HABER MERKEZİ
Bilindiği gibi savaş denince iki askeri gücün üstünlük sağlamak için yürüttükleri sıcak çatışmayı ifade eder. Ancak Özel Savaşta durum farklıdır. Özel savaş stratejisini benimseyen güç kendini ekonomik, sosyal, siyasal, askeri, diplomatik, basın-yayın, sivil toplum örgütleri, toplumsal ve inançsal kesimler yani bir bütünen kendi iç yapılanmasını yürüttüğü savaşa göre örgütler ve her türlü kirli yol ve yöntemi kullanma temelinde eş zamanlı harekete geçirerek sonuç almak ister. Bir anlamda savaşın her türlü ahlaki ilkeden, yasadan, demokratik kültürden ve uluslararası insan hakları sözleşmelerinden koparılarak yürütülmesini esas alan savaş stratejisidir diyebiliriz. O açıdan Özel Savaş kirli savaştır ve her tür savaş suçunu bağrında barındırır.
Bu konuda dünya deneyimlerinde çokça örneğe rastlamak mümkün olsa da Özel Savaş’ın her alanda zirveleşmiş hali Türk Özel Savaş yönetimi olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana kendisini Kürtlerin, Alevilerin ve Sosyalistlerin inkarı ve imhası üzerinden yapılandırmıştır. Devletin her kademesi, her kurumu, her uygulaması, siyaseti, sosyal politikası, eğitimi, basın-yayını, edebiyatı, kültürü-sanatı her şeyi bu temelde oluşturulup hayata geçirilmiştir. İkinci dünya savaşından sonra başlayan soğuk savaş yıllarında yani 1960’larda Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde CIA ve NATO işbirliği ile önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla, daha sonra da Özel Harp Dairesi adıyla kurumsal bir kimliğe kavuşmuştur. Özellikle 1980’lerden sonra hızla yükselen Kürt Özgürlük Mücadelesi karşısında Türk Özel Savaş yönetimi kendisini yeniden düzenleyerek Kürt inkarı ve imhası temelinde her alanda yeniden örgütlenmeyi esas almıştır. Oluşturduğu Özel Harp Dairesi ile bu özel savaş yapılanmasını koordine etmeyi hedeflemişlerdir. Her türlü kirli savaş uygulaması, kontgerilla, jitem, hizbul-kontra, çete oluşumları, köy yakmalar, işgaller, koruculuk, Özel Hareket, OHAL, sıkıyönetim, DGM, faili meçhul cinayetler, kayyım, vb tüm uygulamalar Özel Savaş stratejisiyle bağlantılı uygulamaya konulmuştur.
Kuşkusuz her açıdan Özel Savaşı kapsamlı bir şekilde ele alıp çözümleme bu yazımızın kapsamını aştığı gibi, kendi başına özel bir çalışmayı gerektirdiğini ve bu düzeyde çalışmaların yapılarak yayınlandıklarını da biliyoruz. Biz daha çok güncel boyutuyla zindanlarda özel savaş politikalarının neler olduğunu, nasıl ve hangi yöntemlerle hayata geçirildiğini, bununla neyin hedeflendiğini ve ne düzeyde sonuç aldıklarını irdelemek ve bu çerçevede zindanlarda yaşanan sorun ve sıkıntıların esas nedenlerini ortaya koymaya çalışacağız.
DİRENİŞİ ÇÜRÜTEMEYEN REJİM ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMLERİNE BAŞVURUYOR
Her şeyden önce başta da belirttiğimiz gibi Özel Savaş stratejisini esas alan bir güç tüm kurumlarını buna göre yapılandırıp örgütlüyor ve tüm alanlardaki uygulamaların aynı ortak amaca hizmet etmesini esas alıyor. Dolayısıla kendisini Kürt inkarı ve imhası üzerinden yapılandıran Türk Özel Savaş yönetimi zindanları da bu politikasını başarıya götürmenin temel aracı olarak görüp, öyle ele alıyor. O açıdan zindandaki her türlü uygulama ve politika, hatta zindanların mimari yapısı dahi Özel Savaş stratejisinin bir sonucu oluyor. Bu nedenle zindanlardaki her türlü uygulamayı bu bağlamda ele alıp değerlendirmek, tek tek zindanlarda yaşanan lokal uygulamalar olmadığını, merkezi bir politikaya hizmet ettiğini bilerek ele almak en doğru yaklaşım olmaktadır.
