dışarıdaki mücadeleyide bitirebileceklerinin hesabını yapıyorlardı-yapıyorlar. Siyasi tutukluları siyasi amaçlarından vazgeçirmeleri, siyasi tutukluları teslim almak demektir. Çünkü siyasi tutuklular rejim için en büyük tehlike olarak görülüyorlar. Kapitalist devlet aygıtı, siyasi tutukluları zindana kapatmakla, tutukluları siyasi inançlarından ve hedeflerinden vazgeçirebileceğinin hesabını yapıyor. Ancak siyasi tutuklular zindanlarıda büyük bir mücadele-direniş alanı haline getirerek, rejimi, rejimin mekanlarında yenilgiye uğratmasını bilmiştir. Rejim, dışarıdaki mücadeleden korktuğu kadar, zindan direnişlerinden de hep korkmuştur.
Siyasi tutuklular, zindanlarda geliştirdikleri büyük direnişlerle, dışarıdaki mücadeleye destek vermişler, rejimin, zindanlarda siyasi tutukluları siyasi olarak esir almasını engellemişlerdir. Rejim sürekli siyasi tutukluları, siyasi amaçlarından gazgeçirmek istemiştir. Bunun için her türlü saldırıyı yapmıştır, yapıyor. Ancak siyasi tutuklular, geliştirdikleri büyük direnişlerle bu saldırıları geri püskürtmesini bilmişlerdir. Siyasi tutuklular içinde, Öcalan’a çok özel yaklaşıyorlar. Öcalan için özel uygulanan yasalar çıkarıyorlar. Bu yasalar kanun kitaplarında yazmaz, sadece üstten gelen emirlerle zindan idaresine uygulatılır. Özel de Öcalan, genelde Kürtler söz konusu olunca, dünya kör, sağır ve dilsiz oluyor. İnsan hakları ve yasalar işlemez oluyor, herşey kapitalist çıkarlara göre işlev kazanıyor. Zaten başta Avrupa ve ABD olmak üzere, dünya ülkeleri, Kürtlere hep çıkarsal eksenli yaklaşmışlardır. Kürtler yüzyıldır, Avrupa merkezli geliştirilen bir siyasetin hep siyasi ve ekonomik çıkarlarlarına kurban edilmişlerdir.
Öcalan üzerinde uygulanan tecritte, büyük güçler tarafından özel olarak geliştirilip uygulanıyor. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, Öcalan’ın geliştirdiği siyasi çizgi kazanmaya kilitlenmiştir. Bu siyasi çizgi Kürdistan sınırlarını bile aşmış enternasyonalleşmiştir. Bundan dolayı, Öcalan’a, halkların önderi tanımı yapılıyor. Özel savaş rejimi hem zindanlarda ve hemde dışarıda yenilmeye mahkumdur. Öcalan’dan bu kadar korkmaları boşuna değildir. Öcalan bir çizgi geliştirmiş, alternatif olmuştur. Yüzyıllık inkar ve sömürü sistemi son zamanlarını yaşıyor. Direniş hem dışarıda, hem dağda, hemde zindanda, özel savaş rejimine darbe vuruyor. Açlık grevleride mücadelenin bir parçasıdır ve zindanlarda gerektiğinde en kazandırıcı bir şekilde uygulanıyor. Açlık grevleri kendini aç bırakma değildir, bir mücadele yöntemidir ve sürekli kazandırıcı olmuştur. Halklar önderi Öcalan fiziki olarak özgürleşene kadar bu direnişler devam edecektir. Tarih, direnenlerin hep kazandığına şahitlik etmiştir. Tarih bu günde direnenlerin kazanacağına şahitlik yapıyor. Yarınlar direnenlerin olacaktır.”
Kemal Söbe