BEHDÎNAN- YJA Star Merkez Karargah Komutanı Zozan Çewlîk, 2025 kadın özgürlük mücadelesi ve Kürt halk direniş perspektifini değerlendirdi. Zozan Çewlîk, Önder Apo’nun özgürlüğünü merkeze alan mücadelenin, 2025 yılında tarihi bir dönüm noktası olacağını belirtti.
YJA Star Merkez Karargah Komutanı Zozan Çewlîk, ANF’ye verdiği özel röportajda, 2025 yılına ilişkin kadın özgürlük mücadelesi ve Kürt halkının direniş perspektifini değerlendirdi. Zozan Çewlîk, Önder Apo’nun özgürlüğünü merkeze alan mücadelelerinin, 2025 yılında tarihsel bir dönüm noktası olacağını belirtti.
Zozan Çewlîk, Önder Apo’nun ideolojik gücünün ve politik önderliğinin, yalnızca Kürt halkı için değil, Ortadoğu kadınları ve halkları için de demokratik ve özgür bir yaşamın temeli olduğunu ifade ederek “Önder Apo, insanlık için bir irade ve yaşam rehberidir. Bu gerçeklik karşısında egemen güçlerin çaresizliği, çok yönlü kirli oyunlar ve saldırgan politikalar üretmelerine neden oluyor. Ancak gerilla mücadelesi ve halkların direnişi, bu yaklaşımları boşa çıkarmaya kararlıdır,” dedi.
“2025, YÜZYILLIK KOMPLOLARI PARÇALAMA YILI OLACAK”
Zozan Çewlîk, 2025 yılını İngiltere patentli 1925 komplosunun yüzüncü yılı olarak tanımladı ve bu yılın tarihsel bir hesaplaşmaya sahne olacağını vurgulayarak “1925’ten bu yana halkımıza dayatılan inkar ve imha siyaseti, Önder Apo’nun öncülüğünde 50 yıllık mücadeleyle boşa çıkarılmaya çalışıldı. Bugün, bu komploları tamamen parçalayarak özgürlüğü kazanmanın eşiğindeyiz,” ifadelerini kullandı.
Ortadoğu’da kadınlara dayatılan cihatist terör ve tecavüz kültürüne dikkat çeken Çewlîk, kadınların öz savunma mücadelesinin hayati olduğunu belirtti. “Kadın özgürlük devrimi, hem bölge halklarının hem de tüm kadınların kurtuluş umudu olarak yükseliyor. Kadınlara dayatılan gericilik ve saldırılar, sadece kadınların değil, tüm toplumların özgürlük mücadelesini hedef alıyor” diyen Zozan Çewlîk, kadınların cins bilinci ve öz savunma temelli mücadeleye yönelmesi gerektiğini ifade etti. Zozan Çewlîk, YJA Star’ın bu süreçte öncü bir rol üstlenmeye devam edeceğini söyledi.
“SEFERBERLIK RUHU ILE 2025’E HAZIRLANMALIYIZ”
2025 yılı için mücadele hedeflerini açıklayan Zozan Çewlîk, halkların ve kadınların öz gücüne dayanarak, yaşamın her alanını direniş mevzisine dönüştürmesi gerektiğini ifade ederek “Rojava ve Kuzey Doğu Suriye, kadınların ve halkların ortak kazanımıdır. Bu toprakların özgürlüğü, tüm halkların ve kimliklerin varoluş mücadelesinin bir parçasıdır. 2025, kadın devriminin ve halkların baharının yılı olacaktır” diye ekledi.
YJA Star Merkez Karargah Komutanı Zozan Çewlîk’in ANF’ye verdiği röportaj şu şekilde:
Rêber APO’nun özgürlüğü kapsamında yürütülen Küresel Özgürlük Hamlesi, ikinci yılında kadınlar öncülüğünde Kürt halkı ve halkların, dostların sahiplenişiyle önemli bir düzey kazandı. Bu mücadelenin Türk devleti karşısında oluşturduğu baskının ve zorlamanın etkisiyle Rêber APO ile bir görüşme de gerçekleşti. Bir bütün olarak Rêber APO’nun özgürlüğü için yürütülen mücadelenin düzeyi, elde ettiği sonuçlar ve ne yapılması gerektiği hususunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özgürlük mücadelemizin oldukça yoğun yaşandığı ve hem kadınlar, hem halkımız, hem de halklar adına ciddi kazanımların elde edildiği, saldırıların önemli oranda boşa çıkarıldığı, insanlık onurunun temsili uğruna büyük bedeller verildiği bir yılı daha geride bırakıyoruz. Bu vesileyle, 3. Dünya Savaşı içinde gerek ulusal, gerek bölgesel ve insanlık adına kazanımların oluşturucusu olan, Apocu direniş ruhuyla zirvede duruş gösteren şehitlerimizi; Asya, Rojger, Hewrê Çiya, Asmîn, Berwar Dersîm, Şêxmûs Malazgirt, Bêrîtan Nurhak Çiya, Axîn Mûş Gabar, Herekol Şiyar, Orhan Cihat Bingöl, Medya Egîd, Jiyan Mêrdîn, Nûjiyan Amed, Cemal Arap, Helmet, Rosîda Mêrdîn arkadaşlar şahsında saygı ve minnetle anıyoruz. Yine özgür basının cesur yürekleri olan Nazım Daşdan ve Cihan Bilgin arkadaşların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. 21. yüzyılın özgürlük umudu olarak en zor koşullarda direnen, geri adım atmayan ve mücadele eden tüm arkadaşlarımızı selamlıyoruz. Kuzey Doğu Suriye başta olmak üzere, imha ve inkâr saldırılarına direnen, halkların birliğini kendi örgütlü duruşunda ortaya koyan halkımızı, halkları saygıyla selamlıyor, direnişlerini kutluyoruz.
Kuşkusuz Rêber APO’nun özgürlüğü bu mücadelenin amacıdır. Bunun son halkası olarak Küresel Özgürlük Hamlesi kapsamında özellikle kadınların öncülüğünde yürütülen mücadele hem uluslararası alanda belli bir etkinliğe yol açtı hem de faşist Türk devletinin gerçeğini görünür kılma ve Önderliğe karşı işlediği suçları deşifre etme anlamında önemli bir niteliğe sahip oldu. Herkesin de bildiği gibi, Rêber APO’ya uygulanan mutlak tecrit işkencesinin sonucu olarak üç yıl sekiz ay boyunca Önderliğimizden hiç haber alamadık. Dünyada örneği olmayan bu tecrit sisteminin amacı, Ortadoğu merkezli yürüyen 3. Dünya Savaşı içerisinde Rêber APO’nun görüşlerinin dışarı çıkmaması ve savaşın gidişatına etki edecek bir pozisyonda olmaması, örgütü, halkı, kadınları perspektifsiz bırakma, bu durumun yol açtığı kaygı ve belirsizlikleri hareketimize karşı kullanma, en önemlisi de Önderliğimizin direnişini, tarihsel kişiliğini ve bağımsız duruşunu cezalandırmaktır.
İMRALI SİSTEMİNİN NATO TARAFINDAN GELİŞTİRİLDİĞİ ORTADA
Rêber APO’nun iradesini bükemeyen, ortaya koyduğu duruş karşısında çaresiz kalan faşist çete yönetimi, hiçbir kanuna sığmayan, hatta devletlerin siyaseten zorunluluklarını bile uygulamayan bir nefret siyasetini İmralı işkence sistemi olarak derinleştirdi. Her zaman vurguladığımız üzere, İmralı salt Türk faşist-çete yönetiminin sorumluluğunda değil, esasta NATO’nun örgütleyip yürüttüğü bir işkence sistemi olarak oluşturulmuştur. Bu nedenle 3. Dünya Savaşı içerisinde Önderliğimize ve halkımıza, halklara dayatılan politikalar sonuç almayınca, Önderliğimizin paradigması küresel etkinlik düzeyi kazanınca uluslararası hegemonik güçler bunu kendileri açısından tehlike olarak görmüş, bu nedenle esaretinden de sorumlu oldukları Rêber APO’yu çetevari bir tarzda hem tek kişilik bir ada cezaevine mahkum etme hem de insanlarla, çevreyle, siyasetle bağını tümden koparan bir izolasyon sistemiyle etkisizleştirmek istemişlerdir.
Nitekim AİHM’in adil yargılama hakkını bile gözetmeyerek etkisiz tavırlar göstermesi, Türk devletinin aldığı tüm hukuksuz kararları görmezden gelmesi, uzun yıllar cezaevinde kaldıktan sonra bir hak olan “umut hakkı”nın devreye konulmaması, Türk devletinin yasa tanımaz yaklaşımlarına rağmen yıl itibariyle Avrupa Konseyi’nin Türk devletine 2025 Eylül ayına kadar süre tanıması, CPT’nin Önderlik karşısında asla adil ve açık olmaması, uzun süredir görüşme bile olmamasına rağmen CPT’nin Türkiye ziyaretinde İmralı’ya gitmeyişi, İmralı işkence sisteminin esasta bu güçlerin de dahil olduğu NATO tarafından geliştirildiğini göstermektedir.
Bunun karşısında, Rêber APO’nun paradigmasal etkisi ve mücadelesi, küresel çapta gelişen Önderliğe özgürlük hamleleri, gerillanın muazzam direnişi ve halkımızın, kadınların Önderlik etrafında kenetlenerek faşizme direnmesi ve geri adım atmaması sonucunda, yanı sıra Ortadoğu’daki konjonktürel durumun Türk devletini zorlamasıyla 23 Ekim’de Önderliğimizle bir görüşme gerçekleştirildi. Önderliğimizin sağlık ve güvenliği tüm yaşamımızı, geleceğimizi, özgürlüğümüzü belirleyen temel noktadır. Bu anlamda esaret koşullarında Önderliğimiz elbette güven içinde değildir ve yaşamı sürekli tehdit altındadır. Fakat Önderliğimizden bir haber almak, Önderliğimizden selam almak çok önemlidir.
RÊBER APO’NUN ETKİSİNİ KIRMAK İSTİYORLAR
Yanı sıra Rêber APO, “tecrit devam ediyor” demektedir. Bunun anlamı; düşman konsepti ve saldırılarında bir değişiklik yoktur, biz de durduğumuz noktadan mücadelemizi yükselterek sürdürelim demektir. Rêber APO’nun tecritin devam ettiği, dolayısıyla düşmanın saldırılarının devam ettiğini ve mücadeleyi yükseltmemiz gerektiği çağrısına anında cevap Asya ve Rojger arkadaşlar tarafından verildi. Düşmanın savaş araçlarını ürettiği TUSAŞ’a yapılan başarılı eylem, Önderliğimizin yarattığı iradenin en üst düzeyde göstergesi olurken, düşman politikalarını da açığa çıkarma, gizlemek istedikleri kirli oyunlarını deşifre etme rolünü oynadı.
Türk devleti esasında mücadelemiz karşısında sıkışmanın sonucu olarak gerçekleşen görüşmeyi sanki kendi planlamaları ve çözüm istemleri gibi yansıtmaya çalışsa da özü faşizmin soykırım konseptinde Önderliğimize yöneltilen bir özel savaş saldırısı olduğu anlaşıldı. Bir taraftan sözde çözüm söylemleri yükseltilirken demokratik kamuoyunun kafası karıştırılmak, mücadelede tereddüt yaratmak, en önemlisi de Rêber APO’nun gerçeği ve temsil ettiği değerleri çarpıtarak etkisini kırmak amacını içermektedir. Zaten görüşmenin hemen sonrasında Önderliğimize sözde disiplin cezası, ardından da altı ay görüşme yasağı getirilirken hızla halkın iradesinin yönetim gücü olan belediyelere el konulmaya ve Kurdistan’daki savaşın yoğunlaştırılacağı çatışma alanlarını genişletmeye yöneldiler.
Rêber APO’ya “gelip mecliste konuşsun” çağrısı eğer samimiyet içerseydi çözümün yolunu açardı ama bu, bir teslimiyet ve özgürlük hareketini bitirme çağrısıdır. Ne böyle bir şey mümkün olabilir ne de bunun adı çözümdür. Önderlikle görüşmeleri engelleyerek, tek bir sözünün bile dışarıya çıkmasına izin vermeyerek, Önderliğe ceza ve işkenceler dayatarak ama Önderlik adına konuşarak hareketi ve Önderliğimizi birbirinden ayrı gerçekliklermiş gibi lanse etme, bunun kirli siyasetini yürütme tarzı son derece öfke uyandırıcı ve çirkindir.
Elbette Rêber APO 26 yıldır esirdir ve bu esareti boyunca hiçbir hukuksal hakkını kullanamamış, ağır bir işkence sistemi içerisinde tutulmuştur. Gerçeklik bu kadar ortada iken Türk devleti gündemi saptırma, yapabilirse kafa karışıklığı yaratma, bunun içerisinde attığı saldırı adımlarına meşruiyet kazandırma ve çözüm söylemleriyle kamufle etme amacındadır. Bu nedenle ciddiye alınır bir yanı olmadığı gibi daha büyük tehlikelerin gelişeceğine işarettir. Nitekim ardı sıra gelişen Suriye rejiminin düşürülüşü ve Kuzey Doğu Suriye’yi işgal planları, Özgür Kürt, özgür insan, özgür kadın olmadan Ortadoğu’nun dizayn edilme konsepti pratik samimiyetten yoksun çözüm dillendirmelerinin ne amaçladığını ortaya koymuştur.
DAHA ETKİLİ BİR YÜRÜYÜŞ VE SAHİPLENİŞ; MÜCADELE GEREKİYOR
Bu noktada Rêber APO, Ortadoğu kadınları, halkları ve insanlık için demokratik, özgür irade ve yaşamın öncüsüdür. Haliyle bu gerçeklik karşısındaki sıkışma, egemen güçleri çok yönlü kirli oyun ve saldırganlık içinde tutmaktadır. Gerilla mücadelesi ve kadınların, halkların direnişi ne Rêber APO’ya böyle ucuz yaklaşımlara ne de özgürlük gibi temel varoluş konularının oldu bittiye getirilmesine izin vermemektedir. Gelişen durum çoklu tehlikeler barındırdığı gibi çoklu fırsatlar, kazanma koşullarını da beraberinde getirmektedir. Elbette Rêber APO büyük bir iradedir ve ideolojik gücü, politik düzeyi her arenada mücadele edebilecek güçtedir. Bu gücün büyük kazanımlara yol açması açısından tek yol mücadeledir. Zayıf olanın müzakeresi teslimiyet, varoluşunu öz gücüne ve mücadelesine dayandıranın müzakeresi özgürlük doğurur.
Bu gerçekten hareketle içinde bulunduğumuz sürecin hassasiyetlerini doğru anlayarak, ilk defa kendi elimizle tarihimizi şekillendirme şansını doğru kullanarak Rêber APO etrafında öz güç mücadelesinin daha da büyütülmesi gerekiyor. Özellikle kadınlara dayatılan cihatist terörün bir yaşam sistemine dönüştürülerek tecavüz kültürünün bir kez daha kurumsal hale getirilmek istenmesi en fazla da kadınların mücadele etmesini ve var oluşuna sahip çıkmasını gerektirir. Hepimiz şunu biliyoruz; içinde bulunduğumuz süreç ve katılım biçimlerimiz olumlu-olumsuz geleceği etkileyecek. Nasıl yaşamak istediğimiz sorusuna doğru cevap zaten Rêber APO ile kadınların, halkımızın, halkların yolunu buluşturmuş durumdadır. O halde daha etkili bir yürüyüş ve sahipleniş, mücadele gerekiyor.
Bu noktada 2025 yılının, 1925 yılından farkı Önderliğin özgürlüğü temelinde halkımıza, dolayısıyla bölgemize dayatılan komplonun yüzüncü yılında yenilgiye uğramasının imkanının güçlü olmasıdır. Gerilla güçleri olarak bu perspektifle hareket ediyor ve tüm kadınların, halkımızın, halkların da bu temelde kendi yaşamına sahip çıkarak direncine, mücadelesine ivme kazandırması gerektiğini belirtiyoruz. Direnişi olanın, onuru ve kimliği temelinde yaşam ölçüsünü netleştirip bunu pratikleştirme iradesini ortaya koyanın yaşamı olabilir. Rêber APO üzerinden yoğunlaştırılmış özel savaş ve söylemleri bundan korkunun ve bunu önleyebilmenin zavallıca çabasıdır. Buna öfke duymak ve Rêber APO’nun hakikati çerçevesinde daha fazla harekete geçmek gerekir. Hiç kimse sadece bulunduğu yerden yaşananlara iyi ya da kötü diyerek nötr kalmamalı. Etkisiz olanın doğrusu da değersizdir. Çünkü kendi doğrusuna sahip çıkma gücü göstermeyenin varlığı değersizdir. Bunu bileceğiz. O açıdan herkesin öz savunma mücadelesini büyütmek kadar Rêber APO etrafında kilitlenerek, etkili katılması ve tüm varlığını, gücünü ortaya koyması gerekir ki sonuç alınabilsin.
Tüm bunların toplamı olarak YJA Star’ın 2025 yılı hedefi, Rêber APO’nun özgürlüğü temelinde geleceği kazanabilmenin üst seviyede mücadelesini yürütmektir. Bu uğurda ne gerekiyorsa sonuna kadar yerine getirmenin duruşu içinde olacağız.
ORTADOĞU’NUN DEMOKRATİK GELİŞİM YOLLARI ORTADAN KALDIRILMAK İSTENİYOR
2024 yılının sonuna gelirken 3. Dünya Savaşı yeni bir aşamaya girdi. Kurdistan, Suriye ve bir bütünüyle Ortadoğu merkezli savaş yoğunlaşırken haritalar yeniden belirleniyor. Suriye rejimi büyük bir belirsizliğin de kapısını açarak düştü. Uluslararası hegemonik güçlerden başta Türkiye olmak üzere bölgesel devletler bu savaşın içinde yıkıcı rol oynuyor. Sömürgeci Türk devleti hem Rojava hem de Başur Kurdistan’da soykırımcı siyasetini tüm imkanlarıyla dayatıyor. Kuzey Doğu Suriye’deki Demokratik Özerk Yönetimi ve alanları hedefliyor. Türk devletinin bu saldırılardaki amacı nedir? Bunun karşısında Kuzey Doğu Suriye halklarının ve QSD-YPJ’nin direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güncelde yaşadığımız durumlar, Rêber APO tarafından savunmalar kapsamında yine İmralı görüşmelerinde tarihsel temelleri ve hangi gücün nasıl yaklaştığı, ne olması halinde krizin derinleşeceği, hangi durumda özgürlük koşullarının gelişebileceğine ilişkin çok önceden yapılmış tespitler doğrultusunda şekil alıyor. 3. Dünya Savaşı genişçe tanımlanıyor. Bu doğrultuda örgüt olarak yapılan değerlendirmeler, yıl yıl açığa çıkan durumlara ilişkin tanımlar kadar, bunun içinde temel bir mücadele gücü olarak aldığımız pozisyon ortaya kondu.
Kuşkusuz Ortadoğu merkezli dayatılan çözümsüzlük konsepti öncelikle bölgenin demokratik gelişim yollarını ortadan kaldırmaya odaklandığından, hareketimize yönelik yoğunlaştırılmış bir savaş söz konusuydu. Rêber APO’ya yönelik uluslararası komplodan başlayarak günümüze kadar gerçekleştirilen saldırıları Ortadoğu’nun kendi çözüm imkanlarını ortadan kaldırma saldırıları olarak tanımlamak gerekiyor. Yanı sıra 1991 Körfez Savaşı’ndan başlayarak Suriye’nin içine düşürüldüğü duruma kadar da bütünlüklü bakmak lazım.
Ortadoğu’da İsrail güvenliği ve bölgesel hegemon bir güce dönüştürülmesi konsepti temelinde, Ortadoğu’nun 11 Eylül’ü niteliğinde olan ve sadece İsrail devletine hizmet edecek şekilde, tahriki yüksek ve İsrail’in başlatacağı savaşa meşruiyet kazandıracak 7 Ekim saldırısı, birçok gücün önemli oranda etkisiz kılınmasının adımı oldu. Gelinen noktada Filistin halkı büyük acılar yaşadı, yaşıyor. Hamas’ın kullanım süresi amaca uygun olarak tamamlandığından, yönetim kademesi kesinlikle öngörülebilir bir gerçek olarak Türk devletinin de örtük yardımıyla ezildi. Büyük bir mücadele gücü olarak kendini tanımlayan Hizbullah ağır darbeler aldı, öncü kadrolarının çoğunu kaybettiği gibi sistemi önemli oranda dağıldı.
İran Cumhurbaşkanı öldürüldü, İsrail İran’a saldırdı ve İran, “akıllı sabır” olarak tanımladığı savaşa doğrudan girmeme politikasını sürdürse de Şii hilali büyük darbeler aldı. Irak, yaşadığı krizi aşamadığı gibi Türk devletiyle girdiği, hareketimize karşı ortaklaşmalarla daha fazla sömürüye açık hale geldi ve savunma imkanlarını zayıflattı. Rêber APO’ya yönelik tecrit devam ettiği gibi, gerilla alanları 16 Ekim’de Metîna’ya yönelik işgal saldırılarının genişletilmesi, 3 Temmuz’da Sergelê, Girê Bahar ve Xakurkê’de yeni saldırılarla karşı karşıya kaldı. Son bir yıllık sürece baktığımızda Ortadoğu düzleminde aktif mücadele yürüten hareketimiz dışında neredeyse mücadele imkanını koruyan güç kalmadı. Yani tamamen ortadan kalkmadılar elbette, ancak etkinliklerini kaybettiler.
KDP ihaneti ve Irak devletinin taviziyle Türk devleti, 2022’de “kapatacağım” dediği kilidi aslında hiç kapatamadan, tam da kendisi açısından bir kilitlenmeyi ifade eden süreci “kilit kapandı” olarak tanımlayarak İngiltere, ABD ve İsrail cephesinin hizmetinde, SMO ve desteklediği HTŞ güçleriyle Suriye’de yaşananlara koçbaşı olarak dahil oldu. Türkiye, uzun süre Ukrayna-Rusya savaşından yararlandı, Rusya ve İran’ı “Astana toplantıları” denen süreçle bir anlamda oyaladı. HTŞ ve SMO’ya alan açma, onları koruma kalkanı içinde tutma ve İngiltere patentli bu sürecin kuluçkasını sağlam tutma çabasını sürdürdü. Hamas’ı 7 Ekim’i gerçekleştirmeye sevk etti, bölgede savaşın gerekçelerini yarattı, İran’ı savaşa çekmek ve Hizbullah’ın ezilme koşullarını yaratmak için elinden geleni yaptı.
Suriye, uzun süreli çatışmalı durumun yıpranmışlığı, rejimin başta Kürtler olmak üzere halklarla demokratik çözüm eksenli yola girmemesi, statükoyu koruma istemi, Rusya ve İran’ın bu noktada özellikle Kuzey Doğu Suriye yönetimiyle rejimin demokratik gelişim temelinde bir çözüme girmesini ısrarla engellemesi ve ekonomik kriz gibi nedenlerle ayakta duracak kabiliyetini yitirmişti. Güvenliği İran ve Rusya güçlerine emanetti. İran, Suriye’de önemli oranda darbe almıştı zaten. Rusya ise Ukrayna savaşıyla önemli oranda sıkışmış, eski Sovyet alanları olarak tanımlanan Asya ülkelerinde etkinlik kaybetmişti. Suriye iç savaşıyla sıcak denize inme imkanlarını korumak adına Türk devletiyle kirli pazarlıklar yaparak Kürt halkı ve bölge halklarının varlığı üzerinden pragmatist-çıkarcı politikalarla kendini sağlama almaya ve bazı ihtiyaçlarını gidermeye odaklanmıştı.
BÖLGE HALKLARI BÜYÜK BİR YIKIMLA KARŞI KARŞIYA KALABİLİR
Son kertede İngiltere patentli Büyük İsrail Projesi’nin hayata geçirilmesi, Rusya’nın bölgeden çekilmesi, İran’ın Şii kemerinin etkisizleştirilmesi, Ortadoğu’nun radikal İslam olarak tanımlanan en gerici durumlarla karşı karşıya getirilerek her türlü sömürüye açık hale getirilmesinin bir adımı olarak Suriye, 12 gün içinde düşürüldü. Bunun nedeni ve nasılı, önümüzdeki süreçte daha fazla netlik kazanacaktır. Esad rejimi şahsında statükocu-diktatör rejimlerin nihayeti bir kez daha kendisini ortaya koydu. Kendi halkına özgürlük imkanı tanımayan ve iktidar odaklı yaklaşan politika, onu üretenin ipini çeker.
Bu anlamda yaşanan durum olumludur ve sonuç çıkarıcı olmalıdır. Ancak Esad rejimini kim, neden bu aşamada, bu biçimde yıktı sorusuna da doğru cevap vermek gerekiyor. Bu konu çok değerlendiriliyor. Güçlerin pozisyonu ele alınıyor. Evet, bir direniş olmadan HTŞ ve SMO ilerledi. Görünen o ki Rusya bir anlaşmaya giderek Esad rejimini daha fazla ayakta tutmanın kayıplarını göze almadı, kendi çıkarlarına odaklandı. Fakat esas olan Anglo-Sakson politikalarının yön vericiliğidir.
1. Dünya Savaşı’yla bölgeyi parçalayıp yönetmeyi yeni bir aşamaya taşıdılar. Önce küçük ulus devletler oluşturarak bölgeyi dizayn edip en dipte Kürtleri bıraktılar. Bölgede Hitler’e Yahudileri katlettirerek 2. Dünya Savaşı’yla bir İsrail oluşturmanın koşullarını hazırladılar. Şimdi ise dinci-mezhepçi geriliklerle daha küçük ama daha çatışmalı ve kendi içinde kendini tüketecek devletçiklerle İsrail’in genişletilmesi ve bölgenin yeniden işgalinin daha da derinleştirilmesini sağlamak istiyorlar. Bu, çok tehlikeli bir konsepttir.
Ortadoğu’nun esas çıkmazı, İslam ideolojisinin yenilenememesi nedeniyle yaşanan tıkanmayken, mevcut haliyle Sünni İslam kimlikli son derece gerici güçlerin sisteme entegre edilerek her türlü kullanımını sağlamanın yolları açık hale getirilmektedir. Eğer başarılı olurlarsa, bölge halkları, çoklu kimlik ve kültürü, kadınlar büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacaktır.
TÜRK DEVLETİ KENDİNİ GENİŞLETME ÇABASINDA
Türk devleti, tüm bu yıkımların koçbaşı rolündedir. Osmanlı emellerini dillendirse de bölgenin yıkımında bu kadar rol oynamak, Türk devletini İran ve Arap halkıyla doğrudan çelişir hale getirmiştir. Büyük rant devşirdiği Rusya ile ilişkileri, görünürde her iki güç de karşıt ifadelerden kaçınsa da derin bir kriz içindedir. Esasta ise Özgür Kürt kimlikli halkların ortak örgütlülüğüne karşı düşmanlığını zirvede ortaya koyma, Rojava Kurdistan’ını işgal etme ve aslında Musul’u da içine alacak kadar bölgede kendini genişletme çabasındadır.
Bu nedenle hızla Til Rifat-Mınbıç hattına saldırarak oluşturduğu korku iklimi ve çeteler yoluyla özgür alanların, halkların iradesini kırma ve ilerlemeye çalışmaktadır. Türk devletinin bu kadar kirli politikalarla Suriye’nin yıkımını hazırlaması, devletler hukukunda suçtur ve bunun elbette bir karşılığı olacaktır. Ancak bu kadar kontrolsüz çete güçleriyle ortaklaşmak, nihayetinde Türk devletinin sonunu getirecektir. Koçbaşıdır ama sonuçta bu koçbaşına gerek kalmadığında, kendisi kesinlikle kırıma uğrayacaktır.
Suriye’nin içine girdiği durum, Türkiye’nin geleceğidir. Selefi-İslamcı güçlerle iş tutmak, zaten çürümüş, yozlaşmış bir gerçekliği daha fazla yıkıma dönüştürmenin ötesinde bir sonuç doğurmaz. Türk devleti tamamen çeteleşmiştir ve bunu Kürt Hizbullahı Hüda-Par, hain KDP ve uzantısı ENKS ile perçinleyerek Kürt katliamını tamamlama amacındadır. Bir taraftan Bakurê Kurdistan’da katliam-sindirme siyaseti, kayyumlarla iradeyi kırma, bir taraftan gerilla alanlarına her türlü savaş suçunu barındıran saldırılarını yoğunlaştırma, esasta da Önderliğimiz üzerinden özel savaş yürüterek etkinliğini kırmaya çalışma, bir taraftan da Kuzey Doğu Suriye ve Rojava halkını kırımdan geçirecek bir pervasızlıkla saldırma ve işgal etme siyasetiyle kendi çıkmazını gidermeye odaklanmış durumdadır.
Fakat Rêber APO bu tür bir siyasete 26 yıldır direnmektedir ve onu önemli oranda etkisiz kılmıştır. Kürt halkı politik ve bilinçli bir halktır. Kendi öz savunma savaşını kimseye havale etmeden kendisi yürütmekte ve bunun yol açtığı avantajlarla ayakta durmaktadır. Özgürlük gerillası, tüm dünyanın tanıklığında büyük bir direniş ve mücadele gücü ortaya koyarak katliamcı saldırılara geçit vermemektedir. Yani Türk devletinin yüzmeye çalıştığı sular, Ortadoğu’nun diğer yerlerine benzemez bir niteliktedir; kendi ağırlığı ve derinliği vardır, bu tür amaçları etkisizleştirecek, yutacak imkanlara sahiptir.
HALKLARIN EN BÜYÜK ŞANSI ÖNDER APO’DUR
Bu açıdan gelinen nokta tehlikeli olmakla birlikte, esasta bir kez daha ortaya çıkmıştır ki Ortadoğu halklarının en büyük şansı Rêber APO’dur, paradigmasıdır, örgütlü eylem gücüdür. Kuzey Doğu Suriye halkları ve savunma güçlerinin önemli bir direnişi vardır; Tişrîn ve Qereqozax direnişi destansıdır. Bu anlamda Türk devleti ve çetelerinin hevesle ilerleme planı, tüm özel savaş çabaları ve halkı kaçırtma amaçlarına, halklar arası çatışma yaratacak fitnelerine ve uluslararası güçleri devreye koyarak şantajla teslimiyet anlaşmalarına mecbur bırakma girişimlerine rağmen tıkanmış durumdadır. Özellikle kadın savunma güçlerinin, takip ettiğimiz kadarıyla, öncülüğü etkilidir.
Süreç, çoklu riskler barındırmak kadar çoklu kazanma imkanlarına da sahiptir. Suriye halkları, cihatçı bir rejimi kaldıramayacak kadar çoklu kültüre sahiptir. Bu açıdan Kuzey Doğu Suriye’de mevcut sistem, halkları bundan korumaktadır ve her geçen gün bu durum daha da anlaşılmaktadır. Dikkat edilirse, Minbiç uzun süre Kuzey Doğu Suriye kapsamında bir yaşam sistemine sahipti. Türk devlet çetelerinin o alana girmesi ve talancı-tecavüzcü politikalarını hemen uygulamaya kalkışmaları karşısında halk protesto etti. Bu çelişki daha da derinleşecektir.
HTŞ öncülüğünde Türk devleti, kendi Kürt politikasını Suriye’ye ihraç etmeye çalışmakta, üniterliği buna oturtmak istemekte, bir eyaleti olarak örgütlemeye çalışmaktadır. Bunu yapamaz, çünkü ne dönem 1925’tir ne de Kürt halkı 1925 Kürdüdür. Dikkat edilirse, en fazla Arap halkının Kürt halkıyla ortak örgütlülüğüne saldırılmaktadır. Çünkü mezhepçi milliyetçilikle katletme imkanları daha fazladır.
Şu an Suriye’de karşıtmış gibi görünen Türkiye ve İsrail ilerlemeye çalışmaktadır. Karşıtlık ne düzeydedir, yorum gerektirir ama esasta dönemsel bir amaç ortaklığı vardır. Kuzey Doğu Suriye yönetimi ve sistemi, savunma güçleri hiçbir gücün baskısına, şantajına gelmeden öz gücüyle direnmelidir. Çünkü tüm bu oluşan tablonun hemen istikrarlı bir yönetim doğurması söz konusu değildir. Başarı, kendi ayakları üzerinde direnen ve başkasına bağımlılığı olmayan güçlere ait olacak, esas kazanımları kalıcılaştıracaktır.
Suriye rejimi yıkıldı ama yıkan güçler daha gerici bir yapılanmaya sahiptir ve bir çete devşirme gücüdür. Türk devleti, zaten çıkarsal yaklaşımla yatırımlarını korumak adına daha fazla kendisini bu güçlere dayatacak ve istikrarsızlığı derinleştirecektir. Bu açıdan çıtayı yüksek tutmak, değişken durumları hesaplamak ve kesinlikle savunma savaşıyla varlığını genişletmek ve korumak gerekir. Zayıf olanın anlaşması, teslimiyet doğurur. Suriye’de şimdi gerici İslam’a mahkum olmak istemeyen halklar; Aleviler, Dürziler, Ermeniler, Asuriler ayaktadır. Çetelerin dar çıkarları çatışır hale gelmiştir. Esasta ne HTŞ’nin ne SMO’nun tüm bunları kapsayacak niteliği, ne de yönetim perspektifi vardır. Ancak iktidarcıdırlar ve bu nedenle kendi içlerinde iktidar paylaşımı üzerinden çatışacaklardır.
Tüm bunları görmek ve mevcut tehlikelerin giderilmesini bertaraf etmeyi savunmaya, Devrimci Halk Savaşı’na dayandırmak gerekiyor. Ancak böyle, Suriye’nin Kuzey Doğu Suriye sisteminin öncülüğünde demokratik olmanın imkanlarını koruyabileceği ve giderek bölgede bir model olarak tercih edileceği bir duruma ulaşılabilir. Bu vesileyle hem direnişi selamlıyor hem de kesinlikle geri adım atılmazsa, 2025 yılının Kürtleri katletme komplosunun yüzüncü yılında parçalanacağına ve özgürlük imkanının herkes adına kazanılacağına inanıyoruz.
Rêber APO’nun Demokratik Uygarlık paradigması temelinde Demokratik Uluslaşmanın sistemleşmesi, büyük bir tarihsel fırsatı yakalamış durumdadır. Yapılması gereken, bu şansa sahip çıkarak öz güç ve öz iradeyle direnmek ve cesaretli adımlar atarak başarmayı sağlamaktır.
KADININ KAYBETMESİ TOPLUMUN KAYBETMESİ DEMEKTİR
Rêber APO’nun “21. Yüzyıl kadın özgürlük yüzyılı olacak” belirlemesi temelinde özelde kadın özgürlük hareketiniz kapsamında muazzam bir özgürlük mücadelesi yürütüldü. Bu sonuçların küresel düzeyde etkileri ve kadın özgürlük mücadelesini belirgin kılan ve kendini sistemleştirmeyi gereklilik olarak ortaya koyan yönleri oldu. 3. Dünya Savaşı içerisinde kadınlar cephesine karşı geliştirilen saldırılar, 2024 yılı itibariyle de nasıl şekilleniyor? Özellikle Ortadoğu’ya dayatılan mezhepçi gerilik, cihadist yönetim dizaynları, bunun bir kadın devrimi olarak tanımlanan Rojava karşısında aldığı pozisyonla ne demek isteniyor? Yıl itibariyle Kadın Özgürlük Hareketi’nin ‘Öz Savunma’ Deklarasyonu perspektifiyle kadın özgürlük mücadelesinin geldiği düzey kadar açığa çıkan tehlikeler nelerdir? Tüm bunlar karşısında yaklaşımınız nedir?
Kuşkusuz yüzyılımızın en büyük şansı, Rêber APO’nun hem paradigmasal hem örgütsel olarak öncülük ettiği kadın özgürlük mücadelesinin geliştirilmesi ve bunun yol açtığı sonuçlardır. Hem ülkemizde hem bölgede hem de küresel düzeyde kadın özgürlük sorununun görünürlük kazanması kadar, nasıl çözüleceğine ilişkin teorik-pratik kapsamda gelişmeler ortaya çıkmış, özellikle Kürt kadın hareketi ve savunma güçleri kapsamında erkek egemenliğine karşı duruş, bölgesel gericilik ve devletler karşısında aktif bir mücadele içerisinde olmuştur.
Özellikle tüm geriliklerin toplamı olarak Türk devlet aklıyla şekillenmiş DAİŞ vahşeti karşısında sergilenen direnişin kadın öncülüklü gelişmesi, Rojava Devrimi’nin esasta kadın öncülüğüyle şekillenmesi, kadın özgürlük mücadelemizin amacı ve gerçeğinin evrensel çapta görünürlük kazanmasına yol açmıştır. Bunun uluslararası düzeyde etkileri ve kadın özgürlük mücadelesine ivme kazandıran yönleri olmuştur.
3. Dünya Savaşı içerisinde gerek uluslararası gerekse de Türk devleti ve vekalet çetelerinin Önderliğimize ve hareketimize karşıtlığı, stratejik düzeyde kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarını geriletmeye odaklanmıştır. Hem ideolojik hem de askeri saldırılar esas olarak bunu amaçlamıştır. Türk devlet faşizmi, başta Bakurê Kurdistan ve Türkiye olmak üzere, gerici-erkek egemen politikaları yoğunlaştırırken siyasal alanda kadın hareketinin kazanımlarına sürekli saldırmış, dinci-mezhepçi politikaları dayatmış, tarikatları güçlendirerek kadını en geri yaşama mahkum etmenin zeminini güçlendirmeye çalışmıştır.
Yine Başûrê Kurdistan’da gerek KDP eliyle gerekse de MİT’e bağlı sözde yardım dernekleriyle bağnazlığı bir toplumsal politikaya dönüştürmek istemişlerdir. Rojava Kurdistan’ında göç ettirme, özel savaşla ulusal değerleri törpülemede kadını zemin yapmaya çalışırken en çok kadın öncülere saldırılmış, kadın hareketlerinin birçok yöneticisi ve çalışanı katledilmiştir. YJA Star gerillalarına karşı sistematik saldırılar sürdürülmüştür. Şimdi ise bölge dizaynı adı altında HTŞ ve SMO çeteleri, Sünni İslam’ın en geri haliyle toplumsal zemini yaşamdan koparmayı amaçlamaktadır.
Kadının kaybetmesi, tüm toplumun kaybetmesi ve ahlaki değerlerin yerle bir edilmesi, toplumun her türlü saldırıya açık hale getirilmesi demektir. Özünde Anglo-Sakson patentli Suriye somutunda HTŞ’nin terör listesinden çıkarılması, hatta devrimciymiş gibi muamele görmesi ve bunun sorunları bitireceğinin belli ölçülerde uluslararası güçlerce beyan edilmesi, sürecin kadınların kurban edilmesinin ötesinde bir şey olmadığını göstermektedir. DAİŞ vahşeti, tüm bu güçler adına kadını pazarlarda et satar gibi sattı; o kadar kadın katledildi. Mevcut iktidarı devralmaya hazırlanan HTŞ de bunu yaptı. SMO’nun yıllardır Afrin kadınlarına ve bölge kadınlarına ne yaptığı biliniyor. Erdoğan bu konuda en gerici, en düşkün politikalara sahip birisidir. Bu noktada aslında uluslararası güçlerle uyuşmaktadırlar. Ne bunu unutabilir, ne yaşanmamış sayabilir, ne de herhangi bir gücün değiştiğini varsayarak kendimizi kandırabiliriz.
Şimdi Suriye’de oluşan durum, tüm kadınlar adına büyük bir tehlikedir ve Rojava Devrimi de en çok kadın devrimi olması üzerinden hedeflenmektedir. Siyaset, kadının sosyal, siyasal, kültürel ve fiziksel katline dayanıyorsa orada tüm insanlık tehlikededir. Kadına bu düzeyde saldırmalar, Rêber APO’ya yöneltilmiş bir saldırı ve onun paradigmasını etkisiz kılma amacına dayalı bir konsepttir. Bu açıdan, yıl gelişmelerinin merkezi, 3. Dünya Savaşı’nda kadınlara dayatılan katliamcı siyasetin kendisidir.
DEVRİMCİ HALK SAVAŞI STRATEJİSİ KADIN ÖNCÜLÜĞÜNÜ GEREKTİRİR
3. Dünya Savaşı içerisinde Kurdistan Kadın Savunma Güçleri yelpazesinde dört parçada yürütülen ideolojik, siyasal ve askeri mücadele, hem bu katliamcı siyaseti belli düzeylerde etkisiz kılmış, hem uluslararası ve bölgesel politikaları deşifre etmiş, hem de kimsenin inkar edemeyeceği düzeyde özgürlük ölçülerini ortaya koyarak geriliğin hareket alanını daraltmıştır. En önemlisi de tüm kadınlar ve halklar adına özgürlük cephesinin oluşturulmasında ve radikalize edilmesinde temel bir rol oynanmıştır.
Gelinen noktada hem tehlikeleri görmek hem de bu tehlikelerin bertaraf edilmesi halinde neler kazanılacağını ve nasıl yapılacağını bilmek gerekiyor. Bu noktada, çürüyen ve yozlaşan her sistemin tortularının fazlalaştığı ancak gücünün dağıldığı gerçeğini görerek erkek egemen sistemin en güçsüz halde olduğunu bilmek gerekiyor. Bu durum doğru anlaşılırsa ve gereği yapılırsa kesinlikle dayatılan karanlığın içinde bir ışık, hatta giderek herkesin paylaşmak isteyeceği bir ışık olunacağı kesindir.
İkincisi; bu kazanımların kimsenin insafına bırakılmadan, öz güce dayalı olarak sağlanması gerekiyor. Kadın hareketimizin, 3. Dünya Savaşı’nın ancak savunma perspektifiyle kazanıma dönüştürüleceği gerçeğinden hareketle deklare ettiği “Öz Savunma Deklarasyonu” bu mücadelenin nasıl kazanılacağının yol haritasıdır. Ortada bir savaş varsa, yapılması gereken öz savunmanın etkili kılınmasıdır.
Bölgede kadın savunma güçleri, 3. Dünya Savaşı’nın yoğun yürütüldüğü Ortadoğu coğrafyasında kadınların örgütlü halde karşı koyabilmesinin bir imkanıdır ve büyük bir şanstır. Bu açıdan sadece Kürt kadınları için değil, tüm bölge kadınları açısından öz savunma perspektifinin toplumsallaştırılması kadar, bölge kadınlarıyla pratik sonuçlar doğuracak bir birlikteliği hızla örgütlemek gerekiyor. Filistinli kadınlar, Arap kadınlar, Asuri, Ermeni ve Kürt kadınları bu örgütlemenin yelpazesidir. Hem demokratik ulusun özü hem de devrimci halk savaşı stratejisi, kadın öncülüğünü gerektirir.
Şu an dayatılan gericilik, kadını nesneleştirmekte ve görmezden gelmektedir. ABD’nin sahneyi Taliban’a devretmesiyle çok değerli olan Afgan kadınlarının mücadelesinin nasıl katliamlarla yüz yüze getirildiği bilinmektedir. Elbette Afgan kadınlar ABD’ye dayanmadılar, ancak Taliban’ın iktidarının yasal kabul edilmesi bu hareketlerin ezilmesine meşru değil ama yasal bir fırsat sundu. Aynı şeylerin Ortadoğu’da yaşanmasına izin vermemek gerekiyor. Zaten burada örgütlü olan kadın güçleri, kendini savunma araçlarına ve örgütlülüğüne sahiptir.
Bu nedenle, önümüzdeki dönem açısından hem siyasal-diplomatik hem toplumsal hem de askeri alanlarda savunma mücadelesinin yükseltilmesi gerekiyor. 25 Kasım’da YPJ öncülüğünde gerçekleştirilen ve YJA Star olarak katılımcısı olduğumuz Ortadoğu Kadın Savunma Çalıştayı önemliydi. Çalıştayın öngörüleri kadar kararlaştırdığı noktalar, dönemsel açıdan yaşananlar karşısında isabetli oldu ve bunun gereklerinin yapılması noktasında tüm katılımcı savunma örgütlerinin azami düzeyde pratikleşmesi gereklidir.
Tabii bu durum tüm dünya kadınlarını da ilgilendiriyor. Bu açıdan, kadınların mevcut siyaseti parçalayacak bir toplumsal direniş içinde olması ve ittifak cephesinin genişletilmesi bir ihtiyaçtır. Aynı zamanda özellikle Kurdistan ve Ortadoğu’da tüm kadınların savunma yelpazesine dahil olması gerekmektedir. Yani bir seferberlik ruhuyla hareket edilmelidir. Genel siyaset ve kararlar, olasılıklar içinde kadınlar yedek ya da belirlenen pozisyonda olmamalıdır. Kendi geleceğimize kendimiz sahip çıkmalı ve gerçek öncülük niteliğini ortaya koyabilmeliyiz.
Kadını yedekleyen bir erkek aklı elbette vardır; varlığını gerekli görmeyen, enerjisinden faydalanan ama iradesini görmezden gelen yaklaşımlar… Ancak her türlü saldırı, bizler açısından bir savunma gerekçesi haline getirilerek cins bilinci temelli bir mücadele stratejisiyle karşılanmalıdır. Bu vesileyle tüm kadınları savunma örgütlerine dahil olmaya, evini, sokağını, ülkesini, yaşamını, varlığını, bedenini, ruhunu, tüm bunların toplamı olarak geleceğini korumaya çağırıyoruz.
Herkesin dehşet senaryoları dayattığı koşullar, doğru mücadele edilirse, Ortadoğu kadın devrimini hızla ortaya çıkaracak bir gelişmeyle karşılanabilir; yaşanan süreç bir özgürlük baharına dönüşebilir. YJA Star olarak bu konuda önemli bir mücadele gücünü yıl itibariyle de sergiledik. Yetmeyen yönlerimizi elbette değerlendiriyoruz. Tek bir kadını mezhepçi cihadist geriliğe, uluslararası devletlerin tahtasında piyon olmaya terk etmeyeceğiz. Varlığımızı terörize eden ve en büyük çete terörist olan Erdoğan ve güruhuna zafer şansı vermeyeceğiz. Kesinlikle gelişmeleri öz gücümüz ve kadın ittifaklarıyla doğru yönlendirecek, hakkımız olanı kendi ellerimizle kazanacağız.
Yediden yetmişe tüm kadınların bu perspektifle hareket etmesi, gerillaya, savunma cephelerine katılmak kadar düşmanı her alanda hedeflemesi ve kendine sahip çıkması, bu başarıyı sağlayacak en büyük güçtür.
GERİLLA BÜYÜK BİR DİRENİŞ SERGİLEDİ
Bu soruyla bağlantılı kadın özgürlük hareketinin savunma gücü olarak önemli bir mücadele yılını geride bıraktınız. Berwar Dersîm, Bêrîtan Nurhak Çiya gibi komutanlar öncülüğünde YJA Star komuta ve savaşçı yapısı, Bakurê Kurdistan ve Medya Savunma Alanlarında Türk Devlet faşizmi karşısında önemli bir duruş ortaya koydu. Bu anlamda kadın özgürlük gerillasının taktik uygulama ve öncülük düzeyi nasıl sonuçlar ortaya çıkardı? Gelinen noktada mevcut durum nasıl tanımlanabilir? 3. Dünya Savaşı kapsamında YJA Star’ın yürüttüğü mücadelenin hem ideolojik hem askeri sonuçları nedir?
Bir önceki sorunuzda, 3. Dünya Savaşı kapsamında kadın cephesinin ideolojik ve askeri mücadelesini belli düzeylerde değerlendirdik. YJA Star olarak cins çelişkisinin çözümü temelinde halkımız ve insanlık için özgürlüğü hedefleyen bir kadın savunma örgütlülüğüyüz. Bu bizim ideolojik kimliğimizdir ve pratiğimizde de temelde bunu temsil ediyoruz. 3. Dünya Savaşı içerisinde kadın savunma gücü ve cephesi olarak kadın özgürlük sorununun çözümünü amaçlıyoruz. Savunma alanı, ideolojik olarak amaçlarımızı ifade etmenin ve ona ulaşmanın radikal bir ifadesi kadar, varlığımızı korumanın temel seçeneğidir; bu da askeri mücadelemizi ifade eder.
Devletler ve vekil güçleri, erkek egemenliğinin kurumsal halidir ve yürüttüğümüz mücadele, bu kurumsal erkek duruşunu parçalama ve etkisizleştirme amaçlıdır. Yıl itibariyle de bunu doğru pratikleştirmenin mücadelesini yürüttük. Gerek Bakurê Kurdistan’da gerekse de Medya Savunma Alanlarında, özgür kadın gerilla güçleri olarak etkili bir mücadele sergilendi. Kuşkusuz, büyük öncülerimiz Berwar Dersîm, Bêrîtan Nurhak, Asya Ali’ler öncülüğünde, Rêber APO’nun özgürlüğü temelinde tüm kadınların ve halkların özgürlüğüne odaklı tarihsel bir duruş sergilendi.
Herkesin de takip ettiği üzere, 3. Dünya Savaşı’nda Türk faşist devleti, uluslararası konsept ve hain-yerel ayaklar üzerinden çok sert saldırılar gerçekleştirdi. Süreci, gerillanın ezilmesi üzerinden kazanıma dönüştürmeyi hedeflediler. Ancak, Bakurê Kurdistan’da tüm baskı ve saldırılara, teknik takip ve teknik ağırlıklı savaş konseptine rağmen, gerillanın kadın öncülüğünde ortaya koyduğu direniş ve varlığını koruyarak hareket ve vuruş kabiliyeti sergilemesi önemliydi.
2024 yılına, YJA Star gerillaları olarak etkili hamlelerle giriş yaptık. Hem hareketli timler hem tünellere dayalı savaş ve gerilla taktiklerinin iç içe uygulanarak branşlarla daha etkili bir düzeyin ortaya çıkarılmasıyla ciddi bir taktik uygulama düzeyi açığa çıktı. Düşmanın her türlü teknik donanımı karşısında gerekli yetkinlikle hakimiyet ve boşa çıkarmanın yollarını geliştirme ve bunu etkili vuruşlara dönüştürme anlamında başarılı sonuçlar elde edildi. Özellikle kadın komutasının taktiğe hakimiyeti ve eylem tarzına öncülüğü etkiliydi.
Kadın komutası ve savaşçı yapısı olarak, hem taktik yoğunlaşma ve derinlik, hem de teknik donanım ve savaşı detaylı ele alma anlamında önemli sonuçlar elde ettik. Yıl itibariyle, 357 YJA Star eylemselliği gelişti. Yani kadın savunma güçlerimiz, mevsimsel değil, her koşulda eylemsel faaliyet yürüttü ve bunu başardı. Yine suikast, ağır silah ve sabotaj taktiklerini yoğun ve etkili bir şekilde kullanmanın yanı sıra hava savunma, gerillanın sızma, baskın gibi taktiklerini de etkili ve iç içe uyguladı. Tünel savaşlarında ortaya konulan direnişe öncülük edildi ve her koşulda düşman darbelendi.
Günlük bilançolarımızı paylaşıyoruz. Yine aylık ve yıllık bilançolar kamuoyunun bilgisine sunuluyor. Bu eylemlerde çok sayıda işgalci çete cezalandırıldı; birçok silaha ve askeri teçhizata el konuldu; önemli sayıda araç ve teçhizat imha edildi. Xweparastın kapsamında, Bakurê Kurdistan’da önemli bir eylemsel düzey yakalandı. Profesyonel alt birimlerimiz, kendi alanlarında etkili bir duruş sergiledi.
Son olarak, kadın savunma güçlerinin taktik hakimiyet ve uygulama yetisini zirveye taşıyan Asya ve Rojger arkadaşların eylemi, kadın özgürlük ideolojisinin gücünü ortaya koydu. Büyük bir ciddiyet ve moralle düşman üzerine gidildi ve kesinlikle sonuç alınmaya odaklanıldı. Bunun karşısında, Türk devlet çetelerinin yaşadığı tıkanma ve çıkışsızlık, esasta erkek egemenliğinin kadın gücü ve mücadelesi karşısındaki tıkanmayı ifade etti. Bu anlamda ideolojik ve siyasal sonuçlar elde edildi.
Gerillanın bu duruşu olmasaydı, Suriye’de yaşananlar daha önce dayatılacak ve Türk devleti daha pervasızca yönelecek, sınır tanımayacaktı. Dolayısıyla, büyük bedeller pahasına Türk devletinin zafer kazanması engellendiği gibi, yenilgisini gizleyecek yalanların sayısı saklanamayacak kadar çoğaldı. Ancak bu da çare olmadı. Gerçek, her zaman yalanı ve sahteyi çözme gücüne sahiptir. Nitekim kadın öncülüklü devrime ve gelişmelere düşmanın bu kadar pervasızca saldırması, kadın gerilla güçleri ve kadın özgürlük mücadelesinin etkinliği karşısında yaşadığı çaresizliğin bir sonucudur.
Tarihsel bir misyona sahip olduğumuzu biliyoruz. Büyük kadın kahramanlığı temelinde ölümsüzleşen komuta ve savaşçı yapımız, bu misyonun en bilinçli sahiplenicileridir. Bunun kaynağındaki güç, Rêber APO’ya bağlılık ve bu bağlılığı ideolojik amaç temelinde gerçekleştirme iradesidir. Suriye ordusu şu ya da bu nedenle, Rusya ve diğer güçlerin desteğine rağmen 12 gün direnemedi. Hamas’ın yaşadığı çöküntü ortadadır. Ancak gerilla güçleri, hiçbir kuralın olmadığı kirli saldırılara, inanılmaz bombalamalara, karadan hareket ve çoklu saldırılara maruz kalmalarına rağmen, Türk devleti bazı sınır bölgelerine yerleşmekle birlikte gerillanın etkinliğini kıramamış durumdadır. Günlük kayıplar vermekte ve psikolojisi bozulmuş bir orduyla tutunmaya çalışmaktadır.
Bu başarıların kaynağı, sadece teknik donanım ya da niceliksel üstünlük değil, Rêber APO’nun ideolojik gücü ve bu güce katılma iradesidir. Bu noktada durma kararlılığımızdır. Bu vesileyle, 2024 yılında şehit düşen yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz. Onlar, özgürlüğe yol, yaşama nefes, düşmana darbe, geleceğe kapı, yurtseverliğin hakiki ifadesi ve Tanrıçaların görünen yüzü oldular. Bu sayede, 2025 yılını umutla, kazanma imkanına sahip olmanın rahatlığıyla ve irademize güvenerek karşılıyoruz.
Elbette tüm bunların yanı sıra, hem ideolojik temsiliyette hem de askeri duruşta yetmediğimiz yönler oldu. En temelde, soykırım siyasetini tümden etkisizleştirerek Rêber APO’nun özgürlüğünü gerçekleştirmeye yetmedi mücadelemiz. Bu bizim açımızdan bir öz eleştiri konusudur. Her açıdan çıkan yetersizlikleri sorgulayarak, 2025 yılının anlamının bilinciyle önümüzdeki yılı kazanıma dönüştürmenin çabasını tüm varlığımızla ortaya koyacağız.
TUSAŞ EYLEMİNİN ÖNEMİ
YJA Star’ın kadın özgürlük çizgisinde pratikleşme düzeyi itibariyle yılın en önemli gerçekleşmesi, Asya Ali ve Rojger Hêlîn’in 23 Ekim’de Ankara TUSAŞ tesislerine yönelik gerçekleştirdiği fedai eylemdi. Özellikle Asya ve Rojger’lerin şahsında ortaya konan düzey, kadın özgürlük mücadelesi anlamında neyi ifade ediyor? Hem ideolojik duruş hem taktik uygulama düzeyi itibariyle bu eylemin anlattıkları nedir ve önümüzdeki dönemde YJA Star açısından nasıl bir etkiye sahip olacak?
Kadın özgürlük çizgisi özgürleştirir. Özgürlük, kişiliği geleneksellikten, gerilikten ve güçsüzlükten arındırma halidir. Bunun kişide somutlaşması, tarihsel büyüklükler doğurur. Bu anlamda, Asya Ali ve Rojger Hêlîn arkadaşlar, Önderliğimiz kaynaklığında özgür kadın ve erkeğin temsili, bunun çabası ve vardığı aşamadır. Klasik kadınlık ve erkeklik, bu arkadaşlar şahsında yerle bir olduğu gibi, bu dönüşümün açığa çıkardığı güç, kendisini en radikal düzeyde ortaya koymuştur.
Asya arkadaş, Zilan çizgisinin en güçlü temsili olarak, kadın özgürlük hareketinin komuta kişiliği temelinde her koşulda tek kişilik ordu niteliğiyle örgütlenmiş bir gerçekliktir. Rojger arkadaşın raporunda yer alan “beni örgütte kadın arkadaşlar şekillendirdi” ifadesi, özgürlüğe açık hale gelmenin gelişim zeminini ortaya koymaktadır. Rêber APO, kendi şahsında gelişimini “erkeği öldürmek”e dayandırdı. Kavramsal olarak Rêber APO’ya ait olan bu belirleme, esasta tüm iktidarın kirinden ve erkeklikten arınmışlığı ifade eder. Mahsum Korkmaz arkadaş şahsında somutlaşan Egîd çizgisi, özde bu ölçüleri taşır. Bu nedenle, eylemin ideolojik kimliği ve niteliği esasta budur.
Tarihsel olarak bir kez daha ortaya çıkmıştır ki, klasik kadınlık ve erkeklik; teslimiyet, çürümüşlük, ihanet, işbirlikçilik, zavallılık, iradesizlik ve tükenişi temsil eder. Bundan kurtulmak, mucizevi büyüklükler ortaya çıkarır. Çünkü cinsiyetçiliği ve erkek egemenliğini çekip attığınızda, insanın öz güzelliği, her şeyi yapabilecek bir nitelikte açığa çıkar. Asya ve Rojger arkadaşların dayandığı ideolojik zemin ve ifade ettikleri üzerine ciltlerce kitap yazılabilir. Çok yönlü bir şekilde anlaşılmayı gerektirmektedir.
Bu gerçeklik, askeri nitelikle kendisini örgütleyince, hiçbir koşulda engellenemez bir vuruş kabiliyeti ve cesareti kazanıyor ve mutlak başarı elde ediyor. Her iki arkadaş da önemli bir yaşam ve mücadele deneyimine sahipti. Amaca kilitlenmenin gereği olarak, çok örgütlü ve disiplinli bir biçimde taktik yoğunlaşma, cesaret, her zeminde hareket etme ve vurma yeteneğini üst seviyede kendilerinde oluşturdular.
TUSAŞ’ın ne yaptığı ve önemi biliniyor. Türk devletinin başkentinde en etkili kirli savaş kurumu, tüm suçların teknik donanımının sağlandığı yer olarak elbette bir savaş hedefiydi. Arkadaşlar buna yöneldiler. Eylemde 40’ın üzerinde düşman kaybı ve yüzün üzerinde yaralı olduğu biliniyor. Fakat Türk devleti, her konuda olduğu gibi, bu konuda da gerçeği gizlemeye çalıştı. Buna rağmen, yansıyan kısmi görüntülerden de anlaşıldığı üzere arkadaşlar, çok soğukkanlı ve etkili bir şekilde vuruyorlar. Adeta şahin gibi düşmanın içine dalıyorlar. İki arkadaş, tüm TUSAŞ’ı, onun şahsında Türk devletini esir aldı, kilitledi ve tarumar etti.
Bir saatten fazla süre boyunca arkadaşlar çatıştılar. Hem sabotaj taktiğini uyguladılar hem de canlarını bomba yaparak düşmana azami düzeyde darbe vurmaya odaklandılar. Askeri olarak mükemmel şekilde hesaplanmış, milim boşluk bırakmayan ve mevziye hakim bir duruş sergilediler. İki kişilik bir APOCU tim olarak, düşmanın en büyük savaş merkezine baskın yaptılar. Haliyle başarılı ve etkili oldular.
Her iki yoldaşımızın gücü ve güzelliği, hem kadın ordulaşmamızın toplam ifadesi olarak zirvede duruşlarıyla, hem de önümüzdeki dönemin çoklu mücadele stratejisinde güçlü bir örnek olmalarıyla ortaya çıktı. Bizleri, kadınları ve halkımızı gururlandırdılar. Bu arkadaşlarımız, yaşama en bağlı insanlardır, güzellik arayışçılarıdır. Bu nedenle, eylemleri en büyük olanlardır. Hepimiz, tüm kadınlar, halkımız ve halklar bu değeri anlamalı ve hakkını verebilmelidir.
Arkadaşların duruşu, en üst düzeyde mücadeleye çağrıdır. YJA Star olarak arkadaşların eylemini onurla karşılıyoruz ve mutlaka layık olmanın, bu başarıları çoğaltmanın duruşu içinde olacağız. Elbette her genç ve her kadın da bu çizgi temelinde kendini ele almalı, bulunduğu alanı mücadele mevzisine dönüştürmeli ve Asya ile Rojger’lerin silahını kaldırmalıdır.
Bu vesileyle, başta genç kadınlar olmak üzere tüm gençleri gerilla saflarına katılmaya ve özgürlüğe yürümenin onur payesini paylaşmaya çağırıyoruz.
MÜCADELEYİ DAHA GENİŞ ALANLARA TAŞIMALIYIZ
Son olarak 2025 yılı için nasıl bir perspektife sahipsiniz? Özellikle YJA Star komuta ve savaşçı yapısı olarak 2025 hedefleriniz nasıl tanımlanabilir? Kadınlar ve halklar bu yılı nasıl karşılamalı, neler yapmalı?
2025 yılı, halkımıza karşı geliştirilen İngiliz patentli 1925 yılının da yüzüncü yıl dönümü oluyor. Yüzyıllık bir katliam, inkar ve komplo siyasetiyle mücadele ediyoruz. Bu yüzyılın son elli yılı, Önderliğimiz öncülüğünde katliam siyasetini parçalama ve boşa çıkarma mücadelesiyle dolu dolu geçti. 3. Dünya Savaşı, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmenin ve sınırları belirlemenin aşamasına evrilmiş durumda. Bu noktada, elli yıllık birikime ve kazanımlara dayalı olarak, tam da sistemin yeniden belirlenme koşullarının oluştuğu bir dönemde, 2025 yılını zafer yılına, komploları parçalama yılına dönüştürmenin perspektifine ve koşullarına sahibiz.
Kadın özgürlük devrimi temelinde, içinde bulunduğumuz koşulları doğru tanımlayarak, yaptıklarımızdan güç alarak ve yapamadıklarımızdan sonuç çıkararak yılın en etkili mücadele eden gücü olacağız. Özellikle Rêber APO’nun özgürlüğü temelinde, kadınların, halkımızın ve halkların varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama imkanı her zamankinden daha fazla güçlenmiştir. Kadın savunma güçleri olarak, bunu tüm Kurdistan ve bölgede etkili hale getirmenin kararlılığındayız.
Yılın şimdiden büyük bir savaş yılı olacağı belli. Ortadoğu’da, Suriye ve Kıbrıs denkleminde yaşanacaklar, İran üzerinden yoğunlaştırılacak saldırılar ve öncesinde Irak’ta yeniden bir savaş ihtimali yüksektir. Tüm bunların merkezinde Kurdistan, kadınlar ve halklar yer alıyor. Her türlü olasılığa hazır olmak kadar, esasta 3. Yol olmanın niteliğini hem siyasal hem askeri düzlemde koruyacak ve bunu temsil edeceğiz. Bu anlamda, zaten oldukça yoğun olan Kurdistan’daki savaş, yeni bir aşamaya evrilme olasılığını taşıyor. Bizler açısından da güçlü hamlelerin imkanları ve mücadeleyi daha geniş alanlara taşırmanın zorunlulukları açığa çıkmış durumdadır.
Hiçbir alanın işgal edilmesini, bunun kalıcılaştırılmasını veya halkımızın ve kadınların görmezden gelinmesini kabul etmeyecek ve bunu mücadele nedeni olarak göreceğiz. Kürt, Arap, Ermeni, Asuri, Filistinli, Yahudi, Fars, Belluc halklarının ve kadınlarının; kültürel kimlikler olarak Êzidî, Alevi, Dürzi, Yarsan gibi kimliklerin kendini var etme hakkı vardır. Bunları ortak bir paydada buluşturmanın çabacısı olacağız. Ancak gelinen aşamada, savunma savaşının daha fazla toplumsallaşmasına ihtiyaç vardır.
Her evin, her sokağın ve yaşamın her alanının mücadele mevzisine dönüştürülmesi açısından, halkımızın ve halkların, en başta da kadınların öz savunma örgütlülüğünü geliştirmesi ve mücadele gücü haline gelmesi gerekir. Rojava, Kuzey Doğu Suriye, kadınlar öncülüğünde dört parça halkımızın ve bölge, dünya halklarının ortak paydası ve kazanımıdır. Kimse bunu oldu bittiye getiremez. Kuzey Doğu Suriye’ye yaklaşım, tüm bu adını saydığımız halklara ve kültürlere yaklaşımdır.
Bu açıdan, seferber olmak; egemenlerin o çok korktuğu ortak mücadele duruşunu geliştirmek ve kıyamet koparmak gerekiyor. Ulusal birlik önemlidir, ancak bunun için ulusal nitelik göstermek gereklidir. Ancak kontra rolü oynayan kimi örgüt ve partiler ulusal güç değil, ulus satan, düşmana ayak ve yol olan ihanetçilerdir. Bunları aşarak, ulusal birliğin öncelikle kadınlar cephesinde oluşturulması gerekir.
Kadınların uluslaşması, bundan da ötedir. Tüm bölge ve dünya kadınları, kadın ulusunun bir parçasıdır ve herkes geleceğini korumaktan sorumludur. Bizler de mücadelemizde bu değerleri temsil etmekten sorumluyuz. Cihadist gerilik kadar modernizmin çürütücülüğü, yaşam biçimi olamaz. Bu nedenle, 2025 yılı herkesin bir devrimsel kalkışmayla ayakta olacağı bir yıl olmalıdır.
Şansımızı görelim ve buna sahip çıkalım; aksi takdirde hiçbir “ama” veya “fakat”ın değeri olmayacaktır. Umut ve iradeyle katılmanın, öz güce dayanmanın ve Asya ile Rojger gibi bir saflık, temizlik ve tüm insanlığın hafızasını kendinde temsil edecek kadar yetkinlik ve olgunlukla mücadeleye katılmanın zamanıdır. Tüm gençlerimizi ve kadınlarımızı mücadele saflarına çağırıyor ve bu kısa ama tarihsel açıdan önemli kesiti başarıyla karşılamanın cephesine davet ediyoruz.
Öz savunma mücadelesini yükseltmek, gündemi doğru belirlemek ve Önderliğimize bağlılıkla tereddütsüz bir şekilde yürümek, Ortadoğu’yu özgürlüğe kavuşturacaktır. Bu inanç ve kararlılıkla, Önderliğimizin, tüm kadınların, halkımızın, halkların, şehit ailelerinin, özellikle şehit annelerimizin ve mücadele eden tüm yoldaşlarımızın 2025 yılını kutluyoruz. Şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor; kadın devrimi ve halkların baharının, 2025 yılının kimliği olacağına inanıyoruz.