Türk Özel Savaş rejimi imha ve soykırım stratejisini hayata geçirirken bunu kabul etmeyen, buna karşı duran ve direnen herkesi, her yapıyı, kurumu hedef alıyor. Bu hedef alma katletme biçiminde olduğu gibi günümüzde yaygınca kulanılan siyasi soykırım operasyonları ile tutuklayıp zindana atma biçiminde daha fazla öne çıkıyor. Bu soykırım operasyonları ile bir yandan toplum korkutulup, sindirilmek istenirken, diğer taraftan direnme potansiyeli taşıyan kişilerde tutuklanarak iradesi kırılmak, teslim alınmak, kendisine karşı mücadele edecek pozisyondan çıkarıp pasifize edilmek, bunu başaramazsa bile toplumdan koparılarak cezalandırılmak isteniyor. Zindandaki devrimci tutsaklar devletin bu politikasını iyi bildikleri için, örgütlenerek direnmeyi ve zindan sahasını bir mücadele alanı yapmayı en temel varolma yolu olarak benimsemişlerdir. Bu yüzden Özel Savaş rejimi öncelikli olarak tutsakların örgütlülüklerini hedeflemekte, saldırılarının ve zindan politikalarının temeline bunu koymaktadır. Çünkü biliyor ki zindanlara atmakla planladıklarını, zindandaki devrimci tutsakların örgütlü duruşu boşa çıkarıyor. O yüzden öncelikli olarak bu örgütlü duruşun ortadan kaldırılması, zayıflatılması, dağıtılması, işlevsiz kılınması hedefleniyor.
Bunun içinde pek çok yol ve yöntemi devreye koyuyor. Cezaevlerinin mimari yapısını değiştirmek bunlardan biri olmaktadır. A Tipi, B Tipi, C Tipi, D Tipi, E Tipi, F Tipi, H Tipi, L Tipi, M Tipi, T Tipi, Özel Tip, Yüksek Güvenlikli Cezaevi vs neredeyse alfabenin tüm harflerine denk düşecek çeşitlilikteki cezaevi mimari yapılarının hepsi bu amaçla geliştirilmiştir. Bu da yetmezmiş gibi teknik donanımla adeta tutsakların aldığı nefes dahi izlenmekte, dinlenmektedir. Tüm bu mimari yapı değişimlerinin hepsi tutsakların örgütlü güçlerini dağıtma ve zayıflatma amaçlıdır. Günümüzde devrimci tutsaklar genellikle F ve T Tipi cezaevlerinde tecrit koşullarında tutulmaktadır. Aynı cezaevinde, yan odasındaki arkadaşını yıllarca görememe uygulanan tecritin düzeyini göstermektedir. Yine bu mimari çeşitlilikle aynı paralelde neredeyse ülkenin her kent ve kasabasına bir cezaevi yaptırılarak devrimci tutsaklar küçük gruplar halinde ülkenin dört bir tarafına sevk ve sürgünlerle dağıtılıyor. Bu şekilde örgütlü güç parçalanmak, dağıtılmak, tutsaklar ve aileleri örgütlü duruşlarından dolayı cezalandırılmak isteniyor. Uygulama hukuka uygun olacağına hukuk uygulamayı hayata geçirecek şekilde değiştirilerek sevk ve sürgünlerin önündeki engeller kaldırılıyor. Normalde herkes tutuklandığı yere en yakın mahkemede yargılanmalıdır. Ancak bunu sevk ve sürgün politikasının önünde engel gören özel savaş yönetimi, SEGBİS (iletişim araçlarıyla mahkemeye görüntülü ve sesli katılım) ile mahkemelere katılabilineceğini yasallaştırıyor. Uygulanan tecrit politikası, avukat ve aile görüşlerinin sınırlandırılması ve çok katı kurallara bağlanması, ziyaret, telefon ve aile görüşlerinin dinlenmesi, bunun yasal kılıflarının da oluşturulması, ince aramalar, onur kırıcı tarzda çıplak aramaların dayatılması, mektup, fax vb iletişim kanallarının sınırlandırılması ve daha sayabileceğimiz pek çok uygulama öyle keyfi, cezaevi yönetimlerinin faşist karakterinden dolayı uygulanan uygulamalar olmayıp, Özel Savaş Stratejisi gereği merkezi planlanan politika ve uygulamalar olmakta ve tutsakların örgütlü yapısını hedeflemektedir.
Özel Savaş yönetimi esasta zindana attığı kişiyi teslim almak, iradesini kırmak, değerlerine ve düşüncelerine sırt çevirerek kulanabileceği bir kukla haline getirmek istiyor. Bu düzeyde düşüremediklerini bağımsızlaştırma adıyla mücadeleden tümden koparmayı hedefliyor. Bunun için insanoğlunun tüm gereksinim ve zaafları düşürme aracı olarak kullanılıyor, işkenceyle, tehditlerle ve çeşitli vaatlerle düşürme politikası hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bu yolla toplumda da devrimci öncülüğe karşı bir tepki oluşturmayı, güvensizlik yaratmayı ve basitleştirmeyi hedefleyerek, manevi etkisini kırmayı amaçlıyor.
SİSTEMATİK İŞKENCE POLİTİKALARI DEVREDE
Tabi bu en kaba haliyle tutuklanan birinin düşürülmesini ifade ederken, bir de bu uygulamalarla kısa sürede düşüremediği ve değerlerine sırt çevirmeyen, zindanda da örgütlü yapıyı tercih eden ve ezici çoğunluğu oluşturan tutsaklara yönelik uzun süreye yayılmış bir çürütme politikasını esas alıyor. Yılarca uyguladığı baskı ve işkencelerle bu bireyler yıldırılmak, umutsuz hale getirilmek ve içten içe pişmanlığı yaşayarak ruhsal ve manevi anlamda çöküşü yaşamaları hedefleniyor. Cezaevlerindeki baskı ve işkence politikalarının sürekliliği ve sistematikliği böyle bir sonuç yaratmak içindir. Çürütme politikasının tek aracı işkence ve baskı değildir. İşkence ve baskının yanında, tecrit politikasıyla dışardaki mücadeleden koparılmak isteniyor. Sürgünlerle en ucra köşelere yollanıyor, özgür basını izlemesi yasaklanıyor, 24 saat özel savaş basınının prapagandasıyla bir yandan düşüncelerinde muğlaklaşmayı yaratıyor, diğer taraftan sistem yaşamına yönelik bireyde çarpık istem ve özlemlerin geliştirilmesi hedefleniyor. Yine tutsakların yemelerinden, içmelerine hatta soludukları havaya kadar tüm zorunlu gereksinimleri bu tarzda çürütme eksenli terbiye etme aracına dönüştürülüyor. Uygulanan disiplin cezalarıyla tutsaklar yıldırılmak, mücadeleden vaçgeçirilmek, liberal, bireyci, pasif, itaatkar bir duruma getirilmek ve iradesizleştirmek isteniyor. Tüm bu uygulamalarla iradesi kırılmış, manevi-moral çökmüş, düşünsel olarak muğlaklığı yaşayan, çarpık özlem ve istemleri geliştirilmiş, mücadele azmi tükenmiş ve dışarı çıktığında sistem yaşamına en iyi ayak uyduracak hale gelmiş bireyler yaratılmak isteniyor. Çürütme politikası bunu esas alıyor.
CEZAEVLERİ MİT DENETİMİNDE
Son yıllarda cezaevleri istihbarat örgütünün adeta arka bahçesi, yararlanabileceği temel kaynak konumuna getirilmiştir. MİT önemli oranda cezaevlerini kontrol etmek, bilgi toplamak ve Özel savaş politikalarının sonuç almasını sağlamak amacıyla aktif bir rol oynadığı biliniyor. Kamera ve ortam dinlemeyle tutsakların her yaptığı ve konuştuğu kontrol edilmekte, buna uygun politikalar günü birlik belirlenmete, her tutsağa yönelik ayrı dosyalar tutulup sürekli göncellenmekte ve buna uygun kişiye özel politikalar uygulama noktasına kadar ince ve detaylı çalışmalar yürütülmektedir. Sorguda düşüremediği ancak zayıflıklarını gördüğü bireyleri zindanda da MİT rahat bırakmamakta, avukat, revir, müdürle görüşme adı altında görüşmeye çağrılan tutsaklara tehdit, şantaj ve vaatlerle ajanlık dayatılmaktadır.
Zindanlarda hayata geçirilen özel savaş uygulamalarını daha da detaylandırmak, her uygulamanın tek tek analizini yapmak mümkündür. Zaten hiçbir uygulama tek amaca hizmet etmez, birbirini besleyen, bütünleyen amaçlar demetine hizmet eder. O açıdan her bir uygulamanın özel analizi de şarttır. Ancak bu farklı ve özel bir çalışmanın konusudur. Biz daha çok zindanlara ilişkin basından parça parça duyduğumuz, ‘’hak ihlali’’ olarak adlandırılarak lokal uygulamalarmış gibi gösterilen uygulamaların hepsinin, Kürtleri inkar ve imha konseptiyle paralel yürütülen, bütünlüklü ve merkezi olarak planlanan Özel Savaş stratejisinin uygulamaları olduğunu ve bunlarla amaçlananları ortaya koymaya çalıştık.
Kısacası zindanlar günümüzde, özel savaş yönetiminin devrimciliği bitirme amacıyla, devrimci tutsakların var olma, teslim olmama ve zindanı da mücadele alanı haline getirme amaçlarının kıyasıya çatıştığı bir alan olmaktadır. Devrimci tutsaklar sahip oldukları tarihsel mirasa ve yıllara dayalı direniş tecrübeleriyle, mücadeleye bağlılıkları ve örgütlü yapılarıyla bu Özel Savaş politikalarını önemli oranda boşa çıkarıp, sonuç almasını engelleseler de, Özel Savaş Yönetimi istediği düzeyde olmasa da, hedeflediği bu politikalarında hem ısrarlı olmakta, hem de her geçen gün daha da inceltip-derinleştirerek sonuç almayı hedeflemektedir.
Zilan Kaya
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi